2010 yılı bütçesi komisyonda

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, istihdamın 2010 yılından itibaren tekrar artış dönemine girmesi ve işsizlik oranında kademeli bir düşüşün başlamasının hedeflendiğini bildirdi.

Yayınlanma: 19.11.2009 - 09:15
Abone Ol google-news

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı (TÜİK), GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun (TAPDK) 2010 yılı bütçesinin görüşmelerine başlandı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Plan ve Bütçe Komisyonunda Hazine Müsteşarlığının 2010 yılı bütçesini sunarken, 2008 yılı eylül ayı sonrasında şiddetlenen krizin, 2009 yılında dünya ekonomisinin İkinci Dünya Savaşından bu yana ilk defa küçülmesine neden olduğunu belirtti. Babacan, 2009 yılında dünya ekonomisinin yüzde 1.1, dünya ticaret hacminin ise yüzde 11,9 oranında daralmasının beklendiğini bildirdi.

''Mevcut veriler, dünya ekonomisinde ılımlı bir toparlanmanın başladığını göstermektedir'' diyen Babacan, ancak geçmiş deneyimlerin, finansal krizler sonrasında toparlanmanın uzun sürdüğüne işaret ettiğini söyledi. Krizin yoğunlaştığı dönemde alınan önlemlerin koordinasyonunda ve çıkış stratejilerinin uyum içinde tasarlanması ile uygulanmasında G-20 platformunun çok önemli bir rol üstlendiğini kaydeden Babacan, ''Liderler seviyesinde gerçekleşen G-20 toplantılarında alınan kararlar, küresel ekonomide toparlanmayı destekleyen en temel unsur olmuştur'' dedi.

Türkiye'nin ikinci kez ev sahipliği yaptığı ve 186 ülkeden yaklaşık 13 bin kişinin katıldığı Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu 2009 Yıllık Toplantılarının İstanbul'da büyük bir başarıyla gerçekleştiğini anımsatan Babacan, toplantılarda alınan İstanbul Kararlarının, küresel ölçekte güven ortamını daha da pekiştirdiğini anlattı.
 

2010'da yüzde 3,5 büyüme öngörülüyor

Babacan, küresel kriz nedeniyle dış talepteki daralmanın özellikle ihracata dayalı üretim yapan demir-çelik, otomotiv, tekstil ve hazır giyim gibi sektörleri olumsuz yönde etkilediğini belirterek, toplam sanayi sektöründeki küçülmeyi belirleyen ana unsurun, hızlı dış talepteki düşüşten kaynaklandığını bildirdi.

Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYH) 2009 yılının ilk çeyreğinde yüzde 14,3, ikinci çeyreğinde ise yüzde 7 oranında gerilediğini kaydeden Babacan, ''Ekonomik daralmanın önemli oranda yavaşlamakla beraber yılın üçüncü çeyreğinde de devam etmesini, muhtemelen son çeyrekten itibaren ise tedrici bir büyüme sürecinin başlamasını bekliyoruz. Büyümenin 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla yüzde 3,5 ve yüzde 4 oranında gerçekleşeceğini, 2012 yılında ise yüzde 5 olacağını öngörmekteyiz'' diye konuştu.

Küresel krizin dünya genelinde istihdam kayıplarına yol açtığına dikkati çeken Babacan, ''İşsizlik, bugüne kadar bu sorunu ciddi olarak yaşamamış ülkelerde bile önemli bir artış göstermiştir. Türkiye'de de 2008 yılında ortalama yüzde 11 olan işsizlik oranının, 2009 yılında yüzde 14,8 seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir'' dedi.
 

'İşsizliğin düşürülmesi hedeflenmektedir'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, 2002 yılında yüzde 11,5 olan bütçe açığının GSYH'ye oranının 2008 yılında yüzde 1,8'e düşürüldüğünü kaydetti. Babacan, krizin olumsuz etkilerini dengelemek amacıyla geçici bazı vergi indirimleri, yatırımlar başta olmak üzere bazı harcamalarda artış, prim destekleri gibi önlemlerin uygulandığını bildirdi.

2010-2012 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programın temel makro ekonomik önceliklerinin, ''ekonominin yeniden sürdürülebilir bir büyüme dönemine geçişini sağlamak, istihdamı artırmak, enflasyondaki düşüş eğilimini devam ettirmek ve küresel krizin etkisiyle bozulan kamu dengelerini düzeltmek'' olduğunu ifade eden Babacan, ''Orta Vadeli Program döneminde ekonomik büyümenin yanı sıra iş gücü piyasasına yönelik uygulanacak politikaların da etkisiyle istihdamın 2010 yılından itibaren tekrar artış dönemine girmesi ve işsizlik oranında kademeli bir düşüşün başlaması hedeflenmektedir'' diye konuştu.
 

'Mali kural' uygulaması...

Orta Vadeli Programın, kısa vadeli tedbirlerin yanı sıra yapısal reformları da kapsadığını bildiren Babacan, şunları kaydetti: ''Yapısal reform programımızdaki en önemli düzenlemelerden birisi Mali Kural uygulamasına geçiş olacaktır. Mali kurala ilişkin yasal alt yapının en geç 2010 yılının ilk çeyreğinde tamamlanmasını ve 2011 yılı bütçe döneminden itibaren kamu mali yönetiminin belirlenen mali kural ile uyumlu olarak yürütülmesini hedefliyoruz. Kuralın uygulanması, izlenmesi ve kontrolüne ilişkin olarak kamu mali yönetim sisteminde gerekli iyileştirmeleri de 2010 yılında tamamlayacağız. KİT'lerde yeni bir yönetişim modelinin hayata geçirilmesi, kamu cari harcamalarının öncelikli alanlara yönlendirilmesi ve kamu yatırımlarının önceliklendirilerek etkinleştirilmesi, üzerinde odaklanacağımız diğer alanlar olacaktır. Yatırım hacmini artırmak ve yatırımlara hız kazandırmak amacıyla, kamu-özel sektör işbirliği modelinin yasal altyapısını 2010 yılında tamamlayarak bu modelle gerçekleştirilecek proje sayısını artıracağız.''

Orta Vadeli Programın önemli öncelikleri arasında ''vergi kayıp ve kaçağını azaltmak, devlet yardımlarının şeffaflık ve etkinliğini artırmak ve yerel yönetimlerin öz gelirlerini artıracak ve mali yönetimlerini iyileştirici düzenlemeleri gerçekleştirmek'' konularının bulunduğunu belirten Babacan, ''Orta Vadeli Program döneminde üzerinde yoğunlaşacağımız bir diğer alan ise iş gücü piyasaları reformu olacaktır. Bu çerçevede, iş dünyasının talep ettiği nitelikte insan gücü yetiştirilmesine hız verilecek ve esnek istihdam biçimleri yaygınlaştırılacaktır'' diye konuştu.

 

'Ekonomik politikanın temelinde, özel sektör öncülüğünde büyüme var'

Ekonomik politikanın temelinde, özel sektör öncülüğünde büyüme olduğunu vurgulayan Babacan, bu çerçevede özel kesim yatırımlarının desteklenmesi amacıyla teşvik sisteminin bölgesel, sektörel ve büyük proje yatırımları esas alınarak yeniden düzenlendiğini anımsattı. Gelişmişlik düzeylerine göre Türkiye'nin 4 bölgeye ayrılarak, her bölge için uygulanacak teşviklerin farklılaştırıldığına değinen Babacan, birinci ve ikinci bölgelerde KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği ve yatırım yeri tahsisi desteği verildiğini, üçüncü ve dördüncü bölgelerde ek olarak faiz desteği verildiğini bildirdi.

Babacan, bölgesel ve sektörel teşvik sisteminin henüz çok yeni olmasına rağmen yatırımcıların başvurusu üzerine Temmuz ayından ekim ayına kadar toplam 620 adet yatırım teşvik belgesi düzenlendiğini, bu belgelerin 9'unun büyük proje, 272'sinin bölgesel, 339'unun ise genel teşvik sistemi kapsamında bulunduğunu, bu belgelerde toplam 11,5 milyar TL sabit yatırım öngörüldüğünü kaydetti. 2009 yılında Hazine garantisi kapsamında küçük ve orta ölçekli üreticilere uluslararası finansman kuruluşlarından yaklaşık 1,2 milyar dolar tutarında finansman sağlandığını kaydeden Babacan, ihracatın desteklenmesine yönelik olarak Eximbank'ın sermayesinin 1,5 milyar TL'den 2 milyar TL'ye çıkarıldığını bildirdi.

Hazine tarafından sağlanan destekle Halk Bankası tarafından esnaf ve sanatkarlara, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından da tarımsal üreticilere düşük faizli kredi kullandırıldığına değinen Babacan, eylül ayı sonu itibariyle Halk Bankası, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından kullandırılan kredilerin 11,1 milyar TL'ye ulaştığını, bu kredilerden 252 bin esnaf ve 695 bin tarımsal üreticinin faydalandığını kaydetti.
 

Krizin etkisinin sınırlanması...

Ali Babacan, küresel krizin Türkiye'ye etkisinin sınırlanmasında, 2002 yılından itibaren hayata geçirilen kamu maliyesi reformlarının yanı sıra bankacılık sektöründe yapılan düzenlemelerin de önemli katkısı olduğuna dikkati çekti. Babacan, ''Dünya çapında önemli boyuttaki bankaların devletleştirildiği ya da kamudan büyük ölçekte kaynak kullanmak zorunda kaldığı bir ortamda Türk bankacılık sistemi güçlü yapısını muhafaza etmiştir. Sağlamlaştırılmış bankacılık sistemimiz sayesinde ülkemiz kriz sürecinde finans sektörüne doğrudan kaynak aktarmak zorunda kalmayan tek OECD ülkesi olmuştur'' diye konuştu. İstanbul'un önce bölgesel, daha sonra küresel boyutta, bir finans merkezi haline getirmeyi hedeflediklerini bildiren Babacan, Yüksek Planlama Kurulu tarafından da onaylanan kapsamlı strateji belgesinin, İstanbul'da gerçekleştirilen Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu 2009 Yıllık Toplantılarında da ilan edildiğini söyledi.
 

Sigortacılık sistemi

Gelişmiş ekonomilerin mali sistemlerinde yüksek paya sahip sigortacılık ve özel emeklilik sektörünün Türkiye'de de önemli bir gelişme kaydettiğini belirten Babacan, son yıllarda yapılan düzenlemelerle 2008 yılında sigortacılık sektörünün prim üretiminin 11,7 milyar TL'ye, aktif büyüklüğünün ise 26,4 milyar TL'ye ulaştığını kaydetti. Babacan, sigortacılık sektöründe önemli ve yeni bir uygulama olarak sigorta tahkim sisteminin hayata geçirildiğini bildirerek, sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların adli yargı mekanizmalarına gidilmesine gerek kalmaksızın en geç 4 aylık bir sürede sigorta hakemleri tarafından hızla çözüldüğünün amaçlandığını söyledi.

2009 yılında devlet destekli tarım sigortaları sistemi kapsamında 260 bin poliçe karşılığında çiftçilere 49 milyon TL tutarındaki prime karşılık 2 milyar TL'nin üzerinde bir teminat sağlandığını bildiren Babacan, Haziran 2006 tarihinden itibaren çiftçilere dolu ve don gibi risklerinden ortaya çıkan zararlarlar karşılığında 125 milyon TL tazminat ödendiğini kaydetti. Babacan, zorunlu deprem sigortası poliçe sayısının 2009 Eylül sonu itibarıyla 3 milyon 394 bine, vatandaşlara verilen toplam teminat miktarının ise 194 milyar TL'ye ulaştığını bildirdi.

KEY ödemeleri için yeni düzenleme

KEY ödemeleri hakkında da bilgi veren Babacan, 11 Kasım 2009 itibarıyla 5 milyon 397 bin 382 hak sahibine toplam 2,5 milyar TL civarında KEY ödemesi yapıldığını belirtti.
Hak kazandıklarını ileri sürenlere ilişkin işlem ve uygulamadaki sorunlar nedeniyle ilgili kurumlarca süresi içinde ödemelerin tamamlanamadığını söyleyen Babacan, bildirim sürelerini uzatan, sorunların giderilmesine ilişkin süreçleri yeniden tanımlayan ve kayıtları deprem, sel ve yangın gibi sebeplerle zayi olan hak sahiplerinin ödemelerden yararlanmasını sağlayan yeni bir kanun tasarısı taslağının Başbakanlığa gönderildiğini bildirdi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, sunuş konuşmasını şöyle tamamladı: ''Bugüne kadar birçok alanda yapılan ekonomik reformlar ve küresel krizin etkilerini azaltmaya yönelik uygulanan tedbirler sayesinde ülkemiz bu krizden birçok ülkeye göre daha sınırlı düzeyde etkilenmiştir. Dünyanın en büyük 15. ekonomisi olan ülkemizin önümüzdeki dönemde daha yüksek bir refah seviyesini yakalaması için gerekli altyapısı ve donanımı bulunmaktadır. Önemli olan bu potansiyelin farkında olunarak, bu potansiyeli hayata geçirecek ve geliştirecek politikaların uygulanmasıdır. Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali Plan ile kamuoyuyla paylaştığımız politika çerçevesinin ekonomimizin sahip olduğu potansiyelin hayata geçirilmesinde önemli katkı yapacağına inanıyorum.''


BDDK Başkanı'nın sunumu

BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, BDDK 2010 yılı bütçesine ilişkin sunuş yaptı. 2010 yılının bankacılık sektörü için zorlu bir yıl olmasını beklediklerini söyleyen Tevfik Bilgin, 2010 yılına ilişkin en önemli risklerin "kredi riski ile sektörün aktif pasif vade uyumsuzluğunun neden olduğu "faiz riski" olduğunu belirtti.

009'un firma ve hane halkı ödeme gücünün azalmasına bağlı olarak takibe dönüşüm oranlarında artışların görüldüğü bir yıl olduğunu kaydeden Bilgin, "Söz konusu eğilimin azalmakla birlikte 2010 yılında da devam etmesini bekliyoruz. Bu sebeplerle 2009 yılı sektör karı muhtemeldir ki bundan sonraki birkaç yılın en yüksek karlılık düzeyi olacaktır. Esasında bugün karlı olan sektörün elindeki mevcutlar, ilerisi için bir nevi yedek akçedir. Elde edilen karın bünyede bırakılması, aşırı düzeyde jestiyon-prim bonus dağıtılmaması konusundaki yaklaşımımız ve hassasiyetimizin temel sebebi de aslında budur" dedi.

 

Bankalar maliyetleri ince detaya kadar hesaplıyor

Kriz döneminde bankaların artık maliyetleri en ince detaya kadar hesapladığını belirten Bilgin, bunun en yakın örneğinin sektörün ATM hizmeti veren 26 bankanın 1 Ekim 2009 tarihinden itibaren ortam ATM paylaşımına başlaması olduğunu vurguladı. Bilgin, bankaların yakın bir gelecekte kaynakların etkin kullanımında önemli bir uygulama örneği olan bu adımı ortak POS uygulaması ile de devam ettireceklerini kaydetti.

 

Bankacılık sektörü kuvvetli bir görünüm arz ediyor

Bankacılık sektörünün temel göstergelerin şu an itibariyle kuvvetli bir görünüm arz ettiğine işaret eden Bilgin, kriz sonrası toparlanma sürecinde, aktif büyüklüğü Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın yüzde 86'sına tekabül eden sektörün güçlü konumunu muhafaza etmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. Bankacılık sektörünün Eylül 2008-Eylül 2009 dönemi arasında bilanço büyüklüğünün yüzde 17, yılbaşından bu yana ise yüzde 9 artış gösterdiğini vurguladı. Aktifteki en önemli plasman kalemlerinin Ekim 2009 sonu itibariyle 376 milyar TL ile aktifin yüzde 47'sini oluşturan krediler ve 241 milyar TL ile aktifin yüzde 30'unu oluşturan menkul değerler olduğunu bildiren Bilgin, kredilerin Eylül 2008-Eylül 2009 döneminde yüzde 4 oranında artış gösterdiğini vurguladı. Son aylarda kredilerde bir miktar hareketlenme olsa da toplam kredilerin, krizin en şiddetli olduğu dönemde hemen hemen hiç artmadığına değinen Bilgin, bankaların kredilerde mevcudu korumaya gayret gösterdiğinin altını çizdi. Bilgin, "Özellikle Eylül 2008-Mart 2009 döneminde bankalarımızda gözlemlediğimiz had safhadaki tedirginlik son dönemde bir miktar azalmıştır. Özellikle kriz dönemlerinde bankalarla firmalar arasındaki diyalog önemlidir. Toplam 376 milyar TL kredi portföyünün yaklaşık yüzde 60'lık bölümü bir yıldan kısa vadeli kredilerden oluşmaktadır" diye konuştu.

 

Krizin sektör bilançolarına etkisi kriz riski olarak kendini gösterdi

Yaşanan küresel krizin sektör bilançosu üzerindeki en önemli etkisinin kredi riski olarak kendini gösterdiğine dikkat çeken Bilgin, sektörün ortalama takibe dönüşüm oranının Eylül 2008'de yüzde 3.1 düzeyinde iken, Aralık 2008'de yüzde 3.7'ye yükseldiğini, hali hazırda ise yüzde 5.3 düzeyinde olduğunu açıkladı. KOBİ kredilerinde takibe dönüşüm oranının yüzde 7.6 olduğunu dile getiren Bilgin, bireysel kredilerde ortalama yüzde 6.1, kurumsal ve ticari kredilerde ise yüzde 3.7 düzeyinde olduğunu vurguladı.

Bireysel krediler içerisinde konut kredilerinin yüzde 2 oranıyla en düşük takibe düşme oranına sahip olduğunu aktaran Bilgin, kredi kartlarında bu oranın yüzde 10.8 düzeyinde olduğunu belirtti.

 

Menkul değerler cüzdanı yüzde 39 arttı

Bankaların likit kalma ve risksiz enstrüman tercih etmeleri nedeniyle Eylül 2008'den 6 Kasım 2009'a kadar olan dönemde plasman kalemi olan menkul değerler cüzdanının yüzde 39 düzeyinde artış göstererek 250 milyar TL'ye ulaştığını kaydeden Bilgin, sektörün pasif yapısı incelendiğinde en önemli fon kaynağının 6 Kasım itibariyle 488 milyar TL bakiye arz eden mevduat olduğunun görüleceğine işaret etti.

 

Mevduatın vadesi kısa

Türk bankacılık sektörünün en önemli sorunlarının birinin toplam mevduatın yüzde 91'inin vadesinin üç aydan daha kısa vadeli olması olduğunu söyleyen Bilgin, "Mevduatın ortalama vadesi 31 gündür. Bu durum bankaları faiz riskine maruz bırakmaktadır. Bu durum 2009'da olduğu üzere, faizler düşerken bankalarımıza sürpriz karlar sağlamaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki, faizler yükseldiği tersi de doğrudur" dedi.

 

Kurumun toplam gelirlerinin 90 milyon TL olması öngörülüyor

Kurumun 2010 yılı bütçesi hakkında bilgi veren Tevfik Bilgin şu noktalara dikkat çekti: "Kurumumuzun toplam gelirlerinin 90 milyon TL olması öngörülmekte olup, bu tutarın yüzde 89'unu teşkil eden 80 milyon TL'lik bölümü giderlere katılma paylarından, geriye kalan 10 milyon TL'lik bölümü ise büyük ölçüde faiz gelirlerinden ve diğer gelirlerden oluşmaktadır. Genel bütçeden kurumumuza herhangi bir ödenek tahsisi söz konusu olmamaktadır. Giderlere katılma paylarına, kuruluşlar itibariyle bakıldığında yüzde 95'inin bankalardan, yüzde 5'inin ise diğer kuruluşlardan tahsil edileceği öngörülmüştür."

 

Krediler

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, kredilerin Eylül 2008-Eylül 2009 döneminde 14,6 milyar TL artış gösterdiğini ifade etti. Toplam 376 milyar TL kredi portföyünün yaklaşık yüzde 60'lık bölümünün bir yıldan kısa vadeli kredilerden oluştuğunu ifade eden Bilgin, bireysel kredilerin Eylül 2008'den itibaren 2 çeyrek boyunca gerilediğini dile getirdi.

Mart 2009 ve sonrasında yürürlüğe konulan vergisel teşviklerin, bireysel kredilerin toparlanmasını temin ettiğini ve Mayıs 2009'dan itibaren bireysel kredilerin Eylül 2008'deki seviyesini yakaladığını kaydeden Bilgin, sözlerini şöyle sürdürdü: ''6 Kasım 2009 tarihi itibarıyla ise bireysel krediler 125 milyar TL'dir. Söz konusu büyüklüğün; 90 Milyar TL'si tüketici kredileri, 35 Milyar TL'si ise kredi kartları meblağıdır. Tüketici kredileri içerisinde ilk sırayı 43 milyar TL ile konut kredileri almaktadır. Faiz indirimlerinin başladığı Ağustos ayının son haftasından bu yana konut kredilerinde 2,3 milyar TL artış gerçekleşmiştir. Yaşanan küresel krizin sektör bilançosu üzerindeki en önemli etkisi kredi riski olarak kendini göstermiştir. Sektörün ortalama takibe dönüşüm oranı (TDO) Eylül 2008'de yüzde 3,1 düzeyinde iken, Aralık 2008'de yüzde 3,7'ye yükselmiş olup halihazırda yüzde 5,3 düzeyindedir. KOBİ kredilerinde TDO yüzde 7,6'dır. Bireysel kredilerde ortalama 6,1, kurumsal ve ticari kredilerde ise yüzde 3,7 düzeyindedir. Bireysel krediler içerisinde; konut kredileri yüzde 2 oranı ile en düşük TDO'ya sahip iken kredi kartlarında bu oran yüzde 10,8 düzeyindedir. Takibe dönüşüm oranlarının artmaya başladığı Eylül 2OO8'den bu yana tüketici kredilerinin takibe dönüşüm oranı 2,2 puan, kredi kartlarının takibe dönüşüm oranında ise 4,9 puanlık artış gerçekleşmiştir. Takipteki izlenen kredi kartı adedi Eylül sonu itibarıyla 2 milyon 280 bin adet olup, takipteki kredi kartı alacak tutarı en güncel 6 Kasım itibarıyla 4,3 milyar TL'dir."

Sürpriz karlar

''Türk bankacılık sektörünün en önemli sorunlarından birisinin toplam mevduatın yüzde 91'inin vadesinin üç aydan daha kısa vadeli olmasıdır'' diyen Bilgin, mevduatın ortalama vadesinin 31 gün olduğunu, bu durumun bankaları faiz riskine maruz bıraktığını kaydetti. Bilgin, ''Bu durum, 2009 yılında olduğu üzere, faizler düşerken bankalarımıza sürpriz karlar sağlamaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki faizler yükseldiğinde tersi de doğrudur'' dedi. Bankacılığın öz kaynaklarının bir yıllık dönemde 22 milyar TL artarak Eylül 2009'da 105 milyar TL'ye yükseldiğini bildiren Bilgin, ''Krize sağlam, şeffaf, gerçek sermaye rakamlarıyla girilmesi en büyük güvencelerimizden biri olmuştur'' diye konuştu.
 

2020 yılı riskleri

Bilgin, bankaların 2009 yılının 9 aylık döneminde 15,7 milyar TL kar elde ettiğini, bu rakamın geçen yılın Eylül ayına göre (4.6 milyar TL ve) yüzde 41 daha yüksek olduğunu anlattı. Bilgin, şunları kaydetti: ''2010 yılının sektörümüz için zorlu bir yıl olmasını beklemekteyiz. 2010 yılına ilişkin en önemli riskler, unsurları olarak kredi riski ve sektörümüzün aktif pasif vade uyumsuzluğunun neden olduğu faiz riskidir. 2009 yılı firma ve hane halkı ödeme gücünün azalmasına bağlı olarak takibe dönüşüm oranlarında artışların görüldüğü bir yıl olmuştur. Söz konusu eğilimin azalmakla birlikte 2010 yılında da devam etmesini bekliyoruz. Bu sebeplerle 2009 yılı sektör karı muhtemeldir ki bundan sonraki birkaç yılın en yüksek karlılık düzeyi olacaktır. Esasında bugün karlı olan sektörün elindeki mevcutlar ilerisi için bir nevi yedek akçedir. Elde edilen karın bünyede bırakılması, aşırı düzeyde jestiyon-prim-bonus dağıtılmaması konusundaki yaklaşımımız ve hassasiyetimizin temel sebebi de aslında budur.''

Bilgin, kurumun harcamalarının, temel olarak denetim alanlarında yer alan kuruluşların bir önceki yıl sonu bilanço toplamları üzerinden alınan giderlere katılma payı ile finanse edildiğini, genel bütçeden kuruma herhangi bir ödenek tahsisinin söz konusu olmadığını söyledi.

 

Türkiye'de tütün ve alkol piyasası

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) Başkanı Mehmet Küçük, Türkiye'de tütün ve alkol piyasasının, yaklaşık 27 milyar TL'lik bir büyüklüğe sahip olduğunu ifade etti.
Devletin alkollü içkilerden elde ettiği vergi gelirlerinin 2,1 milyar doları bulduğunu belirten Küçük, kuruma; tütün ve alkol tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal ya da tıbbi nitelikteki her türlü zararlı etkileri önleyecek düzenlemeleri yapma fonksiyonunun da yüklendiğini kaydetti.

Küçük, ''Tütün mamullerinin piyasaya arz ambalajı üzerinde, tütün kullanımının zararlı etkilerini anlatan uyarıcı fotoğrafların yer almasını sağlayacak yasal düzenlemelerin uygulamaya konulması amacıyla da yönetmelikte değişiklikler yapılarak, 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren üretilecek tütün ürünlerinin birleşik uyarılı (fotoğraf ve sağlık uyarı mesajlı) olarak piyasaya arz edilebileceği hüküm altına alınmıştır'' dedi. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) İkinci Başkanı Abdülkerim Emek de global ekonomik krizin sermaye piyasalarına olan yansımasının, yurt dışında yaşanan gelişmelere nazaran çok düşük seviyelerde kaldığını söyledi.

Emek, şunları kaydetti: ''Bu gelişmede temel olarak, gerek aracı kurumların daha önceki krizlerden edindikleri tecrübeler, gerekse kurumumuzun düzenleme ve gözetimde göstermiş olduğu etkin yaklaşım önemli rol oynamıştır. Söz konusu dönemde yaşanan tek münferit olay, kriminal bir vaka niteliğindeki aracı kurumun müşterilerine olan nakit ve menkul kıymet teslim yükümlülüklerini yerine getirememesidir. Bu münferit olayda da yatırımcıların aracı kurumdan alacakları, yatırımcıları koruma fonu vasıtasıyla büyük ölçüde karşılanmıştır.'' Emek, SPK'nın tüm düzenlemelerinde, uluslararası uygulamaları da dikkate aldığını kaydetti.

 

'Bütçenin gelir kısmı gerçekçi değil'

CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, 2010 bütçesinin, ekonominin temel sorunlarını çözmeye yönelik olmadığını savundu. Orta Vadeli Programın ciddi bir ekonomik programı olma özelliği taşımadığını söyleyen Hamzaçebi, programın sanal dengeler üzerine kurulduğunu vurguladı. Hamzaçebi, ''Bütçenin gider kısmı gerçekçi, gelir tarafı gerçekçi değil. Geliri artmayan, gideri artan bir Türkiye var'' dedi.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, dünkü bütçe görüşmelerinde ''PTT'nin bankacılık faaliyetleri yürüttüğü'' yönünde beyanları bulunduğunu anımsatan Hamzaçebi, ''PTT Bank, bankacılık yapıyor, mevduat topluyor, dünyanın her yerinde geçerli kredi kartı veriyor. PTT, kendi görevini yerine getirmiyor, posta iletme işini yapmıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, derhal PTT Bank'ı denetlemeli, bankacılık faaliyetlerine el koymalıdır. Hükümet oradan bir banka yaratacak. Daha sonra bu bankayı özelleştirmek amacıyla hazırlayacakları yasa gelir'' diye konuştu.

MHP Antalya Milletvekili Mehmet Günal, İstanbul Ataşehir'e finans merkezi yapılması yönünde beyanların bulunduğunu belirterek, bankaların hepsinin Levent'te olduğunu, Ataşehir'de çok sayıda binanın bulunduğunu kaydetti. Hazine'nin 8.8 milyar lira vadesi geçmiş alacağı bulunduğunu belirten Günal, MHP'li belediyelerin iş makinelerine, Hazineye borcundan dolayı haciz geldiğini, ancak Hazinenin alacağının yarısına yakının Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden olmasına rağmen herhangi bir işlem yapılmadığını ileri sürdü.

'Bankalar neden adil şekilde vergilendirilmiyor?'

DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Avrupa ve ABD'deki bankaların krizden etkilendiğini, ancak Türkiye'deki bankaların krize rağmen aşırı kar ettiğini söyledi. Türkiye'de faaliyetlerini yürüten yabancı sermayeli bankaların karlarının açıklanmasını isteyen Kaplan, ''Bütçe hedeflerinde, kurumlar vergisinden elde edilecek gelir yüzde 20'nin altında kalıyor. Yüksek kar yapmalarına rağmen bankaların ödediği vergi belli. Kazanandan az, kazanmayandan çok vergi alınıyor. Böyle olunca bütçe açığı, dolaylı vergilerle vatandaşa ödettiriliyor. Zengin ve kar eden bankalar neden gelir vergisi oranında, adil bir şekilde vergilendirilmiyor? Bir holding kar ediyor, vergisini bir yıl sonra ödüyor. İşçi, maaşı eline geçmeden yaklaşık yüzde 27 vergi ödüyor, kurumlar vergisi yüzde 20'nin altında kalıyor'' diye konuştu. Kaplan, TÜİK'in 2011 yılı sonunda sayım yapacağını belirterek, Türkiye'deki vatandaşların etnik kökenlerine göre sayılarını tespit etmesi gerektiğini savundu.

AKP Mersin Milletvekili Ali Er, nüfus ve bölgelere göre yatırım programlaması yapılmasını önererek, önceliğin tarım kesimine verilmesi gerektiğini söyledi.

CHP İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Türkiye'nin, G-20 ülkeleri içinde ekonomik krizi en ağır şekilde yaşayan ülke olduğunu ileri sürdü. Korkmaz, 1980'den beri ekonomik programların askıya alındığını belirterek, ulusal programları uygulayacak dinamik planların hazırlanması gerektiğini söyledi. Korkmaz, bankaların yabancılara satışına sınır getirilmesi gerektiğini, asgari ücretin vergi dışı bırakılıp, dolaylı vergilerin düşürülmesi gerektiğini kaydetti.

MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, istatistiklerin Türkiye'de ekonomik toparlanmanın işaretini vermediğini belirterek, bu nedenle, sanayide krizin derinliğinin hissedildiğini söyledi. Bütçe sunuşu yapan bütün milletvekillerin, yapılamayan işler için ekonomik krizi gerekçe gösterdiğini belirten Kalaycı, ''Alınan ekonomik tedbirler bazı büyük sanayicileri rahatlattı, diğer sanayicilerle, küçük ve orta ölçekteki sanayicileri, esnafı perişan etti'' dedi.
 

'Derin bir rüya içindesiniz'

CHP Muğla Milletvekili Gürol Ergin ise tütün üretiminde uygulanan kotayı eleştirerek, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki tütün üreticilerinin kotadan mağdur olduğunu söyledi. Türkiye'nin sosyal ve tarımsal yapısı nedeniyle tütün ithal etmemesi gerektiğini savunan Ergin, 2002 yılında 200 bin hektarlık alanda 405 bin çiftçi tarafından 159 bin ton tütün üretildiğini, bu üretimin 2007 yılında 74 bin tona düştüğünü kaydetti.

Ergin, ''Toprağımız var, çiftçimiz var, tütün ektirmiyoruz. Bu yönde nereden baskı geliyorsa direnmemiz lazım. Üzerine gidip mutlak suretle bu durum düzeltilmelidir'' dedi. GAP Eylem Planının gerçekten uzak plan olduğunu ileri süren Ergin, plana göre 1 milyon 60 bin hektarlık alanın sulanmasının hedeflendiğini belirterek, son 2 yılda 14 bin hektarlık alanın, bu yıl ise 15 bin hektarlık alanın sulamaya açıldığını, toplam sulanabilir alanın 300 bin hektara ulaştığını kaydetti.

Gürol Ergin, ''5 yılda 73 bin hektar sulamışsınız. Madem bu kadar önemli bir proje şimdiye kadar neden bitirmediniz? 760 bin hektar alanı 2012 yılına kadar nasıl sulayacaksınız? Derin bir rüya içindesiniz. Bunun gerçekleşmesi sıfırın altında bir ihtimal'' diye konuştu.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler