Savunma sırası Balbay'da

2. Ergenekon davasında savunmasını yapan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, hakkındaki suçlamaları reddetti. Balbay "Ben terörist olarak addediliyorum. Bu çok ağır bir suçlama. Bu benim adım adım öldürülmemdir. Bu iddianamenin en mağdur kişisinin ben olduğumu düşünüyorum'' dedi.

Yayınlanma: 19.11.2009 - 08:39
Abone Ol google-news

İkinci Ergenekon davasının 17. duruşmasına başlandı.

Davasının tutuklu sanığı Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada önce yazılı savunmasını mahkeme heyetine sundu.

Ardından sözlü savunma yapan Balbay, bilgisayarından çıktığı iddia edilen notlarla halkı hükümete karşı isyana teşvik edildiğinin belirtildiğini ifade ederek, ''Suçlamaların tümünü reddediyorum. Halkı değil silahlı isyana, silahsız isyana bile teşvik etmedim'' dedi.

Laik ve demokratik bir gazeteci olduğunu ifade eden Balbay, yazdığı 5 bin makale ve 23 kitapta terör örgütü ile ilgili bir şey bulunmadığını dile getirdi. Kendisine ait olduğu iddia edilen belgelerin gösterilmediğini, savcının izni olmasına rağmen bilgisayarının imajının verilmediğini anlatan Balbay, bunlarla ilgili savunmasını belge başlıklarından yola çıkarak yapacağını kaydetti.

Balbay, kendisinden elde edildiği iddia edilen notlardan iddianame hazırlandıktan sonra haberi olduğunu vurgulayarak, bu notların montajlanarak özel olarak hazırlandığını ve kasıtlı bir şekilde yapıldığını ifade etti.

''Medya mahkemesi kuruldu'' diyen Balbay, ''İddianame bir anlamda idamnamedir. Bu salon 'dar be!' desem, 'Balbay darbe' dedi diyecekler.'' şeklinde konuştu.
Balbay, savunmasını mesleki ve hukuki olarak iki bölümde hazırladığını, kendisinin daha çok mesleki savunma yapacağını belirterek, ''Gazeteci yaşadığı çağın tanığıdır. Savcılar beni yaşadığım çağın sanığı yapmak istiyor. Bu notlar bir gazetecinin mesleki yatak odasıdır. Notların hiç bir zaman belge değeri yoktur. Gazeteci kendisi için anımsayacağı şekilde tutmuştur. Bu notların hiçbir şekilde delil değeri yoktur. Kesilip, biçilerek özel olarak oluşturulmuştur. Gazetecilikte hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yoktur'' dedi.
 

'Gazete törör merkezi gibi gösterildi'

Gazetecilik ödülü aldığı dört haberinin kendisine bu iddianameyle ceza olarak sunulduğunu ifade eden Balbay, Cumhuriyet Gazetesi Ankara bürosunun telefonunun kendisininmiş gibi gösterilerek telefona ait görüşmelerle suçlama yapıldığını anlattı.

Balbay, şöyle devam etti:
''İddianamede Cumhuriyet Gazetesi bir terör merkezi olarak gösteriliyor. Darbe dönemlerinde bile bu suçlamayla karşı karşıya kalmadık. Gazete bir terör üssü, İlhan Selçuk ve Balbay da bu üssü yöneten kişiler olarak gösteriliyor. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yaptığım görüşmeler iddianamede yer alıyor. Sezer'in mesajlarını şüphelilere ilettiğime dair bir bulgu yoktur. Cumhurbaşkanlığı makamının terör örgütü tarafından kontrol edildiği imasında bulunuluyor. Sezer ile 11 görüşmem var.

Cumhurbaşkanı, devletin en tepesindeki kişidir. Eğer altındaki kurumlardan birine mesaj gönderecek olsa bunu aracı kullanmadan da yapabilir. Cumhurbaşkanıyla görüşmek bir gazetecinin gücüdür. Bunun bir suç haline geleceği 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.''
 

' ''gazeteci-terörist'' ifadesi ilk defa bu iddianamede yer aldı'

Daha önceden gazeteci-yazar, gazeteci-yayıncı ifadelerinin kullanıldığını, ancak bu iddianame ile ''gazeteci-terörist'' ifadesinin ilk defa bu iddianamede yer aldığını belirten Balbay, yazdığı 23 kitabın altı tanesinin belgeye dayalı olduğunu kaydetti.

Meslek yaşamına başlamasıyla ilgili de bilgiler veren Balbay, Basın Yayın Yüksekokuluna girdikten sonra düzensiz olarak günlük tutmaya başladığını, ancak 12 Eylül döneminde bunların yakıldığını söyledi.

İzmir'de hayali ihracaat olayına ilişkin yaptığı haber nedeniyle 1987 yılında İzmir DGM'de tanık olarak ifadesine başvurulduğunu belirten Balbay, ''O dönemden sonra, deyim yerindeyse belgeye dayalı haberciliğin tadına vardım. 1987'de o iddianameyi hazırlayan savcılar, bugünkü iddianameyi hazırlayan savcıların mantığıyla hareket etseydi, belki de beni tanık değil, sanık sandalyesine oturtacaktı.'' diye konuştu.

Gazetecilik mesleğinde kurulamayacak ilişki olmadığını ifade eden Balbay, aktif gazetecilik yaptığını, iki kez siyasete girme teklifi aldığını, ancak bunun bir gazetenin Ankara Temsilcisi olduğu için duyulmasından korktuğunu kaydetti.

Maaşı ve telif gelirlerinin dışında hiçbir geliri olmadığını, Ankara Valiliğine de 1995-2000 ve 2005 yıllarında gelirini ve varlıklarını bildirdiğini ifade eden Balbay, gazeteciliğini hiçbir çıkara dayanmadan yaptığını, maaşı ve teliflerin dışında da mesleğini hiçbir çıkara alet etmediğini vurguladı.

Balbay, iddianamenin 985-989'uncu sayfaları arasındaki ''Deliller ve Hukuki Durumun Değerlendirilmesi'' bölümünde yer alan tüm suçlamalara cevap vereceğini belirterek, saptadığı 18 suçlamayı anlattı.

Bu 18 suçlamanın tümünün gazetecilik faaliyetlerinin parçası olduğunu ifade eden Balbay, Jandarma Genel Komutanlığında tutuklu sanık Levent Ersöz ile yaptığı görüşmenin kendisinin haberi olmadan, hukuk dışı olarak kayda alındığını söyledi.
O dönemdeki duruma göre terör konularının ilgili birimlere sorulması gerektiğini ifade eden Balbay, ''Bugün Ankara'da görev yapıyor olsaydım, bu belge tartışmalarını da Genelkurmay'a soracaktım.'' dedi.

Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk'un tüm gizli görüşmelerinin sekreteryalığını yaptığı ve bunları şifreli olarak bilgisayara not ettiğinin ileri sürüldüğünü anlatan Balbay, ''İlhan Selçuk benim Ankara temsilcisi olduğum gazetenin başyazarı, yayın kurulu başkanı ve imtiyaz sahibidir. İlhan Selçuk Ankara'ya geldiğinde devletin üst kademesindeki kişilerle görüşmelerine benim de katılmam anlattığım mesleki ve kurumsal bağlar nedeniyledir'' şeklinde konuştu.

 

"Bu haber iddia edildiği gibi hiçbir planın parçası değildir"

Balbay, ''Genç Subaylar Rahatsız'' başlıklı 23 Mayıs 2003'te yayımlanan haberinin darbe planlarının parçası olduğunun iddia edildiğini belirterek, ''O gün, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı 1,5 saat görüştü. Ben o görüşmenin içeriğini alıp haber yapıyorum. Haberimde, Genelkurmay Başkanı'nın Başbakan'a söylediklerini yazmışım. Bu haberle ilgili olumlu-olumsuz pek çok tepki aldım. Bu haber iddia edildiği gibi hiçbir planın parçası değildir'' diye konuştu.

Mustafa Balbay, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, eski Başbakan Abdullah Gül, eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, eski Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ile yaptığı görüşmeleri ''Ergenekon terör örgütü''nün ayarladığı şeklindeki bilgileri tümüyle reddettiğini söyledi.

Balbay, ''Görüşmelerimizin nedeni, gazetenin borç batağında olmasıymış. Borç içinde olmamız bizim gücümüzdür. Namerde boyun eğmememizdir'' dedi.

Davanın tutuklu sanıklarından eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ile 2004 yılında tanıştığını kaydeden Balbay, ART televizyonundan ayda 500 TL, sendikanın dergisinden de yazı başına 1500 TL aldığını ifade etti.

Balbay, gazeteci Cüneyt Arcayürek'in kendisi için tanıklık yapmak istediğini de anlattı.
''Cumhurbaşkanı'nın atamalarını kontrol ve takip ettiğim söyleniyor''
diyen Balbay, ''Eğer üst düzey yöneticilerin koordinasyonunu bir gazeteci yapıyorsa, o devlete yazık veya ne mutlu o gazeteciye. Eğer bu makamların koordinasyonunu bir terör örgütü sağlıyorsa, o zaman o devlet bitmiş demektir'' dedi.


"İlhan Selçuk'a çok büyük bir sevgi ve saygı duyuyorum. Uğruna ölürüm"

Balbay, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk'tan çok şey öğrendiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Selçuk'la kimi görüşmelerimde küçük küçük notlar tutmuşumdur. Onlar da çok farklı anlamlarla sunulmuş. İlhan Selçuk'la görüşmelerimin terör faaliyeti olarak değerlendirilmesini reddediyorum.

İlhan Selçuk'a çok büyük bir sevgi ve saygı duyuyorum. Uğruna ölürüm. Ama benim gazeteciliğim Selçuk'tan bağımsızdır. Ben terörist olarak addediliyorum. Bu çok ağır bir suçlama. Bu benim adım adım öldürülmemdir. Bir ülkenin devlet başkanlarıyla görüşmek ve yazmak suç ise gazeteci kimdir? Bu iddianamenin en mağdur kişisinin ben olduğumu düşünüyorum''

Balbay, kendisinin bütün belgeleri emekli Orgeneral Şener Eruygur, emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Albay Hasan Atilla Uğur'dan aldığının iddia edildiğini söyleyerek, ''Hiçbir belge almadım. İspatlasınlar. Sadece kitabım için Irak'la ilgili olarak Eruygur'dan bilgi almıştım. Oralarda görev yaptığı ve iyi bildiği için'' dedi.

 

"Notlar kendi notlarım değil"

Balbay, kendisine atfedilen ve emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu söylenen günlüklerle birlikte 2003-2004 yıllarındaki bir darbe tasarımının önemli kanıtı olarak gösterilmeye çalışılan notların kendi tuttuğu notlar olmadığını söyledi.

Bu notların orijinal olmadığını savunan Balbay, kendi notlarının yıllar önce kullanmakta olduğu eski bilgisayarında bulunduğunu, dosyaya konulan ve kendisine atfedilen notların ise orijinal notlarından esinlenilerek üretilip, oluşturulduğunu ifade etti.

İddianamede gazeteci olarak not tutmasına karşın bunları haber olarak değerlendirmediğinin ileri sürüldüğünü belirten Balbay, iddianamede, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, emekli Orgeneraller Aytaç Yalman ve Şener Eruygur ile yaptığı görüşmelere karşılık gelen 14 ayrı haber yaptığının ileri sürüldüğünü kaydetti.

Bu notların casper marka bilgisayar kasasından elde edildiğinin belirtildiğini ancak kendisinin bu markada bir dizüstü bilgisayarının olmadığını dile getiren Balbay, bu notların ''txt'' uzantılı dosyalar olduğu ve ''MAC İşletim Sistemi'' ile oluşturulduğunun ifade edildiğini söyledi.

Balbay, notlarını kesinlikle, ''MAC İşletim Sistemi'' ile yazmadığını, bu sistemle çalışan bir bilgisayarının hiç olmadığını ve bu sistemi hiç kullanmadığını dile getirerek, windows ile çalışan bir bilgisayarda bu sistemle bir dosya oluşturulamayacağını anlattı.

Casper marka bilgisayardaki bu dosyaların orijinal değil, kopya olduğunu ileri süren Balbay, kendisine ait olduğu söylenen yüz sayfayı aşkın notun 1 dakika 33 saniyede yazıldığının anlaşıldığını ifade etti. Balbay, bilgisayarının imajının da kendisine verilmediğini anlattı.

Mustafa Balbay, usulsüz ve kanuna aykırı olarak el konulan bilgisayarının içeriğine de kanuna aykırı olarak müdahale edildiğini iddia ederek, bunların delil olarak kullanılamayacağını, bu nedenle mahkemenin bu yönde bir karar vermesi gerektiğini kaydetti.
 

''Bir darbe algısı almadım ama ciddi gerilim vardı"

Mustafa Balbay, Cumhuriyet gazetesinde 23 Mayıs 2003'te ''Genç Subaylar Tedirgin'' başlığıyla yayımlanan haberle ilgili de açıklamalarda bulundu. Bu yaz asker ve Hükümet arasında yaşandığı gibi gerilimli günlerin geçirildiğini belirten Balbay, ''2003 yılında bu gerilimlerin belki de 10 katı daha fazlası yaşandı Türkiye'de'' dedi.

Bu manşette, bir genelkurmay başkanının, başbakana aktardığı kaygıların yer aldığını dile getiren Balbay, ''O dönemde benim not ettiğim gerilim, bizim yaşadığımızdan çok daha fazlaymış. Emekli Orgeneral Hilmi Özkök, dosyadaki ifadesinde, bazı rahatsızlıklarını Başbakan'a ilettiğini kendisi belirtti'' şeklide konuştu.

Balbay, yazdığı bu haberin birer örneğini de mahkeme heyetine vererek, Türkiye'de o dönemde yaşanan olayları özetleyerek anlattı. ''Ben bir darbe algısı almadım, ama ciddi gerilim tedirginlik vardı'' diyen Balbay, böyle bir şeyi de ancak doğrulattıktan sonra haber yapabileceğini kaydetti.

O dönemde, PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın yargılanması, ardından idamın kaldırılması gibi konuların konuşulduğunu, bu konuları hem MİT hem de askerle gazeteci olarak 4-5 defa görüştüğünü anlatan Balbay, görüşmelerde gazetelerin Ankara temsilcilerinin de bulunduğunu anımsattı.

Mustafa Balbay, ''Bugün bu yaşadığımız tartışmaların çok daha kaygılı ve sancılısı yaşandı o dönemde. Askerler, yargı, bürokrasi, siyaset ve Cumhurbaşkanlığı katında kaygı vardı. Biz de bu nabzı tutmak zorundaydık. O atmosfer içinde bu haber yapıldı. Balbay, endişeleri haber yapmıştır'' dedi.

Gazetesindeki köşesinde ''en kötü Meclis kapalı Meclisten daha iyidir'' düşüncesini birçok defa işlediğini anlatan Balbay, her Meclis açıldığında ''Meclisten beklentilerim'' adıyla haber yaptığını, ancak Meclisi ortadan kaldırmaya çalışmakla suçlandığını kaydetti.

 

''Gazeteciliğimi sürdürmek, mesleğime geri dönmek istiyorum''

İkinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, ''Kamuoyunda esrarengiz ya da gizli toplantıymış gibi tartışılan ve iddianameye de bu şekilde aktarılan Kent Otel toplantıları, siyasi parti kurma ya da benzeri hedeften çok, 'ne yapmalı?' sorusuna yanıt vermek üzere yapılırdı'' dedi.

Balbay, kendisine yönelik suçlamaların delilleri arasında 23 Aralık 2003 ve 5 Ocak 2004 tarihlerinde yapılan iki gizli çekimin kayıtlarının yer aldığını belirterek, dönemin Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz'ün makamındaki sohbet sırasında yapılan gizli çekimin delil değeri olmadığını, gizli kayıtların yasaya göre suç teşkil ettiğini savundu.

Balbay, 116. klasörde Ersöz'ün kendi beyanına göre kendisini ''Komutanlık için tehlikeli olabilecek, zarar verebilecek, şüphelenilen kişi'' olarak değerlendirdiğini ifade ederek, ''Görüşmeleri gizlice kayda alıyorlar, ama sayın savcılar, bu kişilerle birlikte darbe teşebbüsü yapmayı planlayan bir örgütle sıkı bir ilişkim olmasıyla suçluyor. Hem de adı geçen komutanların benden şüphelenip, görüşmemizi gizlice kayda aldıkları deşifre metnini, bu ilişkinin delili olarak sunmak suretiyle. Pes doğrusu'' diye konuştu.

Mustafa Balbay, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e atamalarla ilgili baskı yaptığı iddialarının da hiçbir delili olmadığını söyledi.
''AKP'ye en büyük iyiliği Sezer yaptı'' diyen Balbay, ''Sezer, hukukun dışına çıkılabilecek durumlarda ket vururdu. AKP'nin askerle, yargıyla, üniversitelerle, devlet bürokrasisi ile ilişkilerinde Sezer, kamuoyu önünde görünmeyen bir güç olarak denge unsuruydu'' şeklinde konuştu.

Gazetecinin haber kaynağıyla her konuyu görüşebileceğini, ama köşesine yazmak istediklerini aktaracağını kaydeden Balbay, ''Güldal Mumcu, 'Uğur yaşasaydı, O da Ergenekon'dan alınırdı' diyor. Elimizde bilgi ve belge oluşturmak suç oluşturursa, insanlarda bu görüş oluşur. Buradaki belgelerin tümü bilgisayarlardan çıktığı iddia edilen belgelerdir. Evimde sadece Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin taslağı bulunmuştur. O da gazetede haber olarak yapılmıştır. Sadece bizde değil, bazı gazetelerde de yer almıştır. Bu belgeler, gazetecinin suçu değil gücüdür'' diye konuştu.

Gazeteci-yazar Şamil Tayyar'ın ''Operasyon Ergenekon'' kitabını da gösteren Balbay, bu kitapta da gizli belgeler olduğunun yazdığını söyledi.

Yazdığı bazı kitaplar ile birkaç köşe yazısını Mahkeme Heyetine sunan Balbay, savunmasına şöyle devam etti:
''Kamuoyunda esrarengiz ya da gizli toplantıymış gibi tartışılan ve iddianameye de bu şekilde aktarılan Kent Otel toplantıları, siyasi parti kurma ya da benzeri hedeften çok, 'ne yapmalı?' sorusuna yanıt vermek üzere yapılırdı. Toplantılara 4-5 gazeteci, 8-10 siyasetçi, 4-5 akademisyen, 10-15 bürokrat ve yargı mensubu, 2-3 emekli asker, 2-3 belediye başkanı olmak üzere 30-50 kişi katılırdı. Katılımcıların görevi ve konumu gereği koruması olanlar da vardı. Mikrofon kullanılırdı. Böyle bir toplantı nasıl gizli toplantı olur? Ben bu tür toplantılara gazeteci olarak katıldım.''


Telefon görüşmeleri

Balbay, iddianamenin 940 ile 973. sayfaları arasındaki 33 sayfalık bölümün telefon görüşmelerinden oluştuğunu kaydederek, şöyle devam etti:
''4 Mayıs 2008'den 27 Haziran 2008'e kadar olan dönemdeki 41 telefon görüşmem yer alıyor. 41 konuşmadan 15'i gazete içindeki arkadaşlarımızla yaptığım telefon görüşmelerinden, 21'i Ahmet Necdet Sezer, Oktay Ekşi, Emin Çölaşan gibi kamuoyunca da tanınmış kişilerle yaptığım telefon görüşmelerinden, diğerleri de tanıdığım ya da tanımadığım Cumhuriyet Gazetesi okurlarından oluşuyor.
Gazete içindeki görüşmelerim, gazetenin Başyazarı ve İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve yazar Cüneyt Arcayürek, Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve yazarı Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet Gazetesi Hukuk Müşaviri Akın Atalay'ladır. Bu kişiler benim günlük çalışma tempom içinde çok sık konuştuğum ve her şeyi konuştuğum kişilerdir. Bu konuşmaların içeriği hem gazetenin iç işleriyle ilgili hem günlük habersel gelişmelerle ilgilidir.''

Balbay, iddianamede delil üretmeye yönelik kısımların bulunduğunu ileri sürerek, ''Bu iddianame bizim genetiğimize uygun değil. Son dönemde tartışılan GDO'lu ürünler gibi, GDO'lu bir iddianamedir. Bir gazetenin santralinden yapılan telefon görüşmesi nasıl benim üzerime yazılabilir. 'Ne tutturabilirsek' mantığı açık bir şekilde görülmektedir. Gazete içi telefon görüşmelerinin tamamına yakını İlhan Selçuk'un benimle ve gazetenin öteki çalışanlarıyla yaptığı görüşmelerdir. Bu nasıl örgüt irtibatı olarak yer alıyor'' şeklinde konuştu.


Tahliye talebi

Balbay, kendisine atfedilen suçlamalar mesleki zeminde olduğu için savunmasını da bu yönde yaptığını ifade ederek, ''Ben mesleğimi yaptığım için böyle bir suçlamayla karşı karşıyayım'' dedi.

İddianamede yer almasının nedeninin, ''savcıların varlığını öne sürdükleri örgütün medyayı ele geçirmeyi hedeflemesi'' olduğunu, kendisinin de bu yönde aktif olarak yer aldığı iddiasının bulunduğunu belirten Balbay, ''Asıl burada medya gücünü kullanan, bu iddianamede söz edilenler değildir. Savcıların aradıkları yer burası değildir. Şu anda hedef haline getirdikleri, medyanın bağımsız olmasını sağlayan kişilerdir. Adres biz değiliz'' dedi.

Medyanın gücüne ilişkin ayrıntılı açıklama yapan Balbay, ''Bir ülkenin başkentini topla tüfekle yıkacağınıza, 5 televizyon kanalıyla yapabilirsiniz. Medyayı ele geçirmek bambaşka bir yapılanmadır. 4 televizyon kanalıyla hükümet devrilecek, ama onu yapan kanalın sahipleridir, gazeteciler değil'' şeklinde konuştu.

Bu davada, bombalandığı için Cumhuriyet Gazetesi'nin mağdur olduğunu, aynı zamanda terörist olarak gösterildiğini ifade eden Balbay, gazetenin terör örgütlerinin hedefi haline gelmesinin medyayı susturmanın bir yolu olduğunu kaydetti.

Balbay, medyanın muhalif olduğunu, ancak bunun hükümetin karşında olduğu anlamına gelmediğini dile getirerek, gazeteciliğini olabildiğince bağımsız, Ankara'daki haber kaynaklarından elde ettiği bilgilere göre yaptığını söyledi.

''Gazeteciliğimi sürdürmek, mesleğime geri dönmek istiyorum'' diyen Balbay, günlük yaşantısında yaptığı çalışmalardan ve ailesine karşı olan sorumluluklarından söz ederek, ''Bu yapıda bir insanın terör faaliyetini bir yaşam biçimi olarak seçeceğini düşünmek aklımdan geçmedi. Evliyim, 2 çocuğum var. Ne olursa olsun bu ülkeden gitmeyi hiç gündemime almadım. Tutukluluğumun kaldırılmasını, yargılanmamın devamını istiyorum'' şeklinde konuştu.

Mustafa Balbay'ın savunmasını tamamlamasının ardından, daha önce verdiği savcılık ve mahkeme ifadesi okundu.

Balbay, bu duruşmada verdiği beyanların esas alınmasını isteyerek, birinci Ergenekon davasının tutuksuz sanığı gazeteci Vedat Yenerer hakkında ''kovulma'' sözcüğünü kullandığını, bu kelimenin ağır olduğunu, Yenerer'in gazeteden ayrıldığını öğrendiğini belirtti.
Mustafa Balbay, Yenerer'den özür dilediğini söyledi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, duruşmayı yarın saat 09.30'a erteledi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmaya, gazeteci Tuncay Özkan, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ve eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu tutuklu 49 sanık katıldı.

Tutuklu yargılanan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve Mustafa Dönmez ise duruşmaya gelmedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler