Altın Palmiye gücünde...

‘Kış Uykusu’, Türk sinemasının 1982’den bu yana beklediği ikinci Altın Palmiye’yi getirecek güçte bir film. Muzaffer Özdemir ile Mehmet Emin Toprak’ın 2003’te «Uzak»taki yorumlarıyla paylaştıkları en iyi erkek oyuncu ödülünü Haluk Bilginer’in yeniden kapma olasılığı da yüksek…

Yayınlanma: 20.05.2014 - 09:31
Abone Ol google-news

Baştan vurgulayalım : «Kış Uykusu» önümüzdeki cumartesi gecesi yapılacak ödül töreninde mutlaka sahneye çağrılması gereken bir başyapıt. Jane Campion ve jüri üyelerinin dışlayamayacakları olgunlukta, sağlam, duyarlı, derinlikli bir yaratıcı sineması örneği. Nuri Bilge Ceylan’a en azından senaryo, belki ikinci kez mizansen ya da üçüncü kez jüri ödülü kazandıracak; aslında,Türk sinemasının 1982’den bu yana beklediği ikinci Altın Palmiye’yi getirecek güçte bir film.

Muzaffer Özdemir ile Mehmet Emin Toprak’ın 2003’te «Uzak»taki yorumlarıyla paylaştıkları en iyi erkek oyuncu ödülünü, Haluk Bilginer’in yeniden kapma olasılığı da yüksek…

Aslında, verilecek ödül(ün)lerin ne(ler) olacağı, sinemaseverler için hiç de önemli değil. Önemli olan,Türkiye insanı gerçeğinin, son derece incelikli, alabildiğine duyarlı görsel ve düşünsel bir senfoniye dönüşerek beyazperdeye yansıyor olması.Felsefi derinliği olan, entelektüel düzeyde ödün vermeyen (öz)eleştirel bakışın acımasız sertliğiyle kaleme alınmış senaryo gerisinde, Anton Çehov’dan ya da Dostoyevski’den esinlenmenin ötesinde, olgun bir edebiyat dili, sağlam bir dramaturjik yapı bulunuyor.

 

Türkiye gerçeği

Baba toprağına geri dönerek, Ürgüp yakınlarındaki oteline kapanmış tiyatro oyuncusu, yerel gazetede köşe yazıları yazan varlıklı entellektüel Aydın karakteri etrafında gelişen olayların, anlamlı gevezeliklerin, sert tartışmaların, günlük kavgaların, nevrotik tavırların, varoluşçu çırpınışların gerisinde sırıtan güncel Türkiye gerçeğini farklı açılardan okumak mümkün.

Bugün toplumsal ve siyasal düzeyde saplanıp kaldığımız batağın çok boyutlu sorumlulukları konusunda kendimizi sorgularken, bireysel umutsuzluğun, küçük hesapların, korkaklığın, yılgınlığın, bencilliğin ve içinde boğulduğumuz düzeni kabullenirken vicdanımızı rahatlatarak suçluluk duygusundan kurtulmak için giriştiğimiz biçare çabaların dökümü de gözler önüne seriliveriyor.

 

İnsanlık onuru

Kısacası, kesinlikle manikeen olmayan, gri tonları özenle işleyen senaryoda herkes hem kendini savunabiliyor, hem de ağzının payını alıyor. Nuri Bilge Ceylan’ın göreceli olarak daha anlayışla karşıladığı yoksul, eğitimsiz kesim (köyün yumuşak görünümlü imamı ve onun şiddet eğilimli kardeşi) bir oranda hafifletici nedenlerden daha fazla yararlanıyorlar. Eleştirilecek tüm yanlarına karşın, düzenin sorumluları ya da parazitleri değil de, saf kurbanları olan bu yan karakterler, insanlık onuru denen temel değere daha cesurca sahip çıkmaktalar.

Senaryonun umut veren diğer bir yan karakteri ise, motosikletiyle güzargahı açık bir kimlik arayışı yolculuğuna çıkan (yönetmenin alter egosu) bilinmeyenin getireceği zorluklardan korkmayan, dünyaya ve insanlara açık bilinçli genç…

Ve tabii, bütün bu düşünsel zenginlik, Nuri Bilge Ceylan’ın kendine özgü yalın anlatımı eşliğinde, yine akıcı, yumuşak, şiirsel bir mizanseni besliyor. Filmin bitmesine üzülenler az değil. Örneğin, Demet Akbağ’ın yorumladığı, filmin provokatif karakteri, Aydın’ın ablası Necla’nın, son yarıda unutulmuş olması bir eksiklik doğuruyor...

 

Sinema bir eğlence mi?

Sonuçta, tutkuları yıllarca dinmeyen karakterlerinin peşini bırakmayan Zeki Demirkubuz gibi, Nuri Bilge Ceylan da Aydın’ı yıllar boyu izlese ne iyi olur ? Sözgelimi, on yıl sonrasının Türkiyesi’ne nasıl bakıyor olacaktır Aydın ? O Türkiye’nin oluşmasına çevresindekilerle birlikte ne gibi katkılarda bulunduğunu; motosikletli gencin ne yapıyor olduğunu; imamın kendini geliştirip geliştiremediğini; yeğeninin polis olup olmadığını... şimdiden çok merak ediyoruz…

Bu arada, suçluluk duygusundan ve temel sorumluluklarından ülkede 3 gün yas ilan ederek arınabileceklerini sanan yetkililerin, sinemayı bir eğlence gibi görmek yanılgısından hâlâ kurtulamadıkları için, «Kış Uykusu»na Cannes’da eşlik etmekten vazgeçmeleri; üstelik, sinemamızın 100. yılını kutlamak için bu pazartesi gecesi Cannes’da verilecek davet için öngörülen Baba Zula konserini de iptal etmeleri, Nuri Bilge Ceylan’ın kararkterlerine yakışacak, üzerinde uzun uzun tartışılabilecek tavırlar… Umarız bu kavram kargaşası biter de, en azından kapanış gecesinde resmen sahip çıkarlar filme…

 

CANNES FİLM FESTİVALİ'NDEN NOTLAR

İran'dan ‘Nasıl öpersin!’ tepkisi

- Cannes Film Festivali Direktörü Gilles Jacob'un, İranlı oyuncu ve festival seçici kurulu üyesi Leila Hatami'yi yanağından öpmesi, İranlı yetkililerin tepkisine yol açtı. İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri, öpme sahnesinin İran basınında çıkan fotoğraflarına büyük tepki gösterdiler ve olayı ülkedeki kadınları “iffettini tahkir eden” bir hareket olarak nitelediler. Jacob ise, “Bayan Hatami'yi Batı'da alışıldığı biçimde yanağından öptüm. Kendisi o sırada benim için tüm İran sinemasını temsil ediyordu” dedi. İran'da 1979 devrimiyle yürürlüğe giren şeriat yasalarına göre, bir kadının ailesi dışında bir erkekle fiziksel temasına izin verilmiyor.

- Cannes'da sürekli yayımlanan sinema endüstrisi dergisi Screen'e göre, İsveçli yazar Frans Gunnar Bengtsson'un romanından uyarlanan 15 milyon dolar bütçeli “Uzun Gemiler” adlı yeni bir film 2017 yılında gösterime girecek. Bengtsson'un romanı, yolculuğu “tarihi değiştiren” ve Kızıl Yılan diye bilinen bir 10. yüzyıl serüvencisinin başından geçenlere odaklanıyor. Vikingleri çok gerçekçi bir biçimde anlatacağı belirtilen film 2016'da çekilecek.

- Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı olarak görev yaptığı sırada ABD'de yaşadığı seks skandalı ile görevinden istifa etmek zorunda kalan Dominique Strauss-Kahn, yaşamını konu alan film aleyhine dava açacak. Strauss-Kahn'ın avukatı Jean Veil, 67. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen ve yönetmenliğini Abel Ferrara, başrollerini ise Gerard Depardieu ile Jacqueline Bisset'nin üstlendiği filmle "müvekkili hakkında karalama kampanyası başlatılarak kişilik haklarının ihlal edildiği" gerekçesiyle dava açılacağını duyurdu. Fransız avukat, müvekkilinin "tecavüzcü" gibi gösterilerek kişilik haklarının ihlal edildiğini bildirdi. Strauss-Kahn, 2011 yılında New York'ta bir otel odasında otelin temizlik görevlisine cinsel saldırı suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler