"Her imkanı sağladık"

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, ''Türk-iş ilk günden itibaren maddi manevi her türlü imkanı TEKEL işçilerine sağladı'' dedi.

Yayınlanma: 30.01.2010 - 13:27
Abone Ol google-news

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, divan başkanlığına seçildiği Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası (TES-İŞ) Elazığ Şubesi 9. Olağan Genel Kurulu öncesinde, TEKEL işçilerinin Türk-İş'in kapısının önünde kar, kış, gece, gündüz demeden eylemini sürdürdüğünü söyledi.

İşçilerin eylem nedeninin özelleştirme değil iş yerlerinin kapatılması olduğunu vurgulayan Kumlu, şöyle konuştu:

''Hepinizin bildiği gibi özelleştirilen iş yerlerinde kanun gereği, son yasal düzenlemeyle devredilen şirkete gönderiliyor çalışanlar, özlük haklarıyla birlikte. Şayet kabul etmemesi halinde arkadaşlarımız 6 ay içinde tazminatlarını alarak 4-C statüsüne geçiyor. 30-35 yıldır çalışma hayatıyla, işçileri ilgilendiren hususlarla ilgileniyorum. Bu 4-C, bize 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu da öğretti. Şimdi TEKEL işçileri diyelim 20 yıl çalıştı. Tazminatlarını alarak 4-C statüsünde Milli Eğitim Bakanlığına gönderildi. 10 yıl sonra emekli olacaklar. Bu çalışmış oldukları 10 yıllık sürenin kıdem tazminatını alma şansları yok. Bunun için bağırıyorlar.''

TEKEL işçilerinin de SEKA işçileri gibi özlük haklarıyla başka kamu kuruluşlarına geçmek istediğini anlatan Kumlu, Hükümetin ise TEKEL işçilerini, özelleştirilen yerlerdeki işçilerin istihdam edildiği 4-C statüsüne almak istediğini söyledi.

TEKEL işçilerinin memleketlerinden gelirken niyetlerinin AK Parti önünde oturma eylemi yapmak olduğunu ifade eden Mustafa Kumlu, şunları kaydetti:

''Ancak önce Abdi İpekçi Parkı'na yönlendirildiler. Oradan dağıtılıp Türk-İş'e geldiler. O gün bu gündür Türk-İş'in önünde hak mücadelesi veriyorlar. Türk-İş, ilk günden itibaren maddi manevi her türlü imkanı TEKEL işçilerine sağladı. Başkanlar Kurulu kararıyla bir dizi eylem hayata geçirdik. Ardından da Ankara'da son 25 yılın en büyük mitingini yaptık. TEKEL işçisi arkadaşlarımız, çoğunlukla onlarla nasıl bütünleştiğimiz, sorunun çözümü için nasıl canımızı dişimize taktığımızın farkında oldu. Ama onlar da zaman zaman Türk-İş'i yuhalamayı itibar ve meziyet sayanların ya da kendi güçsüzlüklerinin panzehrini Türk-İş'i yıpratmakta arayanların oyununa geldi. Hedefi şaşırıp, öfkelerini bize yönelttikleri zamanlar oldu. Tabii sonra bin pişman olup özür dilediler. Ama dilemeselerdi de ben onlara kırılmazdım. Çünkü o davranışların şuurla sergilenmediğini biliyorum. İçinde bulundukları şartlar çok zor ve oraya gelen ziyaretçilerle birlikte bir o kadar da provokasyona açık.''

Kumlu, büyük ve kapsamlı miting yapmalarına rağmen mitingin sonunda kürsüye çıkanlar nedeniyle bu büyük organizasyonun gölgelendiğini, televizyonlarda mitingin büyüklüğünün değil kürsüde son yarım saatte sergilenen karmaşanın yer aldığını belirtti.
 

''Gürlediğimiz zaman yağarız"

Mitingde kürsüde ''genel grev'' sloganlarını yanıtsız bıraktığını, bunun nedeninin genel grevden korkması olmadığını bildiren Kumlu, şöyle devam etti:

''Artık herkes bizi anlamış olmalıdır. Biz bir şeyi yapacağımız zaman söyleriz. Yapmadan önce hamasi nutuklar atmayı da ahlaki bulmayız. Önüne katsan 2 koyunu güdemeyip birini kaybedecek olan birileri mangalda kül bırakmayan, genel grev laflarıyla hamasi nutuklar atar, alkış da alır. Durmadan gürler. Ama bakarsınız hiç yağmaz. Ama biz ne yaparız? Biz tepkileri de göze alır, susarız. Her şeyin bir zamanı olduğunu bilir, konuşmak için o zamanı bekleriz. Ama gürlediğimiz zaman da yağarız.''

Zamanı geldiğinde Türk-İş'in diğer işçi ve memur konfederasyonlarını bir araya getirerek 3 Şubatta uygulanmak üzere üretimden gelen gücün kullanılması kararı aldığını anımsatan Kumlu, ''Tabi bunun da politikasını yapmak isteyenler vardır. Ama şu bilinmelidir ki Türk-İş'i hiç kimse, hiçbir şeye zorlayamaz. Türk-İş'in her zaman bir yol haritası vardır. Ve attığı her adım, kendisi için, vakti geldiği için atılmaktadır'' dedi.

Türk-İş'in bu süreçte Tek Gıda-İş Sendikasının ne istediyse azını değil daha fazlasını yaptığını ifade eden Kumlu, ister alkışlansınlar ister yuhalansınlar ilk günden itibaren TEKEL işçilerine karşı sorumluluklarının farkında olduklarını ve işlerine baktıklarını kaydetti.
 

Gelinen nokta

Kumlu, TEKEL meselesinde 28 Ocak akşamı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşme yaptıklarını, görüşmede yanlış anlaşılmaları düzelttiklerini, konunun özelleştirme değil kapatma olduğunu bir kez daha anlattıklarını bildirdi.
Mustafa Kumlu, şunları söyledi:

''Başbakanın o sert üslubundan uzaklaşıp, çözüm arar noktaya gelmesi hepimiz için umut oldu. Başbakan konuyla ilgili olarak Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'yı görevlendirdi. Bakanlar, şimdi bir çalışma yapıyor. Başbakan bu çalışmanın ardından bizimle tekrar bir araya gelecek, konuyu değerlendireceğiz.''
 

''İşsizlik Cumhuriyet tarihinin en ciddi oranına ulaştı"

Kumlu, çalışma hayatında zor bir dönemden geçildiğini, sorunların birikerek katlandığı bir dönem yaşandığını savundu.

İşsizliğin Cumhuriyet tarihinin en ciddi oranlarına ulaştığını, işsizliği çözmeye yönelik ciddi adım atıldığını söylemenin zor olduğunu, aksine her geçen gün ''işsizler ordusuna yenilerinin katıldığını'' iddia eden Kumlu, şöyle konuştu:

''Ben zaman zaman söylüyorum. Zaman zaman yadırganıyor ama özellikle bizim faaliyet sahamızda çalışan enerji işçileri ve kamu çalışanları olarak, sizler ve sizlere hizmet eden sendika yöneticileri, diğer kurumlara göre biraz daha şanslıyız diye düşünüyorum. Üniversite mezunlarının asgari ücretle iş bulduğu zaman mutlu olduğu bir dönemden geçiyoruz. Onun için işinizin kıymetini bilmenizi de istiyorum.''
 

Sendikalar

Mustafa Kumlu, 4-C statüsünün devlet eliyle uygulanan en kötü çalışma biçimi olduğunu öne sürdü.

Bu statüde kıdem tazminatı, izin ve sendikalaşma hakkı olmadığına işaret eden Kumlu, ''Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de başımızda kölelik düzenine uygun 'kiralık işçilik' belası bulunuyor'' dedi.

Devletin kadrolu işçiden çok taşeron işçi çalıştırdığını, İşsizlik Sigortası Fonu'nun her fırsatta amacı dışında kullanıldığını iddia eden Kumlu, şöyle devam etti:

''En önemli sorunların başında örgütlenmenin önündeki engeller geliyor. Kamu kesimi gün geçtikçe erirken, örgütlenmenin önündeki engeller nedeniyle özel sektördeki her örgütlenme hamlesi işsizlikle sonuçlanmaktadır. Sendikalar giderek zayıflamaktadır. Aslında bu durum ülkemizde demokrasinin de zayıflamasını beraberinde getirmektedir. Çünkü sendikalar demokrasinin temel taşlarıdır. Unutulmamalıdır ki sendikalar ve onların çalışanlara sağladığı demokratik haklar, hükümetlerin çalışanlara lütfu değildir. Hükümetlerin demokrasilerin bir lütfu olduğunu düşünüyorum. Sendikaları yok etmeye çalışan hükümetler, esasen kendi bindikleri dalı kesiyordur.''

Özelleştirme sürecinin bazı sorunları beraberinde getirdiğini ancak sendikalarının bu dönemi en az yarayla atlatma çabasında olduğunu vurgulayan Kumlu, şunları kaydetti:

''Özel sektördeki varlığımızı korumak ve daha da güçlenebilmek, sendikamızın bundan sonraki varlık koşuludur. Özel sektör, örgütlülük açısından kamu kesiminden daha çetin mücadele alanıdır. Bu durum, bizim bundan böyle geçmiştekinden daha fazla el ele, birlik, bütünlük içinde olmamızı zorunlu kılmaktadır. Bugün taban örgütlenmesinden Genel Merkeze kadar ne kadar birbirimize sahip çıkarsak, ağımızı ne kadar sıklaştırırsak, yarın o kadar var olacağımız unutulmamalıdır.''


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler