Baykal: Taşımayanlar utansın

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Demokraside ambargo var mı? Başbakan sıfatıyla bir insanın 'falanı almayın' diye bir siyasi kampanya açmaya hakkı var mıdır?" dedi. Baykal, "Ne yapmışlar; Deniz Feneri haberlerini Türk kamuoyuna taşımışlar. Taşımayanlar utansın. Elbette taşınacak." diyerek Başbakan'ın medya boykotunu da eleştirdi.

Yayınlanma: 20.09.2008 - 15:44
Abone Ol google-news

CHP Lideri Deniz Baykal, partisinin İstanbul İl Başkanlığı'nca Akatlar'daki Mustafa Kemal Merkezi'nde düzenlenen ''İstanbul Depremini Beklerken: Sorunlar ve Çözümler'' konulu sempozyumdan ayrılırken basın mensuplarının gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtladı.

RTÜK'de dün yapılan toplantıda, Başkan Zahid Akman'ın istifası istemiyle ilgili önerinin reddedilmesine ilişkin bir soru üzerine Baykal, şunları söyledi:

''Çok üzüntü verici bir durum. Dün RTÜK Yönetim Kurulu bu konuyu kendi içinde tartıştı. Maalesef, RTÜK Başkanı istifa etme gereği duymadı. RTÜK Yönetim Kurulu da başkanı istifaya çağırma ihtiyacı hissetmedi. Üzüntü verici bir tablo. İçinde bulunduğumuz koşullarda RTÜK'ün işlevini yerine getirmesi, saygın bir kamu kurumu olarak devam edebilmesi kesinlikle mümkün değildir. Akman'ın o görevden derhal ayrılması kaçınılmaz zorunluluktur.
Kendisini ayrılmaya yetkililerin çağırması gerekiyor. Meclis Başkanı bu doğrultuda bir girişim yaptı. Anlayışını, tercihini ifade etti, ama anlaşılıyor ki Başbakan kendisine
'Sakın ayrılma, sonuna kadar dur orada' demiş. Herhalde o nedenle ayrılma gereğini duymuyor. Şimdi gözler sayın Cumhurbaşkanının üzerindedir. Cumhurbaşkanı da bir an önce Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmelidir. Sayın Akman'ın ayrılması için gereken uyarıyı yapmalıdır.
Alman Mahkemesi'nde Türkiye'deki elebaşılar arasında adı geçen, hakkında davalar açılmış olan, şirket ortaklıklarıyla ilgili pek çok haber yayımlanan bir insanın RTÜK Başkanı olarak görevini sürdürmesi mümkün değildir. Hele bir medya kavgası açıldıktan sonra bu medyayla ilgili tarafsız bir görev yapması beklenen RTÜK Başkanı'nın bu tartışmalardan, bu suçlamalardan sonra görevini yerine getirebilmesi kesinlikle mümkün değildir.''

CHP'ye yardım iddiası

Baykal, bir gazetede, yer alan ''Friedrich Ebert Vakfı'ndan CHP'ye 2005 yılında 85 bin Avro yardım yapıldığı'' haberiyle ilgili soruya, ''Bizim CHP olarak hiçbir şekilde yabancı kuruluşlarla bir mali ilişki içine girmemiz söz konusu değildir. Bu konularda bizim açık, net tavrımız vardır. Bir tereddüt yoktur'' karşılığını verdi.

Gazetede bir belgenin yer aldığına dikkat çekilmesi üzerine de Baykal, ''Görmedim. Bizim hesaplarımız Anayasa Mahkemesi'nin denetiminden geçiyor. Anayasa Mahkemesi bütün harcamalarımızı, gelir kaynaklarımızı izliyor. Bir siyasi partinin dışarıdan mali destek alması mümkün değil'' diye konuştu.

Bir başka gazetecinin ''Ergenekon soruşturması kapsamında muvazzaf askerlerin de gözaltına alınmasına'' ilişkin sorusu üzerine de Baykal, ''Bu davayla ilgili olarak düşüncelerimi yeterince ifade ettim. Kanaatlerimi değiştiren bir durum yok'' dedi.

Deniz Feneri davası

Baykal, ''Parlamento açıldığı zaman Deniz Feneri davası ve Türkiye'deki ayağı ile ilgili bir girişim başlatmayı düşünüyor musunuz?'' sorusuna yönelik de şunları kaydetti:

''Tabii hiç şüphe yok. Parlamento zeminlerinin tümünü kullanacağız. Meclis iç tüzüğü çerçevesi içinde genel görüşme önergeleri verilecektir. Sorular sorulacaktır. Parlamento tartışmaları açılacaktır ve bu konu gündemde tutulacaktır, ta ki bu doğrultuda etkili bir yargı sürecinin başlatılması sağlanıncaya kadar. Düşünün Almanya bu konuyu aylarca kendi içinde inceledi, irdeledi, karara bağladı. Konu Türkiye ile ilgili. Orada bağış toplayan insanlar Türk. Bağışı yapan insanlar Türk. O bağışı Türkiye'ye taşıyan insanlar Türk. O bağışın Türkiye'de yatırıldığı yerler bizim topraklarımız. Alman Mahkemesi bu konuda karar veriyor. Türk mahkemesi seyrediyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yani, Almanlar bu olayı soruştururken, Türkiye'ye İçişleri Bakanlığı'na yazı yazıyor ve diyorlar ki; 'Biz bu doğrultuda birtakım girişimler yapacağız. Baskınlar yapacağız. Belgeleri toplayacağız, falan tarihte. Siz de aynı tarihte Türkiye'deki ilgili kuruluşun merkezine giriniz, belgeleri toplayınız, baskınlarınızı yapınız. Birlikte yapalım' diyorlar. 'Biz ihtiyaç hissetmiyoruz' diye cevap veriliyor. Böyle bir şey olabilir mi?
Ondan sonra Alman Mahkemesi Türkiye'yi rencide eden, hepimizi derinden yaralayan, üzen değerlendirmeler yapıyor. Diyor ki;
'Biz burada yakaladık mahkum ettik ama asıl sanıklar Türkiye'de, elebaşılar Türkiye'de' diyor. Bu beni üzüyor. Türk yargısını, Türkiye'de yönetimi rencide eden bir değerlendirmedir bu. Niye böyle oluyor? Niye incelenemiyor bu konu? Çünkü bu konuyu incelemesi gerekenler bu konuda incelenmesi gerekenlerle içli dışlı ilişkiler içindedir. Çok açık bir gerçek. Kim kimi soruşturacak? Savcı mıdır, suçlu mudur, sanık mıdır? Nedir? İktidarın bu konumu Türkiye'de bu sorunun aydınlatılmasını maalesef engelliyor.''

Doğruların yanındayım

Bir gazetecinin ''Hükümetle Doğan Medya Grubu arasında bir tartışma söz konusu. Bunda sizi de taraf olarak gösteriyor hükümet. Sizin bu konudaki tavrınız nedir?'' sorusu üzerine de Baykal, şunları söyledi:

''Ben hiçbir kişinin, kurumun özel çıkarlarının temsilcisi olamam. Böyle bir şey söz konusu olmaz. Ama Türkiye'de demokrasinin, hukuk devletinin savunulması ihtiyacı ortaya çıktığı zaman ya da halkın, mağdur insanların, mazlum insanların haksızlığa maruz kaldığını gördüğüm zaman hiç kuşku yok benim temel görevimdir. Bu doğrultuda harekete geçerim. Bunu daima da yaptım.''

Her zaman doğruların yanında olduğunu belirten Baykal, ''Deniz Feneri olayı dolayısıyla hükümet birilerine bağırıp, çağırıp susturacak, sindirecek ve Deniz Feneri'ni toplumun gündeminden düşürecek... Böyle bir şey olabilir mi? Buna sessiz kalabilir miyiz? 'Bundan falan yararlanacak, filan yararlanacak. Sana onun avukatı mı deriz' diyorlar. Ne derseniz deyin. Ben doğruların yanındayım. Haklının yanındayım. Gerçeğin yanındayım. Burada mesele falan grup, filan grup meselesi değil'' dedi.

Siyaset ve medya

Baykal, ''Çatışırlar, çekişirler, mücadele ederler. Kayıtlarda ortadadır. Bana bütün siyasi hayatım boyunca bütün medya grupları, özellikle de o söz konusu grup ciddi muhalefet etmiştir, tartışma yapmıştır. Ama bu ayrı bir iştir. Ben onların bana muhalefet etme hakkına saygı gösteririm. Siyasi mücadelemi yaparım. Ama şimdi onlara bir yanlışlık yapıldığı zaman ya da bir haksız iddia ortaya atıldığı zaman gerçekleri söylemek benim görevimdir.

Ne yapmışlar; Deniz Feneri haberlerini Türk kamuoyuna taşımışlar. Taşımayanlar utansın. Elbette taşınacak. Gerçek orada. Almanya'daki mahkeme orada hüküm vermiş. Bu saklanabilir mi? Başbakanın işine gelmiyor, keyfine gelmiyor diye bu iş kapatılabilir mi? Başbakan bu manzara karşısında çıkmış bu haberleri yapanları şimdi de boykot ediyor. Onlara ambargo uyguluyor. Demokraside böyle bir uygulama var mı? Ambargo var mı? Başbakan sıfatıyla bir insanın 'falanı almayın' diye bir siyasi kampanya açmaya hakkı var mıdır? Böyle bir şey olabilir mi? Bu yaklaşım toplumu çatıştıracak, bölüştürecek bir yaklaşımdır. Yani kamplara ayıracak bir yaklaşımdır. Bizden olanlar, bize karşı olanlar... Birileri diyor ki, 'Ben ne sendenim, ne sana karşıyım. Ben doğruyu yaparsan yanındayım, yanlış yaparsan karşındayım'. Başbakan diyor ki; 'Hayır. Ben yanlış yapsam da sen benim yanımda olacaksın.' Bu, demokratik bir yaklaşım değildir, çok tehlikeli bir anlayıştır. Bu anlayış Türkiye'yi kamplara ayırır, gerginleştirir. Başbakan bu anlayışını kesinlikle bir yere götüremez. Başbakanın içinde bulunduğu ruh hali artık anlaşılmıştır, ama koca Türkiye'yi bu ruh haline teslim etmek mümkün değildir. '' diyerek siyasetçilerle belirli medya gruplarının karşı karşıya gelebileceğine dikkati çekti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler