Tunus'a gidince şaşırmaya hazır olun

Komşularına bakıldığında 'laikliğin kalesi' olma özelliğini koruyan Tunus, vize istememesi nedeniyle de Türk turistler için cazip bir ülke. Daha havaalanına indiğiniz andan itibaren Tunus'ta kendinizi hiç yabancı gibi hissetmiyorsunuz. Sarı taksileri dahil pek çok şeyleri bize benziyor. Hatta ufak bir ayrıntı dışında bayrakları bile...

Yayınlanma: 30.09.2008 - 12:24
Abone Ol google-news

Kuzey Afrika'da Cezayir ile Libya arasında yaklaşık bin 300 kilometreyi bulan sahilleriyle turizm açısından potansiyel zenginliklere sahip ülke: Tunus... Roma'ya kafa tutan Hannibal'ın Kartaca'sıyla, dünyanın en büyük mozaik müzesi Bardo'yla, incecik beyaz kumlu kumsallara sahip Hammamet'le, biraz Yunan adası Santorini, biraz Bodrum izleri taşıyon Sidi Boi Said ve Sousse şehirleriyle görülmeye değer bir ülke...

Komşularıyla kıyaslandığında "laikliğin kalesi" olma özelliğini koruyan, yüzü batıya dönük Tunus, vize istememesi nedeniyle de Türk turistler için cazip bir ülke. Daha havaalanına indiğiniz andan itibaren Tunus'ta kendinizi hiç yabancı gibi hissetmiyorsunuz. Sarı taksileri dahil pek çok şeyleri bize benziyor. Hatta ufak bir ayrıntı dışında bayrakları bile...

Tunus'a gitmeden önce Internet'te biraz araştırma yaptığımda bir yazıda "Dikkat! Beklentisi az olan fazlasını bulur!" sözcükleri dikkatimi çekmişti... Gerçekten doğru, aslında her yer, her şey içinde bu geçerli sanırım. Rehberimizin söylediğine göre, Mayıs ve Eylül-Aralık ayları en cazip dönem olmakla birlikte Tunus her mevsim tatil yapılabilecek bir ülke. Sadece Temmuz ve Ağustos hariç. Niye mi? Çünkü bu dönem, şenliklerin yapıldığı, yurtiçi turistlerin tatile çıktığı ve Cezayir ile Libyalı turistlerin yoğun olarak gelmeyi tercih ettikleri ve her yerin tıkabasa dolu olduğu bir dönem...

PAZARLIKSIZ OLMAZ

Turizm Bakanlığı'nın davetlisi olarak gittiğimiz Tunus'ta Türkiye ve Balkanlar Direktörü Muhammed Başhar, gezimiz boyunca bize eşlik ediyor. Havaalanına iner inmez başkent Tunus'da önce minibüsle kısa bir şehir turu yapıyoruz. Geniş cadde ve sokaklar Fransızlar döneminin izlerini taşıyor. Sonra minibüsten inip, Kurtuluş Savası ve Atatürk'ü örnek alarak 1930'da ülkesinde Fransızlar'a karşı bağımsızlık mücadelesi başlatıp, 1956'da bağımsız olmasını sağlayan Habib Burgiba'nın adının verildiği caddede yürüyoruz. Cadde boyunca sağlı sollu kafeler. Kafelerde Tunuslular, turistler oturmuş sohbet ediyor, dinleniyor. Yol kenarında modern dükkanlar, oteller, büyük kitap evleri, tarihi tiyatro binası dikkat çekiyor. İnsan kendini bir Avrupa kentinde gibi hissediyor. Şubat ayında gittiğim Mısır'dan sonra Tunus'a uyarılara rağmen önyargılarla gelmiştim. Ama sokaklarda bu önyargılarımın yanlış olduğunu görüyorum. Oldukça şık ve modern insanları gördükçe bir Arap ülkesinde değilde her hangi bir Avrupa ülkesinde dolaşıyor gibiyim. Özellikle gençler, kadınlar bizden bile modern. Yürüyerek eski şehre Medina'ya geliyoruz. Medina'lar yani çarşılar tüm kentlerde var. Bizim Kapalıçarşı'ya, daha çok da dar sokaklarıyla Mahmutpaşa'ya, Tahtakale'ye benziyor. Buralarda bulabileceğiniz her şeyi Medina'da da bulmanız mümkün. Çin, Hint, Türk işi mallar dikkat çekiyor. Tek fark tüm dükkanlarda Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin fotoğrafları ve Tunus bayraklarının olması. Medina'nın içlerine doğru gidildikçe yerli halkın ve turistlerin oturduğu küçük kahveler, el yapımı parfümlerin, hamur işi tatlıların satıldığı dükkanlar sizi karşılıyor. Tunus'dan bir hatıra almak isterseniz pek çok ülkede olduğu gibi kesinlikle pazarlık yapmanız gerekiyor. Çarşının dar sokaklarını gezerken Muhammed Başhar bize köşeli minaresiyle 9. yüzyılda inşaa edilmiş olan Zeytuniye Camii'ni gösteriyor. Tunusta görülmesi gereken yerlerden birisi de burası. Ertesi gün Türk rehberimiz eşliğinde başkent Tunus'u gezmeye devam ediyoruz.

BARDO MÜZESİ

Başkentteki Bardo Müzesi, nüfusu yaklaşık 12 milyon dolayında olan, her yıl 6 milyon turistin ziyaret ettiği Tunus'u görmek için birkaç iyi sebepten bence en iyisi... Ben bu müzeye hayran kaldım.

4 bin 700 metrekareye yakın mozağin yer aldığı bu müzenin dünyanın en büyük mozak müzesi olduğunu öğrenince açıkçası şaşırdım. Çünkü yıllar önce gezdiğim Antakya'daki müzenin dünyanın en büyük ve şahaser mozaik müzesi olduğunu sanıyordum. Tunus'un çeşitli bölgelerindeki kazılarda çıkarılarak getirilen mozaikler, onlarca irili ufaklı mozaikler Bardo Müzesi'nde sergileniyor. Harika bir müze... Bardo Müzesi olarak bilinen bu bina Tunus'ta 1574 yılında başlayıp, 18. yüzyıl başlarına kadar süren Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinin ardından yönetime gelen Hüseyinoğulları Hanedanı'na aitmiş. Orjinali 13. yüzyıla tarihlenen saray 18. yüzyılda Arap-İslam mimari ve dekorasyon tarzıyla yenilenmiş. Sarayın devasa salonları, süslemeli odaları ve kubbeli galerileri son derece etkileyici. İncelikle süslenmiş rengarenk tavanları da saraya sanatsal değer katıyor. Fransızlar 1882 yılında burayı müze yapmışlar. Burgiba döneminde ise Milli Müze haline dönüştürülmüş. Müzenin tabanı, duvarları, kısacası her tarafı çok az bozulmuş, Finike, Roma, Bizans döneminde yaşamın betimlendiği mozaiklerle dolu. İnsan gezerken bu görüntüler karşısında sarhoş oluyor. Az sayıda arkeolojik, tarihi eserin de sergilendiği müzeyi gezerken yer yer mermer tozu, alçı ve su karışımıyla yapılan Irak tarzı oyma işçilik dikkat çekiyor. "Sarhoş Herkül" heykeli ise müzeyi gezenleri güldürüyor. Meraklılarına önemli bir not­; Bardo Müzesi'ndeki mozaiklerde 6-7 renk kullanılmış. Antakya'daki mozaiklerde ise kullanılan renklerin 13'e kadar çıktığını söylüyor rehberimiz Cem Karapınar.

Sanatçı Emre Altuğ'a benzeyen Cem'le, Tunus'a seyahat edecek olan pek çok Türk turistin karşılaşması mümkün. Onunla gezimiz renkleniyor. Tarih, arkeoloji ve turizm konusunda oldukça donanımlı, hoşsohbet. Reklam yazarlığı yaparken 2 yıl önce TRT'de yönetmen olan eşi Hülya'yla 2 çocuklarını alıp Tunus'a gitmiş, yerleşmiş. Şimdi 4 ve 7 yaşlarında olan çocukları Şan ve Roman bir Fransız okulunda eğitim alıyor. Onlar da Tunus'a tur düzenleyen turizm şirketleri Intermed ve Kuzey'e bağlı olarak rehberlik yapıyor.

ALKOL SATIŞI SERBEST

Bardo Müzesi'ni gezdikten sonra tekrar şehir merkezine dönüyoruz. Başbakanlık ile bakanlıkların ve belediye binasının olduğu görkemli yoldan yeniden Medina'ya giriyoruz. Medina içinde Restoran Dar Bel Hajd'da öğle yemeğimizi yiyoruz. Eskiden bir malikaneymiş. Bu tür eski malikaneleri şimdi restore edip lokanta yapıyorlarmış. Oldukça kasvetli bir yer ama yemekler muhteşem. Tunus'a giderseniz gidip yemeklerini tadın derim... Önden "Harisa" geliyor. Bizim "acılı ezme"nin bir değiiği. Biraz zeytinyağıyla acısı azaltılabiliyor. Sonra ekmeğinizi bandıra bandıra yiyebilirsiniz. Cem bu sırada, Tunus'un zeytin ve zeytinyağı ihracatında dünyada İspanya ve İtayla'dan sonra üçüncü sırada geldiğini anlatıyor. Zeytinyağları güzel ama doğruyu söylemek gerekirse ben şimdiye kadar gezdiğim ülkelerde bizim zeytinler kadar güzeline rastlamadım.
Tunus'ta Ton balığı, salatadan böreğe her şeyin içinde var. İçinde minik minik köftelerin bulunduğu Tunus menemeni, sebzeli, Ton'lu börekler, kuskus (bizim kısırın sebzesiz hali), kalamar, karides, ahtapot, balıklar, kuzu etli kebaplar harika.. Ve çeşit çeşit, sıcacık ekmekler çok lezetli. Özetle deniz mahsülleri ağırlıklı yemekler lüks lokantalarda çok iyi. Otellerde de yemekler Akdeniz mutfağı ağırlıklı. Safran, hemen her yemekte kullanılıyor. Safranı ve değişik sosları severseniz ne ala. Aksi durumda da aç kalmanız söz konusu değil. Çünkü Tunus mükemmel bir deniz mahsülleri, mevsimine göre sebze ve meyve cenneti...

Tunus parası ile bizim paramızın değeri aynı. O nedenle fiyatlar pek değişmiyor. Lüks, yani iyi bir lokantada aşağı yukarı kişi başına 65-70 milyona çok iyi bir yemek yiyebliyorsunuz. Üstelik şarabınız da dahil. Elbette pek çok iyi marka var... Yemekte farklı bir marka içtik ama rehberimiz "Magon"ı öneriyor. Tadı güzel, üstelik de çok ucuz. İsmini eski Kartaca'da tarım babası sayılan Magon'dan almış. Tunus, diğer dinlere ve adetlere saygılı Müslüman ülkelerden. Alkol satışı ülke çapında serbest. Ülke genelinde kahve tüketimi de yaygın. Yalnız Türk kahvesi hayali kurmamanızı öneririm. Naneli yeşil çay ise en çok tercih edilen içecek. Yani arada denenince ve de az içilince iyi de fazlası şehsen beni çekmedi... Hani zeytinyağlı dolma yaparken kullandığımız fıstık var ya bazen onu da ilave ediyorlar (daha büyük burada). Bak işte bu fıstıklı, naneli yeşil çay çok güzel. Giderseniz kesinlikle bunu deneyin...

HAMMAMET

Tunus'a 65 kilometre mesafedeki Hammamet ince kumlu plajlarıyla ülkenin en önemli tatil merkezlerinden... Burası koca koca duvarlarla çevrili lüks oteller ve tatil köyleriyle Antalya gibi bir turistik merkez. Oteller denizin hemen kenarında değil. Bembeyaz ince kumlu sahil, turkuaz rengi deniz çok güzel. Ancak tüm sahillerde, bizim turistik bölgelerde olduğu gibi aşırı yapılaşmanın, pıtrak gibi çoğalan otellerin, tatil köylerinin doğal tabloyu tehdit ettiği görülüyor. Hammamet'te de turistik bir medina var. Eski Hammamet ise daha bir sahil kasabası havasında. Görülmesi gereken burada, Villa Sebastian ise en ilgi çekici yerlerden birisi. Dönemin zenginlerinden George Sebastian tarafından yapılmış olan villa, varoluşçuluğun edebiyattaki önemli isimlerinden Andre Gide'den ünlü ressam Picasso'ya kadar Avrupalı pek çok aydın ve entellektüeli konuk etmiş. Hatta Churchill'in anılarını muhtemeş bir bahceye sahip bu villada yazdığı belirtiliyor. Şimdi Uluslararası Kültür Merkezi haline dönüştürülmüş. İçindeki Botanik Bahçesi'nde, okoloptuslardan, manolyalara, begonvillere kadar, 14 ayrı bölümde 300'den fazla bitki bulunuyor. Sırtını bu bahçeye dayayan ve turkuaz rengi muhteşem bir denize bakan Roma Antik Tiyatrosu'nun her yıl düzenlenen festivaller sırasında dünyaca ünlü sanatçıları konuk ettiği belirtiliyor. Eski Hammamed'in çarşısı, sahili de çok güzel ve keyifli.

MANASTIR VE SOUSSE

Manastır eski Cumhurbaşkanı Habib Burgiba'nın doğduğu şehir. Ribat denilen kalesi ve hemen onun karşısında Burgiba'nın mozelesi var. Tunus'un üçüncü büyük şehri Sousse'ta ise kaleyi ve Abbasiler döneminde yapılmış Büyük Cami'yi, medinayı gezebilirsiniz ama en iyi yer salihdeki küçük marinası Pork El Kantaoui.

KARTACA

Tunus gezisinde olmazsa olmazlardan biri de, Kartaca'yı ziyaret. Yunan medeniyetinin en büyük tehditlerinden biri olan, bölgeye İsa'dan önce 814 yılında yerleşip İsa'dan önce 146 yılında Romalılar tarafından yenilgiye uğratılan Kartacalılar tarafından kurulmuş. Romalılar, yıllarca savaştıkları Kartaca'yı hınç içinde yakıp yıkmışlar.
Tarihi 3 bin yıl öncesine dayanan Hannibal'ın Kartaca'sı, Tunus'un en Kuzey'inde, Afrika'nın tepesine konmuş, Palermoya gagasını gösteren bir şahin gibi etrafı gözetliyor sanki. Romalılar ele geçirdikten sonra burayı yenibaştan inşaa etmişler. Tepeden bakıldığında Kartacalılar'ın ticaret limanı (doğal bir liman) ve sonradan yanına yapılmış olan askeri liman görülüyor. Byrsa Tepesi'nde, günümüze kalan küçük bir Kartaca mahallesi, St. Louis Katedrali, şimdiki adıyla Kartaca Müzesi, mimozaların süslediği doğal güzellikler arasından indiğimiz aşağıda ise Roma limanları, yine Romalılar'ın yaptıkları dünyanın 3. büyük hamamı görülmeye değer yerler. Yeniden restore edilen Kartaca'daki Roma Tiyatrosu'nda da Temmuz, Ağustos aylarında uluslararası festival düzenleniyor.
Kartaca harabeleri UNESCO tarafından korumaya alınmış. Ünlü Komutan Hannibal'ın mezarı ise Türkiye'de Gebze'de. Burgiba, o dönemde Hannibal'ın mezarını istemiş ancak savaş stratejilerini en ince ayrıntılarına kadar incelemiş olan Atatürk bu büyük komatanın mezarının götürülmesine izin vermemiş.

SİDA BOU SAİD

Mavi pencereli, beyaz badanalı evleriyle bu sevimli küçük kasaba da tepeden panoromik olarak seyrettiğimiz Kartaca sahilinde. İspanya'dan göç eden Endülüs Müslümanları ve Yahudileri tarafından kurulmuş. Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşırken begonvillerle çevrili, mavi cumbalı, küçük avlulu evler kapılarının orjinalliği ve güzelliğiyle dikkat çekiyor. Sidi Boi Said 13. yüzyılda buraya gelip evini inşaa etmiş. Beyaz badanalı evinin kapı ve camlarını maviye boyamış.. Ve ondan sonra da burada tüm evlerde bunun uygulanması için karar alınmış, bu mimari yapı koruma altına alınmış. Tunus'taki bu rüya gibi yerde deniz manzarası muhteşem...

Elbette Tunus bu kadar değil, daha gezilecek görülecek pek çok yer var. Özellikle de çöl.. Çölsüz bir Tunus gezisi anlamsız olur diye düşünüyorum. Ama hava sıcak olduğu gerekçesiyle biz gidemedik. Siz Tunus'a gitmeyi planlarsanız, mutlaka 2 gününüzü Berberiler'in yaşadığı çöl bölgesine ayırın. Burada bulunan iki otelin çok çok iyi olduğu söyleniyor­; O nedenle zorluk çekmeyeceğinizi sanıyorum.. Ve Akdeniz'in maviliğiyle Kuzey Afrika'nın gizemli çöllerini birarada yaşayın diyorum... Sağlıklı kalın, gezisiz kalmayın...([email protected])
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler