İşte asıl mesele...

18 Temmuz 2019 Perşembe

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı Dur, yeter! Demesi mi?
Kokuşmuş çok şeyin olduğu ülkede, Danimarka Prensi genç Hamlet bu soruyu sorar... Kokuşmuş şeylerin en başında hak ve hukukun yok edilmesi gelir. Katiller, hırsızlar, kötüler baş olmuş; iyiler, masumlar, yiğitler öldürülmüş, sürgüne yollanmış Danimarka ya da Manimarka denilen ülkede...
Shakespeare’in Hamlet’i şöyle sürdürür:
Kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın...
Hak, hukuk, adaletin kalmadığı ülkelerde, iyi insanların kötülere kul olmasına şaşmamak gerek...
Durup dururken nereden mi geldim Shakespeare’e? Durup dururken değil... İktidarın tiyatroya, tiyatroculara kafayı takmasından geldim. Nedir bu korku. Bu rezillik!
Bir gün Erzincan’da müftü “Taranta Babu’ya Mektupları” yasaklıyor. Bir başka gün Ersin Umut Güler 3 yıl önceki paylaşım nedeniyle hapis cezası alıyor. Önceki gün Orhan Aydın Urla’da 7 saat gözaltında tutuluyor. O da IŞİD’i öven bir tweet’e tepki gösterdi diye... Yuh! Yazıklar olsun!

Herkes siyasi rehine
Siyasiler, öğrenciler, akademisyenler, gazeteciler dün de yargıç karşısındaydı: Adliyeler çalışıyor!
Önceki gün Cumhuriyet’in ilk sayfasındaki haber başlığı buydu. Ve havanda su döver gibi birbirini izleyen mahkeme haberleri...
Barış istiyoruz” diyen öğrenciyse, akademisyense çok tehlikeli; aynı cümleyi bir AKP’li söylerse alkış alıyor... Eski HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın, yedi yıl önce söylediğini aynı dönemin Adalet Bakanı, Başbakanı da söylemiş. Biri 3 yıldır hapiste ötekiler serbest...
Demirtaş’ın “Ben siyasi rehineyim” saptamasına katılmamak elde değil. Sadece o değil, hapisteki akademisyenler, öğrenciler, gazeteciler, yazarlar, tiyatrocular hepsi siyasi rehine... Yeniden hapsedilen gazetemizin yazar ve çalışanları da öyle...
Eğer öyle olmasaydı hak ve hukuka ilişkin Meclis’e verilen nice yasa teklifi aylarca bekletilir miydi? Yargı reformu diye diye oy toplamak için verdikleri sözler bunca çabuk unutulur muydu?

Bugün Osman ve Canan
Bugün iki çok sevdiğim ve saydığım arkadaşımın mahkemesi var.
Biri Osman Kavala: 625 (yazıyla: altı yüz yirmi beş) gündür hapiste! Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsle suçlanıyor. Yedi yüz sayfalık iddianameyi değilse de savunmasını okuyun, durumun keyfi olup olmadığını kendiniz görün. Birkaç gün önce T24’te Şirin Payzın’a verdiği açıklamaları da kaçırmayın. (Tüm ayrıntıları osmankavala.org. tr’den okuyabilirsiniz.)
Bugün Canan Kaftancıoğlu’nun da duruşması var. Azmiyle, çalışkanlığıyla, başarılı örgütçülüğüyle bilinen Canan Kaftancıoğlu soruyor:
Eşit yurttaşlık temelli demokratik toplum düzeninin ve Cumhuriyetin aydın birikiminin ilke ve gereklerine uygun bireyler olarak mı yaşayacağız, yoksa bütün tarihsel ve toplumsal pozitif kazanımlarımızın yok sayıldığı, her türlü hak ve hukuk kavramının siyasi iktidarın tercih ve takdirlerine terk edildiği, üzerinde tepişildiği, düşünce ve ifade özgürlüğünün hak getirdiği, düşünüp ifade etmenin her türlü izansız ve terazisiz yaptırımlara maruz bırakıldığı, endişe ve kaygı verici otoriter rejimin biat eden kulları olarak mı yaşayacağız?
Ve yanıtını da şöyle veriyor:
Ben Cumhuriyetin aydın birikimine ihanet etmeden, evrensel insan hakları kurallarını sonuna kadar içselleştirmiş, hukukun üstünlüğünü olmazsa olmazım sayan, eşitlik, özgürlük, kardeşlik hayalinden asla vazgeçmeyen bir kadın, bir hekim, bir siyasetçi, bir anne; geçtim tamamını vicdanlı ve onurlu bir insan olmayı, insan kalmayı tercih ediyorum.
Teşekkürler Canan. İyi ki varsın.
Bir soru da benden: Siz hâlâ bu ülkede hak, hukuk, adalet falan olduğuna inanıyor musunuz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları