Alaçatı daha çook su kaldırır

Malumu ilam gibi olacak ama Çeşme, Alaçatı, son yılların en popüler tatil mekanlarından biri. Hele ki bayrama denk gelen tarihlerde rezervasyonsuz ayakta duracak yer bulmak bile mümkün değil. Kurban Bayramı için niyeti bozacaksanız şimdiden yer ayırtmayı düşünebilirsiniz...

Yayınlanma: 27.07.2015 - 12:19
Abone Ol google-news

Bayram’da Çeşme nasıl bir şeydi diye soran olursa, İstanbul’daki kontak kapattıran türden köprü trafiğinin 40 derece sıcaklıkta yaşandığını söyleyin. Yolunu Alaçatı’ya düşürenler için yaya trafiğinin de söz konusu olduğunu ekleyin. Abartı yok, otoparktan ulaşılacak mekana giderken, bir adım atıp bir dakika kadar önünüzdeki insanın ensesine bakarak durma ihtimalini göz önünde bulundurun. Varılan noktada, muhtemelen cüzdanı komple bırakmak gerekeceğini de hatırda tutun.

Şaka değil, haziran sonu Çeşme’deki evi kapatıp eylül başına kadar yazı İzmir’e geçirmeye giden insanlar tanıyorum. Son 10 yılda geldiği noktada, eski yazlıkçı sakinlerinin durumu bu kıvama gelmiş vaziyette, çünkü kendileri Çeşme sakini olabilir ama konunun içinde sakin kelimesinin geçmesi abesle iştigal.

Özellikle İstanbullu turist rağbet göstermeye başladığından beri, 31 Mayıs’ta çocuğun karnesine kadar hâl hatır muhabbet koyduğunuz esnaf, 1 Haziran dedi mi "Duydunuz zilin sesini!" ataklığında sizi tanımaz olup çıkıveriyor. Ta ki 1 Eylül’e kadar. Sonra yine gelsin “Abla nasılsın, özlettin kendini”ler, gitsin “Bak, sen bu köşeyi seversin, böyle geç”ler... Esnafın argümanı da hiç değişmez: “N’apalım, Çeşme’nin sezonu kısa!” 

 

BEBEKLİĞİMİN ÇEŞMESİ...

Bebekliğimden beri Çeşme’ye giderim. Altın Yunus, Turban gibi birkaç otelin, Şantiye Evleri'nin ve Boyalık, Ege Çeşme, Yıldız, Erdil gibi mütevazı sitelerin, Dalyanköy’deki balıkçıların dışında pek bir şeyin bulunmadığı, henüz İzmir-Çeşme arası otobanın yapılmadığı zamanlarda okulun kapandığı gün toparlanılır, Çeşme’ye göçülür, okulun açılmasından bir gün öncesine kadar dönülmezdi. Kıyı yolundan ulaşım iki saate yakın sürdüğünden, baba tayfası ancak hafta sonları gelir, yaz aylarını yaz bekarı olarak İzmir’de geçirirdi. Hayat annenin pişirdiği yemek, babanın tüttürdüğü mangal, soğuk karpuz-kiraz-şeftali tevazuunda akardı.

Çeşme’nin efsanevi diskosu 

9 ½’un açılması bile ortaokul yıllarıma tekabül eder ki, ömrümün en güzel dönemini gömdüğüm mekanın yerinde, Serdar Ortaç’lı, Demet Akalın'lı falan programlarıyla Cece dikiliyor epeydir. Bundan 15 yıl kadar önce ardı ardına mekanlar açılıp beach’inden restoranına çeşit çeşit atraksiyon pıtrak gibi üremeye başladığında “Çeşme gürül gürül akıyor” başlıklı bir yazıyla, Bodrum’a rakip bir yere dönüştüğünü muştulamıştık. Çeşme oldu artık derken, aslında dünyadan haberimiz yokmuş, başımıza daha neler geleceğini bilmiyormuşuz nitekim.

PLAJA TORPİL LAZIM

Alaçatı’nın gözde mekanlarından birinin sahibi bir arkadaş, hâl-i pür melâlini şöyle özetledi: Yıllardır yaz kış Çeşme’de yaşadıkları için, gelen giden ahbaplardan nerede yiyelim-nereye gidelim diye soranı bol oluyormuş. Geçtiğimiz bayram İstanbul’daki doktoru -ki adam profesör.- yana yakıla telefon açmış, “Bizi plaja almıyorlar, rezervasyonsuz denize girebileceğimiz bir yer önerir misin?” diye. Rezervasyonunuz yoksa plaja torpille girebiliyorsunuz yani, kıvam bu kıvam... Bu tecrübeden yola çıkıp yine aynı dertten mustarip farklı tanıdıklarını, mekan da tanıdık olduğu için, Fly Inn’e yönlendirmiş bir başka sefer. Daha sonra nasıl geçti diye sormak için aradığında “Valla Hindistan’da Ganj Nehri’ne bünyeyi bandırıp çıkarmış kadar olduk işte” şeklinde cevap almış.

 

700 KİŞİNİN 300'Ü VIP

Bu sene Alaçatı tarafında bir Zio Beach’tir gidiyor. İçindeki Zio Pino’nun mutfağında Papermoon’un şefi Giuseppe Pressani’nin olduğu, gururla beyan ediliyor. Çark Plajı’ına açılan mekanın 700 kişilik beach, 300 kişilik de VIP alanı var. Düşünün ki devasa mekanın yarıya yakını VIP. Ben yakında 18 yaşındaki Bentley’li gençlerin (Ya da ne bileyim Ece Erken’in filan) herkes VIP’se ben kendimi nasıl özel hissedeceğim hesabına isyan çıkarmasından korkuyorum. Belki o 300 kişilik alanın içinde yüz kişilik, matruşka model bir VeryVeryIP filan açarlar.

 

SOKAKTA GELİN AKIMI

Bilmeyeni dövüyorlar, iki yıldır, özellikle de bu sene Alaçatı’nın Hacı Memiş muhiti popüler. Akşam saati Adı Memish’e doğru yürürken yolda, önündeki profesyonel fotoğrafçıya tuhaf pozlar veren bir gelin görüyoruz. Damat kenarda durmuş, sırıtarak müstakbel eşinin artistik performansını izliyor.

“Yazık ya, kadının gelinliğin etekleri leş gibi olmuş” diyorum; Banu’dan “Boşver, muhtemelen çekim için kiralamışlardır zaten, o gelinlikle evleneceğini sanmıyorum” şeklinde cevap geliyor. Öyle yapıyorlarmış; gelinlik kiralayıp fotoğraf çektirmek gibi bir merak türemiş. Ben “Hö?”lemeye kalmadan, az ilerde çekim yapan bir gelin-damat çifti daha görüyoruz. Mekana varana dek, gördüğümüz gelin adedi dördü buluyor. Meğer yeni türemiş bir trendmiş, fotoğrafçılar paket servis sunuyormuş. Bir arkadaş gelinlikle denize giren gördüğünü bile söyledi.

 

DELİ KALABALIKTA

O gelinlerin filmi birkaç yıl ileri sarmış modelleri de Alaçatı’nın kalabalığının önemli bir parçası: Pusetli anneler! Yeni bir baby boom akımı falan mı oldu, memleketin taze üremiş bütün genç ebeveynleri Alaçatı’da mı toplandı, o deli kalabalığın içine pusetlik bebek niye sokulur derdi algıda seçiciliğimi mi katladı bilemiyorum ama ben hayatımda bu kadar puseti bir arada görmedim. O daracık ve taşlık sokaklarda, kıyamet kalabalığın ve gürültünün ortasında o bebeklere neyin piyasası yaptırılıyor, çözebilmiş değilim.

 

MENDEBURLUK DEĞİL...

Yine de sanmayın ki bu yazı salt mendeburluk yapmak için kaleme alındı. Kulağımdan insan akıyormuş gibi hissettiğimden de biraz bu tondan çalıyor olabilirim fakat bayram kalabalığından azade bir Alaçatı, Allah için, çok güzel...

Her sokakta bin ayrı dükkan açılmış olabilir, her dükkanın kendince bir inceliği, bir şıklığı, bir letafeti illa ki var.

Butikleri, eskicileri, antikacıları, tasarım dükkanları, butik otelleri... Bundan beş yıl önce ahır olarak kullanılan binaların her biri ayrı şıklıkta, ayrı telden çalıyor... 

Eylülde gidip tadını çıkarmak için hevese geliyor insan.

Bu ifşa edilmemiş bir sır olmadığı için söylemekte beis yok; esasında eylül, Çeşme’nin en güzel demidir. Havanın da denizin de en güzel kıvamıdır, vurgun derdindeki esnaf kepengini indirmiştir, Çeşme’nin has mekanları kapısını daha telaşsız açar, yemeğiyle servisiyle, ağzınızın tadı esas o zaman yerine gelir.

Fakat bu yıl, eylül sonuna doğru bir de Kurban Bayramı yaşanacak, o nasıl olacak da olacak bilemiyorum.

Kısmet, kim bilir, belki bu sayede hiç değilse şu “Çeşme’nin sezonu kısa” tevatürü tedavülden kalkar da boğazımızdan geçen her lokma evlat acısı gibi oturmaz.

Mekanlar... durumlar... tutumlar... 

Göz Lounge, Alarga, Agrilia gibi klasiklerin yanında bu yıl açılan ve son derece popüler olan Köyün Delisi, ekseri 30 yaş üstü müşteriye hitap ediyor.

Gençler, daha ziyade shot’larıyla meşhur Tektekçi’ye ve Türkçe de çalan House 44’e rağbet ediyorlar. Sordum, Tektekçi’de bu yaz kulaklık muhabbeti yokmuş. Birkaç yaz önceden çok şahane bir uygulamaları vardı. Belli bir saatten sonra müziği kapatmak gerektiği için, müşterilere kulaklık dağıtıyorlardı. Mekana bir giriyordunuz, ortalıkta çıt çıkmadığı hâlde, deli gibi dans eden insanlar... Hem dans edip hem muhabbet etmek pek mümkün olmuyordu ama hem karnım doysun, hem pastam dursun olamıyor maalesef.

Alaçatı’nın ileri saatlerinde oturup içki içmelik yeni mekanlarından biri de Zeplin. Konuşlandığı yerin avantajını değerlendirip mekana kuş kondurma gereği duymamışlar. Gayet sade ve şık; güzel de çalıyor...

Hacı Memiş’te karşılıklı köşelere konuşlanmış Adı Memish’in de Kapari’nin de mutfağı çok iyi. Adı Memish, İzmir’in ünlü Alliance restoranıyla akraba. Kapari’de bir etli ana yemeğe 70 lira fiyat biçmeseler daha iyi olacak ama malum, Çeşme’nin sezonu kısa!

Özellikle bayramda, poponuzu rezervasyonsuz koyacak tek bir sandalye bulmak mümkün değildi ama genel itibarıyla, esnafın durumunun o kadar da parlak olmadığını söylüyor mekan işleten bir arkadaş: “Bakma yani, çok boş dolaşan bir kalabalık var aslında. Dondurmalarını yalayıp bir aşağı bir yukarı yürüyorlar. Alaçatı’ya gidelim, ünlü görelim derdindeler.” O dondurmayı yalamak da başlı başına zor zanaat, onu da demeden geçmeyelim. Dondurmino’nun önündeki kuyruk, burdan Mars’a yol olur.

Alaçatı’yı biraz daha tepeden gören Alancha, fine dining meraklılarına hitap ediyor. Mönü, taze malzemeye göre değişiyor. Dört course’luk mönü, ki o gün şansınıza garnitür olarak dağ papatyası falan da düşebilir, 180 lira, kokteyllerin her biri 50 lira.

Fiyatlar hakikaten uçuyor. Alaçatı’da en sevdiğim ve sık gittiğim mekanlardan biri Nar’dı mesela, bu sefer uğramak kısmet olmadı fakat 21 yaşındaki yeğenim iki armut-votkaya 90 lira verdiği için ağlaşıyordu misal.

Klasik rakı-balık dediniz mi üzerine marka tanınmaz Ferdi Baba, niyeyse, Alaçatı Port’dan kasabaya taşınmaya karar vermiş. İsterseniz tutucu deyin, ben rakı-balık yerlerinde burnuma iyot kokmasını tercih ederim. İnsan niye denizin üstünden kalkar da taş bir avluya tıkılır, akıl erdirebildiğim bir durum değil.

Alaçatı’nın yöresel yemekleriyle ünlü Asma Yaprağı’na da çok ilgi gördüğü şu yıllar, Michelin yıldızlı restoran edası getirmiş... Neticede, yöresel Ege yemekleri pişen bir yerde insan biraz daha rahat, daha sıcak bir ortam bekler. Fakat işletmede bir müşteri eğitme eğilimi ki, ütüsünden yanına varılmıyor.

Meze-rakı deyince, bir klasik olarak Dutlu Kahve’nin, insanın içini açan atmosferini anmazsak da olmaz, arkamızdan ağlar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler