Değişen İngiltere (1)

Burası Londra metrosu. Değişen Londra'nın metrosu. Her yere koca koca ilanlar asmışlar 'kokulu yemek yemeyiniz' diye... Ama kimse 'makyaj yapmayınız' demiyor. Demek ki onu doğal karşılıyorlar.

Yayınlanma: 24.10.2015 - 23:35
Abone Ol google-news

Karşımdaki kız 10 dakikadır makyaj yapıyor. Kaşlarına, kirpiklerine devamlı boyalar sürüyor. Şimdi de pudra kutusunu çıkardı. Pudrayı annem de sürerdi. Ben geçmişte kaldı sanmıştım, oysa kızın sürdüğü toz basbayağı pudra. Yanaklarına bir allık eksikti. Fazla koyu oldu ama neyse idare eder. Şimdi dudaklarını boyuyor. Bence kırmızı hiç yakışmadı. Çok zıt, kuvvetli bir renk. Soluk bir pembe daha hoş, daha uyumlu olurdu. Söylesem mi acaba? Mesela “güzel dudaklarınıza kötülük yapıyorsunuz” desem? Yılışma. Yaşına bak. Öyle şey söylenir mi, ayıp değil mi sana? İngiliz kızları sululuktan hoşlanmaz. Dobra dobra gireceksin. Ne düşünüyorsan, ne istiyorsan onu söyleyeceksin. Başındaki yaranın izleri kaç sene geçmiş olsa da hâlâ taze. Unuttun mu ne istediğini kızdan? Dobra girmiştin o zaman. Bence büyük hataydı. Haklısın. Soru doğru, ama kız yanlıştı!..

 

Yataktan kalktığı gibi

Metrodayız. İngilizlerin “rush hour” dediği en yoğun saat, herkes işe koşuyor. Karşımdaki kız 24-25 yaşlarında ya var ya yok. Belli ki evde yapamamış makyajını, geç kalınca metroda yaparım diye düşünmüş. Çok iyi niyetlisin! Ya diğerleri? Benim görüş alanımda en az dört kadın daha var makyaj yapan, onlar da mı geç kalmışlar acaba? Ne fesat adamsın... Belki birlikte bir partideydiler? Olur mu ne diye ayrı otursunlar? Sen de taktın bu makyaj yapanlara.

Taktım elbette. Son 2-3 yıldır giderek artan bir alışkanlık oldu metroda, toplu taşıma araçlarında makyaj tazelemek. Yine konuşturacaksın. Tazelemek değil bu. Bunlar yataktan kalktıkları gibi kendilerini metroya atmışlar. Tazeledikleri falan yok. Sıfırdan makyaj yapıyorlar... Cep telefonuyla oynamak her neyse alıştık ona. Ama makyaj?

 

Kokan yemek yasak

Boşver makyajı, bak şu gence, sabah sabah üç katlı Big Mac’ı kemirmekle meşgul. Yediği yetmiyormuş gibi, bir de her lokmadan sonra parmaklarını yalıyor. Et, salça, yağ ve soğan kokusu en mahmur yolcuya bile şoklama yapar. İneceğin istasyona varmadan atarsın kendini dışarı. Ama kimsenin aldırdığı yok. Demek ki alışmışlar kokuya. Zaten tüm mesele de burda. Duyulardan ikisini, üçünü alıştırdın mı ondan sonrası çorap söküğü gibi gider. İstasyonlarda döner hamburger satsalar eminim herkes ekmek arası almak için kuyruğa girecek.

Burası Londra metrosu. Değişen Londra’nın metrosu. Her yere koca koca ilanlar asmışlar. Sanki yemeğin kokusuzu olurmuş gibi “Kokulu yemek yemeyiniz” diye... Ama kimse makyaj yapmayınız demiyor. Demek ki onu doğal karşılıyorlar. Alışmışlar ona... Acaba yarın sabah pijamalarımla ve traş takımımla gelsem. Yeni bir alışkanlık başlatabilir miyim metroda? Bu işlerde öncü gerekli. Bir tutarsa sen seyret manzarayı. Yataktan kalktığın gibi at kendini metroya, beş istasyonda saç, sakal, tıraş, takım elbise hepsini tamamlarsın. Şu köşeye tutunursan çorap bile giyersin. Terlikler için poşet getirmeyi unutma. Moda olur, birinin yaptığını ötekisi hemen taklit eder. Sonra herkes yapmaya başlar. Al sana moda... Moda değil, rahatlık. Karıştırma ikisini birbirine.

Takmayacaksın kendinden başka kimseyi. “Önce ben, sonra yine ben” diyeceksin. Ya herkes ben derse? Desin fena mı? Şimdiye kadar biz, siz, onlar demişsin de ne olmuş? Zaten fiil çekiminin o bölümü güncel İngilizcede pek geçerli değil artık. Sen yap şu düşündüğünü, gel yarın pijamalarınla. Boşver diş fırçalama ve yüz yıkamayı. Yıkanma önemli değil. Çamaşır değişmek önemli. Kızacak ne var bunda, değişen İngitere’ye ayak uydurman gerekir. Uyduramazsan treni kaçırıyorsun demektir oğlum. Bunun sonu ah vah’a gider... “Ahh... Bizim gençliğimizde herkes metroda gazete ya da kitap okurdu. Nerede o eski günler” demeye çıkar.

Unuttun mu? İlk tabloid gazetenin amacı neydi? Trende, metroda kolay okunması içindi. Sonra bedava gazeteler çıktı, içinde ilandan başka şey olmayan. İki asırlık gazetelerin köküne kibrit suyu döktüler. Ciddi gazeteler okunmaz oldu. Geçmiş geçmiştir, sen şimdiki zamana bak... Tati’yi hatırlar mısın Jaques Tati’yi? Ne de güzel hicvetmişti yanlışı ve doğruyu, çirkini ve güzeli. Tati de kimmiş? Hiç duymadım valla. Geçti o günler, unut. Mazi derler adına... Beğenmiyorsan çıkma sokağa, gitme işe, otur evinde. “Nerde o eski günler ahh...” diyerek ömrünü tüket. Kim takar eski günleri? Sen bugünün gündemine ayak uydurmaya bak. Unut geçmişi..

İşte rutin bir sabah Londra metrosu ve düşündürdükleri. Eminim benim gibi düşünen çok kişi vardır ama sonunda onlar da makyaj yapmaya, McDonald’s yiyip, SMS geçmeye ayak uydurmak zorundalar.

 

Dünya da değişiyor

Londra değişmiyor. Dünya değişiyor. Londra, değişen dünyaya ayak uyduruyor sadece. Uyum sağlayamazsan geçmişte kalırsın, yandın demektir o zaman. Yakalayamazsın bir daha, geride kalanı kimse beklemez. Ezer geçer valla. Dönüp geriye bile bakmazlar, modern zamana ayak uydurman gerekir. “Ne oldu benim tanıdığım okuduğum İngiltere’ye, İngilizlere ve bu dünyaya” diye sorma. Onlar kitaplarda kaldı. Kitaplar ‘Fahrenheit 451’ misali kül oldu. Fazla kurcalama bu işleri. Bana kalırsa sen kendine sor, “Ne oldu bana” diye... Yanıtı gayet basit: Yaşlandın oğlum yaşlandın!.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler