Dışa bağımlılık... Madenler...

17 Ağustos 2018 Cuma

Diş macununu, kürdanı, raptiyeyi bile ithal eden bir ülkeyiz ne yazık ki... ABD ile karşılıklı misillemelerle süren ticaret savaşlarının nasıl sonuçlanacağına dair henüz bir tahminde bulunmak zor ama “bir musibet bin nasihatten iyidir” misali en azından “yerli ve milli” konusunun gündeme gelmesine bile sevinecek duruma geldik.
Geçen hafta dünyada asıl ticari savaşların emtialar üzerinden sessizce yürütüldüğünü, nadir metallerde Çin’in hegemonyasını ve Türkiye’deki madenleri yazmıştım. Peş peşe okur görüşleri ve katkıları gelince dışa bağımlılık konusunu madenler üzerinden sürdürüyorum. Çünkü madenler ve maden alaşımları, sanayinin hemen bütün kollarında hammadde ve yarı mamul açısından olmazsa olmazlardan biri.
Manganez üzerinden gidelim bu sefer.
Magnezyum ve alaşımları en hafifmetalik yapısal malzemeler. Özellikle taşıtlarda ağırlık düşümü ve böylece daha az yakıt tüketimi ve CO2 salımı için çok değerliler. Dünya metalik magnezyum talebinin yaklaşık yüzde 85’i Çin tarafından karşılanıyor ve 2011 yılında Avrupa Birliği magnezyum metalini “kritik hammaddeler” sınıfına ekledi.
2010 yılında Türkiye’deki ilk metalik magnezyum üretim tesisi kurulması için düğmeye basıldı. Özel sektörden bir şirket, 2012 yılında stratejik yatırım kapsamında teşvik dahi aldı ve 2015 yılında üretime başladı. Tesis, havacılık, elektronik, otomotiv gibi sanayi dallarında kullanılacak magnezyum alaşımlarını da üretebilecek özelliklere sahip olarak kurulmuştu.
Çok küçük bir yatırım ile de sadece külçe değil herhangi bir parça veya yassı ürün üretebilecek şekilde gelişmeye açık olarak da yatırımı gerçekleşmişti.
Düşük karbon ayak izine sahip üretim yapabilecek şekilde 2.35 MV’lik güneş tarlası vardı tesiste.
Teknoloji ana unsurlar Çin’den alınmakla birlikte verimlilik ön plana çıkarılarak Almanya, Avusturya, ABD, Fransa ve Türk teknolojileri de kullanılmıştı.
Dağın bir ucunda yatan dolomit cevherinden metalik magnezyum üretiliyordu. Buraya kadar gayet iyi değil mi? Ama ne yazık ki bu yıl bu tesis kapılarına kilit vurdu. Bilgiyi aktaran kişi, “Gerekçe maliyetlerin yüksekliği oldu. Oysa uç ürünlere yönelinseydi şu anda hâlâ üretimde olacaktı” diyor. Stratejik varlığı gözetilerek sahip çıkılabilirdi. Yapılmadı. Neden?
Manganez kullanım alanı çok geniş bir maden. Gübre ve yem üretiminden tutun, lityum pillere, fren balatalarına, cam macunlarına kadar geniş bir yelpazede kullanılıyor. Yani 100 dolarlık üründe de kullanılabiliyor, 5 bin dolarlık ya da üzeri katma değeri yüksek üründe de. Ve ne yazık ki manganez ithal ediliyor. Türkiye’de üretilenin neredeyse tamamı Çin’e ihraç ediliyor. Türkiye’deki sanayici ise Kamboçya, Güney Afrika, Brezilya’dan alıyor. Türkiye’de magnezyum çok daha fazla çıkarılabilir; hayli fazla rezervleri var ama yapılmıyor.
ABD, Çin’in emtia hegemonyasını dizginleyebilmek için bizim gibi ülkeleri de kullanıyor bu arada. Yasalar çıkartılarak maden çıkarımı dizginleniyor; amaç Çin’in önünü kesmek... 2008 yılında bir süreliğine Türkiye’de de yapıldığını söylüyor bir okur. Bir sanayici, manganez üretimi ve işlenmesi için 3’lü bir proje hazırlayıp Sanayi Bakanlığı’na verdiklerini ama 2 seneden beri ses çıkmadığını anlatıyor şu yorumu da ekleyerek: “Tüm bunların gerçekleşebilmesi için hükümetin önce inşaat odaklı ekonomiden uzaklaşıp üretim mentalitesini kazanması gerekiyor.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları