Ayşe Çavdar'dan 'Gola Gza'

Ayşe Çavdar, “Gola Gza”yla Gola’yı sorular yardımıyla düşünebilmemiz için bir tartışma zemini açıyor. Kitabı bir imece olarak kurgulayan Çavdar, ona beslendiği müşterek zemini temel alarak bakıyor.

Yayınlanma: 03.12.2016 - 23:59
Abone Ol google-news

Hakikatli bir sohbet

Bu kez Karadeniz’de uzunca kalma olanağı yakaladım. Kısa bir süre için orada “yaşayan” biri olunca gezi blogları ve rehberlik kitaplarından fazlasına ihtiyaç duydum. Bu arayışla raflara göz atarken karşıma çıktı, Gola Gza-Gola ile 10 Yıl .

Kültür, sanat ve ekoloji derneği Gola, Doğu Karadeniz’de faaliyet gösteren bir Sivil Toplum Örgütü (STÖ) olarak kulağıma çalınmıştı. Yılda bir düzenledikleri Yeşil Yayla Festivali’nin farklılığıyla beraber, maruz kaldıkları eleştiriler hakkında da yine kulaktan dolma bilgilere sahiptim. Kim bilir ne doğrulukta ses bulan bu haberlerin gerçeklik payını merak etme nedenim ise kitabın kapağından bana göz kırpıyordu. Kitabı yayına hazırlayan: Ayşe Çavdar.

 

ŞEKİLLENEN VE DÖNÜŞEN GOLA

Basındaki duruşundan haberdar olduğum donanımlı ve birikimli gazetecinin, bu mecrada nasıl bir çalışma ortaya çıkarmış olabileceği merakımı cezbetti. Çavdar hazırladıysa mutlaka bir sürprizi vardır ve umulmadık kapılar aralanır diyen sezgimin peşine takıldım. Kendisinin yaptığı akademik saha çalışmaları gibi bu kitabın da söyleşilere dayandığını fark edince heyecanım arttı.

Yaptığı her çalışmayı, o konunun dokusu ve dinamiklerine özgü bir yaklaşım ve yöntem arayarak aktaran Çavdar; bu kitapta da araştırma deneyimini, Gola’yı anlamanın ve aktarmanın yolu olarak sunduğu özgün kurguda konuşturuyor. Anlatabilmek için anlamamız gerekir, prensibinden hareket ediyor. Yetmişten fazla Gola gönüllüsüyle gerçekleştirdiği söyleşiler üzerine kurguladığı çalışmayı yaklaşık iki yılda tamamlıyor. Milan Kundera’nın dediği gibi nasıl romancı okura dünyayı bir soru olarak kavramayı öğretiyorsa; Ayşe Çavdar da Gola’yı sorularla düşünebilmemiz için bir tartışma zemini açıyor. Kitabı, sohbetlerin örüntüsünden oluşan bir imece olarak kurgulayan Çavdar, ona beslendiği müşterek zemini temel alarak bakıyor.

Araştırmacının, araştırma konusuyla arasındaki mesafeyi korumasına ilişkin risk, bu çalışmada Gola için bir kitap hazırlanması yönündeki talebin derneğin kendisinden gelmesiyle ortaya çıkıyor gibi gönse de Çavdar, bu riski gazetecilik deneyimiyle bertaraf etmeyi seçiyor. Dışardan biri, yani hem Laz kültürüne hem Gola’ya yabancı” olmasını avantaja dönüştürüyor. Dâhil olmamak” prensibi kurgusunun temelini oluşturuyor. Dahası çalışmanın hiçbir aşamasında kendisine müdahale edilmediğini Çavdar’la görüşerek teyit etme şansım oldu.

Söyleşilerin kurgusunu öyle sağlam örüyor ki okuru boşluğa düşürmüyor. Belli başlı bölümler altına yayılmış söyleşi parçalarında farklı kişilerin Laz kültürü ve Gola hakkındaki görüşleri birbirini izler nitelikte akıyor. Söz konuşmacıdan konuşmacıya geçerken biz okurlarda bir foruma katılmışız hissi uyanıyor. Okudukça yöredeki evlerin kapıları aralanıyor, yüreklerde saklı kalanlara sırdaş olunuyor. Yazar, anlatıları uzlaştırmaya, buluşturmaya çalışmıyor. Bir dereye kıyısından bakıp türküsünün biz okurlara ulaşması için rehberlik ederken mümkün olduğunca sessiz kalmayı seçiyor. Çavdar, okura her bölümün kavramsal çerçevesini çizen kısa girişler ve berraklaştırıcı notlarla eşlik ediyor. Bizleri, herkesin içini döktüğü derin bir sohbetin içine salıyor. Yaşarken yazılanın doğasına uyumlu bu akışkan biçim, bu kitabın ayırt edici özelliklerinden sadece biri.

Kitapta ilerledikçe bu akışkanlık bana Zygmunt Bauman’ın akışkan modern dünya kavramsallaştırmasını çağrıştırıyor. Nasıl kimlikler, kurumlar dönüşüyorsa Gola da müşterek bir zeminde karşılıklı etkileşim ve geçirgenlikle şekillenmeye devam ediyor. Kitap, okura bunu her fırsatta hissettirmeyi başarıyor. Laz milliyetçiliği yapmadan ve Laz kültürüne iltimas geçmeden, o topraklara ait yapı taşlarını, kimliği kesen mevzular üzerinden samimiyetle tartışarak ulus-devlet, kültür, Doğu Karadeniz, Lazlık, dil, tarih, kimlik, sivil toplum ve doğa hakkındaki duvarlarımızı zorluyor.

 

BİR BELGESEL KİTAP

Son yıllarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ulus-devlet söylemi, küreselleşme, AB üyelik müzakereleri, neoliberal ekonomi politikaları, Kürt hareketi gibi pek çok etkenle dönüşüyor. Charles Tilly’den bildiğimiz yukardan aşağıya mlliyetçilikte egemen devletin, ulusu tarif edip yaratmaya çalışması; Parekh’e göre ulus-devletin uzun bir geçmişe sahip toplulukları parçalayıp merkezi otorite etrafında birleştirerek sosyo-kültürel homojenlikte bir toplum yönünde biçimlendirme çabası olarak tanımlanan olgular, katılımcılık tartışmalarında görünürlük kazanıyor. Modernleşme yolunda bunlar yaşanırken köylü-kentli gibi pek çok sosyo-ekonomik ve kültürel eksen ve ayrılık yaratılıyor. Gola Gza’yı oluşturan söyleşiler, bu bağlamlarda yaşanan deneyim ve farklılıkların Laz coğrafyasındaki izdüşümlerini görünür kılıyor.

Bunlar gibi pek çok tartışmayı şeffaflıkla sunan bu kitap, bir sivil toplum örgütünün on yıllık tarihini anlatma girişimi olmanın ötesinde ilgi uyandırmayı amaçlıyor. Göç, müzik, iktisadi etkenler, kadın çalışmaları gibi pek çok konu sayfalarda dolanıyor. Bu çalışmanın derdi, bunlar hakkında bulgulara ermek, kavramsal tartışmaya girmek ve bir sonuca varmak olmasa da bu alanlarda çalışanlar için oldukça ilginç malzemeler içeriyor. Bir belgesel kitap” olarak tanımlanabilecek Gola Gza, araştırmacılar, sivil toplum örgütleri, Lazlar ve hatta konuya tamamen Fransız olan”lar, konunun tam merkezinde bulunanlar ve öğrenme heveslisi herkes için zengin bir içerik vaat ediyor. Meraklısı için çeşitli çalışmalara yönlendirebilecek ipuçları, söyleşiler arasında keşfedilmeyi bekliyor.

 

SÖZDEN ÖTE BİR DERT

Gola’nın serüvenine gelince… Tüm zorluklara rağmen teslim olmayan yanıyla Gola Derneği, okuru her adımda yeniden şaşırtıyor. Sivil toplum örgütü olarak temas ettiği mecra ve insanlardaki çeşitliliğe şahit olmak, okurda içsel bir zenginlik hissi yaratıyor. Bir örgütlenme deneyimi, eksiği, hatasıyla önümüze seriliyor. Dernek, bu kitapla bir kez daha kendini tartışmaya açma cesareti gösteriyor. Bu açıkyüreklilik bütün bu çabanın ardındaki samimiyeti de ifade ediyor.

Hedef kitlesinin kim olduğunu da her fırsatta tartışan Gola, yöre halklarının hepsiyle temas etmeyi düşlerken en büyük eleştirileri de yine yöre halklarından alıyor. Tarihsel kökleri olan Laz-Hemşinli gerilimi, bir kez de Gola’nın Yeşil Yayla Festival faaliyetlerinde açığa çıkıyor. Yurtdışından alınan fon güvensizlik kaynağı oluyor. Bunlar ve diğer eleştirilerin nerelerden kaynaklandığını ve nasıl bir dille kamusallaştığını kitabın dışında aramaya gerek kalmıyor. Olumsuzlukları da kendi bünyesinde tartışılabilir kılmak, Gola’nın hem sivil topluma hem de Laz kültürüne bu kitap aracılığıyla sunduğu en çarpıcı katkılardan biri olarak öne çıkıyor.  

Gola Gza, dil yaresinin sözden öte bir dert olduğunu gösteren zengin ve katmanlı bir hikâye. Gola’nın dil ve doğa ile kurduğu varoluşsal bağ söyleşilerde öyle vücut buluyor ki niceliğin yerini hissiyat kaplıyor. Söz, dil ve doğaya gelince kelimeler azalıp tükeniyor. Kitaptaki dil ve doğa bölümlerinin etrafını saran diğer bölümlerle ilişkisi bu iki olgunun -yaşamla- içli dışlı halini anlatmaya yetiyor. “Doğa ne?” gibi en ilkel, en saf sorularla düşündüren yazar hepimizi en yalın insanlık halleriyle yüzleşmeye sevk ediyor. Bu yalınlıkla, onca kavramla döşeli mayın tarlasında hepimizi, sakat veya sahte anlatılardan sıyırıyor. İnsanlık halinin en doğal parçası olan mücadelenin kendisini izlememize olanak yaratıyor. Buna dair kitaptan leziz bir alıntı ile bitirelim: “...Bu girişim, bu yanıyla arkeolojik kazı yapmaya benziyor. Kazıda ortaya çıkarılmaya çalışılan nesnenin değil, tarihsiz geçmişin üzerini örttüğü hissiyatın bilgisi...”  

Gola Gza/ Yayına Hazırlayan: Ayşe Çavdar/ Heyamola Yayınları/ 308 s. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler