Ah güzel İstanbul

26 Haziran 2019 Çarşamba

Tezgâhtar kız bir yandan elindekinin barkodunu kasaya okutuyor diğer yandan gözü kapıda dışarıyı kolluyor.
Aklı sokakta, her şeyi bırakıp, dışarıdaki kalabalığa karışmak için can atıyor.
Parasını cüzdandan çıkarmaya hazırlanan adam dönüp dönüp arkasına, sokağa bakıyor.
İçeride geçirdiği her an sanki dışarıda bir şey kaçırıyor.
Şehrin sıcağından bunalıp tüm gün serin serin uyuklamak için dükkâna sığınmış sokak köpeği kolektif sevinci sezmiş, yattığı yerden ritmik bir şekilde kuyruğunu sallıyor.
Otobüsten indiği andan itibaren ellerini yumruk yapıp, iki kolunu da havaya kaldıran ve “Her şey çok güzel oldu lan” diye bağıran oğlan cadde boyunca kalabalığı yara yara koşuyor.
Tramvayı süren vatmanın ağzı kulaklarında.
Çocuklar babalarının, annelerinin omuzlarında.
Lavanta satan kadın lavantalarını havalara havalara savurmakta.
Herkes kâh fiilen kâh ruhen zil takıp oynamakta.
Tüm sokak müzisyenleri sanki sözleşmişler gibi aynı anda farklı farklı oyun havaları çalıyor.
En olmayacak insanlar karşılıklı göbek atıyor.
Kürtler, Türkler omuz omuza halaya durmuş her dilden şarkılar, türküler...
Herkes hem kendisinin hem bir diğerinin kim olduğunu unutup ortak bir coşkunun rüzgârıyla uçuyor da uçuyor.
Akıllarda geleceğe dair artık farklı planlar...
Bir halk, bu şehrin kaderinde, kendi iradesinin gücünü yeniden hatırlıyor.

***

Ah güzel İstanbul...
Başımıza ne geldiyse hep senin yüzünden.
Bu şehri istediğimiz kadar anlamaya çalışalım.
İster şairler anlatsın bize onu ister ressamlar.
Bir romancılardan dileyelim, bir hikâyecilerden...
Sokaklarını, ağaçlarını, evlerini, insanlarını istediğimiz kadar kitaplardan okuyalım, oyunlarda izleyelim, filmlerde seyredelim...
İstediğimiz kadar takılalım gezginlerin peşine, dününde gezelim, bugününde dolaşalım.
İster mimarlar ve denizciler ve nakkaşlar ve âlimler...
İster hükümdarlar ve sultanlar ve cellatlar ve asiler ve işgalciler ve direnişçiler aklımızı çelsinler.
Eskiden çekilmiş fotoğraflarına dikkatlice bakalım istediğimiz kadar...
O fotoğraflardaki derelere, sandallara, gemilere...
İnsanlara bakalım, o insanların ellerine, gözlerine, hayallerine...
Fabrikalarını dolaşalım, limanlarını, gecekondularını...
Ya da gökdelenlerine çıkalım, alışveriş merkezlerinde dolanalım, gece kulüplerinden çıkmayalım...
Yine de hiçbir zaman anlayamayız neyi neden yaptığını.
Bu şehir kapılarını ne zaman kime açar ve ne zaman kimin yüzüne çarpar hiç bilemeyiz.
Aklından ne zaman ne geçtiğini çözemeyiz.
Zalimleri neden önce baş tacı yaptığını...
Sonra da neden alaşağı ettiğini kavrayamayız.
Ne ister bu hayattan, neyle beslenir, neye kederlenir, neye heveslenir?
Aklı neden olmadık şeylere çelinir? Sonra nasıl olur da yeniden başına geri gelir?
Her durumda bu coğrafyanın kaderi bir şekilde hep ama hep bu şehirde belirlenir.

***

Başımıza çorapları ören şehir ve başımıza örülen çorapları çözen şehir.
İstanbul...
Ah güzel İstanbul.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları