Bu bizim Kronik hastalığımız

Siftah yapacaktık, nedense yılın konser perdesini Fazıl Say yerine Kronik ile açmayı tercih etmiştik.

Yayınlanma: 20.01.2019 - 22:53
Abone Ol google-news

Önce eşraftan arkadaşların da katılımıyla Halep Pasajı’nın uzun koridorunun dibinde buluşup demlenmiş, ama saate bakmayı unutunca kendimizi ön grup olarak çalan Abraxas’ın son şarkısında zar zor atabilmiştik, (DRCK TXM) Dorock Taksim’e.

22:30 sularında susan müzikle birlikte sahneyi kapatan perde inmiş, kapı önünde sigara keyfi çatan Kronik elemanları birer birer sahneye seğirtmişti. Kısa bir yerleşme fasılasının ardından sahne açıldı. Aralarına yeni katılan genç klavyeci Fırat Aytekin ise ilk kez sahne alıyordu. Daha doğrusu (iskambile oturmuş abilerinin yancısı misali) sahne yanı alıyordu, çünkü sığamadıkları için zemindeki dar girişe sığınmıştı.  

‘Laneth Bir Gece’

Kronik’i son kez iki yıl önce “Laneth Bir Gece” konserinde izlemiştim. Sık çalmıyorlardı, ama iyi prova yaptıkları belliydi. Şimdi daha kalabalık ve soundları oldukça dolgundu. Eski solistleri Burak Sayın dönmüş, topluluk iki gitara çıkarak altı kişiye varmıştı.   

“Kavga” ile başlayan konser, ilk yüksek seyirci eşliğini “Fena” ile buldu. Listedeki en eski parçaydı “Soldier”, tam 30 yıllık.  Ajite cümlelerle izleyiciye gaz veren Aptulika desenli siyah tişörtlü solistin ağzından sıklıkla çıkan cümle “sahneye bir rakı alabilir miyim?” olurken, topluluğun kurucu üyesi Özer Sarısakal, parçaları kısa ama ciğer söken gitar sololarıyla kızıştırıyordu. Abraxas’ın gitarcısı Gürol Öz de ekipteydi, güçlü ritimleriyle sağlam bir duvar örerken, “Canın Cehenneme” adlı parçanın azgın ritmine kapılan biri öne arkaya sallanarak hacıyatmaz havasına girmiş, bardan aldığı rakılarla arkadan yaklaşmakta bulunan kız arkadaşının elindeki iki kadehi yerle bir etmişti.
Old-school trash metal anlayışlı bir ekip olsa da, her zaman yeni çizgiler vardı Kronik müziğinde. Bazı parçalar eskisinden farklı düzenlenmişti.
“Kaybettin”de emektar davulcu Torab Majlesi vokal yaptıktan sonra sıra Kramp parçalarına geldiğinde solist “keşke Doğan Abi de burada olsaydı” deyince izleyicilerden gelen tepki serzenişli tonda “aman aman” olmuştu.

Sahne kırmızı ışıklarla boyanırken “Sen ve Ben”, “Küçük Küçük Damlalar” ve “Tek Başına” ile yapılan Kramp üçlemesinde semtin doksanlı yılları yad edilmiş; bu hüzünlü ve nostaljik fotoğraftaki en coşkulu figür, vücut diliyle basçı Uğur Keçecioğlu olmuştu.
Özer’in ilk bestelerinden “İstanbul’da Aşk” ve L.S.D. günlerinden kalma “Ayak” geceyi süsleyen diğer parçalardı. Son iki İngilizce parçayla “Death Schythe” ve “Lie” ile gösteri noktalanıyor derken, onlarca kez yeniden “Fena” çalınması için avazı çıktığı kadar böğüren arkadaşın ısrarı sonuç vermişti.

Parkinson Şeref

Killing sahne almak üzereyken çıkmıştık, ama kafamı kurcalayan eksikliğin ne olduğunu geç hatırladım. Her gece ateş almak için bile olsa mutlaka bir uğrayan Parkinson Şeref görünmemişti. Remiks İhsan’a sordum:
- “Gelmez olur mu, seni sordu gitti” dedi.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler