Ey dünya! Sen bu ince işleri anlamazsın!

18 Kasım 2018 Pazar

Dünyanın en görkemli kentlerinden birinde, St. Petersburg’dayım. Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin (IACT) konuğuyum. Hem Uluslararası Birliğin olağan kongresi var; hem de “17. Avrupa Tiyatro Ödülü” bu akşam ünlü Rus tiyatro adamı Valery Fokin’e; Özel Ödül ise Nuria Espert’e verilecek. (Bu sonuncusuna İspanya’nın Yıldız Kenter’i denebilir.) Ayrıca her gün sabahtan akşama tiyatro eleştirileri, paneller, konferanslar ve günde 2 ya da 3 oyun izleme...
Bugün size bütün bunları paylaşacağım keyifli bir pazar yazısı yazacaktım. Tiyatronun iyileştirici, onarıcı, ufuk açan yanını anlatacaktım...
Güzel haberler verecektim...
Türkiye Eleştirmenler Birliği’nin (TEB) kurucu kuşağı olarak, derneğimizi gençlere devrettiğimizden beri içimiz rahat diyecektim. Bu kongrede Türkiye’yi Başkan Ragıp Ertuğrul, 2. Başkan Nalan Özübek temsil ediyor ve uzun bir aradan sonra yeniden Uluslararası Federasyon’un yönetimine girmeye hak kazandık diyecektim...
Sadece bunun bile, yalnız bıraktırılmak istenen, evrensel çağdaş değerlerden koparılmaya çalışılan ülkem için önemini anlatacaktım...
Ama hiçbirini yapamıyorum. Yapamam.
Çünkü... Çünkü 21. yüzyılda haberler, dünyanın neresinde olursanız olun, hızla her yere anında ulaşıyor. Cuma sabahından başlayarak 70 ülkenin tiyatro uzmanları, sanatçıları çevremi sarmış, beni soru bombardımanına tutuyor... Ve ben şimdi yazımı yazmak yerine soruları yanıtlamaya gidiyorum.

***

Benim zavallı ülkem, iyidir, güzeldir, biriciktir diyeceğim...
Hep dış mihraklar kötülük etmek ister... Arada bir yanlışlık olur ama hemen düzeltiriz... Biz hukuk devletiyiz... Yargı her şeyin üstündedir... Az biraz “demokrasimsiyiz” diyeceğim...
5 yıl önceki Gezi olayı hiç şimdi sorgulanır mı? Kaçmayacağını bildiğimiz insanlar evlerine baskınla gözaltına alınır mı? Bir yıl boyu iddianamesi olmadan suçlu diye kim hapiste tutulabilir ki diyeceğim... İddianame hazırlamanın zorluklarını anlatacağım...
Siz bilmiyorsunuz ama ülke nüfusunun yarısı “potansiyel suçlu” diyeceğim. Sokakta “duran adam”, “piyano çalan adam”, kırmızı elbise giyen tüm kadınlar, saçları rüzgârda uçuşan kadınlar; bunların hepsi tehlikeli diyeceğim...
Anadolu kültürünün dününe ve yarınına sahip çıkan film prodüktörü ya da sanatçı; barış isteyen, istediğini beyan eden matematik profesörü ya da akademisyen; yurtdışından uzman ya da eğitimcilerle ilişkide olan herkes, cehalete prim vermeyen yüz binler; dünyada hiçbir ülkenin artık kendi içine hapsedilemeyeceğini kavrayanlar... Bunların hepsi cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya niyet edebilir, diye açıklamaya çalışacağım...
Diyeceğim ki: Benim zavallı ülkemde, yapacak çok iş güç olmadığından, herkesin rahatı ve huzuru, işi ve aşı, çocukları ve yarınları güvence altında olduğundan, artık yalnız şununla uğraşıyoruz: Hangi sözlerin hangi tarihte, nerede ve kim tarafından söylendiğini bilmekle.
Çünkü aynı cümle şu tarihten önce alkışlanırken, bu tarihten sonra “suç” sayılır. Falanca söylerse “kahraman”; filanca söylerse “vatan haini” olur. Sarayda söylenirse mubah, sokakta söylenirse günahtır!
Ey dünya vatandaşları! Sen bu ince işleri anlamazsın!..
Benim zavallı ülkem, iyidir, güzeldir, biriciktir diyeceğim...
Ve bunları söylerken kusmamaya, öğürmemeye, ağlamamaya çalışacağım. Mideme saplanan kramplara engel olmaya... Kin, öfke, nefret duymamaya... Çıldırmamaya çalışacağım.

***

Bugün bizim Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivalimiz başlıyor.
Tutuklanmayanlar, gözaltına alınmayanlar, evine sabahın köründe baskın düzenlenmeyenler, mahkemelerde süründürülmeyenler, gidebildiğiniz kadar çok tiyatroya gidin.
Tiyatroya gidenler kolay kolay aldanmaz, aldatılmaz, aldatılamaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları