Öner Yağcı

Özgür düşünce

16 Şubat 2019 Cumartesi

Toplumumuzun bütününde düşünmek gereğini duymayanların çoğunluğu oluşturduğu bir trajik gerçekliğimiz. Düşünmesini bilenlerin onurlarını yaralayan bir sonuç bu.
Düşünce ve düşüncenin özgürleşmesi üzerindeki inancın baskısı aileden başlayarak okullara, eğitime, çarşıya, politikaya, devletin kurumlarına, yasalarına uzanan bir genişlikle yaşamı kuşatmış. Onlarca yıldır izlenen politikalarla bir yandan bilgisizlik (cahillik), bir yandan da ırkçı-dinci bağnazlıkla donatılmış dalgalarla oluşan tehdit, toplumun özgürleşmesinin önündeki en büyük engel.
Özgür, bağımsız, adaletli, eşitlikçi bir ortamı oluşturacak olan yoğun düşüncenin, felsefenin var edilememesi, toplumda barışın, kardeşliğin gerçekleşmesinin önünü tıkıyor. Özgür yaşamın vazgeçilmez kılavuzu olan eleştirinin, hoşgörünün yerine, toplumsal, siyasal baskılar yaşamı belirliyor. Bu belirlenmiş yaşama boyun eğmekle, her şey önceden düşünülmüş ve belirlenmiştir safsatasına boyun bükmek aynı şey. Bu gerçeklik, düşünmeyi, bilinçle davranmayı, insana düşen görevin çok zorlu olduğunu duyumsatıyor.
Ne yapacak insan? Özgürlüğün düşüncesini öğrenecek, anlatacak, benimsetecek, yaygınlaştıracak. Düşünce özgürlüğünün insan için olduğu gerçeğini usanmadan vurgulayacak. Yalnızca düşünenlere değil üstelik. Düşünme sorunu olmayan, düşünmeye gerek duymayan ya da böyle olduğunu sanan, bilgisizlik ve inanç sömürüsünün kuşatılmışlığıyla bu gerçekliğe boyun eğen insanlara yönelecek. Her fırsatta, salonda, sayfada, kürsüde, mikrofonda, ekranda, alanda, an’da bunu aktarmanın yaşamsal görev olduğunu unutmayacak. Dayanışmayı sözcük olmaktan çıkarıp yaşamın içine sokarak düşünmesini bilen insanların fısıltılarını çığlığa, toplumun vicdanını özgür düşünceden yana dönüştürmeye çalışacak. Bunun vazgeçilmez görev olduğunu aklından çıkarmayacak.
Nasıl bir toplum olmalıyız ki özgür düşünce gelişsin, düşünce özgürlüğü az sayıda insanın sorunu değil toplumun bir güç, esin kaynağı olsun? Bağnazlığın egemen olduğu toplumumuzda, öncelikle böylesi dogmaların arkasında mutlaka sınıfsal, ekonomik, toplumsal çıkarların olduğu gerçeği yol gösterecek. Bu yolu, zorbalık değil bilgi aydınlatacak. Bilginin, bilinmeyeni keşfetmenin güzelliğiyle yaratılacak hoşgörü, yazgının egemenliğindekilere her araçla aktarılacak.
Egemenler bunu istemeyecek elbette, türlü yöntemlerle engellemek isteyecek. Çünkü bağnazlığın, sevginin ve bilginin olmadığı ortamlarda büyüdüğünü ve bağnaz bir toplumu yönetmenin kolay olduğunu biliyorlar.
Bu zorlu görevin üstesinden gelecek düşünsel birikimimize güveneceğiz.
Özetle anımsayalım bu birikimimizin bir kısmını:
Tek Adam, İkinci Adam, Toprak Uyanırsa, Suyu Arayan Adam (Şevket Süreyya Aydemir), Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası; Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (Mustafa Akdağ), Türkiye’nin Düzeni, Türklerin Tarihi, Milli Kurtuluş Tarihi (Doğan Avcıoğlu), Türkiye’de Çağdaşlaşma, 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz? (Niyazi Berkes), Aydın ve “Aydın”, Arap Milliyetçiliği ve Türkler (İlhan Arsel), Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?, İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi? (Server Tanilli), Türk Kimliği (Bozkurt Güvenç), Türkiye Tarihi (Sina Akşin vb.), Düşünce Tarihi (Afşar Timuçin) ve yakın tarihimizi hemen hemen tüm yapıtlarından görebileceğimiz Nâzım Hikmet, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç (Büyük Oğul Efsanesi’nde aktardım Tonguç’un yaşamını), Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Attilâ İlhan, Yalçın Küçük, Turan Dursun, Uğur Mumcu
Sözün kısası, tükenmez bir umudumuz ve düşünce mirasımız vardır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anadolu'nun seçimi 30 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları