Olaylar Ve Görüşler

Türk insanı ve kitap

25 Mart 2019 Pazartesi

Okumak gelişmektir. Çevreye, olaylara, dünyaya daha geniş açıdan, daha fazla hoşgörüyle bakabilmektir.

25-31 Mart 2019, Türkiye’de “55. Kütüphane Haftası”. Bu hafta dolayısıyla bir defa daha uygarlığın temeli olan kitap ve Türk insanının kitapla ilişkisi üzerinde duracağız.
Kitap, bilgi ve kültürün en sağlam, en güvenilir kaynağıdır. Bilgili, kültürlü, çağının bilincinde insan olmak için kitap okumanın dışında bir alternatif yoktur.
Modern insan için kitap, gazete, ne olursa olsun okunacak bir nesne; yemek içmek gibi günlük hayat gereksinimidir. Özellikle kitap, eğitimli insanlar için vazgeçilemez ilgi nesnelerinden birisidir. Ama Türk insanı için kitap hiçbir zaman günlük hayatın bir parçası, bir vazgeçilmezi, bir olmazsa olmazı olamamıştır. Halbuki insan hayatında en güzel alışkanlık, okuma alışkanlığıdır. En güzel dostluk, kitaplarla kurulan dostluktur. En pişman etmez sevgi, kitap sevgisidir. Halkımız ne yazık ki bu böyle bir alışkanlıktan da, dostluktan da, sevgiden de yoksundur.
Okumak gelişmektir. Çevreye, olaylara, dünyaya daha geniş açıdan, daha fazla hoşgörüyle bakabilmektir. Türk insanı okumadığı için hiçbir konuda dar görüşlülükten, katılıktan kurtulamamıştır. Geçimsiz, iletişimsiz, kavgacı bir toplum oluşumuzda bunun da rolü vardır. Hiçbir gelişmiş ülkede bizdeki kadar kavga-çekişme, husumet ve kutuplaşma yoktur.
Toplumumuzun okumaya karşı ilgisizliği, hevessizliği; yazarların, aydınların, edebiyatçıların bitmeyen şikâyet konusudur. Çok gerilere gitmeden sadece Cumhuriyet dönemine baktığımızda bile okuma hevesi ve alışkanlığıyla ilgili olarak hayal kırıklığından başka bir şeyle karşılaşmıyoruz. Cumhuriyetten sonra öğrenilmesi daha kolay bir alfabe kabulümüze, toplum genelinde okuma yazma oranının yüzde 100’lere yaklaşmasına, halkımızı okumaya özendirecek birçok çabaya ve etkinliğe rağmen bu alanda bir arpa boyu yol alabilmiş değiliz.
Toplumumuzda okuma alışkanlığı ve bu konuda oluşabilmiş kısıtlı bir kültür daima küçük bir azınlığın tekelinde kalmıştır. Ülkemizde gülünç seviyelerdeki gazete tirajları da, ortalama bin, iki bin tirajla basılan kitaplar da mevcut mütevazı durumlarını hep bu azınlık okuyucu kitlesine borçludur.
Daha da üzücü olan ise, okuma konusundaki zaaf ve vurdumduymazlığın sadece okuma yazma bilen, hatta ilköğretim ve ortaöğretim eğitimi almış toplum kesimlerine has olmamasıdır. Bu durumun artık sayısı milyonları bulan yükseköğrenim görmüş vatandaşlarımız için de geçerli olmasıdır. Bu insanların da okulla ilişkisi bitince kitapla da bitiyor. İlişkisinin bittiği kitap da ders kitabı oluyor. Roman, hikâye, şiir, deneme gibi edebiyat eserleri ilgi alanına zaten hiç girmemiş oluyor. Halbuki bir lisans eğitimi almış insanlarımızın mutlaka okumuş olması gereken hem ulusal edebiyatımızın hem de evrensel edebiyatın çok önemli eserleri bulunmaktadır.
Yazımızın sınırlarını zorlamamak için evrensele hiç girmeyerek ulusal edebiyatımızdan birkaç örnek vermekle yetinelim. Mesleği ve meşguliyeti ne olursa olsun, mesleğinin ve meşguliyetinin gereği olarak hangi kitabı okumuş bulunursa bulunsun, üniversite bitirmiş bir Türk vatandaşı; Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri’ni, Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları’nı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’ini, Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk’ünü mutlaka okumuş olmalıdır. Bir Türk insanı bunları okumadan kendi doğdukları yer bile olsa Anadolu’yu ve Anadolu insanını, Anadolu’nun sosyolojisini tanıdıklarını söylememelidir.
Memleket Hikâyeleri ile ilgili olarak Sabri Esat Siyavuşgil’in söyledikleri kulaklara küpe yapılacak niteliktedir: “Bana o hikâyeler, bugün Anadolu’nun insan ve sosyal hayatı üzerine yazılmış ve yazılacak en azametli psikoloji ve sosyoloji eserlerinden daha derin, daha dolu ve daha gerçek geliyor. Öyle sanıyorum ki bu hikâyeleri okumadan Anadolu’yu anlamanın, anlamaya başlamanın imkânı yok...”
Ne kadar iyi bir öğrenim görmüş olursa olsun bir Türk vatandaşı; Ahmet Haşim’in “Bize Göre” adıyla kitaplaştırılmış gazete yazılarını, Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı’nı, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu, Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonnası’ını, Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini ve benzeri klasik bazı eserleri okumadan Türkçenin tadına varamaz. Ustalarının elinde bu dilin nasıl harikalar yarattığını fark edemez.
Bizim toplum olarak gerçek anlamda çağdaşlıktan, modernlikten, başka bir ifadeyle uygarlıktan uzak oluşumuzun kanıtı, kitaba karşı ilgisizliğimiz ve duyarsızlığımızdır. Kitabı günlük ihtiyaçlarımız arasına katana kadar, ona olmazsa olmaz bir nesne olarak yaklaşana kadar uygarlıkla mesafemiz sürecektir.

İsmail Özcan / Eğitimci/Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları