Özdemir İnce

Eski dinler yeni dinler

18 Haziran 2019 Salı

Dört İncil’de de yoksulları koruyan birçok ayet vardır. Bunların arasında beni en çok etkileyeni ilginize ve bilginize sunuyorum: “Serveti olanlar Allah’ın melekutuna (krallığına, cennetine) ne kadar güçlükle girerler. Çünkü devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Cenneti’ne girmesinden daha kolaydır.” (Markos 10.25)
Sanki Karl Marx yazmış gibi. Sanki “Mülkiyet hursızlıktır! (1846)” diyerek burjuvaziyi titreten Pierre Joseph Proudhon (1809-1865) konuşuyormuş gibi.

***

Kuran’da, cennete girmek metaforu bir başka bağlamda yer alır: “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz.” (Y. N. Öztürk çevirisi; Araf Suresi: 40)
İsa, zenginlerin Tanrı’nın cennetine girmesinin ne kadar zor olduğunu anlatmak için devenin iğne deliğinden geçmesi benzetmesini kullanmış; Kuran ise Tanrı’ya inanmayanları cennete sokmuyor. Benim için İsa’nın sözleri çok daha önemli. Zenginlik gerçekten de hırsızlıktır. Zenginlikte emek hırsızlığı, yoksul emekçinin ezilmesi, kan ve gözyaşı vardır. AKP ve döneminin vergi ödemeyen zenginleri iğne deliğinden değil, tünelden bile geçemezler.

***

Ancak, İsa, Kral Pilatus karşısında, “Benim krallığım bu dünyadan değildir” (“Benim cennetim göklerdedir” anlamında) diye açıkladığı zaman, “bu dünyanın yoksulları bu dünyadan yoksul olarak göçeceklerdir” demektedir. Büyük bir çelişki!
Ben de beş yaşındayken, halamın kızı Feriha Ablama, “Çocuklar, fakirlerin öteki dünyada zengin olacaklarını söylüyorlar, doğru mu” diye sorduğum zaman, bana. “Saçmalama!” demesini 77 yıldır hiç unutmadım. Bu yaşımda artık biliyorum ki yoksullar iğne deliğinden geçseler de hiçbir Tanrı’nın cennetine giremezler. Ama kendi irade ve seçimleriyle bu dünyayı cennete çevirebilirler.

***

Okuduklarımdan, öğrendiklerimden şunu biliyorum: Her yeni din, mevcut dininin efendilerinin ve zenginlerinin egemenliklerine karşı kurulur. Ve her yeni dinin ilk müşterileri zamanın yoksullarıdır. Her yeni peygamber de yoksullara dayanır, ilk cemaati, ilk inananları yoksullardır. İsa, “Benim krallığım göklerdedir” derken, bir anlamda, Roma imparatoruna meydan okurken onun iktidarından pay istemiyordu. Tanrı’ya biat ile Sezar’a biatın aynı şey olmadığını söylemek istiyordu. İsa’nın, “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” (Matta, 22.21) sözünü bir zamanlar “Laiklik” olarak yorumlamıştım, ama Laiklik bu kadar basit değil.

***

Ne var ki yeni din güçlenince eski dinin güçlüleri yeni dini kabul ederler ve iş biter. Eski hamam eski tas. Bizans İmparatoru Constantinos Hıristiyanlığı kabul edip bu dini imparatorluğun resmi dini olarak ilan ettiği zaman Hırıstiyanlık bir anlamda sona erdi ve böylece göklerin iktidarı ile yeryüzünün iktidarı hükümdarın şahsında birleşti.
Aynı şey İslamda da oldu: Mekke aristokrasisi ve oligarşisi Müslüman olunca, zenginler ve yağmacı emperyalistler dine de patron oldu. Tamam mı? Hz. Muhammed’in vefat ettiği gün aristokrasinin kabileleri arasında iktidar kavgası başladı. Bunun sonucu olarak Sünnilik ve Şiilik mezhepleri ortaya çıktı ve bölünme devam etti. Derken bir gün Muaviye, “Ben Tanrı’nın halifesi olduğuma göre ona ait olanın tamamı benimdir” dedi ve iş bitti.

***

Osmanlı padişahları, imparatorları da aynı kafadaydı, Muaviye gibi düşünüyordu. Cumhuriyet, devlet mülkünü Osmanlı padişahının özel mülkü olmaktan çıkardı ve mülkü halkın (kamunun) iradesine teslim etti. Yeryüzü egemenliğini vatandaşa verdi. Ama mevcut iktidar “Muaviye” olmak hevesinde!    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları