Öztin Akgüç

Devletçilik

23 Ocak 2019 Çarşamba

Küreselleşmeden, piyasaların etken çalışmasından, serbest pazar ekonomisinin üstünlüklerinden, kapitalizmin yaratıcılığından, sanayileşmede yeni bir evreye girişten, neo-liberalizmden söz edilirken devletçiliği savunmak, arkaik bir görüş olarak nitelendirilebilir. Hangi yüzyılda yaşıyoruz, hangi asırda kaldınız, gibi sorularla da karşılaşılabilir; dinozorluk olarak da küçümsenebilir.
Devletçilik Türkiye’nin 1930’lu yılların başlarında uygulamaya başladığı, ülkenin ihtiyacından doğmuş, ülkemize özgü bir toplumsal kalkınma projesi, modelidir.
1930’lu yılların başlarında, 1929 büyük ekonomik krizinin yıkıcı etkileri yaşanır, özel kesim teşviki ile sanayileşme başarısızlığa uğramış iken, Türkiye Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamasına başlamış, planı gerçekleştirme aracı olarak kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT’lerin) oluşturulması öngörülmüş, bu amaçla 1933 yılında 2262 sayılı yasa ile Sümerbank kurulmuştur. Sanayi planında yer alan yatırımları gerçekleştirme görevini üstlenmiş olan Sümerbank, kısa sürede tekstil sanayii ağırlıklı olmak üzere, Karabük Demir Çelik, Selüloz ve Kâğıt İşletmeleri (SEKA), Sivas çimento fabrikası yatırımı gerçekleştirilmiştir.
Enerji, madencilik, ana sanayi yatırımları ağırlıklı İkinci Sanayi Planı’nı gerçekleştirmek üzere Etibank kurulmuş, ancak 2. Dünya Savaşı planın uygulanmasına olanak vermemiştir.
Türkiye ekonomi tarihinin en yüksek ortalama büyüme hızına Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı döneminde ulaşmıştır. Savaş yılları, zor, sıkıntılı yıllar olmakla beraber Türkiye, ithalat olanağının çok kısıtlı olduğu yıllarda temel gereksinimlerini KİT’lerin üretimiyle karşılamıştır.
1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin (DP) 22 Mayıs 1952’de TBMM’de okunan hükümet programında “iktisadi sahada devlet sektörünü mümkün olduğu kadar daraltmak, amme hizmeti gören ve ana sanayiye taalluk edenler (ilişkin olanlar) hariç devlet işletmelerinin peyderpey hususi teşebbüse devredileceği” yer almıştır. Ancak DP’nin on yıl süren yönetim döneminde bu program uygulanmadığı gibi, çok sayıda KİT kurulmuş, birçoğu da ana kurumlardan ayrılarak bağımsız KİT haline dönüştürülmüş; DP, KİT’ler kanalıyla üretim kapasitesini artırma, toplumsal talebi karşılama gereğini duymuştur. KİT’lerin ekonomideki yeri genişlemekle beraber, amaç değişikliğiyle KİT’ler özel sektörü desteklemek aracı olarak kullanılmış; iştirakler yoluyla özel kesimle karma girişimler oluşturulmuştur.
Türkiye, 1960’lı yılların başlarında planlı kalkınma dönemi sürecine girmiştir. Ekonominin 1’inci ve 2’nci plan dönemlerinde yıllık ortalama yüzde 7.0’ye yaklaşan büyüme hızına, görece düşük enflasyon hızı ile cari açıkla ulaşılmasında KİT’lerin büyük katkıları olmuştur. Üçüncü Kalkınma Planı (1973-1977) KİT’lerin üretim, istihdam, teknoloji kullanımı, fiyat istikrarı koruma konusunda olumlu katkılarının olduğu vurgulanmasına karşın, içeride “plan değil, pilav istiyoruz” sloganı ile plan karşıtlığı dile getirilirken, Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle ülkemiz aleyhine uygulanmasına başlanan ambargo, plan gerçekleştirme başarımını önemli ölçüde azaltmıştır. KİT’i ekonomik kalkınmanın temel amaçlarından biri sayan, KİT’e özel önem veren Dördüncü Kalkınma Planı ise ekonomik ve siyasal bunalımlar nedeniyle uygulanamamıştır.
Türkiye, dış baskılar, telkinler, içeride de dış güçlerin sesyayarlarının etkisiyle 24 Ocak 1980 Kararları ile planlı kalkınma evresine fiilen son vermiştir. IMF’nin klasik Ortodoks istikrar programından esinlenen 24 Ocak Kararları, yabancı sermaye yatırımlarının teşvikini, özelleştirmeye, kamu kuruluşlarının da bir şekilde elden çıkarılmasını öngörüyordu.
KİT’lerin özelleştirilerek ekonominin belkemiğinin kırılmasına karar verilen 1980 yılında, katma bütçeli iktisadi kuruluşlar dahil KİT’ler, GSYH’nin yüzde 10’unu yaratmakta, yatırımların yüzde 25.0’inden fazlasını gerçekleştirmekte, tarım dışı istihdamın yüzde 15.0’ini sağlamaktaydı.
Türkiye’de genelde rakamlar pembeye boyanır; KİT’lere ise zarar ediyorlar, kara delikler diye, kara çalınmıştır. KİT’ler genelde kaynak yaratmış, kamuyu beslemişlerdir. KİT’lerin özensiz satışı bile Hazine’ye 80 milyar TL’nin üstünde kaynak sağlamış, kaynağın bir bölümü bütçeye aktarılarak, mali sağlamlık övüncüne de olanak vermiştir.
KİT’lerin kapatılmasıyla, bölgeler arası gelişmişlik farkı artmış, iç göç hızlanmış, işsizlik oranı yükselmiş, üretken yatırımlar görece azalmış, sanayi sektörünün GSMH içindeki payı gerilemiştir.
Kalkınma için model aranıyorsa örnek planlı devletçiliktir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canlı duygusallığı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları