Babalanmak mı? Direnmek mi?

22 Ocak 2019 Salı

Dilimizdeki en nafile sözcüklerden biri de “keşke”dir. Bir olayın, başka türlü olmayıp da öyle olmasına duyulan üzüntüyü ve bunun doğurduğu pişmanlığı dile getiren keşke sözü, içinde bir iş işten geçmişliği barındırır.
Hangi yandan olursa olsun, sağduyu sahibi insanlarımızın hatırladıklarında hayıfla keşke dedikleri dönemlerden biri de, iktidar - muhalefet ilişkilerinin çok gergin ve demokrasi dışı baskıların yoğun olduğu, 1950 - 60 arasındaki ilk çok partili yaşam yıllarımızdır.
Keşke öyle olmasaydı pişmanlığı, aradan geçen bunca yıla rağmen, hâlâ aynı hataları yapmamızı önleyemediğine göre, ders alma basiretini de gösterememişiz demek ki.
Menderes - İnönü ya da iktidar - muhalefet ilişkilerinde, zaman zaman rejimi normalleştirecek bahar havası estiren olaylar büyük umut yaratır, sağduyulularca desteklenirdi.

***

Altan Öymen anılarının dördüncü cildi olan, “Ve İhtilal”de, 28 Şubat 1959 günü, Menderes’in Londra’daki uçak kazasından ülkeye dönüşünde, Ankara Garı’nda, ince bir şekilde ayarlanmış İnönü - Menderes karşılaşmasının istenen biçimde gerçekleşmemesi yüzünden kaçan fırsatı Aydın Menderes’in tanıklığını da ekleyerek anlatır.
Aradan geçen 60 yıla karşın, ülke yine kaynıyor, hakların ve özgürlüklerin üstüne şal çekilmiş, iktidar - muhalefet, devlet - sanatçı ilişkileri gergin. Çözümün yumuşamada olduğunu düşünenler ötekileştirmeyi, zıtlaştırmayı, kutuplaştırmayı, düşmanlaştırmayı giderme umudunu veren adımları yine destekliyorlar.
Geçen hafta Ankara’da bu yönde iki girişim oldu.
Birincisi, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun Beştepe’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyareti, ikincisi ise Cumhurbaşkanı’nın, annesinin ölümü üzerine başsağlığı dilediği Fazıl Say’ın daveti üzerine konserine gitmesi, sanatçıyı ayakta alkışlaması, sonra da sahnede el sıkışmalarıydı.
Bazıları bu iki olayı eleştirdiler.
Naçizane, bu eleştilere katılamadığımı belirtmek isterim.
Gerçi İmamoğlu’nun, bugünkü İstanbul günahında en büyük pay sahibi olan, eski İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Bey’in deneyimlerinden, onun gibi davranmamak gerekliliği dışında ne gibi ders çıkarabileceği sorulursa da, ziyaretin, gergin seçim ortamını yumuşatma açısından yararlı olduğu söylenebilir. İmamoğlu’nun seçimi kazandığı takdirde, Cumhurbaşkanı ile birlikte çalışmak zorunda kalacağı ve İstanbul halkının iradesinin tecellisi olan oylarına saygı göstererek, projelerini desteklemesini isteyeceği düşünülürse, şimdiden Cumhurbaşkanı’nı ziyaretine karşı çıkmanın bir anlamı yoktur.

***

Geçmişte Tayyip Erdoğan’ın demokrasi ve özgürlükler konusundaki düşünce ve politikalarına bir sanatçı ve vatandaş olmaktan doğan hakkını kullanarak karşı çıkmış olan Fazıl Say’ın, Cumhurbaşkanı’nı konserine davet etmesi ve onun da bu çağrıya olumlu yanıt vermesi, ardından, benzeri başka örneklerini de yaşamayı temenni ettiğim sahnede oluşan sıcak atmosfer ile karşılıklı saygılı ifadeleri de kanımca iyi olmuştur.
Cumhurbaşkanı ülkesinin uluslararası değerde sanatçısına hepimizin talep ettiği ilgi ve saygıyı göstermiş, o seçkin sanatçı da siyasi görüşlerine karşı bile olsa, Cumhurbaşkanı olan kişiye, gereken saygıda kusur etmemiştir tabii ki.
Her ikisi de sağduyu gereği olan bir talebe olumlu yanıt vermişlerdir.
İnsanları başkalarını ötekileştirmemeye çağırırken, biz çağıranlar olarak kendimiz de aynı duyarlılığı göstermeli, demokrasi gereği olarak Tayyip Bey’e oy vermeyenlerin de haklarına saygı gösterilmesini isterken, Tayyip Bey’i destekleyenler ile, o destekle cumhurbaşkanı olan Tayyip Bey’e de saygı göstermeliyiz.
Geçen gün Ankara’da olan oydu.
Cumhurbaşkanı sanatçıya saygı gösterdi, sanatçı da Cumhurbaşkanı’na gerekli saygıyla karşılık verdi.
Demokrasinin gereği olan bu saygının Fazıl Say’ın özgürlük direncini azaltacağını düşünmüyorum.
Önemli olan da babalanmak değil, özgürlük için direnmektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları