Zafer Arapkirli

‘Hayata düşman’ şeyler

18 Şubat 2019 Pazartesi

Haberin video kaydını izleyince, Nâzım’ın ünlü dizelerini hatırladım birden:
“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun

meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına……”
Şu, Bursa’da geçen olayı kastediyorum. Hani, “Reis”in konvoyu geçecek diye hemen her gün başka bir yerde yaşanan manzarayı. Trafikte durdurulmuş binlerce aracın arkasında bas bas bağıran ambulans hatırlatıldığında, görevli trafik polisinin “Ne yapayım kardeşim? Ben emir aldım. Burayı keseceğim. Bir şey yapamam…” diye tepki verdiği insanlık dışı sahneyi.
Hayata düşman olunca, gözü bir şey görmez insanın. Sadece kendi hayatı umurundadır. Kendi var olma savaşıdır birinci (ve aslında tek) önceliği.
Cumhurbaşkanı’nı dinliyorum dün haberlerde:
“Bu seçimler sadece belediye başkanı ve meclis üyeleri seçimi değil, daha hayati bir önem taşıyor…”
Burada da, kendi siyasi hayatını öne alan bir anlayışın tüm izleri yok mu? Hani şu koalisyon ortağı ile birlikte “beka sorunu” diye tabir ettikleri şey var ya…
Haberlerde, partisinden ayrılıp iktidar partisinden aday olmak üzere bizzat “En tepeyi” arayıp kendini yerlere seren ucuz bir siyasetçiye (hangisi diye sorabilirsiniz? O kadar çoklar ki…) rastlıyorum:
“Baş tacısınız Reis’im.. Elinizi öpmeye gelmek istiyorum..” diye yılışan. Bir ara istem dışı cebine soktuğu elini, “Aman bir gören olur sonra” gibilerden korku ile aniden çıkaran zavallı siyasetçiyi kastediyorum.
Kuyrukları gösteriyor başka bir haber kanalı. Orada harcanan hayatlara gidiyor gözüm. Yoksul vatandaşımın, nasıl 2 kilo hıyarı 2 TL ucuza aldığını zannederek “sevindirik” edildiğini izliyorum. Ama bunun maliyetinin üç vakte kadar artırılacak vergilerle nasıl kendisine ödetileceğinin farkında olmadan, üstelik de hâlâ cahil cahil “Ecevit’in kuyrukları daha fenaydı. Bunlar varlık kuyruğu” yalanına inandırıldığına tanık oluyorum.
Twitter’da bir annenin acı dolu yıldönümü hatırlatmasına (nasıl da unutuyoruz) tanık oluyorum: “Oğlum Ahmet Atakan’ı, (Gezi Direnişi’nde katledilen) katiller hep 23 yaşında bıraktılar. Oğlumun doğum gününde gözyaşı ve kanayan bir yara var. Vurulduk, unutma bizi eyyy halkım!..” diyor, Emsal Hanım.
Yasal bir siyasi partinin milletvekilinin (amacına katılırsınız katılmazsınız) yaptığı açlık grevi nedeni ile ölüm sınırında gezinmesine karşın, ona destek veren “seçilmişlerin” nasıl sokak ortalarında sopa yediklerine, itilip kakıldıklarına, kimsenin umurunda olmadıklarına, terörist muamelesi gördüklerine tanık oluyorum. İçişleri Bakanı’nın, “Sizi yürütürsem adam değilim…” nobranlığını, anayasa tanımazlığını izliyor, üzülüyorum.
Memleketin bunca yıkılmışlığı, ekonominin bunca çöküntüsü dururken, “Ben aday değilsem batsın bu parti, batsın bu dünya. Ben de gider öteki dükkâna tezgâhtar olurum.. ” seviyesine düşmüş siyasetçilerin koltuğa yapışmalarına takılıyor zihnim.
Tiksiniyorum bu tür siyasetten.
Üç kuruşluk (biliyorum kuruş değil milyon dolar - ama ne fark eder) rant kapılarının anahtarını teslim etmemek uğruna düşülebilecek acınası durumları, çoğunluğun ne zaman göreceğini merak ediyorum.
Hayatın üzerinde tepinenlerin hoyratlığını izliyorum TV’de bir “korku filmi” gibi. Göreme’de kültür hazinesinin dibine yapılan gecekonduları, birer birer çöken o hırsız müteahhitlerin betondan tabutlarını görüp, “Kim bilir yarın sabah hangisi çökecek gözümüzün önünde, kim bilir kaç can yitecek, Hasan Kaçan’ın kim bilir kaç yüz bin dolara oynadığı kamu spotunun konusu olan o ucube çok katlı gecekondular” diye iç geçiriyorum.
Nâzım’ın dizelerine dönüyorum yeniden:
“…..bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet…” diye bir daha okuyup, biraz umutlanıyorum.
Acaba?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları