D. H. Lawrence'tan 'Atını Sürüp Giden Kadın'

“Atını Sürüp Giden Kadın”, cinsel kıstırılmışlığı çok iyi anlatıyor. Aklı, ruhu ve bedeni arasındaki dengeyi yitirmiş, âdeta kurumuş, ölümü hayata tercih eden kadınların öyküleri kitapta toplananlar

Yayınlanma: 11.10.2016 - 17:53
Abone Ol google-news

D. H. LAWRANCE’TAN ÖYKÜLER

D. H. Lawrence’ın romanlarını ve denemelerini okuyan eleştirmenlerden bir kısmı onu bir kahin gibi görür. Gözleri yirminci yüzyılın karanlığının içinden bize bakan, ruhumuzu, bedenimizi soyup bugün bile yakamızı bırakmayan hastalıkları apaçık ortaya koyan bir bilge. Yüzyıl başındaki modernistlerin içinde işçi sınıfından gelen tek romancı olan bu adam kuşkusuz sanayileşmenin toplumda oluşturduğu çarpıklıklar kadar insan ruhunun içindeki çelişkileri de derinden kavramıştır. D. H. Lawrence cinselliği önyargılardan, dinî ve kültürel her türlü safsatadan arındırıp bütün temizliği ve saflığı ile işlemiş ilk edebiyatçıdır.

Atını Sürüp Giden Kadın adlı öykü toplamı bu cinsel kıstırılmışlığı çok iyi anlatıyor. Aklı, ruhu ve bedeni arasındaki dengeyi yitirmiş, âdeta kurumuş, ölümü hayata tercih eden kadınların öyküleri bunlar. Bir gün ansızın atına atlayıp ölüme giden kadınlar...
Kitaba adını veren ‘Atını Sürüp Giden Kadın’da Meksika’da yaşayan, artık kapanmış bir gümüş madeninin sahibiyle evli, iki çocuklu, mutsuz Amerikalı bir kadının, gerçekte hayatındaki her şeyi ölü olan bir kadının, tehlikeli olduğunu, hatta ölümle eşdeğer olduğunu bile bile, belki kendi de bilincinde olmadan, sırf daha tutkulu, heyecanlı ve “gerçek” bir ölümü tatmak için, Aztek inancıyla yaşadıklarını ve tanrılarına insan kurban verdiklerini duyduğu Chilchui kabilesini bulmaya çıkmasını anlatır. Bir başka öykü, ‘Jimmy ve Umutsuz Kadın’da ise kendisini aldatan madenci kocasını terkedip yazdığı şiirleri gönderdiği editörle yaşamayı seçen bir kadınla karşılaşırız.
Bastırılmış kadın cinselliğinin varacağı boyutlar bu kadarla bitmez. Bazen hayatı boyunca ‘Hiçbiri’ diyen, karşı cinsle her türlü yakınlaşmayı reddeden zengin bir Amerikalı kadının bir matadorun cazibesine kapılıp evine gitmesi, orada onun adamları tarafından tecavüze uğraması ve sonunda intihar etmesi biçiminde karşımıza gelir. Ya da Hoş Hanımefendi’de olduğu gibi kendini başkalarına ancak mum ışığında gösteren, artık başka bir âşığı olamayacağı için oğlunu âşığı yerine koyan yaşlı bir kadın olarak bizi bulabilir.
Bazen soğuk bir Londra gecesinde karın içinde yürüyen bir çiftin kulağına gelen garip bir kahkaha -‘Son Kahkaha’- ama nedense en çok kadının duyduğu bir ses olur. ‘Güneş’ adlı öyküde bir kadının içine giren güneşle sevişmesi anlatılır. Önce basit bir güneş banyosu olarak başlayan bu ayin zamanla kadının vücudunu, duygu ve düşüncelerini ısıtan bir sevişmeye döner. Kadın bir daha asla eskisi gibi olamayacağını bilir. ‘Mutlu Hayaletler’ adlı öyküde ise bu doğaüstü öğeler hayaletler şeklinde karşımıza çıkar.
Sevgisiz bir cinselliği en az cinsellik boyutundan yoksun bir sevgi bağı kadar kabul edilemez bulur Lawrence. Cinsellik ancak samimi sevgi zemininde gerçekleşirse bir anlam taşır. ‘Âşık’ adlı öyküde sorguladığı birbirini tamamlayan bu iki değerdir. Yıllardır birbirlerini tanıyan ve evlenmek üzere olan bir çift, erkeğin zoraki sevişme çabaları araya girince bir kırılma noktasına gelir. Çözüm eski samimi bağı, sevgi bağını bir yerlerden bulup çıkarmaktır.
Kitaptaki iki öykü konusunu cinsellikten almaz.’ Şampiyon Sallanan At’ evindeki maddi zorluklardan etkilenen küçük bir çocuğun doğaüstü bir güç kazanıp küçük tahta atında sallanarak isabetli at yarışı tahminleri yapmasını ve kazandığı parayı kendini ele vermeden annesine gönderişini anlatır. ‘Adaları Seven Adam’ ise adada yaşayarak insanlardan kaçmaya çalışan bir adamın giderek ölüme yaklaşışını anlatır.
D. H. Lawrence’ın enerjik, tutkulu kalemi bu öykülerin her satırında hissediliyor. Yaklaşık bir asır evvel, 1924’te yayımlanan bu öyküler hâlâ nefes kadar yakın.

Atını Sürüp Giden Kadın / D. H. Lawrance / Çeviren: Can Ömer Kalaycı / Can Yayınları / 384 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler