Ayrışmalar Medyaya da yansıdı!

Habercilikten gelen Özge Uzun, medya sektörüne olan kırgınlığını “İyi işler yapmak, kaliteli olmak ve sadece işini yapmaya odaklı olmak, bu ülkede ve bu sektörde bir işe yaramıyor. Bunu anladım” sözleriyle ifade ediyor.

Yayınlanma: 15.12.2014 - 12:47
Abone Ol google-news
Habercilikten gelen Özge Uzun, son yıllarda yaptığı kadın kuşağı programlarıyla, kadın ve annelerden aldığı olumlu tepkiler üzerine, hayata dair yaşadığı tecrübelerden de yola çıkarak hemcinslerine ışık olmak istemiş. Ancak tv8’deki programı sona erince, yaklaşık bir yıldır görsel medyada kendine yer bulamayanlar kervanına katılmış. Uzun, medya sektörüne olan kırgınlığını “İyi işler yapmak, kaliteli olmak ve sadece işini yapmaya odaklı olmak, bu ülkede ve bu sektörde bir işe yaramıyor. Bunu anladım” sözleriyle ifade ediyor.
 
Ayrışmalar Medyaya da yansıdı!
 
Uzun yıllar Türkiye'nin farklı bakış açılarına sahip birçok televizyon kanalında program yaptığı için toplumsal olaylara da tarafsız ve geniş bir pencereden baktığını söyleyen Özge Uzun, "Ayrışmalar medyaya da yansımış durumda. Malesef ki programlarda da bu böyle. Sanki her televizyon kanalı ayrı bir fikre hizmet ediyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Aslında bu algıyı oluşturan kraldan çok kralcılık yapma zihniyeti. Kendi öz düşüncem bu benim. Kraldan çok kralcılık yaptığımız zaman işte böyle ayrışıyoruz" diyor.
 
- Siz geçen yıla kadar tv8’de kadın kuşağı programı sunuyordunuz. Nitekim kanal, MNG Medya Grubu’nun bünyesinde çıkıp, Acun Medya ve Doğuş Yayın Grubu ortalıklığında yayın yaptıktan kısa bir süre sonra, önce Oylum Talu, sonra da sizinle yollarını ayırdı. Bu süreç nasıl gelişti?
Acun, kanalı aldıktan bir sezon sonra ben programıma devam ettim. O geçiş döneminde, Oylum Talu, ben, Pelin Çini ve Salih Keçeci kanalın yükünü sırtlandık. O sezonun rahat geçmesini sağladık. Haziranda Oylum ayrıldı. Bana yazın da çalışıp çalışmak istemediğimi sordular ve ben çalışmaya devam ettim. Sözel olarak yeni sezon için anlaşmıştık ve programım tv8’de iyi reyting aldı. Fakat bu sektörde beş dakika içinde her şey değişebilir. Ben bu konuda o olgunluğa sahip bir insanım. Kanallar ve kanal patronlarının tercihleri değişebilir. Seninle çalışmak istemeyebilirler. Ancak bunu zamanında bana bildirmeleri gerekirdi. Sadece buna üzüldüm. 
 
- Siz yıllarca haber sunucusu olarak ekranda yer aldınız. Habercilikten kadın kuşağı programcılığına geçişiniz nasıl oldu?
En son Kanaltürk sabah haberlerini sunuyordum. Aslında son birkaç yıldır aklımda olan bir şeydi. CNNTürk’te çalışırken bile bunu yapmayı düşünüyordum. Kendi internet sitemde yazılar yazmaya başlayınca, kadınlardan gelen ilgiyi gördükçe; hayata, sağlığa, anne-çocuk ilişkilerine ve kadın olmaya dair yazdığım yazılara olumlu tepkiler aldım. Daha çok anlatmak ve belkide ışık olmak istedim. Çünkü bana gün içinde onlarca mail geliyor. Kadınlar, kendi sıkıntılarından tutun da eşiyle olan sorunlarına kadar birçok konuyu bana yazıyorlar. Yol göstermemi istiyorlar. Haberde ister istemez belli bir çerçevede olmak zorundasınız. Dilediğinizi söyleyemezsiniz. Çok yakın bir arkadaşım şöyle demişti: “İnsanlar artık senin olan bir şeyi anlatmanı değil, bir şeylerle ilgili yorum yapmanı ve kendi deneyimlerinle birlikte harmanlayıp bilgi vermeni bekliyorlar.” O zaman böyle bir yola çıktım. Hafta sonu, kadın ve sağlık programları yaptım. Sonrasında olmadı. Bu çok açık, başkalarıyla ve starlarla çalışmak istediler. Buna çok saygı duyuyorum ama keşke bunu bana önceden söyleselerdi. 
 
Bu sektör çok nankör
- Televizyon sektörüne kırgın gibi konuştunuz...
Evet kırgınım ve umudum kırıldı. Gemisini alan yürüdü. Kimse kusura bakmasın. İzleyicilerde kalitesiz programlar çoğaldı diye yakınıyorlar. Ancak oturup bu projeleri gayet de güzel izliyorlar. “Televizyonlarda maalesef kamu yararı gözetilmeden programlar yapılıyor” diye açıklamalar yapılıyor. Bunu yapan da yine izleyiciler... Yakınan izleyici en çok da o sabun köpüğü programları izliyor. Bu bir arz talep meselesi. Televizyon kanallarının da ister istemez reyting ve para kazandığı için böyle programları tercih ediyor. Bu sektör çok nankör. Türkiye’de en iyi kanallarda çalıştım ve çok iyi işler yaptım. Sen istediğin kadar iyi ol. Örneğin ben iyi bir televizyoncuyum ve iyi bir televizyon habercisiyim. Kendi kuşağım içerisine baktığımda, Türkiye’nin en iyi 10 kadın habercisini say derseniz, ilk 10’un içinde yer alırım. Her ne kadar son birkaç yıldır kadın kuşağının içinde yer alsam da. Ancak iyi işler yapmak, kaliteli olmak ve sadece işini yapmaya odaklı olmak bu ülkede ve bu sektörde bir işe yaramıyor. Bunu anladım.
 
Farklı olana tahammül yok
- Uzun yıllar birbirinden farklı televizyon kanallarında haber programları yaptınız. Bu durum belki de toplumsal olaylara ve hayata daha geniş bir açıdan bakmanızı sağladı? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunu sadece siyasi odaklı değil, yaşadığımız toplum açısından daha genişletmiş olarak değerlendirmek gerek. İnsanlar birbirlerini, sadece siyasette değil, kendi içinde de şucu, bucu, şu, bu diye ayrılıyor. Farklı olana tahammül yok. Çok kutuplaştık ve çok taraflaştık. Bizim gibi düşünmeyeni, bizim gibi inanmayana, bizim gibi inanana hiç tahammülümüz yok. Bu hükümetin onayladığım, takdir ettiğim, bazen de keşke böyle olmasaydı dediğim tarafları da var. Muhalefetin de, iktidarın da... Toplumsal olaylara bir bakış açım var ama bununla ilgili yalın, incitmeden, laf sokmaya çalışmadan iyi ya da kötü eleştirirken, eğer bir şeyi beğeniyorsan “ocu”, beğenmiyorsan “şucu” oluyorum. Bu herkes için geçerli. Siyasetteki durum, inanki toplumun içindeki, hele de anne ve kadınlardaki ayrışmadan çok daha iyi durumda. 
 
Üzülmezsem bana yazıklar olsun!
- Yani bizden farklı olana tahammül edemediğimizi mi söylüyorsunuz? Peki medyada bu nasıl işliyor?
Medyaya da bu maalesef yansımış durumda. Programlarda da böyle. Sanki her televizyon kanalı farklı bir fikre hizmet ediyormuş gibi bir algı oluşturuluyor maalesef. Aslında bu algıyı oluşturan kraldan çok kralcılık yapmak. Kendi öz düşüncem bu benim. Kraldan çok kralcılık yaptığımız zaman bu kadar çok ayrışıyoruz zaten. Önemli bir günde, Berkin Elvan’ın cenazesinin olduğu gün ben yayın yapacaktım ve herkes diken üstündeydi. Yani acaba bütün kanallarda programlara baktığında, gülümsesen ayrı, gülümsemesen ayrı... Örneğin ben Berkin Elvan’la ilgili üzüntümü Twitter’dan paylaştığımda beni onun mezhebi, şimdiye kadar neye inandığı, inanmadığı bunların hiçbiri ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren şey, 14 yaşındaki bir çocuğun ölmüş olması. Çünkü ben bir anneyim, bir kadınım. Üzülmezsem bana yazıklar olsun. Elinde sapan var mıydı? Yok muydu? Bunların hiçbiriyle ilgilenmiyorum. İlgilendiğim tek şey o çocuğun 14 yaşında olması ve ölmüş olması... 
 
- Oğlunuz Dağhan, milyonda 1 görülen FG sendromuna benzer bir hastalığı var. Oğlunuzun doğumundan bugüne çalışan bir kadın olarak, elbette çok sıkıntılar yaşamış olmalısınız. Ancak bir yandan da çalışan ve çocuğuna bakan çoğu anneye örnek oldunuz. Buna ayakta kalma ya da başarı hikâyesi diyebilir miyiz?
Bu hiç geçmeyecek bir şey. O yüzden karalar bağlayıp oturamam. Eğer ben evde oturursam evladım besinsiz kalır. Maalesef  ki yurtdışında devlet çok daha farklı imkânlar sunabiliyor. Türkiye’de bu oturmuş değil ama oturacağını düşünüyorum. Bu iktidarın en çok takdir ettiğim yeniliklerinden bir tanesi, engelliler için birçok yenilik yapmış olmalarıdır. Bana deki Özge, günün 15 saati çalışacaksın. Ben o zaman ev kısmını farklı organize ederim. Çünkü şu anda bu ailede, çocuklarımın ve ailemin ayakta kalması için çalışmak zorunda olan kişi benim. Şu anda işsiz miyim, hayır. Cumhuriyet’te yazıyorum, Başkent İletişim’de ders veriyorum. Fakat benim ana ekmeğim, bildiğim ve gerçek işim televizyonculuk. Bu ülkede ve aslında dünya genelinde kadın olmak zor. Hele de anne olmak çok zor. 
 
Bu hiç geçmeyecek
- Sizin durumunuzda olan diğer annelere nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?
Umudu kaybetmemek mümkün olmuyor. Bu hiç geçmeyecek. Bir dönem bende de oldu o. Dağhan 3-4 yaşındayken, kesinlikle düzelecek diyordum. Tamamen at gözlüklerini takmış durumdaydım. Kimseyi duymuyor, görmüyordum. Elbette umut güzel şey ancak at gözlükleriyle birlikte bu sizi sadece yıkar. Çünkü evladınızın kendi öz durumunu görmezseniz ve kabullenmezseniz, kendinize ve dışarıya karşı dürüst olmazsanız, yıkımınız çok daha büyük oluyor sonraları. Bu hiç geçmeyecek. Bazen yere çakılabilir, bazen de yukarı çıkabilirsin. Bazen eşin, bazen annen, bazen çocuğun ve bazen de hiç tanımadığın biri senin elinden tutup ayağa kaldırabiliyor. Bende birçok insanı, gerek yazdıklarımla, gerek ekrandan ve gerekse röportajlarımla tutup ellerinden kaldırmaya devam edeceğim. Yine düşeceğim de... Birileri de beni ellerimden tutup kaldıracak.
 

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler