'Bizim bir gönül yaramız var'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eğer ortada bir sorun varsa, bunun görmezden gelinmesinin, işitilmemesinin, üzerinin örtülmesinin o sorunu ortadan kaldırmaya yetmediğini ifade ederek, ''Tam tersine, o sorunla cesaretle yüzleşmediğiniz takdirde sorun daha da büyüyor, kangren halini alıyor ve artık bedenin tamamını etkiler bir hale geliyor'' dedi.

Yayınlanma: 20.03.2010 - 08:56
Abone Ol google-news

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratik açılım çalışmaları kapsamında İstanbul'da sanatçılarla bir araya geldi. Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'ndeki kahvaltıya, Metin Akpınar, Hülya Avşar, Şener Şen, Mehmet Ali Erbil, Cem Yılmaz, Ata Demirer, Kenan Işık, Kenan İmirzalaoğlu, Osman Sınav, Cem Özer, Şafak Sezer'in de aralarında bulunduğu sinema ve tiyatro sanatçıları, yönetmen ve yapımcılardan oluşan yaklaşık 80 davetli katıldı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, sanatçılara, tek tek tokalaşarak, ''hoş geldin'' dediği toplantının başlangıcında foto muhabirleri ve kameramanların kısa süreli görüntü almalarına izin verildi. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasıyla başlayan kahvaltılı toplantıda, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de hazır bulundu.

 

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ

 

Erdoğan, sanatçıları selamlayarak, davetine icabet ettikleri için teşekkür etti. ''Sinemamızın, tiyatromuzun, sahne sanatlarımızın, gösteri dünyamızın ünlü simalarını ağırlamaktan çok büyük bir memnuniyet ve heyecan duyduğumu da ifade etmek isterim'' diyen Erdoğan, açıkçası, tarih boyunca bir kitap okuyup hayatı değişen çok sayıda insan bulunduğunu ama son 2 yüzyıl boyunca, kitabın yanında filmlerin, dizilerin, tiyatro oyunlarının da hayatı değiştirecek güce sahip olduklarına şahit olduklarını anlattı. Bu ülkenin her bir ferdi gibi kendisinin de Yeşilçam'ın ürettiği birbirinden güzel filmleri seyrederek, acıyı, neşeyi, hüznü, sevinmeyi, sevmeyi en güzel şekilde ifade eden o beyaz perdeyi izleyerek büyüdüğünü ifade eden Erdoğan, açık hava sinemalarını, oradaki atmosferi yaşadığını, sinemaya giderken yanında bolca mendil götüren, çocuklar etrafta koşuşurken beyaz perdeye kilitlenen, filmi sadece seyretmeyen, adeta filmin içinde kaybolup film kahramanlarıyla kendisini özdeşleştiren nice insanlar gördüğünü ve çocukluğunda zaman zaman o rolleri üstlendiğini söyledi.

Erdoğan, sinema salonlarından gözü yaşlı çıkan, filmin etkisinden kurtulamayan, bir ömür boyu film repliklerini tekrarlayan insanlar gördüğünü belirterek, şöyle konuştu: ''Aynı şekilde, televizyonun hayatımıza girmesinin ardından, Türk filmlerinin gösterildiği salı geceleri sokakların nasıl boşaldığını, bütün ailenin, hatta konukomşunun bir bayram havasında, soluk almadan sonuna kadar filmleri nasıl heyecanla seyrettiğini yaşadım.
Bugün de medyanın çok çeşitlendiği, kanalların çok arttığı bir dönemde dahi, dizilerin, filmlerin, şov programlarının, parodilerin, insanları televizyon başına kilitlemesi bu alandaki başarının somut bir göstergesi. Hatta artık sadece sınırlarımız içinde kalmıyor, başarılı filmlerimizle, dizilerimizle, tiyatro oyunlarımızla, gösterilerimizle uluslararası ödüller kazanıyor, ünlü salonlarda sahne alıyor, film ve dizi ihraç eden bir ülke konumuna gelmiş bulunuyoruz. Ben bu vesileyle, sizleri, sizlerin şahsında sektörde çalışan, emek veren, kameranın önündeki, arkasındaki, sahnenin ardındaki tüm emekçileri de kutluyor, ülkem ve milletim adına sizlere şükranlarımı sunuyorum.''

 

'Sinema, çağının tanığıdır'

Başbakan Erdoğan, üç hafta önce yine bu salonda ses sanatçılarıyla bir araya geldiklerini ve son derece verimli bir toplantı gerçekleştirdiklerini anımsatarak, ''Ben o gün orada da ifade ettim: Sanatçı, başkalarının diyemediklerini, söyleyemediklerini, ifade edemediklerini gönül süzgecinden geçirip bütün netliğiyle, berraklığıyla ortaya koyabilen kişidir. Sanatçı, aynı zamanda başkalarının duyamadıklarını duyan, göremediklerini gören, hissedemediklerini hisseden kişidir'' dedi.

''Çağımız görsellik çağı ve bilinen tabirle sinema da çağının tanığıdır'' görüşünü dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: ''Sosyal olaylar, tarihsel değişimler en çabuk karşılığını artık sinemada, gösteri sanatlarında buluyor. Bu salonda bulunan ya da bulunmayan onlarca yönetmenimizin, oyuncumuzun çektikleri filmlerle, yaptıkları dizilerle, ortaya koydukları eserlerle Türkiye'yi nasıl değiştirdiklerini, anlatılamayanı nasıl cesaretle anlattıklarını da biliyorum. Bazen tek bir kare, tek bir sahne, bir seans, bir replik, yüzlerce, hatta binlerce sayfada anlatılabilecek konuyu etraflıca izah edebiliyor. Hollywood yapımı olan 'Kurtlarla Dans' filmi, tek başına bütün Amerika'nın, hatta tüm dünyanın Kızılderililere bakışını çok ciddi şekilde değiştirmeyi başardı. Aynı şekilde, bir 'Malkolm X' filminin, 'Missisipi Yanıyor' filminin, 'Kökler' adlı dizinin, siyahilerin toplumsal konumunu ne kadar olumlu etkilediğini, zihinsel bir devrim gerçekleştirdiğini de gördük. Balkan sinemasının en güzel ürünlerinden olan 'Çingeneler Zamanı' filminin ardından Balkanlar'da, Türkiye'de ve tüm dünyada Romanlara bakışın da nasıl olumluya döndüğünü, hatta sempati boyutuna yükseldiğini müşahede ettik. 2005 yılında Ürdün'de bir terör saldırısında kaybettiğimiz Suriyeli yönetmen Mustafa Akad'ın 'Çağrı' filmi, tüm dünyanın İslam dünyasına bakışını önemli ölçüde değiştirmeye yetmişti.''
 

'Zeki Alasya yok ama adeta ikizi, ayrılmazı olan Metin Bey aramızda'

Başbakan Erdoğan, aynı şekilde, Türkiye'de de gösteri sanatlarının birçok sosyal ve politik meselede öncü rol oynadığını vurgulayarak, şöyle konuştu: ''Köyden kente göç meselesi üzerine nice bilimsel ve edebi eserler verilmiştir ama 1964 yılında yapılmış olan Halit Refiğ üstadın 'Gurbet Kuşları' filmi, meseleyi en trajik şekilde ortaya koyan eserlerden biri olmuştur. Kente gelen Anadolu insanının şehre tutunma mücadelesi Lütfi Akat hocanın 'Gelin-Düğün-Diyet' üçlemesi ile adata bir sosyolog titizliği ile anlatılmıştır. Yoksulluğun, yasakların, baskıların, törelerin hüküm sürdüğü bir ortamda, Yılmaz Güney, 'Arkadaş' ve 'Umut' filmleriyle dilsiz, çaresiz, kimsesizlerin sesi ve umudu olmuştur. Metin Erksan'ın 'Susuz Yaz'ı, 'Yılanların Öcü' filmi, merhum Yücel Çakmaklı üstadımızın 'Kuruluş' dizisi adeta tarihimizin, toplumsal yapımızın belgeselleri olmuştur. Şerif Gören üstadımızın, Mustafa Altıoklar'ın, Mesut Uçakan'ın, Türker İnanoğlu, Zeki Demirkubuz, Halit Refiğ, Ömer Kavur'un filmleri, Ayşe Şasa, Bülent Oran'ın çalışmaları Türkiye gerçeğini yoruma gerek bırakmayacak şekilde gözlerimizin önüne sermiştir. Bugün Zeki Alasya aramızda yok ama adeta ikizi, ayrılmazı olan Metin Bey aramızda. Birlikte sahneye koyduğu 'Yasaklar' oyunu aynı şekilde 90'lar Türkiye'sinin manzarasını ironik şekilde resmetmiştir.''
 

'Yılmaz Güney'in filmlerine kulak verilmiş olunsaydı'

Başbakan Erdoğan, özetle Türkiye'de sinema ve tiyatronun, her zaman milletin önünde olduğunu, politikanın ve politik dilin kat kat üzerinde bir cesaret yüklendiğini ifade etti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Eğer ortada bir sorun varsa, bunun görmezden gelinmesi, işitilmemesi, üzerinin örtülmesi o sorunu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Tam tersine, o sorunla cesaretle yüzleşmediğiniz takdirde sorun daha da büyüyor, kangren halini alıyor ve artık bedenin tamamını etkiler bir hale geliyor. Şunu tüm samimiyetimle ifade ediyorum: Eğer bu ülkenin otoriteleri, Yılmaz Güney'in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi. Şerif Gören üstadımızın 'Endişe', 'Yol' ve 'Katırcılar' filmine, farklı bir gözle bakılsaydı; Yavuz Turgul üstadımızın 'Eşkıya' filmi, 'Muhsin Bey', 'Züğürt Ağa' filmleri, kahkahanın ötesinde zamanın otoritelerini düşünmeye de sevk etseydi, Mesut Uçakan'ın 'Kelebekler Sonsuza Uçar' filmi daha bir samimiyetle izlenseydi, Türkiye bugün inanın çok başka bir yerde olurdu. Yönetmen Özhan Eren'in '120' filminin mesajı daha evvel benzer mesajlarla verilmiş olsaydı, bugün tarihimize daha geniş bir perspektiften bakıyor olurduk. Elbette tüm bu eserler, tüm bu güzel filmler, diziler, oyunlar milletin kalbinde kendisine eşsiz bir yer edindi ve millet nezdinde karşılığını buldu.''

 

'Bizim bir gönül yaramız var'

Erdoğan, yaptığı konuşmada, sanatçıların güzel eserleriyle ortaya koyduğu dramlar, trajediler, sorunların sağır duvarları aşıp gerçek adreslerine ulaşamadığını üzülerek ifade etmek istediğini söyledi. Hükümet olarak sanatçıların 10 yıllardır dile getirdiğini, sahneye koyduğu, beyaz perdeye aktardığı tüm o meseleleri art niyetsiz şekilde gündeme taşımaya çalıştıklarını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bizim bir gönül yaramız var ve biz işte o gönül yarasını tamir etmek için yola çıktık. Biz, Mustafa Altıoklar'ın 'Ağır Roman'la, Sırrı Önder Bey'in 'Beynelmilel' filmiyle anlattığı gevendelerin, Romanların dertlerini kendimize dert edindik. 'Vizontele', 'Güneşe Yolculuk', 'Masumiyet', 'Güneşi Gördüm', 'Işıklar Sönmesin', 'İki Dil Bir Bavul' gibi filmlerin anlattığı çelişkileri, dramları, yoksulluğu ve dışlanmışlığı en aza indirebilmek için biz bu yola koyulalım, el ele verelim ve bu işi başaralım. Derviş Zaim üstadın güzel filmiyle anlattığı gibi 'Filler tepişirken çimenler ezilmesin' dedik. Sinema nasıl toplumun vicdanıysa, biz de çocukluğumuzdan itibaren seyrettiğimiz o filmleri, dizileri vicdanımız olarak, vicdanımızın sesi olarak gördük. Hani, sevgili Cem Yılmaz 'Vizontele'de 'Zeki Müren de bizi görecek mi?' diye soruyor ya... Zeki Müren'i bilemem ama biz, hükümet olarak olup biteni görüyoruz. Samimi bir gayretin içerisindeyiz.'' Başbakan Erdoğan, azınlıkların yaşadığı bu ülkede sorunlar olduğunu ve sıkıntıların hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmadığını belirterek, bu sorunlar her gündeme geldiğinde hasır altı edildiğini söyledi.

Yakın tarihin yükü

Tomris Giritlioğlu'na da ''Salkım Hanımın Taneleri'' ve ''Güz Sancısı'' filmlerinden dolayı şükranlarını sunan Erdoğan, Giritlioğlu'nun cesaretle dile getirdiği, adeta ''kral çıplak'' dediği bu meseleye, bugüne kadar hiçbir başbakanın sahip çıkmadığı kadar sahip çıkmaya gayret ettiğini, devletin, binlerce yıl birlikte yaşadığı azınlıklara hoyratça davrandığını ifade ettiğini anlattı. Erdoğan, şöyle konuştu: ''6-7 Eylül olaylarının yakın tarihimizin omuzlarımıza yüklediği ağır bir yük olduğunu ilk kez ben dile getirdim. Bu ülkede yaşayan her bir vatandaşın, etnik kökeni, inancı, dini, dili her ne olursa olsun, bizim birinci sınıf vatandaşımızdır. Onlara karşı herhangi bir ayrımcılığı, farklı uygulamayı, tehdidi kabul etmemiz, buna tahammül etmemiz asla ve asla mümkün değildir. Bunları hukuk dili içerisinde konuşuyorum. Perşembe günü Çanakkale'de de dile getirdim. Çanakkale destanını yazan Mehmetçik içinde her etnik kökenden, dinden, mezhepten insan vardı. Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, Musevisi, Süryanisi bu milletin her ferdi aynı hissiyatla, aynı samimiyetle vatanını, bayrağını, istiklalini muhafaza etmek için omuz omuza mücadele verdi, şehit düştü, gazi oldu. Millet olarak aynı kaderi, aynı kederi paylaştığımız tüm unsurlar, bu ülkenin onurlu vatandaşları olarak yaşamını sürdürmekte, vergi vermekte, askere gitmekte, Türkiye Cumhuriyeti'ni yüceltmek için gayret göstermektedir. Bizim amacımız bu birlik ve beraberlik ruhunu geliştirmek, bozulan ilişkileri onararak sosyal restorasyonu gerçekleştirmek, kardeşlik iklimini daha da güçlendirmektir. Küresel ölçekte barışı, adaleti, istikrarı ve refahı savunan Türkiye, kendi vatandaşlarına da eşit muamele yapmak noktasında azami bir hassasiyet içindedir.''

 

'Biz vatandaşlarımızdan veya göçmenlerden bahsetmiyoruz'

Erdoğan, geçen hafta Londra'da yaptığı açıklamanın asla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermenilere yönelik olmadığını ifade etti. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeniler ile ilgili olumsuz bir yaklaşım içinde olmasının düşünülemeyeceğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ama bugün Amerika'dan tutun, batı ülkelerine varıncaya kadar hukuk noktasında kaçak olarak yaşayanlara karşı o ülkenin tavrı her yerde farklıdır. Bizim bu insanlara yönelik insani yaklaşımımıza dünden bugüne ayrı bir değerlendirme, hoşgörülü yaklaşımımıza bütün dünyanın dikkatini çekmeye yönelik bir açıklamadır. Bütün dünyada hiç ilgisi olan veya olmayan ülkelerin kalkıp Türkiye aleyhinde bu türlü kampanyayı sürdürmeleri karşısında bizim de siyasi otorite olarak takınmamız gereken bir tavır vardır. Parlamentolarında bu mesnetsiz kararları alanlar, bizim olaya nasıl insani bir perspektiften baktığımızı görsünler, bilmedikleri konularda ulu orta kararlar almasınlar, bir kere daha komşularımızla aramıza girmesinler diyorum. Biz vatandaşlarımızdan veya göçmenlerden, mültecilerden bahsetmiyoruz. Biz buna rağmen bugüne kadar meseleyi iyi niyetle ele aldık. Mağdur, muhtaç insanlara hoş görü gösterdik, gösteriyoruz, göstereceğiz. Biz her türlü iyi niyeti gösterirken, birilerinin Türkiye'nin, Türk insanının onurunu zedeleyecek yaklaşımlar içine girmesine ise sessiz kalamayız. Bugüne kadar, diasporanın ve onları kullananların yanlışlarının faturasını hiçbir zaman Ermenistan halkına ve Ermenilere kesmedik. Bizim bu iyi niyetimizin, ilkeli tutumumuzun ve insani yaklaşımımızın doğru okunması, yanlış noktalara çekilmemesi gerekiyor. Fakat bizim anlamadığımız şudur, Ermenistan başta olmak üzere ülkemizdeki bazı, bir kısım köşe yazarları, diasporaya karşı bu mücadeleyi vermezse, bize karşı böyle bir tavrın içine girmelerini anlamak mümkün değil.''
 

'Dile getirilen sorunlara bigane kalamazdık'

Ermeni diasporasının, hiçbir zaman Ermenistan'a yönelik olumlu bir tavrın içinde olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Ermenistan'a karşı bunlar parasal yönden çok güçlüler. Ama Ermenistan'a yönelik bir destekleri söz konusu değildir. Ermenistan, sefalet içindedir ve bugün Ermenistan halkı, Rusya'ya, bize, çevre ülkelere kaçmaktadır, göç etmektedir. Çünkü Ermenistan'da yaşam koşulları ciddi manada bitmiştir. Bunu ben bizzat Sayın Putin'in kendisinden dinledim. Her yıl 200 ila 300 civarında adeta göç oluyor ülkelerine. Kendilerinin verdiği mali destekleri de bana anlattı. Böyle bir durum söz konusu. Benim bu açıklamalarımın tehcir gibi asla kabul etmeyeceğimiz kavramlarla yan yana kullanılmasını ben kullananlar adına bir talihsizlik olarak görüyorum. Burada şu gerçeği de söylemek durumundayız, sevgili Nubar Terziyan ile sevgili Kenan Pars'ın aziz hatıralarına hürmeten bu hususu burada bir kez daha açıklığa kavuşturmak isterim. Her türlü riski göze alarak 'Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'ni başlatmış bir hükümetin, kendi vatandaşlarından bir kısmına farklı muamele etmesi, farklı yaklaşması düşünülemez bile. Özellikle kaçak işçilerin konumu ve bunların da dünden bugüne böyle bir adımı atacağız anlamında söylediğim bir şey olmadığı halde buralara çekilmesi bu açıklamayı yapmamı gerektirdi.''

Tomris Giritlioğlu ve onun gibi değerli sanatçıların, azınlıklar kategorisi içerisinde bulunanların da ülkenin vatandaşı olduğunu, ülkenin sesini, ülkenin nefesini taşıdıklarını çok geniş kitlelere ulaştırdıklarını dile getiren Erdoğan, ''Bizlerin azınlıklara yönelik hiçbir dönemde görülmeyen bir ilgi ve alakayı gösterdiğimizi burada iddialı bir şekilde ifade etmek isterim. Geniş kitlelerin bildiği, anladığı bu meselenin devlet tarafından, hükümet tarafından bilinmemesini, görülmemesini azınlıklar noktasında söylüyorum kabul edemezdik, dile getirilen sorunlara bigane kalamazdık ve nitekim de kalmadık, kalmıyoruz'' diye konuştu.

 

'Roman vatandaşlarla komşu yaşadım, aynı mahallede doğduk, büyüdük'

Erdoğan, geçen hafta sonu da Abdi İpekçi Spor Salonlu'nda yaklaşık 13 bin Roman vatandaşın katılımıyla muhteşem ve tarihi bir toplantı gerçekleştirdiklerini belirtti. Bu toplantıda, salonda inanılmaz bir neşe, coşku olduğunu, tam bir renk cümbüşü meydana geldiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Ben Roman vatandaşlarla komşu yaşadım, aynı mahallede doğduk, büyüdük. Dolayısıyla onların haleti ruhiyesini iyi bilirim. Çocukluğumun, gençliğimin belli bir dönemi onlarla birlikte geçti. Aynen onların yansımasını Abdi İpekçi'de gördük. Oradaki o sahne, 'Çingeneler Zamanı' filminden, 'Ağır Roman' filminden, 'Gırgıriye' filminden bir sahne değildi, tamamen gerçek, tamamen somut bir sahneydi. Biz yıllarca Romanların konu edildiği filmleri, sinemada ayrıca izledik, dizilerden izledik, tiyatrodan izledik ve perde kapandığında, seans bittiğinde, televizyon kanalı değiştiğinde tüm o sahneleri unuttuk. Ama o gün Abdi İpekçi'de işte tüm o filmler, diziler, oyunlar nihayet somut bir karşılık buldu ve o gün belki de ilk kez Romanların da ağladığını, onların da gözyaşı döktüğünü, ama sevinç gözyaşı döktüğünü gördük. Bugün bizim yaptığımız, sizlerin yıllardır filmlerinizle, dizilerinizle, oyunlarınızla, şovlarınızla dile getirdiğiniz işte tüm o sorunları gündeme taşımak ve onlara artık somut çözümler üretmek çabasıdır.''

Başbakan Erdoğan, artık Roman vatandaşların çadırlarda yaşamasını, göçebe hayatını sürdürmesini istemediklerini belirterek, onların kültürüne, geleneğine, örfüne uygun bir yapılanmanın Türkiye genelinde yapılması için adım atmaya karar verdiklerini anlattı.  Erdoğan, bununla ilgili proje çalışmalarını bitirdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Türkiye genelinde birinci derecede, biz adımlarımızı atacağız. Sonra da talebe göre bu süreci geliştireceğiz. Zemin artı bir, zemin artı iki katlı binalar yapmak suretiyle, okullarını, özellikle de konservatuvara çok alışık olmadıkları için, bu kültürü kendi içlerinde geliştirdikleri için onların bu sanata yönelik etkinliklerini yapabilecekleri salonları da yine o sitelerin içerisinde ayrıca kuracağız. Tabii birçoklarının dertlerini dinledik. Yani çocuğunu okula gönderemeyecek duruma geldiklerini biliriz. Buraya bir Roman çocuğu mu geldi, sınıfı boşaltanların olduğunu biliriz. Bunları orada dile getirenler de oldu, konuşmalar esnasında. Bizler sizin gördüklerinizi görmeyebiliriz, ama bizler sizin gösterdiklerinizi görüyor ve çok iyi anlıyoruz.''

Recep Tayyip Erdoğan, sanatçılarla yaptıkları bu toplantıların, asla ve asla bir yönlendirme amacı taşımadığını vurgulayarak, ''Herhangi bir yönlendirmeye sizlerin de prim vermeyeceğinizi biliyorum'' dedi. Erdoğan ''Bizler sizin ortaya koyduğunuz sorunları görerek, sizin eserlerinizden yola çıkarak, sizden güç ve ilham alarak bu yola çıktık. Dolayısıyla, sizin sözleriniz, tavsiyeleriniz, eleştirileriniz bizim için hayati derecede önem arzediyor'' diye konuştu.
 

'Doğu'da 400 bin çocuk tiyatro ve sinema ile tanıştı'

Başbakan Erdoğan, Amerikan sinema sektörünün, sadece Vietnam Savaşı için onlarca film ürettiğini, Amerika'dan binlerce kilometre uzaktaki o savaşın, her boyutuyla irdelendiğini, her boyutuyla eleştirildiğini, her boyutuyla kamuoyunun gündemine taşındığını anlattı. Şu anda aynı şekilde Afganistan üzerine, Irak üzerine filmler, diziler yapıldığını, Türkiye'de de özellikle son dönemde, yakın tarih üzerine son derece güzel dizilerin, filmlerin çekildiğini ve beğeniyle izlendiğini belirten Erdoğan, ''Bu dizilerin, bu filmlerin, 1960 darbesini, 1980 darbesini, azınlıkların sorunlarını, Alevi vatandaşlarımızın meselelerini, terör meselesini, yoksulluğu, işsizliği, hak ve özgürlük konularını ne kadar çarpıcı ve doğru şekilde aktardıklarını da biliyor ve görüyorum'' dedi. Erdoğan, Hükümet olarak Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında Sosyal Destek Programı adında yeni bir proje başlattıklarını ifade ederek, bu proje ile yaklaşık 400 bin çocuğun, gencin hayatında ilk kez tiyatroyla, sinemayla buluşmasını ve tanışmasını sağladıklarını anlattı.

 

'Elbette ideal konumda değiliz'

Erdoğan, 7 Mart'ta Şanlıurfa'ya gittiğini hatırlatarak, oradaki çocukların gözlerinde parlayan umut ışığını gördüğünü dile getirdi. ''Bir tek oyun, bir tek film bile o çocukları çok farklı bir istikamete sevk etmeye yetebiliyor. Ama ben, çok daha fazlasının da yapılacağına inanıyorum'' diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Şurası son derece önemli, Türkiye bugün, bundan yedi buçuk yıl önce konuşulamayan, tartışılamayan, konu edinilemeyen birçok mevzuyu rahatça, özgürce, serbestçe konuşabiliyor, tartışabiliyor bir kısım eksikliklere rağmen. Yedi buçuk yıl önce kullanılmasına dahi cesaret edilemeyen kavram ve kelimeler bugün son derece rahat biçimde kullanılıyor. Elbette ideal konumda değiliz, elbette henüz arzu ettiğimiz seviyelerde değilim. Ama ben, Türkiye'nin bundan yedi buçuk yıl öncesine göre çok farklı bir yerde durduğunu görüyorum ve çok daha iyiye doğru yol aldığına da bütün kalbimle inanıyorum.''

Yedi buçuk yıllık süreçte demokratikleşme ve insan hakları noktasında tarihi nitelikte adımlar attıklar attıklarını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti: ''Olağanüstü hal bu dönemde kaldırıldı. 50-100 metre arayla araçların durdurularak arandığı dönem bitiyor. Bütün bunların yanında çevik kuvvet bu ülkeden gönderildi. Bunlar artık yok. Artık devletin televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yapabiliyor, bu noktaya geldik. Bütün bunlarla birlikte bir değişimi bir dönüşümü yaşıyoruz.'' Güneydoğu'da ve Doğu'da gerçekleştirdikleri yatırımların 18 katrilyon olduğunu belirten Erdoğan, bölge illerinde eğitimde atılan adımlara işaret etti. Ülkenin en ücra köşesinde artık okullarda bilişim teknoloji sınıflarında, çocukların bilgisayar eğitimi alır hale geldiğine işaret eden Erdoğan, ''ADSL sistemlerini buralarda kurduk. Dengesizlikler artık ortadan kalkıyor. Elbette Türkiye'de sorunlar bu kadar basit değil. Ama sürecin en az bu kadar trajikomik olduğunu gördük ve bunu artık değiştiriyoruz. Taleplere, yaşananlara ve sorunlara baktığınızda, birçoğunun incir kabuğunu doldurmadığını fark ediyorsunuz '' dedi.

Olağanüstü Hal kalktığında öyle korkulduğu gibi herhangi bir şey olmadığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Türkiye kötüye gitmedi, daha da iyiye gitti. Türkiye bölünmedi. Farklı dil ve lehçelerde yayının, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesinin, öğretilmesinin, üniversitelerde enstitüler açılmasının önünü açtık, kıyamet kopmadı. Bu millet değişime her zaman açık olmuştur. Farklılıklar bizim zenginliğimizdir ilkesinden hareket ettiğimiz sürece Türkiye her alanda çok daha zenginleşecektir. Bu millet, ilerlemenin ve dönüşümün her zaman arkasında olmuştur. Bunu, en çok da siz değerli sanatçılarımızın eserlerinde ve bu eserlerin milletçe gördüğü hüsnü kabulde hissediyorum. Adı anılmayan, konuşulmayan, görülmeyen, bilinmeyen, dışlanmış ve itilmiş birçok kesim ve birçok sorun sizlerin sayesinde sahne aldı. Acıları, feryatları, hüzünleri, ihtiyaçları en önce sizler fark ettiniz ve en önce sizler topluma gösterdiniz. Şu anda bizim yaptığımız, işte tüm o kesimlerin, tüm o sorunların sahne almasını sağlamaktır. Biz artık, devlet olarak, hükümet olarak, Türkiye'yi ve Türkiye'nin meselelerini geniş çekimle, yakın planla ele alıyoruz. Yıllarca sizlerin kadrajına giren meseleler artık bugün bizim de kadrajımıza girmiştir.'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sanatçılar olmazsa sürecin eksik kalacağını ifade ederek, ''Sürece omuz vereceğinize, Türkiye'nin yakıcı sorunlarını çözmek noktasında desteğinizi, katkınızı, çabalarınızı esirgemeyeceğinize yürekten inanıyorum'' dedi.
 

Sektörün sorunları

Erdoğan, sektörün sorunlarının da olduğunu çok iyi bildiğini vurgulayarak, konuyu Kültür ve Turizm Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, ilgili genel başkan yardımcısı ve ilgili danışmanlarla ele aldıklarını anlattı. Ses sanatçılarıyla yaptığımız toplantıda, örgütlenme, dernek, vakıf, birlik çatısı altında toplanmanın sorunların çözümünü daha da kolaylaştırdığını, sorunlara sahip çıkmanın çözümleri de beraberinde getirdiğini ifade ettiğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Hükümetimiz döneminde sektöre ilişkin çok önemli çalışmalarımız oldu. Tamamını burada zikretmem mümkün değil. Ama birkaç hususu hatırlatmakta fayda görüyorum. 2003 ve 2004 yıllarında, Sinemanın Sorunları ve Çözüm Önerileri adı altında iki konferans düzenledik ve bu konferansların neticesinde ilgili yasalarda düzenlemeler yaptık. Şurası son derece önemli; 1988-2003 arasında, yani 16 yıl içinde 108 adet uzun metrajlı film desteklendi ve 2,7 milyon dolar destek verildi. 2003-2009 arasındaki 7 yılda ise 120 filme 19 milyon dolar destek sağladık. Aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu görmeniz açısından önemli. 1990-2003 yılları arasındaki 14 yılda sektöre verilen toplam destek miktarı 6 milyon dolar. 2003'ten bugüne sağladığımız destek miktarı ise 108 milyon dolar. 2002 yılına kadar yıllık vizyona giren film miktarı en fazla 17'ye ulaşmıştı. 2002'de sadece 9 yerli film vizyona girmişti. Bizim dönemimizde her yıl vizyona giren yerli film sayısı ortalama 44 adet oldu ve en son 2009'da tam 70 yerli film vizyona girdi.''

Kendi hükümetleri döneminden önceki 14 yılda ortalama sinema seyircisi miktarının yıllık 3 milyon, kendi dönemlerinde ise 16 milyon kişi olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Sinema sayısının da ciddi bir artış kaydettiğini görüyoruz. 2002'de Türkiye genelinde 424 sinema salonu varken bugün 1810 sinema salonumuz var. Sektör büyürken, gelişirken, başarılarımız da önemli ölçüde arttı ve uluslararası ödüller elde edilmeye başlandı. Uluslararası alanda ödüle layık görülen filmin yapımcılarından tüm oyuncularına kadar hepsini tebrik ediyorum'' diye konuştu. Son aylarda ödül alan yönetmenlerden Semih Kaplanoğlu'nu ve diğer ödül alanları da kutlayan Erdoğan, ''Kendilerine bu başarıları bize ve ülkemize yaşattıkları için şükranlarımı sunuyorum'' dedi.
 

Türkiye'deki dizi sektörü

Dizi sektörünün de yine Türkiye'deki en parlak dönemini yaşadığını belirten Erdoğan, ''Artık dizi ihraç ediliyor ve bu sayede Türkiye'nin tanıtımına, ekonomisine de çok önemli katkılar sağlanıyor. Bu başarıdan dolayı da arkadaşlarımızı ben tebrik ediyorum'' diye konuştu. Tiyatro konusunda hem Hükümet olarak, hem yerel yönetimler olarak önemli çalışmalar yaptıklarını anlatan Erdoğan, Muhsin Ertuğrul Sahnesi'ni, çok modern, estetik, kullanışlı ve sağlıklı bir yapıyla tiyatro dünyasına kazandırdıklarını söyledi. Erdoğan, telife ilişkin sorunları ve diğer sorunları hep birlikte takip ederek çözüme kavuşturacaklarını ifade etti. Sanatçılara, katılımlarından dolayı teşekkür eden Erdoğan, ''Görüş, öneri ve eleştirilerinizi dikkatle dinleyeceğim ve arkadaşlarım notlarını alacak. Bunların takibini arkadaşlarımla birlikte yapacağımdan şüpheniz olmasın'' dedi.

 

Başbakan Erdoğan'ın sanatçılarla buluşması sona erdi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''demokratik açılım'' çalışmaları kapsamında tiyatro ve sinema sanatçıları, yapımcılar ve yönetmenlerle İstanbul'daki buluşması sona erdi. Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde gerçekleşen ve basına kapalı 4 saat süren kahvaltılı toplantıya, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı ve AKP İstanbul Milletvekili Nursuna Memecan katıldı.

Toplantıya, Yılmaz Erdoğan, Hülya Avşar, Oktay Kaynarca, Kenan Işık, Osman Sınav, Semih Kaplanoğlu, İzzet Günay, Kenan İmirzalıoğlu, Necati Şaşmaz, Cem Yılmaz, Sırrı Süreyya Önder, Şerif Gören, Şafak Sezer, Ata Demirer, Mustafa Altıoklar, Atilla Dorsay, Yeşim Ustaoğlu, Mehmet Aslantuğ, Kerem Alışık, Özcan Deniz, Ediz Hun, Mesut Uçakan, Lale Mansur, Tamer Yiğit, Hasan Kaçan, Şener Şen, Ata Türkoğlu, Tomris Giritlioğlu, Türker İnanoğlu, Metin Akpınar, Yılmaz Atadeniz, Derviş Zaim, Serdar Gökhan, Orhan Oğuz, Ümit Utku, Ali Sürmeli, Selçuk Çobanoğlu, Göksel Arsoy, Demet Akbağ, Ekrem Çatay, Semih Sergen, Cem Özer, Bülent İnal, Gülse Birsel, Erol Avcı, Can Gürzap, Güner Özkul, Meltem Cumbul, Engin Çağlar, Yılmaz Köksal, Bulut Aras, Serdar Erener, Ayşenil Çamlıoğlu, Ali Gündoğdu, Erden Kıral, Mahir İpek, İclal Aydın, Sibel Turnagöl, Şahan Gökbakar, Mehmet Ali Erbil, Mine Vargı ve Özhan Eren iştirak etti. Toplantı sonunda sanatçılara, Başbakanlık tarafından hazırlatılan enstrümantal klasik Türk müziği CD'lerinden oluşan bir albüm ve ''Dünya Ormancılık Günü'' nedeniyle birer çam fidanı sunuldu. Sanatçılara, kahvaltı sırasında, kahvaltı tabağı, bal kabaklı börek, kuruvasan, poğaça, simit, kahve, çay, portakal suyu ve meyve tabağı ikram edildi.

 

'Tatmin edici' ve 'olumlu'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''demokratik açılım'' çalışmaları kapsamında İstanbul'da bir araya geldiği sanatçılar, toplantıyı ''tatmin edici'' ve ''olumlu'' buldu. Sanatçılardan Lale Mansur, bu davete ''Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları'' adına katıldığını, Başbakan Erdoğan'dan bir randevu talebinin olduğunu söyledi. Toplantıya katılan diğer sanatçıların çok farklı konulara değindiğini belirten Mansur, tatmin edici bir toplantı olduğunu, sektörel konuların da ele alındığını anlattı. Mansur, ''Demokratik açılım''ın bir demokratikleşme projesi olduğuna inandığını ve desteklediğini belirtti.

Ediz Hun da olumlu bir görüşme olduğunu, herkesin fikirlerini açıkladığını anlattı. Din, dil ve ırk gözetmeksizin insanların birbirini kucaklaması gerektiğine inandığını dile getiren Hun, kendisi için huzurlu bir toplantı olduğunu sözlerine ekledi.

İclal Aydın da ''Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde sol gelenekten gelen bir ailenin çocuğu olduğunu'' belirterek, babası ve dedesinin kendisi doğduktan sonra Türkçe öğrendiğini söyledi. Bugün Türkçe konuşmasının babası ve dedesi için bir ''Türkiye mucizesi olduğunu'' vurgulayan Aydın, dedesi ile 8 yaşındaki kızı arasındaki süreçte yeterince düzenleme yapılmadığını belirterek, ''Burada olmaktan mutluyum. İyi ve aydınlık bir Türkiye için elimi taşın altına koymaya geldim'' dedi.

Kerem Alışık da Başbakan Erdoğan'ın verdiği söz söyleme fırsatını değerlendirip ''demokratik açılım'' konusundaki görüşlerini aktardığını ifade ederek, ''Başbakan'ın profesörden sanatçılara kadar herkesin fikrini alması, toplantıların içinin dolu olması ve yapılacak işlerin üzerine samimiyetle gidilmesi gerçekleşirse bu süreç başarılı olacaktır'' diye konuştu.

 

İlgili haber için tıklayınız

Erdoğan, bu kez radyocularla bir araya geldi


 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler