Çevirileri Ayarlama Enstitüsü

Armağan Ekici'nin, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün İngilizce çevirisine yönelttiği ayrıntılı eleştiriler, kanımca tek bir kitaptaki örneklerden yola çıkarak çeviri uğraşının dirimsel sorunlarını gündeme taşıyor.

Yayınlanma: 28.07.2015 - 15:50
Abone Ol google-news


Armağan Ekici’nin eleştirisi, çeviri uğraşının can alıcı sorunlarını gündeme taşıyor.

Çevirileri Ayarlama Enstitüsü

Söz çeviriden açıldığında, aktarmadan edemediğim bir söylencedir: Binlerce yıl önce, Babilliler “başı göğe değen” bir kule yapma sevdasına düşmüşler. Tanrı, belki de insan kullarının kendi katına erişmelerini istemediğinden kulenin yapımını durdurmaya karar vermiş. Bunun için de kule yapımında çalışan işçilerin dillerini öyle bir karıştırmış ki sonunda birbirlerini anlayamaz olmuşlar…

Bana sorarsanız, bu “dil karışıklığı”na çok şey borçluyuz: Farklı dillerin bambaşka güzellikleri ve inceliklerini, apayrı çekicilikteki söyleyişlerin albenisini… Belki de değişik dillerde, dahası değişik alfabelerde yazılmış şiirlerin, öykülerin, romanların yaşamımıza kattığı varsıllığı…

Ne ki farklı dillerde düşünen, konuşan, yazan insanların birbirlerini, birbirlerinin düşündükleri ve yazdıklarını anlayabilmeleri ve okuyabilmelerini de çevirmenlere borçlu sayılmaz mıyız? Kim bilir, Tanrı Babil Kulesi’nin yapımında çalışanların dillerini karmakarışık ettiğinde, orada birkaç çevirmen bulunsaydı kule tamamlanabilirdi belki de!

İKİ KÜLTÜR ARASINDA

Evet, çeviri, özellikle de edebiyat çevirisi onsuz edilemez bir uğraş; uzak çağları, farklı duygulanımları, değişik düşünme ve yaratma ortamlarını yakın ve bir kılan, giderek insanlığı kardeş kılan…

Ama onsuz edilemez olduğu kadar da zorlu bir uğraş çeviri. Bambaşka bir yapı taşıyan bir dilde düşünen, çok farklı olanaklar içeren bir dilde yazan, apayrı bir toplum, dönem ve ortamda yetişmiş bir yazarı kendi dilinize çevirdiğinizi düşünürsek iki dilde de bilgili, donanımlı, birikimli ve duyarlı olmanızı gerektirir çeviri. Yalnızca çevirdiğiniz yazarı ve o yazarın dilinde yaratılmış edebiyatı değil, o toplumun geçmişteki ve günümüzdeki kültürünü de iyi bellemiş olmanızı gerektirir. Çünkü edebiyat çevirisi, önünde sonunda, bir kültürün, kimliğinden bir şey yitirmeden, bir başka kültürün insanlarına aktarılması değil midir?

TATSIZ BİR SÜRPRİZ

IstanbulArtNews’un edebiyat eki IAN.Edebiyat’ın yeni sayısında (Temmuz/ Ağustos 2015), Armağan Ekici’nin, edebiyat çevirisinin can alıcı sorunlarından birine somut bir örnekle ışık tutan bir incelemesi yer alıyor.

Ekici, “Hayri İrdal’ın Bitmeyen Çilesi: ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün İngilizce Çevirisi Üstüne” başlığını taşıyan eleştirel incelemesi, yazarın sözleriyle şöyle özetlenebilir: “Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün Maureen Freely ve Alexander Dawe tarafından yapılan İngilizce çevirisi anadili İngilizce olan okurun kulağını hiç tırmalamamasıyla günümüzün eğitimli Amerikan İngilizcesinden beklenen vurguları, ritmleri, deyimleriyle tam isteneni veriyor. Çeviriyi Türkçe metinle karşılaştıranları ise tam aksine, çok sayıda tatsız sürpriz bekliyor…”

İKİ ÖRNEK

Ekici’nin verdiği ilk örnek, kitabın daha ilk paragrafındaki “gazeteleri hatim”in çeviride “Kur’anı yüksek sesle okuma”ya, İbni Sinâ’nın hayatını efsaneleştirerek anlatan halk hikâyeleri olan “Ebu Ali Sinâ Hikâyeleri”nin “Filozof İbni Sinâ’nın Eserleri”ne dönüştürülmüş olmasıyla ilgili.

“Bu iki hata” diyor Ekici, “İrdal’ı, kültürü kendi anlattığı gibi popüler halk hikâyelerini okumakla sınırlı olmayan, tersine İbni Sina’nın eserlerini okuyan, Kur’an okuyabilen bir âlime dönüştürüyor; okuma-yazma ile arasının olmadığını tekrar tekrar vurgulamasını daha ilk paragraftan altüst ederek İrdal’ı bir dediği bir dediğini tutmayan birine dönüştürüyor.”

KÜLTÜREL İNCELİKLER

Ekici, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanındaki “kültürel incelikler”in çeviride nasıl atlandığına ilişkin pek çok örnek veriyor. İşte bunlardan biri: “Kültürel incelikleri atlama problemi, en önemli şiarları yalnızca tek bir tanrıya inanmak olan Müslümanlara, eski moda, şakacı bir İngiliz yeminiyle ‘Ye Gods!’ (‘Ya tanrılar!’) dedirtmeye kadar varıyor” (s. 353, Türkçede ‘Yârabbim’).

Bir başka örnek: “Örneğin, ‘at the peak of her career’ (s. 74) ‘kariyerinin doruğunda’ anlamına geliyor, oysa Tanpınar, ‘o günlerde yeni meşhur olmaya başlayan’ yazmış. Tanpınar, ‘Evlenme işi bu yakınlığı rahatlaştıracak, tabii kılacaktı’ derken çeviride tam tersini söylüyor: ‘Marriage, I thought, lessen my intimacy with him.’ (‘Evlilik, onunla yakınlığımı azaltacaktı diye düşündüm’).”

CÜMLE CÜMLE…

Ekici’nin, IAN.Edebiyat’ın koskoca bir sayfasını kaplayan bu ayrıntılı çeviri eleştirisindeki tüm örnekler Yeryüzü Kitaplığı’nın sayfasına sığmaz. Ama kılı kırk yaran bir incelemecilikle sayısız hata örneği veriyor Ekici.

Sonuçta: “Tanpınar’ın dili, anadili Türkçe olan okurları da zorlayan özellikleri olan bir dil; çevirmenler, kitabın zorluklarını hafife almış görünüyorlar. Çevirinin anadili Türkçe olan, Tanpınar’ı iyi tanıyan birinin işbirliğiyle cümle cümle gözden geçirilmesi ve en azından anlamca Tanpınar’dan bambaşka şeyler söyleyen (yüzlerce!) cümlenin düzeltilmesi gerekiyor. Uzun, aylar sürecek bir masabaşı çalışmasını gerektirecek kadar çok hata var kitapta…”

KİTABIN EHLİLEŞTİRİLMESİ

Ekici’nin, incelemesinin başlarında, İngilizceye çevrilen kitaplarla ilgili vurguladığı önemli bir noktadan da söz etmeliyim: Pek çok kitabın “İngilizceye çevrilirken okuru korkutmamak için ehlileştirilmesi”:

“İngilizce okurunun çeviri bir kitaptan en büyük beklentisinin metni kılçıksız, akıcı, nötral bir İngilizceyle okumak olduğu varsayımıyla çevriliyor ve değerlendiriliyor kitaplar; çeviri kitapların eleştirilerinde çevirinin ‘beceriyle’, ‘akıcılıkla’ yapılmış olduğu yazılırken kastedilen genellikle bu. Oysa bir kitap orijinal dilinde kılçıklı, standart dışı, üsluplu bir dille yazılmış olabilir; belki de, ‘iyi bir çeviri’, bu üslup özelliklerini de erek dile aktarmaya çalışmalıdır…”

ORHAN PAMUK ÇEVİRİLERİ

Ekici’nin bu yorumu, bir şey getiriyor aklıma.

Keşke, diyorum, Orhan Pamuk’un romanlarının İngilizce çevirileri de bu yaklaşımla gözden geçirilse. Kim bilir, ortaya ilginç sonuçlar, bulgular çıkabilir belki de. Çünkü Pamuk’un da “kılçıklı, standart dışı, üsluplu” bir dili var; dahası, artık pek çoklarınca Pamuk’un “üslubu” sayılan Türkçe yanlışları söz konusu. Acaba, bu “üslup” ve “dil” olduğu gibi korunarak mı İngilizceye çevriliyor yoksa “İngilizceye çevrilirken okuru korkutmamak için ehlileştiriliyor” mu? Bence, Pamuk çevirileri de “Armağan Ekici’sini” bekliyor…

Yalnızca İngilizce çevirilerde değil, tüm edebiyat çevirilerinde karşımıza çıkan bir başka soruna da yerinde bir değinmede bulunuyor Ekici: “Her çevirmenin karşılaştığı, cümleleri birleştirmek, bölmek, noktalamayı değiştirmek türü tercihler bence aşırı müdahaleden yana kullanılmış; bu aşırı müdahale, Tanpınar’ın paragraf bölümlemelerini yeniden düzenlemeye, konuşma işaretlerini çift tırnaklarla değiştirerek normalize etmeye kadar gitmiş…”

KOLAYCILIĞA KAÇMAK

Burada, ister istemez, yabancı dillerden dilimize yapılan edebiyat çevirileri de düşüyor aklıma.
Pek çok edebiyat çevirisinde, çevirmenlerin dil yetersizliğinden kaynaklanan yanlışlar bir yana, kolaycılığa kaçılarak, cümlelerin bölündüğüne, kimi zaman da birleştirildiğine tanık olmuyor muyuz? Bu tür müdahaleler de çevirmenin yazarı “ehlileştirmesi” sonucunu doğurmuyor mu?

ŞİMDİ NE OLUR?

Diyeceğim, Armağan Ekici’nin, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nün İngilizce çevirisine yönelttiği ayrıntılı eleştiriler, kanımca tek bir kitaptaki örneklerden yola çıkarak çeviri uğraşının dirimsel sorunlarını gündeme taşıyor.

Şimdi ne olur, bilmiyorum. Penguin Yayınevi ve “The Time Regulation Institute’un çevirmenleri Freely ve Dawe, Ekici’nin eleştirileri ışığında çeviriyi yeniden gözden geçirirler mi? Gerekli zaman ve emeği göze alıp çeviriyi daha “ehil” bir hale getirirler mi?

Yoksa, Ekici’nin bu kapsamlı ve bilgi, emek ürünü eleştirisi yalnızca Türkiye’de sınırlı sayıda okurca okunup takdir edilmekle mi kalır?

Evet, sonuç ne olur, bilemiyorum. Ama en azından, bu az rastlanır çeviri eleştirisi keşke İngilizceye çevrilse ve İngilizce basında yayımlanma olanağı bulsa diye düşünmeden de edemiyorum…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon