Hikmet Çetinkaya

Sessizliğin utancı…

23 Haziran 2018 Cumartesi

Sakın sokaklara çıkma, alanları doldurma, hayata aldırma, soluk alma, hiçbir eyleme katılma, hakkını, hukukunu arama.
Düş kurma, âşık olma.
Çağdaş ve laik eğitimi savunma.
Kafanı bilime takma, kafa yorma.
Birey olma... Kul olarak doğdun öyle yaşa.
Düşünme, eleştirme.
Bol bol yalan söyle.
Ağzına kilit vur.
Konuşma…
İkide bir hukuk ve özgürlükler diye geveleyip durma.
Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme.
Çocuk gelinleri savun, kadına şiddet uygula, öldür.
Kadına şiddet helaldir.
Kadın dediğin evinde oturur, dışarıya çıkmaz.
Çamaşır yıkar, yemek yapar.
Çocuk doğurur…
Üç tane…
Sen çokuluslu altın avcılarının peşinden git, çevre eylemi yapanlara “vatan haini” de, rahatla.
Turgutlu Çalta Dağı’nda 50 çam ağacı kesene sahip çık, bu yağma ve talanı sahiplen…
Koyları ve bükleri talan edenleri alkışla.
Kaçkarlar elden gidiyormuş, boş ver kulak asma, aldırma, keyfine bak.
İnsanları ayrıştır, ötekileştir.
Barış dilini ne yapacaksın savaş dili varken.
Ölüleri, ölü çocukları, şehitlerimizi düşün.
Zamanın saatini kur.
Yaşama sarıl birazcık olsun.
Kendi topraklarından kazınan insanların ve kazındıkları topraklardan göçmüş olanların tüm acılarını yüklensin toprak, boş ver…

***

Sığ bir dünyalı ol…
Dar kafalı.
Sakın sorgulama.
Neden, niçin, ne, ne zaman deme.
Ne bir mezar taşı ne de bir mezar.
Terör, töre kıskacı…
15 yaşındaki çocuk gelinler, Suriyeli mülteciler, Ege Denizi’nde yaşanan can pazarları.
Boş ver!
Umursama!
Gaffar Okkan niçin öldürüldü diye düşünme.
Unut Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Musa Anter’i, Hrant Dink’i, Berkin Elvan’ı.
Ölümlerle çoğalan bir milletiz biz.
Öle öle çoğalacağız…
Düşünmek yasak.
Şafak vakti, gün ışımaya başladığında.
Hayata tutunmak, beyaz düşler kurmak, sessizliğin sesi olmak o denli zor ki.
Denizler, göller, akarsular kirlenmemişti.
Sıcak bir günün ortasında hayatın resmini yapıyorum.
Beyaz bir buluta bakıyorum sessizliğin içinde.
Orhan Veli’nin şiiriyle avunuyorum:
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
...............

Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem.

***

Düşünmek yasak haberin olsun…
Bu sessizlik hepimiz adına utanç olsun.
Tarih “tekerrür” etmiyor iki gözüm.
Gülen ayvam...
Ağlayan narım...
Konuşmak yasak...
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bu yasakları deliyor.
Umutsuz insanlara umut veriyor.
Kanayan bir tarih var önümüzde.
Kitapların dili var, sen ona bak.
Yüreklerimiz yangın yeri...
Zamanın derin boşluğu içinde dolaşırken, Muharrem İnce’nin kolay bir lokma olmadığı anlaşılıyor:
OHAL’i kaldıracağım...
Bunu duymak bile umut veriyor insana...
Başımı göğe kaldırıyorum.
Şükran Kurdakul’un dizelerini okuyorum:
“Biz ki ışığın kilitlendiği karanlık kafesleri, yalnızlığın kelepçesini, unutulmaya kalkan bir tren penceresinden eski istasyona bakmayı, acıyı, hüznü, gurbeti, çocukların gözlerinde gördüm gençlik yıllarımda.”
Taze bir sabahtan hüzünlü bir akşamın içinde kaybolup giderken, o ihtiyar yüzyıla meydan okuyan, on beş yaşında mapushanelerle tanışan sevgili Şükran Kurdakul, ben seni şakaklarında kelepçeler, içinde kopan fırtınalarda tanıdım, sevdim ve dost oldum 35 yıl önce.
Evet susmak yasak. Düşünmek yasak.
Gözyaşlarımız ise acıların, hüzünlerin içinde sessiz akan bir ırmak gibi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları