'TBMM olmazsa millete gideriz'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin siyasetinde, milletle araya mesafe koymak, milletle aracılar üzerinden konuşmak bulunmadığını belirterek, ''Biz, hiçbir zaman kendimizi birilerine beğendirmenin, birilerine kabul ettirmenin mücadelesi, gayreti içinde olmadık. Bizim için önemli olan, aziz milletimizin, 73 milyon vatandaşımızın topyekun düşüncesidir'' dedi.

Yayınlanma: 23.03.2010 - 10:02
Abone Ol google-news

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmaya, 21 Mart 1973 tarihinde yaşama veda eden Aşık Veysel Şatıroğlu'nu anarak başladı. Veysel'i bir kez daha rahmetle andığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi: ''Aşık Veysel, 'Ben giderim adım kalır/dostlar beni hatırlasın...' demişti. gerçekten arkasında değer biçilemeyecek bir miras ve unutulmayacak bir isim bırakarak gitti. AK Parti olarak, Anadolu'nun tüm erenlerinin, tüm gönül mimarlarının olduğu gibi Aşık Veysel'in de gönül dilini kendimize ilham edindik. Yola öyle çıktık ve o ilhamla o ışıkla yolumuzda yürümeye devam ediyoruz. Her zaman söylüyorum; bizim dilimiz gönül dilidir. Biz, milletimizle aracılar vasıtasıyla değil, doğrudan iletişim kuruyor, milletimizle göz göze, kalp kalbe bağlantı sağlıyoruz. AK Parti'nin siyasetinde milletle araya mesafe koymak, milletle aracılar üzerinden konuşmak yoktur. Biz, hiçbir zaman kendimizi birilerine beğendirmenin, birilerine kabul ettirmenin mücadelesi, gayreti içinde olmadık. Millet bizi beğensin, takdir etsin o bize yeter dedik. Siyaset milletle yapılır dedik. Millet için yapılır dedik ve o ilkeden hiç sapmamanın gayreti içinde olduk. Halkı, vatandaşı seçimden seçime hatırlayanlardan olmadık. An be an kendimizi millet huzurunda muhasebeye çektik ve milletin nazarı doğrultusunda kendimize gerektiğinde çeki düzen verdik. Kibir, böbürlenme, gurur bizim kapımızdan içeriye girmedi. Bundan sonra da Allah'ın izniyle girmeyecek. 7,5 yıl boyunca ülkemiz için milletimiz için tarihi nitelikte başarılar elde ederken bir an olsun kibir ve gurur batağına saplanmadık. Önemli olan, değerli olan milletin teveccühü ve takdiridir. Asıl ölçü, millettir dedik ve yönümüz her zaman millete dönük oldu. Şunu altını çizerek ifade etmek istiyorum: Bizim için önemli olan aziz milletimizin, 73 milyon vatandaşımızın topyekun düşüncesidir. Umumi efkarıdır ki dış politikayı sırça köşklerden değil, dünyanın dört bir köşesinden ülkemizin artan itibarından ve öneminden takip ediyorsak, aynı şekilde başarı ve başarısızlıklarımızı da manşetlerden, ekranlardan, köşe yazılarından değil, milletimizin hissiyatından takip ediyoruz.''
 

'Farklı beklentileri olanlar'

Erdoğan, kendilerinden farklı beklentileri olanların hayal kırıklığı yaşayabileceklerini ifade ederek, ''Bizi anlamayanlar, bizim milletle nasıl bir gönül bağı kurduğumuzu anlamayanlar hayal kırıklığı yaşayabilir. Kendi şahsi çıkarları milletle örtüşmeyenler, hayal kırıklığı yaşayabilir. Yeter ki milletimiz hayal kırıklığı yaşamasın'' diye konuştu. Hep bu hassasiyetle yürüdüklerini dile getiren Erdoğan, bundan sonra da aynı hassasiyetle yollarına devam edeceklerini bildirdi. Eleştirileri önemsediklerini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Elbette eleştirilere dikkat kesiliyor, kimin ne dediğini, kimin ne demek istediğini, ne söylemek istediğini, neye dikkat çekmek istediğini pürdikkat dinliyoruz. Ama herkesle her konuda birebir aynı düşünmek zorunda değiliz. Bu doğru da değildir, mümkün de değildir. Biz, nasıl bizim gibi düşünmeyenlerin düşüncelerine önem veriyor, saygı duyuyorsak, bizim gibi düşünmeyenlerden de aynı hassasiyeti bekliyoruz. Biz, nasıl herkesin bizimle aynı düşünmesini, bizimle her konuda ortak hareket etmesini istemiyorsak, böyle bir hakka sahip değilsek, bize kendileri gibi düşünmediğimiz için veryansın edenler de böyle bir hakka sahip değildir.''
 

Galatasaray camiasına başsağlığı

Başbakan Erdoğan, konuşmasında hayatını kaybeden Özhan Canaydın'a da yer verdi. Canaydın'ı çok sevdiğini ve saygı duyduğunu ifade eden Erdoğan, ''Değerli dostum, kardeşim, Galatasaray Kulübünün üç dönem başkanlığını yapmış olan Özhan Canaydın'ı kaybettik. Gerçekten, spor dünyasında bir beyefendiydi. Örnek bir insandı. Kendisini tanıdığım andan itibaren karşılıklı dostluğumuz, karşılıklı görüşmelerdeki hakikaten beyefendilik, kelimeleri, cümleleri seçerken oradaki tarzı her türlü takdirin üstündeydi'' dedi. Canaydın'ın geçirdiği rahatsızlık döneminde evinde ve telefonla konuştuklarını anlatan Erdoğan, ''takdiri ilahi neyse, ilahi tecelli neyse hepimiz bunu tadacağız, göreceğiz ve bu tecellinin neticesi olarak dün akşam kendisini kaybettik. Ben kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Tüm ailesine, eşine, çocuklarına ve özellikle Galatasaray Kulübü camiasına ve milletimize başımız sağolsun diyorum'' diye konuştu.
 

Sanatçılarla buluşma

Erdoğan, geçen ay İstanbul'da ses sanatçılarıyla bir araya geldiğini hatırlatarak, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni onlarla etraflıca konuştuklarını anlattı. Hafta sonunda sineme ve tiyatro sanatçılarıyla gösteri dünyasının tanınmış simalarıyla ardından da radyocularla bir araya geldiğini anımsatan Erdoğan, bu tür görüşmelerin Türkiye'de ilk kez yaşandığına dikkati çekti. İlk kez bir hükümetin toplumun farklı kesimleriyle düzenli olarak bir araya geldiğini, onlarla samimi bir atmosferde fikir teatisinde bulunduğunu, politikalarına yön verirken bunları dikkate aldıklarını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Sanatın ve sanatçının görülemeyeni gördüğüne, söylenilemeyeni söylediğine inanıyor ve ülkenin geleceği için ülkenin can yakıcı meseleleri için bunların fikirlerinin desteklerinin, katkılarının hayati derecede önemli olduğuna inanıyoruz. Çünkü, biliyoruz ki demokrasinin temeli diyalogdur, uzlaşı arayışıdır. Farklı düşüncelere saygı göstermektir. Politikaların benimsenmesinde katılımcılığı esas almaktır. Sanatçılar son toplantımızda da katılımcılar son derece samimi ve son derece özgür bir atmosferde eleştirilerini cesaretle dile getirme fırsatını buldular. Biz onlara derdimizi etraflıca anlatırken onların görüş, eleştiri ve tavsiyelerini de hiç bir kompleks duymadan not ettik. Bu ülkede terör sorunu üzerine, yoksulluk, işsizlik, göç üzerine, töre adı altındaki insanlık dışı uygulamalar üzerine, azınlıklar üzerine, farklı inanç gruplarının sorunları üzerine, Romanlar üzerine nice filmler, nice diziler çekildi, nice oyunlar sahnelendi. Yaşanan acılar, yaşanan dramlar sinema, televizyon, tiyatro diliyle son derece açık ve net bir şekilde ortaya konuldu. Ülkenin yakıcı sorunları, sinema ve tiyatro salonlarının duvarlarını aşamadı. Ülkenin yoksul, itilmiş, ötelenmiş kesimleri, film kadrajından çıkıp devletin kadrajında kendisine yer bulamadı. Bugün bizim çabamız, mücadelemiz işte budur. Biz artık tüm bu kesimlerin, sorunların ciddiyetle ele alınmasını istiyor ve bunun için gayret ediyoruz.''

 

'Türkiye'nin ihtiyaçlarını içeren bir taslak'

Erdoğan, dün muhalefet partilerine sunulan Anayasa değişiklik taslağı ile ilgili konuştu.
Türkiye'yi her alanda geleceğe taşıyacak, coşturacak, atılıma geçirecek, şaha kaldıracak bir adımın arifesinde bulunduklarını belirten Erdoğan, şunları söyledi: ''Şu hususta toplumun hemen her kesiminin ittifak halinde olduğunu biliyoruz. Türkiye, mevcut Anayasa ile çağdaş uygarlık yolunda layık olduğu noktalara ulaşamıyor. Bir çok alanda gereken gelişme ve ilerlemeyi ortaya koyamıyor. Gereken anayasal değişiklikleri yapmadan demokrasisine, ekonomisine, dış ve iç politikasına, sosyal yaşamına, yeni kazanımlar katamaz. Eğer daha yükseği hedefliyorsak, elimizde olanları yeterli görmüyorsak, daha üst seviyeleri gözümüze kestirmişsek, toplumumuzun ihtiyacı olan düzenlemeleri yapmak durumundayız.''

Başbakan Erdoğan, bunların toplumun genel kanaati olduğunu kaydetti. ''Ne zamana kadar?'' diye soran Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bizim taslağını dün muhalefet partilerine teslim ettiğimiz ana kadar. Şimdi biz kendilerinden bu taslağa katkı bekliyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz; Anayasaya yönelik beklentilerin mahiyeti, kapsamı farklı olabilir. Ancak yaygın bir şikayetin olması, değişim konusunda güçlü bir toplumsal irade olduğunu yaptığımız bu araştırmalar ortaya koydu. Biz bunları sıradan değil, kamuoyu araştırmalarını da yapmak suretiyle tespit ettik ve adımı da buna göre attık. İşte bu taslak, gelişen ve büyüyen Türkiye'nin, artık kabına sığmayan bir Türkiye'nin ihtiyaçlarını içeren bir taslaktır.'' Taslağın içeriği hakkında bilgi veren Erdoğan, taslağın, 3'ü geçici madde olmak üzere toplam 26 maddeden oluştuğunu hatırlattı.
 

'Hep batı diyorsunuz, batı bunu böyle yapıyor'

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Kanun önünde eşitlik ilkesi güçleniyor. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için pozitif ayrımcılık getiriyoruz. Özel hayatın gizliliği, yerleşme ve seyahat hürriyeti, ailenin korunması ve çocuk hakları alanlarında son derece çağdaş ve demokratik düzenlemeler taslakta yer alıyor. Memurlarımızın uzun yıllardır mücadelesini verdiği toplu sözleşme hakkı nihayet taslak bir metinle somut bir karşılık buluyor. Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin düzenleme, yine evrensel hukuk normları çerçevesinde, yeniden şekilleniyor. Yüksek Askeri Şura kararları ile ilgili, kamuoyunun talep ve ihtiyaçları doğrultusunda yargı yolu açılıyor. Askeri mahkemelerin sadece askerlikle ilgili suçlara ait davalara bakmaları getiriliyor. Anayasa Mahkemesi ile HSYK'nın üye yapısı da evrensel normlar çerçevesinde değişiyor. Fakat ben bazı şeylere şaşıyorum. Metni mi okumadılar, taslaktan mı haberleri yok? 'Parlamento HSYK'yı, düzenleyemez veya HSYK'nın içine Parlamento üye veremez.' HSYK'nın içinde Parlamentonun onayı ile oraya gelecek bir tane üye yok. Kim var? Sadece, bugüne kadar ve AB normlarında olduğu gibi, Adalet Bakanı ve müsteşarı var. Bu dünde vardı, bugünde var, AB normlarında da var. Yapılan yeni düzenlemede ne var? Yeni yapılan düzenlemede ise birinci derecedeki, yani ilk derece mahkemelerinden de yine onların seçtiği, Parlamento ile yakından uzaktan alakası yok... Türkiye genelinde bunun seçimi yapılacak ve onlar kendi içlerinden, savcısı, hakimi neyse, oradan bu seçimi adaylar arasından yapacak ve belirleyecek, onlar yapacak. Burada yüksek yargının rahatsız olduğu bir konu var. Nedir? Sadece 'ben' diyorlar, 'biz' diyorlar. 'Nereden çıktı diyorlar şimdi bu ilk mahkeme? Olmaz böyle bir şey. Bunu ancak biz belirleriz' diyorlar. Birinci derecedeki hakim ve savcılar kim? Bunların sizden farkı ne? Onlardan da oraya rahatlıkla gelebilir. Dünya bunu zaten böyle yapıyor. Bak AB'deki üye ülkelere, çoğunda bu uygulamaları göreceksin. İlginç olan şey budur. Oralarda aslında bunun belirlemesini Parlamento yapar. Bak biz burada Parlamentoyu devreye sokmuyoruz, oralarda Parlamento yapıyor bunu. Bunu halkıma özellikle duyurmak istiyorum. Bunu kendileri de çok iyi biliyorlar aslında. Ama bildikleri halde, 'hayır Parlamento bu işe karışamaz' diyorlar. Batı yapıyor bunu işte. Hep 'batı batı batı' diyorsunuz, batı böyle. Böyle yapıyor bunu. AB üyesi ülkelerin hepsini masaya yatırdık, hepsinde de durum bu.''

 

Taslağın içeriği hakkında bilgi veren Erdoğan, taslağa göre, geçici 15. maddenin Anayasadan çıkarıldığını hatırlattı. Taslağın içerdiği düzenlemelerde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının gelişmiş, modern bir ülke anayasası olma yolunda yeniden ele alındığını anlatan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bu taslak, kişisel beklentilerle değil, Türkiye'nin ihtiyaç ve taleplerini gözeten bir mantıkla hazırlanmıştır. Eğer böyle bir düşünce olsaydı, aynen AB üyesi ülkelerde olduğu gibi derdik ki, 'Parlamento HSYK'nın şu kadar üyesini belirleyecek.' Hayır, hiç böyle bir şey yapmadık. Çünkü bunu bu şekilde değerlendireceklerini biliyorduk. Bir gerilim olsun istemiyoruz. Bunun artık şu kadarını da kürsü tespit etsin. Bunu ortaya koyduk. Kürsü dediğimiz, ilk derece mahkemeleridir. Bundan bile rahatsız oldular. Yani düşünebiliyor musunuz, yargı kendi içindeki ilk derece mahkemeleri hazmedemiyor. Bak İtalya'ya... Bakıyorsun, İtalya tamamıyla açıyor bu noktadaki değerlendirmesini tüm yargıya ve onlar seçimini yapıyor, oraya getiriyor. Bu taslak, AB ile katılım müzakerelerini yürüten, dünya ile entegre olmaya çalışan, güçlü bir ülkenin yolunu önemli ölçüde açacak bir taslaktır. Bu taslak böyle bir taslaktır.''

İki hususun altını özellikle çizdiğini ifade eden Erdoğan, yasaları ve Anayasayı siyasi partiler ya da Hükümetlerin değil, TBMM'nin yaptığını kaydetti. Uzlaşma Komisyonununda bir taslak hazırlanmadığı, hazırlanamadığı için de AKP olarak kendilerinin hazırladığını anlatan Erdoğan, bunu TBMM gündemine taşıdıklarını ifade etti. Bunu Meclis gündemine taşıyanların milletvekili olduğuna işaret eden Erdoğan, ''Uzlaşmaya yanaşmadıklarına yönelik elimizde belgeler var. Biz yine de diyoruz ki uzlaşma... Yine de arkadaşlarım tek tek kapıları çalıyorlar, uzlaşma... 'Gelin uzlaşalım. Gelin buraya katkınızı verin' diyoruz. Kapıları çalan yine biziz. Olur ki onlar da buna katılımda bulunurlar, katkı verirler ve bu katkıyla bunu daha güçlü bir şekilde hazırlarız'' diye konuştu.
 

'Böyle sudan bahaneler olur mu?'

Muhalefetin daha tasarıyı okumadan, ''Niye Mecliste hazırlanmadı, Başbakanlıkta, AKP Genel Merkezinde oturdular çalıştılar, Parlamentoda çalışmadılar'' dediğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu: ''Böyle sudan bahaneler olur mu Allah aşkına? Başbakanlık dediğiniz nedir, neresidir, Türkiye'nin dışında bir yer mi? Adlet Bakanlığı ve her türlü bakanlığın bağlı olduğu bir makam...Benim arkadaşlarımla böyle bir çalışmayı yapmamda daha doğal ne olabilir? Ben ve arkadaşlarım, bu parlamento içinde milletvekili değil miyiz, milletvekiliyiz. Sen bizim milletvekilliğimizi nasıl görmemezlikten gelirsin. Uzlaşma Komisyonununa kendilerinden eleman istenir eleman vermezler, temsilci istenir temsilci vermezler. Bir diğeri de bakarsın, 'İnceleyeceğiz ama biz bu işi seçimden sonraya düşünüyoruz.' Hepsi ipe un seriyor. Ama bizim ne ipe un sermeye ne de bu kadar geniş vakte artık tahammülümüz yok. ''

Hazırlananın bir taslak olduğuna dikkati çeken Erdoğan, taslağın hazırlanmasında daha önce siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, farklı kurum ve kesimlerce dile getirilen hususların dikkate alındığını, çalışma ve raporlardan yararlanıldığını söyledi. Erdoğan, ''Bunun içinde aslında CHP'nin, MHP'nin, değişik sivil toplum örgütlerinin söyledikleri de var. Bunların hepsini masaya yatırdık. Bunlar değerlendirilerek bu hazırlık yapıldı. Her türlü öneriye, eleştiriye, yapıcı katkıya hafta sonuna kadar biz açığız ve hazırız. Bu kadar açık söylüyorum. Taslakları kendilerine verdik, her türlü eleştirilerini, ilave ne düşünüyorlar, bunu beklemeye hazırız'' diye konuştu.
 

'Daha ne yapacağız?'

Erdoğan, daha ne önerdikleri belli olmadan, kategorik olarak bu çalışmaya karşı tavır takınılmamasını istediklerini, ancak daha dünden itibaren toptancı tavrın takınılmaya başlandığını söyledi. Uzlaşma noktasında son derece samimi bir duruş içinde olduklarına dikkati çeken Erdoğan, arkadaşlarının dün siyasi partiler nezdinde diyalog turlarını başlattıklarını, yüzde 1 ve üzerinde oy almış, Parlamento içi ve dışındaki tüm siyasi partilerin ziyaret edileceğini hatırlattı. ''Daha ne yapacağız? Yani biz milletvekili olma kaydını aramıyoruz. Milletvekili olsun, olmasın bu ülkede bu anayasaya katkısı olabilecek herkese, her kesime gidiyoruz'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İstiyoruz ki katılımcı bir Anayasayı ortaya koyalım. Siyasi partilerin yanı sıra sivil toplum örgütlerini de arkadaşlarım ziyaret edecekler. Mümkün olan en geniş kapsamda uzlaşma çabalarını sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Dün akşam aynı zamanda medyanın Ankara temsilcileri ki 41 medya temsilcisi toplantıya katılarak, arkadaşlarım kendileriyle aynen bu çalışmayı sürdürdüler. Her kesim istiyoruz ki bilgi sahibi olsun. Türkiye'nin bu talebi, bu ihtiyacı artık daha fazla geciktirilemez. Siyaset bugün bir kez daha samimiyet sınavındadır. Anayasanın değişmesi gerektiğini her fırsatta vurgulayanların, bugün gelip katkılarını ortaya koymalarını bekliyoruz. 'Bu Meclis Anayasa yapamaz' demek, Meclisi ve siyasetçinin kendisini inkarıdır. Anayasa değişikliğini belirsiz bir geleceğe ertelemek, Türkiye'ye vakit kaybettirmektir. Seçime bir gün bile kalmış olsa, bu Meclis milletin yetkisine sahiptir. Milletin kendisine verdiği yetkiyle yasa ve Anayasa yapabilir. Arkadaşlarımın ziyaretin ardından muhalefet partilerinin yaptığı ilk açıklamaları, doğrusu çok aceleci gördüğümü ifade etmek, kapıların henüz kapanmadığına ben inanmak istiyorum. Türkiye'yi daha demokratik, modern ve evrensel normları benimsemiş anayasal düzenlemelere kavuşturmak noktasında çekinceli davrananların tarih ve millet önünde hesap veremeyeceklerini burada hatırlatmak isterim.''
 

'Hiçbir erki etki altına almaya çalışmıyoruz'

AKP olarak ısrarla diyaloğa, mutabakata vurgu yaptıklarını belirten Erdoğan, ''Biz kişisel düzenlemeler yapmıyoruz. Kendi taslağımızı dayatmıyoruz. Hiç kimseyi, hiçbir kurumu, hiçbir erki etki altına almaya çalışmıyoruz ve böyle bir şey asla söz konusu olamaz. Biz evrensel normları, çağdaş kriterler kendimizi ölçü alıyoruz, gelişmiş ülkeler bunu nasıl başardıysa aynı yoldan yürüyerek düzenlemeleri şekillendirmeye çalışıyoruz'' dedi.
TBMM'nin Anayasa değişikliği yapma iradesine, kabiliyetine ve hakkına sahip olduğunu, bu yetkinin varlığının demokrasi ve milli iradenin doğal sonucu olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu: ''TBMM'nin yapacağı düzenlemeleri, kuvvetler ayrılığı gibi görmek; bir kuvvetin diğer kuvvetlerin yetkisini gasp etmeye çalışmasından başka bir anlam taşımaz. Kuvvetlerin yetkisini kullanmasını, görevini yapmasını alay konusu yapmak, ancak demokrasiden ve hukuktan nasibini alamamakla izah edilebilir. Parlamentonun görevi yasamadır, yasa çıkarmaktır. Kendini bilen, yetkisini, hukukunu bilen, hukuka ve demokrasiye inanan aklı başında hiç kimse, millet iradesini, demokrasiyi, hukuku yaralayan, küçümseyen ifadelerde bulunamaz. Biz bugüne kadar millet iradesine ve Meclis iradesine gölge düşürmedik. Bu iradeyi ipotek altına almak isteyenlere fırsat vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Hiç kimse 'Türkiye'nin kendine özgü yatları var, özel durumu var' diyerek, bu ülkeyi ve bu milleti ileri demokrasi ve çağdaş hukuk standartlarından mahrum bırakamaz. Siz hem çağdaş dünya diyeceksiniz, hem çağdaşlıktan dem vuracaksınız, hem de 3. dünya ülkelerinde bile olmayan bir geriliğe bu aziz milleti mahkum etmeye çalışacaksınız. Kusura bakmayın buna ne biz göz yumarız, ne Türk milleti anlayış gösterir. Bir tarafta, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' demek suretiyle, savaşların en kritik olduğu anda bile bu çatının altına gelmek suretiyle karar verdiği günleri konuşacağız, hatırlatacaksınız, ama bu çatının altında yasama görevini ifa edenlere de kalkıp insafa sığmayan yakıştırmalar yapacaksınız, ahlaki olmayan yakıştırmalar yapacaksınız. Avrupa ülkelerinde, gelişmiş dünyada hangi standartlar varsa, ne tür ileri düzenlemeler varsa, Türkiye'de de onlar olmalıdır. Biz birilerinin imtiyazını korumaya değil, Türk milletini imtiyazlı hale getirmeye, Türk milletinin hukukunu korumaya çalışıyoruz. Bizim farkımız bu...''

 

'Bu millet artık uyandı'

Erdoğan, ''Her fırsatta kendilerini siyasi taraf haline getiren, siyasetçi gibi konuşan, hukuki değil siyasi yaklaşımlar içinde olan bir kısım yüksek yargı mensupları da önce kendileri kuvvetler ayrılığına saygı göstermeli, yürütme ve yasamanın alanına müdahale etmekten, bu organların yetkilerini ele geçirmeye çalışmaktan vazgeçmelidirler'' dedi. ''Hele hele 'yargıyla dalga geçiyorlar' gibi nezaketten uzak, bulunduğu konumun ağırlığından ve ağırbaşlılıktan uzak, milli iradeyi hafife alan açıklamaları çok talihsiz bir yaklaşım olarak değerlendirdiğini'' belirten Erdoğan, ''Hele hele tanıdıklarımdan bu tür yaklaşım görmek doğrusu beni çok daha üzmüştür. Hiç beklemediğim, bu tür arkadaşların böyle yaklaşımda bulunması, ki bizi de az çok tanıdılar, ciddi manada üzdü'' diye konuştu.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Birçok Avrupa ülkesinde Anayasa Mahkemesi üyelerini meclisler, parlamentolar, konseyler seçecek, Türkiye'de Meclise öcü gözüyle bakılacak, Meclisin iradesi yok sayılacak. Böyle bir çarpık anlayış olabilir mi? Çağdaş Batıda meclisin üye seçmesi demokrasinin meşruluğunu göstermesi açısından çok çok önemsenecek, Türkiye'de ise 'siyasallaşma' diye tehlike olarak lanse edilecek. Böyle bir şey olabilir mi? Kusura bakmasınlar. Bu millet artık uyandı. Bu tür kandırmacalara, hukuki olmayan söylemlere artık prim vermiyor. Taslağımızda HSYK üyelerinin seçiminde kürsüye atıf yapıyoruz. Kim bu kürsü? Meclis mi, hükümet mi, AK Parti mi? Hayır. Ya kim? Birinci derecede mahkemelerin hakim ve savcıları. Yani HSKY üyelerini seçiminde hakim ve savcılara seçme hakkı verilmesini eleştirmek nasıl bir mantıktır. Doğrusu ben bunu anlamakta zorlanıyorum ama yüce milletimizin bunu gayet iyi anlayacağını biliyorum. Gösterilen tahammülsüzlük AK Parti'ye yönelik değildir, sergilenen tahammülsüzlük millet iradesinedir, demokrasiyedir, çağdaş hukuk normlarınadır, değişim iradesinedir, bu hazmedilemiyor. Türkiye'de artık ideolojik hesaplarla, siyasi korkularla, statükocu anlayışlarla değişimin, gelişimin önünü kimse kesemez. Millet, değişim istiyor, ileri demokrasi, çağdaş bir hukuk sistemi istiyor. Kendi iradesine ipotek konulmaması istiyor. Anayasa değişikliğine yönelik hazırladığımız çalışma, milletimizin talep ve beklentisinin bir sonucudur. Temenni ediyorum ki, siyasi partiler de milletimizin bu çağrısına kulak verir. Bu tarihi adımın atılmasına katkıda bulunur. Ben bir referanduma gerek kalmadan TBMM'nin bu değişiklikleri gerçekleştirmesini ve bir kez daha tarih yazmasını umut ediyorum. Yok eğer bu gerçekleşmezse 'söz sahibi millettir, karar milletindir' der ve millete gider, aziz milletimizin takdirine meseleyi sunarız.''

Sürecin ülke, millet ve demokrasi için hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, ''Bireysel başvuru noktasında bunun Anayasa Mahkemesine verilmesi eleştiriliyor. Öbür yandan da bakıyorsunuz ki yargı, Yargıtay 'elimizde milyonlarca birikmiş dosya var' diyor. İşte yükünü hafifletiyoruz daha ne istiyorsun? Anayasa Mahkemesinde de üç tane daire teselsül ediliyor bu çalışmayla ve onlar da bireysel başvuru hakkını kabul etmek suretiyle dışarıya gitmekten alıkoyacak bir bireysel başvuru zeminini oluşturuyor. Bunlar Türkiye'yi yükseltecek, büyütecek, Türkiye'nin geleceğini bugünden aydınlatacak son derece hayırlı girişimlerdir. Ben bu girişime emek veren herkesi şimdiden kutluyorum'' dedi. Grup toplantısının ardından MHP'den 7, DP'den 7 ve DSP'den 1 belediye başkanı AKP'ye katıldı. Başbakan Erdoğan, partisine katılanlara ''hoş geldiniz'' diyerek, rozet taktı ve fotoğraf çektirdi.

 

'Umut ediyorum ki Türkiye, tüm nevruzlarını bu şekilde kutlayacak'

Erdoğan, nevruzun, geçen pazar günü ülke genelinde huzur içinde ciddi bir asayiş sorunu yaşanmadan, coşku ve neşe içinde kutlanmış olmasından büyük bir memnuniyet duyduğunu söyledi. Yurttaşlara ve güvenlik güçlerine sağduyulu, hoşgörülü, anlayışlı tavırlarından dolayı şükranlarını sunan Erdoğan, ''Umut ediyorum artık bundan sonra Türkiye, tüm nevruzlarını bu şekilde, hatta bundan çok daha coşkulu, heyecanlı, neşeli, çok daha fazla birbirine kenetlenmiş şekilde kutlayacak, baharı artık tek yürek halinde karşılayacak'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, ''Bahar nasıl uyanışsa yeniden dirilişse, 2010 nevruzunun, baharının da Türkiye için de yeni bir diriliş, uyanış, başlangıç, milat olmasını gönülden temenni ediyorum'' dedi.
 

'Bayram coşkusunu gölgeleyemedi'

Kimi törenlerde ve konuşmalarda haddi aşan ifadeler kullanıldığını, haddi aşan sloganların atıldığını, pankart ve resimlerin açıldığını, sinevizyon gösterilerinin yapıldığını da müşahede ettiklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu çirkin söylem ve tavırlar, Türkiye geneline hakim olan bayram coşkusunu gölgelemeye, lekelemeye, karalamaya yetmedi. Sorumluluk mevkinde olanların, özellikle kimi siyasi partilerin 2010 nevruzundaki manzaraları iyi değerlendirmelerini, oradan gerekli mesajı çıkartmalarını ve üzerlerindeki vesayetten kurtularak, özgür ve demokratik siyaset zeminine doğru yol almalarını diliyoruz. Eğer bunu başarabilirlerse, inanıyorum ki o özlenen barış çok daha çabuk ülkemizde 780 bin metrekarede egemen olacaktır. Tabi şunu da görmek durumundayız. Pazar günü ülke geneline hakim olan nevruz heyecanı, milli birlik ve kardeşlik projesinin en zor eşiği aşmakta olduğunun güzel bir tezahürü oldu, Türkiye'nin demokratik görünümüne katkıda bulundu. Biz, en başından itibaren Türkiye'deki her sorunun, bildik mekanizmaların ötesine geçmeden çözülemeyeceğini savunduk. Sadece güvenlik tedbirleri ile sorunların aşılamayacağını söyledik. Ekonomik tedbirlerin, diplomatik girişimlerin en önemlisi de psikolojik adımların güvenlik tedbirlerine paralel olarak, hayata geçirilmesini özellikle vurguladık. Bugün özellikle psikolojik anlamda aradaki bariyerlerin yıkıldığını, önyargıların ortadan kalktığını, birbirini anlama, birbiriyle empati kurma çabasının güçlendiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz. Ülkemdeki her etnik grup diğerini anlamaya, onunla empati yapmaya, farklılık içinde birliği yaşamaya çaba sarfediyor. Farklı etnik kökenlerin, farklı mezheplerin bizi ayrıştıracak hususlar olmaması gerektiği, tüm bu çeşitliliğin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı paydası altında bir zenginlik olduğu, daha iyi anlaşılıyor. Olumsuz örneklerden yola çıkarak, milli birlik ve kardeşlik sürecini, bizi eleştirenler, önce kendi öz eleştirilerini yapsınlar. Yıllarca milletin üzerinde adeta bir tehdit gibi tutulan korkuların tamamının yersiz olduğu, bugün daha anlaşılıyor, daha iyi görülüyor. Açılım süreci ile ilgili kopartılan fırtınaların yersiz olduğu, bunların Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne hizmet etmediği daha iyi anlaşılıyor. Türkiye sanal korkuların, sanal tehditlerin baskısından kurtuldukça kardeşliğini pekiştiriyor, umudunu yüceltiyor. Açılımın durduğunu, hız kestiğini iddia edenler, Türkiye'nin nasıl değiştiğini, Türkiye'nin dostluk ve kardeşlik ikliminde birbirine nasıl daha fazla kenetlendiğini görmelidirler.''
 

SODES programı

Başbakan Erdoğan, geçen hafta Şanlıurfa'da hem Dünya Kadınlar Günü'nü kutladıklarını hem de bazı açılışlar yaptıklarını söyledi. Güneydoğu Anadolu Projesi'nin, orada nasıl bir umut kapısı araladığını gördüklerini belirten Erdoğan, aynı gün, GAP kapsamında başlattıkları Sosyal Destek Programı (SODES) konferansına katıldığını kaydetti.

Başbakan Erdoğan, AKP'nin, en büyük yerel kalkınma projeleri olan KÖYDES ve BELDES'i başarıyla uyguladığını ve çok büyük oranda da tamamladığını ifade etti. Bu projelere SODES'in de eklendiğini dile getiren Erdoğan, SODES kapsamında bölgede 14 bin kişinin kültür, sanat, spor kurslarına, 28 bin kişinin de konferanslara katıldığını, bin 35 kişiye burs verildiğini, 501 kişinin gezilere katıldığını, 400 bine yakın kişinin kültür ve sanat etkinliklerini izlediğini bildirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sokaktan çöp toplarken elinden tutulan, hayatı değişen çocukları gördüğünü kaydetti. İlk kez köyünden ve ilçesinden çıkan, sinemaya, tiyatroya giden çocukları, onlardaki umut ışığını gördüğünü söyleyen Erdoğan, ''SODES'i GAP programı olmaktan çıkarıyor ve Türkiye geneline hitap eden programa dönüştürüyoruz'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'de umut verici gelişmeler olduğunu ve olmaya da devam edeceğini ifade ederek, ''Ancak Ankara'dan dışarıya çıkamayanlar, Ankara'nın dışını samimi olarak göremeyenler bunu anlayamazlar. Bir dönüm noktasını, bir miladı yaşamakta olduğumuz bu süreçte, sürece katkı veren herkes tarihin yeniden inşasında rol sahibi olacaklardır. Ben de kendilerini şahsım ve milletim adına kutluyorum'' diye konuştu.

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler