Bir halk destanı: 'Kalevala'

Çağımızın en önemli destanlarından biri olsa da uzun zamandır dilimizde bulunmayan bir eser “Kalevala”. Riitta Cankoçak’ın orijinal aslından yaptığı çeviri yalnızca önemli bir eseri dilimize yeniden kazandırmakla kalmayıp yayıncılık konusunda da değerli bir adım attı.

Yayınlanma: 24.11.2017 - 22:19
Abone Ol google-news

Mitolojiyi yeniden keşfetmek

Her mitolojinin bir yolculuğu vardır. Bazıları ilk ortaya çıktığı andan itibaren kültürün bir parçası olurken kimileri de yeniden keşfedilmeyi bekler. Belli mitolojiler günümüz kültürünü domine ettiği kadar geçmişte de hüküm sürerken birkaç tanesi ise evrensel olmayı başaramasa da bölgesel olarak çok güçlüdür.

Yunan mitolojisi, Roma mitolojisi ve Mısır mitolojisi yüzyıllar boyunca kültürlerle beraber edebiyatı ve sanatı yoğururken kimi bu misyonu daha yakın zamanda üstlenir. Germen ve Kelt mitolojileri de hatırı sayılır ölçüde uzun yıllara yayılan bir etki alanına sahiptir. Şüphesiz ki her mitoloji kültürün bir parçasıdır ancak hâkim kültürler, dinler ve mitolojiler altında unutulmaya ya da daha düzgün ifade etmek gerekirse kabuğuna çekilmeye zorlanır. İskandinav mitolojisi bunlardan biridir örneğin. Manzum Edda ve Snorri Sturluson’un İskandinavya Hıristiyanlığa maruz kalmaya başladıktan sonra yazdığı Mensur Edda uzun bir süre unutulmuş, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl gibi yeniden keşfedildikten sonra Richard Wagner, William Moris, J.R.R. Tolkien gibi sanatçı ve edebiyatçıların eserlerini kökten etkilemiştir.

Fin mitolojisi de İskandinav mitolojisine bu anlamda benzer kadere sahip denebilir. Fakat Fin halk destanı Kalevala’yı Edda’lardan çok farklı kılan bir yanı var zira Fin mitolojisi ve temel metinlerinden Kalevala keşfedildikten sonra, sanat ve edebiyattan ziyade onu oluşturan kültürün ve milletin siyasi geleceğini doğrudan etkiledi. Bu açıdan yaklaşıldığında modern zamanlarda muhtemelen eşi bulunmayan bir eser Kalevala.

ÇAĞIN ÖNEMLİ DESTANLARINDAN

Çağımızın önemli destanlarından biri olsa da uzun zamandır dilimizde bulunmayan bir eserdi Kalevala. Son olarak 1965’te eski milletvekili Muammer Obuz ve Fin eşi Liisa Partanen ya da Türkiye’ye yerleştikten sonraki ismiyle Lale Obuz tarafından yapılan çeviriye de raflarda rast gelmek mümkün değildi. Riita Cankoçak’ın orijinal aslından yaptığı çeviri yalnızca önemli bir eseri dilimize yeniden kazandırmakla kalmayıp yayıncılık konusunda da değerli bir adım attı.

Fince yazılan ve Fin kültürünün özünü çok iyi yansıttığı söylenen Kalevala’nın dünya mitoloji mirasına sonradan dâhil olduğunu tekrarlamakta fayda var. Kökleri çok daha eskiye dayanan ve hâkim kültürün daha baskın bir parçası olan Yunan ve Roma hatta Germen ve Kelt mitolojilerinin aksine Fin mitolojisi ve Kalevala’yı oluşturan şiirlerin bir araya getirilip mitoloji külliyatına katılması, ancak on dokuzuncu yüzyılın ortalarında hem bir hekim hem de sosyolog olan Elias Lönnrot tarafından gerçekleşetirilebildi. Mevzubahis şiirlerin, daha doğrusu şarkıların hem üslubu hem hikâyesi, Avrupa’nın diğer mitolojilerinden öylesine büyük farklarla ayrılıyor ki yazar ve araştırmacı Verlyn Flieger, Kalevala’nın, “epik ve mit ifadelerinin anlamlarının yeniden değerlendirilmesine neden olduğunu” iddia ediyor. Açıkçası bu pek de gerçek dışı bir iddia değil. Daha önce de belirttiğim gibi Kalevala’nın keşfi Finlerin siyasi kaderinin belirlenmesinde önemli bir etken. Çünkü Finler mübalağasız yüzyıllardır farklı milletlerin altında varlıklarını sürdürüyordu. Millî varlıklarına dair böylesine güçlü ve köklü bir eserin yayımlanması da Finlerin ortak bilincini fazlasıyla etkilemişti.

KALEVALA’NIN ETKİLERİ

Finler bir millet olarak on üçüncü yüzyıldan 1809’a kadar İsveç’in yönetimi altında var olmuştu. O tarihten 1917’deki Ekim Devrimi’ne kadar da Rusya’nın tahakkümündeydi. Bu dönemde dahi Finler, İsveç’in etkisinden kurtulamamıştı zira Ruslar, Finlerin yaşadığı toprakların kayda değer bir bölümünü yine İsveç’e vermişti. Yeri gelmişken, bu konuyla ilgili olarak da Verlyn Flieger’i alıntılamak gerekirse, “Yerel bir Fin mitolojisinin keşfedilmesi, bunun da tam mitlerin ulusalcılıkla bağdaştırılmaya başlandığı bir zamanda ortaya çıkması, Finlere bir kültürel bağımsızlık hissi ve ulusal bir kimlik bahşetmiş ve Lönnrot’u ulusal bir kahraman yapmıştı.”

1917 Devrimi gerçekleştiğinde Finlerin direnip kendi bağımsızlıklarını ilan etme girişimlerinde şüphesiz ki Kalevala’nın payı çok büyük. Ancak Kalevala’nın yirminci yüzyıldaki tek etkisi bunla sınırlı kalmıyor. Özellikle fantastik edebiyatın büyük ustalarını etkilemiş olması da tesadüf değil zira Fin halk destanını diğer mitolojilerden ayıran bir gücü var: Sözler. Kalevala elli şiirden oluşan bir epik ve karakterler hikâye boyunca şarkıları, şiirleri, sözleri kullanarak büyü yapıyor, içlerinde bulundukları çatışmalardan kurtuluyor. Ursula K. Le Guin’in Yerdeniz Büyücüsü’nde buna benzer bir büyü sistemini “icat ettiği”ni unutmamak gerek. Yirmi birinci yüzyılın en büyük fantezi yazarlarından Patrick Rothfuss da kelimelerin ve müziğin gücüyle gelen büyüden etkilenip Kral Katili Güncesi serisini oluşturan, aynı ekolün takipçisi bir yazar. Ancak Kalevala’dan bahsederken adını anmanın kaçınılmaz olduğu edebiyatçı J.R.R. Tolkien.

Tolkien’in yazdığı belki de “ilk” kurgu olan ve ancak 2015’te yayımlanabilen Kullervo’nun Hikâyesi’nde yazar doğrudan Kalevala’nın 31-36. şiirleri arasında hikâyesi anlatılan Bahtsız Kullervo’yu ve başına gelenleri konu edinmiş ancak bu eserini diğer pek çoğu gibi yarım biçimde ardında bırakmıştır. Fakat Tolkien’in Kullervo’yla olan bağlantısı bitmez, bu hikâyeyi tamamlayamamasına rağmen Kullervo’yu ve büyük oranda olay örgüsünü alıp yirmi birinci yüzyılda yayımlanan ilk Orta Dünya romanı olan Hurin’in Çocukları’nın temelini atmış ve Kalevala’nın belli bir bölümünün en önemli kahramanı olan Kullervo’yu kendi kitabının bahtsız karakteri Turin Turambar’a dönüştürmüştür.

BÜYÜLÜ SÖZLERLE...

Bu durum elbette tesadüf değil. Tolkien Kalevala’yı okuduğunda öylesine etkilenmişti ki mektuplarında dediğine göre destanın “inanılmaz bir şarap” olduğunu düşünmüştü. Ancak Tolkien için okuduğu İngilizce çeviri yeterli gelmemiş, daha fazlasını öğrenmek, metne daha da hâkim olmak istemişti. Bu doğrultuda Oxford’a ilk gittiği dönemde destanı kendi başına orijinal dilinden okuyabilmek için Fince gramer kitaplarına kafasını gömmüş ve tutkusunu dizginlemeye çalışmıştı. Söylenen odur ki bu çalışmalardan istediği karşılığı alamamıştı. Yine de Kalevala ve Kullervo onu asla terk etmedi.

Aslında Kullervo, destanın çok küçük bir kısmında boy gösteren bir karakter. Epik boyunca ön plana çıkan asıl isimler Väinämöinen, Ilmarinen ve Lemminkäinen. Destandaki ilk on şiir yaratılış hikâyesiyle birlikte Väinämöinen’in hikâyesini anlatıyor. 16-18 arası şiirler de yine aynı karakterin olay örgüsünün birer parçası. Lemminkäinen ise 11-15 ve 26-30. şiirler arasında destanda ana karakter olarak kendine yer buluyor. En önemli üç baş karakterden biri olan Ilmarinen’in yolculuğu ise 19-25 ve 37-39. şiirlerde gerçekleşiyor. 39-44 arasındaki şiirler Väinämöinen’in olay örgüsünün bir parçası olmakla birlikte Ilmarinen ve Lemminkäinen’i de barındırıyor.

Kadim çağlardan gelme bir ozan olan Väinämöinen’e burada bir parantez açmakta fayda var. Demirci Ilmarinen ve deyim yerindeyse zampara Lemminkäinen ile birlikte destanın üç önemli karakterinden biri olan Väinämöinen, Yüzüklerin Efendisi kitaplarında karşımıza çıkan Tom Bombadil için de en önemli ilham kaynağı.

 

Sözün özü Kalevala’nın bir araya getirilmesinin sonucunda alevlenen Fin ulus bilinci bile bir eseri ölümsüz yapmaya yeterken bu destandan etkilenen bir edebiyatçı tüm bir türü neredeyse yoktan var etmeyi başardı. Hem de tıpkı Kalevala’daki gibi: Büyülü sözlerle.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler