Bu kitap bir direniş

Lozan Antlaşması’na yönelik saldırıların Cumhurbaşkanlığı düzeyine çıktığını belirten Alev Coşkun, “Diplomat İnönü Lozan” kitabını bir karşı hareket olarak yazdığını söyledi.

Yayınlanma: 17.08.2019 - 22:09
Abone Ol google-news

Coşkun, “Lozan’a Cumhurbaşkanlığı düzeyinde bir saldırı olunca ona cevap vermek lazım, işte kitabın esası budur. Ona verilecek yanıt da bilimsel olacaktır” diyor. 

Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve gazetemiz İmtiyaz Sahibi Alev Coşkun’un 1922-1923 yılları arasını anlatan “Diplomat İnönü Lozan” raflarda yerini aldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası kuruluş belgesi olarak nitelendirilen Lozan Antlaşması’nın bugün tartışmaya açılmak istendiğine dikkat çeken Coşkun, “Dünyanın hiçbir yerinde bir ülkenin bağımsızlığını tescil eden, saptayan, kabul eden bir uluslararası anlaşmaya o ülkenin cumhurbaşkanı bu kadar saldıramaz. Bunu kabul etmiyoruz. Bu kitap bir dirençtir, bir karşı harekettir” diyor.
Alev Coşkun’un Kırmızı Kedi Yayınevi’nden yayımlanan “Diplomat İnönü Lozan (1922-1923)” adlı kitabında Lozan Antlaşması, o dönemden bugüne yansımaları, İsmet İnönü’nün bu süreçteki mücadelesi tüm açıklığıyla belgelere dayalı anlatılıyor. Kitapta doğru bilinen yanlışlar da gün yüzüne çıkıyor ve nesnel olaylara, gerçeklere yer veriliyor. Coşkun, Lozan Antlaşması’nı tartışmaya açanın sıradan bir kişi değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğuna dikkat çekerek Erdoğan’ın Lozan’ı değişik tarihlerde “hezimet” olarak nitelendirdiğini anımsatıyor. “Cumhurbaşkanlığı düzeyinde bir saldırı olunca ona cevap vermek lazım, işte kitabın esası budur. Ona verilecek yanıt da bilimsel olacaktır” ifadelerini kullanan Coşkun ile kitabı üzerine konuştuk.

Belgelere dayalı çalışma
- 4 ciltlik İnönü dizisinin 2. kitabı yayımlandı. İnönü’yü anlatmanızın özel bir nedeni var mı?
Son yıllarda, özellikle 2000’li yıllardan sonra Cumhuriyet felsefesine ve Atatürk’ün aydınlanma devrimlerine karşı bir saldırı hareketi yaşanıyor. Kimisi Cumhuriyete saldırıyor, kimisi aydınlanma devrimlerine saldırıyor. Bu noktada en önemli hedeflerden biri İsmet İnönü oldu, çünkü Atatürk’e saldıramayanlar İnönü’ye saldırmayı bir âdet haline getirdiler. Şimdilerde Atatürk’e de saldırıyorlar. Bunlar eski Osmanlı’yı yaşatmak istiyorlar ama yüzyıllar geçmiş, olaylar bitmiş. İkinci olarak da halifelik sevdalıları var. İnönü bu saldırılar karşısında savunmasız bir kişi ama Atatürk’ün de en yakın arkadaşı. Hem silah arkadaşı hem de politik hareketten arkadaşı... O nedenle bu konunun üzerine eğilip belgelere dayalı bir çalışma yaptım.
- Kitap boyunca Atatürk ve İnönü arasındaki arkadaşlığı görüyoruz.
Mustafa Kemal tabii bu devrimin büyük lideridir. Hem askeri başkomutanıdır hem de siyasi olarak toplumsal dönüşümün asıl önderi odur. Onun yanında silah arkadaşları, politika arkadaşları vardır ama bu arkadaşların bir kısmı kendisini terk etti. Hatta Atatürk, Nutuk’ta şöyle diyor: “Mücadeleye beraber başladığım arkadaşlarım ihatalarının hududunda beni bir bir terk ediyorlardı.” Yani “anlayabilme, anlayış yeteneklerinin sınırında beni terk ediyorlardı” diyor. Tabii kastettiği yakın arkadaşları Rauf Orbay olsun, Kazım Karabekir olsun... Bir ölçüde Ali Fuat Cebesoy, bu isimlerin içinde Milli Mücadele’de beraber çalıştıkları İsmet İnönü onu hiç terk etmiyor. İkincisi Mustafa Kemal’in de İnönü’ye karşı çok büyük bir güven duygusu var.

İnönü bir hesap adamı
- Başdelege olarak İnönü’nün seçilmesinin bir nedeni var mı?
Atatürk ve İnönü arasındaki yakın ilişki 1917 yılında başlıyor. 1917 yılında Atatürk Diyarbakır’da Filistin Cephesi’nde ordu komutanı olduğu zaman İnönü albay rütbesiyle onun yanında kolordu komutanlığı yapıyor. İnönü’nün gerek askeri yeteneklerini gerekse de toplumsal ve siyasi yeteneklerini çok iyi biliyor. Mudanya barış görüşmelerini İnönü’nün başarıyla sonuçlandırması onun Lozan’a gönderilmesinde en önemli etkenlerden biri olmuştur. Ayrıca İnönü bir defa çok iyi bir eğitim almış, artı çok iyi Fransızca, Almanca biliyor. Cumhurbaşkanıyken de İngilizceyi öğrendi. Bir hesap adamı. Meseleleri, duygusallıktan arındırıp aklın terazisinde tartan ve ondan sonra karar veren bir kişi.

Alev Coşkun’un 4 ciltlik kitabının ilki olan “Askeri İnönü”de (1884-1922) öncelikle İsmet İnönü’nün Lozan Antlaşması öncesine kadar 38 yıllık yaşamı anlatılıyor. İnönü’nün doğumundan Mudanya Ateşkesi’ne kadar geçen süreç; ailesi, kökenleri, evliliği, düşün evreninin oluşumu... ‘Diplomat İnönü’ bu kitabın devamı... Alev Coşkun, İnönü’nün 1923-1973 tarihleri arasındaki geriye kalan yarım asırlık yaşamını da “Devlet Adamı İnönü” olarak iki ayrı ciltte işleyecek.

İNÖNÜ'NÜN MÜCADELESİ

- İnönü’nün Lozan Barış Konferansı’nın ilk günü yaptığı konuşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok önemli, simgesel bir olay. Lozan Barış Konferansı Lozan’da ilk gün bir tören yapılıyor. Bu törende, İsviçre’de yapıldığı için İsviçre Cumhurbaşkanı gelen 15 ayrı devlete “hoşgeldiniz” diyor ve konferansın başarıyla sonuçlanmasını temenni ediyor. Ona karşı diplomatik usuller çerçevesinde İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon bir teşekkür konuşması yapmak istiyor. Bu doğal ve diplomatik bir şey ama İnönü bunu duyunca “Ben de konuşacağım” diyor. Ona diyorlar ki “Ya böyle bir şey yok. Böyle bir gelenek yok.” İnönü, “Niçin konuşacak” diye soruyor. “Teşekkür edecek” diyorlar. İnönü o zaman “Ben de teşekkür edeceğim” diyor. İnönü daha sonraki yaptığı analizlerde “Ben o konuşmayı bilerek yaptım. Şunu demek istedim ‘Osmanlı’nın o eski geleneklere bağlı delegesi değilim, biz yepyeni bir devlet kuruyoruz ve bütün uluslararası toplumda biz eşit seviyedeyiz. Madem ki o konuşma yapıyor, ben de konuşma yapıyorum” diyor. Herkes şaşırıyor ama sonradan ne anlama geldiğini anlıyorlar.
- Konferans boyunca İnönü’nün kapitülasyonlar gibi birçok konuda mücadelesine tanıklık ediyoruz.
14 maddeyle gitti
İnönü’nün Lozan’a seçilmesinin nedenlerinde biri Milli Mücadele’nin en zor aşamalarının içinde bulunmuş birisi. Genelkurmay Başkanı, Batı Cephesi Komutanı İnönü Savaşları, Sakarya Savaşları, Dumlupınar Savaşı hepsini görmüş ve onları yaşamış. İnönü’ye giderken 14 maddelik bir talimat verdiler. Düşünün İngiltere büyük bir devlet, emperyalist bir devlet. Bavullarla, belgelerle geliyor, bizimkiler 2 sayfalık 14 madde. Bu 14 madde çok önemli. 14 maddenin 2 maddesi kesin kırmızı çizgi. Birincisi “Doğu Anadolu’da bir Ermeni devletinin kurulması kesin olarak kabul edilemez.” İkincisi “Kapitülasyonlar kesin olarak kabul edilemez.” 14 maddelik talimatta şöyle bir hüküm var: “Bunların illa yapılması isteniyorsa hiç bize sormana gerek yok, terk et. Konferansı terk et” diyor. Tabii aynı derecede önemli olan husus o sırada Lozan devam ederken İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı, İstanbul İngilizler tarafından işgal edilmiş vaziyetteydi. İşgal güçleri İstanbul’daydı. İstanbul’un muhakkak kurtarılması gerekiyor. O da önemli bir noktadır. Diğer hususlar tartışılabilir.

 

Alev Coşkun, muhabirimiz Hazal Ocak’ın sorularını yanıtladı. 

‘Biz Lozan’a gittiğimizde 12 Ada zaten bizim elimizde değildi’
SALDIRI İDEOLOJİK

- 12 ada en çok tartışılanlardan biri...
Lozan tam anlamıyla bilinmiyor, çünkü Lozan çok teknik bir konu ve o teknik konuyu bir kitapta anlatan az kitap var. Bizim “Diplomat İnönü Lozan” kitabımız aşağı yukarı 500 sayfa. 800, 900 dipnot var. Belgeler var. İngiliz gizli belgeleri ve bu konuda yazılmış bütün kitaplar incelenmiştir. Şimdi burada herkes diyor ki: ‘12 adayı niye almadık?’ Biz Lozan’a gittiğimizde 12 ada zaten bizim elimizde değildi. Savaşta 12 ada söz konusu değildi, çünkü 12 adayı Osmanlı Devleti 1912 yılında kaybetmiş. Şimdi İnönü konuyu İtalyan delegesi başkanı Mussolini’yle tartıştı, bu adalar meselesini. Mussolini dedi ki “Olmuş bitmiş bir konuyu gündeme getiremem” dedi. Haklı çünkü 1912’de adaları almış, işgal etmiş daha sonra 1914’te biz Osmanlı Devleti olarak İsviçre’nin Uşi kentinde bir anlaşma imzalamışız ve bu adaları İtalya’ya bırakmışız. Nasıl alabileceksin? İtalyan diyor ki “Gel al öyleyse”. Onun için bilmediğimiz konularda çok duygusal refleksler veriyoruz. Olayı realite olarak görmek lazım. Musul da aynı şekilde. Mondros Ateşkesi 1918’de imzalandı. 3 Kasım 1918’de İngilizler Musul’u gidip işgal ettiler. İngilizlerin işgal ettiği bir Musul’da “Musul bizimdir” dediğiniz zaman İngiliz diyor ki “Biz 4, 5 senedir burada oturuyoruz. Gel o zaman al” diyor. Şimdi bugünlerle kıyaslarsak aynı şuna benziyor:
Gittik Kuzey Kıbrıs’ı aldık. Kuzey Kıbrıs’ı bizim elimizden alabiliyorlar mı? Avrupa Birliği uğraşıyor, Amerika uğraşıyor. Yunanistan uğraşıyor, İngilizler uğraşıyor. Biz ne diyoruz “gel alın” Bu kadar basit.
- Bugün Lozan neden tartışmaya açılmak isteniyor?
Lozan’ın tartışmaya açılması tamamen ideolojik.

Lozan büyük başarı
- Peki, ‘Lozan zafer mi hezimet mi’ tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Atatürk’e nereden saldıracaklar, buralardan saldırıyorlar, Lozan’dan saldırıyorlar. İnönü’ye saldırıyorlar. Halbuki bilmeden yapıyorlar bunu. Lozan çok büyük bir başarıdır. Nitekim 100. yıl geçtiği halde hâlâ Lozan’ın gücü devam ediyor. Sürekli saldırıyorlar. Bilmiyorlar, okumuyorlar. Lozan’ı okusa Lozan’ın ne kadar büyük bir başarı olduğunu görecek. Bilmiyorlar. İnsanları tahrik edecek güzel bir nokta. Halbuki Lozan çok büyük bir başarı ve Lozan’ın başarı olduğunu zaten bu tartışmayı oturtmak için kitapta en başarılı tarihçiler, mesela Şerafettin Turan gibi, Halil İnalcık gibi, İlber Ortaylı gibi, tarihçilerden örnekler verdim. Aynı zamanda yabancılardan örnekler verdim. Bernard Lewis, Stanford Shaw, çok büyük bir başarı olduğunu söylüyorlar.
Cumhurbaşkanlığı düzeyinde bir saldırı olunca ona cevap vermek lazım, işte kitabın esası budur. Dünyanın hiçbir yerinde bir ülkenin bağımsızlığını tescil eden, saptayan, kabul eden bir uluslararası anlaşmaya o ülkenin bir cumhurbaşkanı bu kadar saldıramaz. Bunu kabul etmiyoruz. Bu kitap bir dirençtir, bir karşı harekettir.

 

‘İNÖNÜ’YE O SORUYU SORDUK’

- İnönü’yle bir anınız oldu mu?
Gençliğimizde şöyle bir düşünce akımı vardı. Bu düşünce akımı halen mevcut. Bazı aydınlarda, bazı gençlerde bunu görüyoruz. İnönü 2. Dünya Savaşı’ndan sonra demokratik sisteme geçti. Bizim o günkü düşüncemiz: “Çok erken geçtiniz, niye geçtiniz? Halkevleri devam etseydi, Köy Enstitüleri devam etseydi...” Bir gençlik ekibiyle beraber İnönü’yü ziyarete gittik. Arada bunu sorduk. Yanlış yaptığını söyledik. O da bize “Siz beni Atatürk’le karıştırıyorsunuz. Ben Atatürk olamam, o büyük liderdi. O hepimizin büyük lideriydi. Ben onun yardımcısıyım. Beni Atatürk sanıyorsunuz, yanılıyorsunuz, Atatürk olamayız, biz onun yolunda yürüyen onun arkadaşlarıyız. Aslında demokrasiye geçiş onun bize telkinidir, onun bize bıraktığı mirastır” dedi.

 

'ARKASINDA BAĞIMSIZLIK İSTEYEN BİR HALK VARDI'

- Diplomat İnönü’nün en güçlü yanı sizce neydi?
Diplomat İnönü’nün en güçlü yanı savunduğu davalara inanmasıdır, çünkü savunduğu konular için savaş meydanlarında mücadele vermiş. Diplomat gibi kravatlı, papyonlu değil. Savaş meydanlarında çizmesiyle... Arkasında yaptığı mücadeleyi destekleyen bir büyük liderin olması. Mustafa Kemal. Onların da arkasında bağımsızlık isteyen bir halkın olması onun en büyük gücüdür.

Yeni safha: Sivil İnönü
- Lozan Antlaşması İnönü’nün hayatında neyi değiştirdi?
Lozan Anlaşması İnönü’nün hayatında yeni bir aşamanın kapısını açmıştır. Lozan’dan sonra İnönü bir daha askeri üniformasını giymedi. Demek ki askeri alanda başarılı olan 38 yaşında bir general artık diplomasi ve devlet yönetme alanında da başarısını göstermiş oluyor. Yeni bir safha açılıyor. Sivil İnönü çıkıyor ortaya. Asker İnönü’den sivil İnönü’ye ama orada yaptığı iş çok büyük. Çok büyük başarılara imza atıyor çünkü karşısında 15 devlet var. Hepsiyle uğraşıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler