Bakalım seçimden sonra ilk cinsiyetçi hakaret yarışında ipi göğüsleyen kim olacak?

Sanki biri düğmeye basmıştı ve kadına yönelik ayrımcı söylemler, kötü kokulu bombalar gibi etrafımızda bir bir patlamaya başlamıştı. Birileri kadınların sahip olduğu hakları fazla bulduğunu artık gizleyemiyordu besbelli.

Yayınlanma: 08.06.2015 - 23:36
Abone Ol google-news

Türkiye’de, özellikle son zamanlarda kadınlara dair söylenenler ve yapılanlar, geleceğe ilişkin kaygıları artırma aşamasını çoktan geride bıraktı. Şimdi bambaşka, tuhaf ve tanımlanamaz bir düzlemdeyiz. Bugüne kadar kulaklarımız neler neler duydu! Bahar değildi belki ama ılıman diyebileceğimiz bir ilkimde birdenbire bastıran beklenmedik bir dolu yağışının altında kalmış gibiydik. 

Kimi kalktı, “Kadın dediğin edepli olacak, ortalık yerde kahkaha atmayacak!" dedi. Kimi hamile kadınların sokağa çıkıp kendini göstermesinin "terbiyesizlik" olduğunu söyledi. Bir başkası “Kariyer de neymiş; sizin için en iyi kariyer annelik” bildiriminde bulundu. Ondan önce kurulan “Kadınlar iş aradığı için işsizlik var” cümlesi de böylece tamamlanmış oluyordu.

“Annen de olsa diz kapağının üstü tahrik eder” diyen bir vakıf başkanı, “Ne var canım, tecavüzden de olsa doğursun, devlet bakar”, “Çocuğu öldüreceğine kadın ölsün” seviyesinden sürdürülen kürtaj tartışmaları, internet kullanan kadınların "hafif" olduğunu, çalışan kadının "fuhuşa hazırlık" yaptığını söyleyenler de koroya katıldı.

Her biri, başta Anayasa, mutlaka bir yasa maddesine aykırı, suç sayılabilecek sözlerdi. “Anayasa’ya o eşitlik maddesini siz koydunuz, nefret suçu yasasını da siz çıkardınız, şu sözleşmeye de ilk siz imza attınız ya hani” itirazlarına kimse aldırmadı. Sorup soruşturan da yoktu zaten. Kadını aşağılamada birbirleriyle yarışıyorlardı sanki ama hiçbir şey oyun değildi. Kadınlar, bu sözlerle desteklenmiş "bahane"lerle öldürülmeye devam etti. Tecavüz davalarında beraatler, kadın cinayeti davalarında iyi hal ve tahrik indirimleri, ardı ardına karara bağlandı. Dil, şiddeti yeniden üreterek sürdürülebilir kılmanın en güçlü silahı olarak konuşmaya devam etti.

Son örnek olarak Cumhurbaşkanı'ndan, Iğdır'da sırtlarını dönerek kendisini protesto eden kadınlara ilişkin, “Ne anlama geldiği belli de, tabii edebimiz müsaade etmez” sözlerini işittik. Önce ne anlama geldiğini, edebe aykırı ne olduğunu anlamaya çalıştık. Malum, edep deyince, tüm insanları ve davranışları içermesine rağmen tek bir şey anlaşılıyordu bu ülkede: Kadınların iffeti! Sağ olsunlar, sosyal medyada mümkün olabilecek en bel altı açıklamaları yapanlar sayesinde "aydınlandık." Bu kez “Bu kadarına da pes demek yetmiyor” dedik.

Bu arada Anayasa Mahkemesi, imam nikahı kıymak için resmi nikah olması zorunluluğunu ortadan kaldırıverdi ve çocuk evliliklerini artıracak, kumalık geleneğini güçlendirecek, kadınları başta miras tüm medeni haklarından mahrum bırakacak bir "geleceğin" yolunu açtı. Tecavüzde "çocuğun rızası",  çalışan kadın ve fuhuş bağlantısı gibi kadına yönelik "ağır yetkili ağız yaftalalamaları"nın bunda payı olmadığını kim iddia edebilirdi!

 

SESSİZ KALMAK İMKANSIZ SUSAN DA YOK ZATEN 

Şaşırmak, sorgulamak, itiraz etmek ve isyan bayrağını çekmek eylemlerinin ardı ardına sıralandığı bir dizi protestoyla tepki gördü söylenenler ve yapılanlar. Özellikle kadın örgütleri ve karar vericiler arasında epeydir süren ve giderek kara bulutlar, gök gürültüsü ve sağanak yağış altındaki çekişme alevlendi.

Annelik kariyeri vecizesi gündeme düştüğünde henüz yılın başıydı. Sosyal medyada büyük olay oldu, “Yılın ilk cinsiyetçi açıklaması” ilan edildi. Demek ki yenilerine ilişkin beklenti içindeydik. Haklıydık da. Ne de olsa söylenenler, söyleneceklerin garantisiydi.

“Kadın ortalık yerde kahkaha atmayacak”tan şerbetlenmiştik zaten; o dönem yüzlerce kadın her yerde “kahkaha eylemi” yapmış, Twitter hesabından kahkaha atarken çekilmiş fotoğrafını paylaşmış, #direnkahkaha etiketi TT (Trend Topic) olmuştu. Kadına gülebilmek için bile eylem yaptıran kader utanmasın mıydı!

Benzer bir durum, kariyerlerini inadına Kültür Bakanlığı’nda yapan danışman kadınlara konumlarını "çay demleyemiyorlar, hoşaf ve kompostoyu ayrımıyorlar" diye makale kaleme alarak "hayat bilgisi"nden yoksunlukla suçlayan Kültür Bakanlığı Müsteşarına karşı da gelişti. Twitter’da açılan #kadınlaricinhayatbilgisi etiketinde, onları şiddetten, baskıdan, kem gözlerden koruyacak gerçek hayat bilgileri paylaşıldı. Kürtajı yasaklama girişimlerine ilişkin tartışmalar ise sosyal medyanın en uzun soluklu gündemlerinden biriydi. Sonuç olarak tüm itirazlar girişimin, girişim olarak kalmasını sağladı.

Kadınların haklarına laf ettirmemeye kararlı son sosyal medya muharebesi, “sırtını dönme edepsizliği”yle ilgili oldu. Bir politikacıyı protesto etme hakkının farklı –aslında aynı- yere çekilmesi, klişe deyimle Twitter’ı bir kez daha salladı. Bu kez sırtı dönük fotoğraflarını paylaşanların sayısı birkaç saat içinde çığ gibi büyüdü ve TT olma sırası #SırtımızıDönüyoruz etiketine geldi. Ancak etiketin çerçevesi, hakarete tepki gösteren kadınlardan tüm icraatlara itiraz eden insanlara doğru genişledi: Kadın deyince aklına sadece cinsellik gelenlere, kadınların protestosunu bile belden aşağı anlayanlara, kadın katillerine, şiddeti durdurmayanlara, kadın emeği sömürücülerine… Homofobiye, kadın düşmanlığına, ırkçılığa, zulme… Dini siyasi malzeme yapanlara, ölüm madencilerin fıtratında var diyenlere, Pozantı Cezaevi'nde çocuklara tacize, tecavüze sessiz kalanlara… Ağacımıza, suyumuza, toprağımıza göz koyanlara, hemen yanımızdaki savaşa, milletin açlığına rağmen bunlarla uğraşanlara...Sırtlar dönüldü. #SırtımızıDönüyoruz etiketi Türkiye’de birinci sıraya yükselirken dünyada da en çok konuşulan üçüncü etiket oldu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler