Korkular Aşılırken...

04 Mart 2014 Salı

Nerede o tir tir titreyen daha dünün Türkiyesi! Korku eşiği aşıldı!
Pazar günü baktım, Habertürk’te Yavuz Semerci korku duvarı’nın ötesine geçmiş. RTE için “Artık yok hükmündedir” diyor ve ona saygı duyamadığını yazıyordu, “Bu halk, yalanı, yolsuzluğu, hele hele bir işadamının parası için önüne yatan bakanları ve onları koruyanları da hak etmiyor.Fatih Altaylı da, Umur Talu da, dayanma sınırını aşmışlar... Gazetenin künyesine baktım, Turgay Ciner yerinde duruyor! Demek toptan bir derin nefes alış var, pencereleri açmışlar ve içeriye bir parça temiz hava girmiş... Bakalım pencere sürekli açık kalacak mı...
Hürriyet, tek hesap vereceğimiz yer okurdur diye yazmıştı, bir iktidar medyasının aşşşşağılık saldırılarına karşı... Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz zaten atlarını özgürlük alanında koşturuyorlar... Melis Alphan’ı da analım. Cesur kadınların yolu hep açıktır... İğne ile kuyu kazan Sedat Ergin ve sık sık şaşırtan içerikleriyle Yılmaz Özdil.
Ülkenin özgürleşmesinde, demokrasinin geliştirilmesinde medya ve patronlarının katkısı, ancak işlerine gerçek anlamda sahip çıkmakla olur. Ben medyadaki gerçek gazetecilerin hepsinin, gazetecilik yapmak için yanıp tutuştuklarına inanıyorum. Patronlar, gazetelerini, televizyonlarını işlerinde bir koz olarak kullanmayı bıraktıkları ve çalışanlarına özgürlük tanıdıkları zaman, basın özgürlüğünü hak edeceğiz, yani özgürlük kendi elimizde... İktidarın iki dudağı arasında değil.

***

Patronlar, işlerini doğal süreç içinde devletle halletmekte ısrarcı olsunlar... Boyun eğerek kazanacağınız işin, boynunuza takacağı pranganın bedeli büyük olur ve utancın yerine koyacağınız başka bir şey yoktur. Muhasebenizi sağlam tutacaksınız, CEO’larınızın hep şirket lehine yontmasına izin vermeyin, şüpheli durumda bırakın, devleti kayırın, ki gönderilmiş utanmaz bir adam, arkasındaki utanmaz patronu gölgesinde muhasebenize girince, sizi suçlayacak hiçbir şey bulamasın!
Alnı pak olmak kadar güzel bir duygu yoktur, çalışanlarınıza karşı da, diktatörlere karşı da... Yasalar eninde sonunda haklıdan yanadır, iktidar kuyruğunda al-ver işlerine girerek yeraltının karanlıklarında sözde yıldızı parlayanlar, kısa süre içinde morarıp ortadan kalkacaklar. Geçmişte böyle olmadı mı?

***

Mustafa Koç ile söyleşi, iş dünyasının özgüveninin dengeli dışavurumuydu. İş dünyası, bu beşinci dünya ülkesi yönetimine layık olmadıklarını düşünüyor... Derken, cemaatin işadamları örgütü TUSKON’un çağrısı anlamlıydı: Para kazanmak için siyaset yapmayın, ticarete atılın... Açıkça, rüşvetçilikle suçladı... Cemaat, gücünü aldığı ticaret örgütlerini de meydana saldı.
İktidarın yolsuzluğu yüzünden, bu ülkede söz hakkı olan bütün dürüst insanların yüzü kızarıyor. RTE, iktidarı ve adamları kan kaybediyor. AKP içinde yönetimi değiştirecek bir dinamizmin olmaması, AKP’nin doğal ve normal bir siyasi parti asla olmadığının kanıtıdır. AKP yaşayan bir parti olsaydı, bugün yönetimi hızla değiştirirdi.
Arınç, suçlanan bakan çocukları ve Rıza ve benzerlerinin salıverilmesinden rahatsızmış mış mış... Merak etmesin, RTE onun vicdanına bir şakul tutar hemen. Önemli olan bir vicdan kırıntısı ortaya atmak değil, partiye çekidüzen vermektir... AKP bugün fareli köyün kavalcısı masalını anımsatıyor... Hızla, deniz kenarına doğru yol alıyorlar, orası ise kimsenin yüzemeyeceği bir deniz...
Şu utançla bir siyasi yaşam sürdürülebilir mi: Tahliye olduktan sonra RTE’nin adalet yerini buldu dediği iş bilen işadamı Rıza ne diyordu ses kayıtlarında: “Orospu ile memurun bahşişini önceden peşinen vereceksin...”
Kime diyordu? Adamına... Hangi bağlamda konuşuyordu? Devlette etkili yetkili birisine hediye edilecek saatin bir an önce satın alınmasını söylerken... Bu “özdeyişi” kimden öğrenmiş? Dedesinden efendim... Eh, dededen toruna, kadim bir ölçü olarak, İran’dan Türkiye’ye milim değişmiyor...
Türkiye bununla yaşanabilir bir ülke değildir...

***

Ülkeyi teröre destek veren ülkeler safına ittiler. Türkiye hızla yalnızlaştı. RTE ve Davutoğlu’nun tek “dostu” yok.
Tolga Tanış, pazar günkü Hürriyet’te çok ilginç bir haber-yazı yazdı. Kimin ilgisini çekti? Bu işin uzmanları hesap yapmış. Türkiye’de siyasete büyük rüşvetler veren iş dünyasının, bunu nasıl ve nerede muhasebeleştirdiği üzerine bir antrenman... İthalat ve ihracat kalemlerine yedirilmiş rüşvet kalemleri... Ve 2011 yılındaki büyük rüşvet şişkinlikleri! Milyarlarca dolar... Tolga’nın yazısını işleyecek bir ekonomist var mı?
Halkta büyük huzursuzluk var. MetroPoll’ün şubat araştırmasına bakıyorum. Türkiye iyiye mi gidiyor kötüye mi, sorusuna verilen ‘kötüye gidiyor’ yanıtı, Kasım 2013’ten bu yana neredeyse her ay kötüleşerek tepe yapmış: Yüzde 52.6. İyiye gidiyor diyenler yüzde 34.1. Yargının tarafsızlığına, medyanın yolsuzluk haberleriyle okuru bilgilendirdiğine ve özgür olduğuna ilişkin güven diplerde!

***

“Halk bunlardan hiç etkilenmiyor. Hatta AKP’nin oyu artıyor” bir yalan propagandadır... Yerel seçimlere kadar neler yaşarız bilinmez ama bu gidişle, 2009 ortalaması olan yüzde 38.8’in en az 2-3 puan altına inmesi beklenebilir. Belki de 4-5 puan. Yaşadığımız olayların etkisi, daha orta vadede belirleyici olacaktır. Seçmen davranışını, son 20 yıllık pratik içinde değerlendirmeliyiz.
Diyorum ki, RTE üfürüyor, hâlâ afra tafrasından geçilmiyor, sandık da sandık... Ama hiçbir yolsuzluk ve rüşvet sandıkta aklanmamıştır.
Her canlı bunu mutlaka öğrenecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları