Terörle mücadelede devletin rolü

Yayınlanma: 09.10.2008 - 07:10
Abone Ol google-news

Aktütün jandarma sınır karakoluna yapılan saldırı sonrasında emekli askeri uzmanlar, akademisyenler,  emekli diplomatlar ve politikacılar medyada görüşlerini açıklamaya başladılar. Yapılan tartışmalarda genellikle, bayram ertesi gerçekleşen terör eylemi, mevcut siyasi gelişmeler ve Kafkasyadaki politik durum dahil uluslararası siyasi konjonktür açısından incelenerek, eylemin zamanlaması hakkında bir fikir oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Yapılan tartışmalar muhakkak ki faydalıdır. Konunun çeşitli yönlerinin ele alınması ve çözüm yollarının ortaya koyulması, gerek kamu bilinci ve gerekse toplumsal refleksin oluşmasına katkı sağlamaktadır. Ancak tartışmaların sadece askeri tedbirler boyutunda kalması, yirmi dört yıldan uzun bir süredir devam eden terör tehdidinin her yönüyle anlaşılmasını engellemektedir.

Oysa tartışmalarda genellikle ele alınmayan ve üzerinde tartışma yapılmayan konu; terörle mücadelede devletin konumudur. Çünkü uzun bir süredir devam eden terörle mücadelede asıl sorumluluk, devlete aittir. Devletin; Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin birbiri ile uyumlu ve tüm ulusal güç unsurlarının etkin kullanımı ile teröre karşı belirlenmiş bir politika, program, idari yapı ve teşkilat ile mücadele etmesi gerekmektedir. Terörle mücadelede devlet ne yapmaktadır? Veya ne yapmamaktadır? Yasama-Yürütme-Yargı ve Medya ile topyekûn bir mücadele niçin yapılamamaktadır? Yasama ve Yürütme erklerinin idaresinde söz sahibi olan hükümetin terörle mücadelede etkinlik ve başarısı nedir?

AKP hükümeti ve terör 

Bu soruların yanıtını verebilmek için mevcut iktidarın hükümette kaldığı 2002 yılından bu yana kaydedilmiş gelişmeleri incelemek gerekmektedir.

AKP, 2002 yılında iktidara geldiğinde; terör örgütü sözde liderinin ele geçirilmesi ile başlayan süreç, PKKnin eylemsizleştirilmesi ve beraberinde terör örgütünün marjinalleşmeye başlamasına yol açmıştı.  Ancak AKP hükümeti, bu süreci iyi yönetememiş ve PKKnin içine düştüğü durumdan istifade edilecek politikalar üretememiştir.

Sonrasında, ABDnin İkinci Körfez Harbi, bölgede bir dizi askeri ve siyasal gelişmelere neden olmuştur. Birinci Körfez Harbinde de aynı tecrübe yaşanmasına rağmen, AKP hükümeti İkinci Körfez Harbindeki genel askeri ve politik resmi iyi okuyamamış ve PKKnin yeniden dirilmesi ve bugünkü noktaya gelinen sürecin oluşmasına engel olamamıştır.

2002 yılından itibaren meydana gelen bu gelişmeler incelendiğinde hükümet; sanki terörle mücadele etmek yerine, adeta terörün gelişmesine neden olacak hatalar zincirine neden olmuştur. 22 Temmuz seçimleri öncesinde Başbakanın Diyarbakıra gidip Kürt sorununu tanıdığını ilan etmesi, Türkiyede 36 ayrı etnik yapının varlığından söz edip, alt kimlik üst kimlik tartışmalarını gündeme taşınması dikkatle değerlendirilmelidir.

Öte yandan aynı hükümetin bir diğer liderinin, Ne mutlu Türküm diyene derseniz, aynı hakkı Kürtlere de vermek gerekir, yaklaşımı ile dağlara yazılan benzer nitelikteki yazılardan duyduğu rahatsızlığı açıkça ilan etmesi ve güvenlik güçlerinin görev ve yetki alanlarında değişikliğe neden olan yasal düzenlemeler dikkat çekici gelişmelerdir.

Gelinen nokta 

Bununla beraber, aynı dönemde Irakın kuzeyinde oluşturulan yeni siyasal yapı, Türkiyenin sözüm ona bütün kırmızı çizgilerini kırmış ve bölge ulusal güvenliğe yönelik açık bir tehdit haline gelmiştir. Irakın kuzeyinde siyasal otorite boşluğu yaratıp, fiilen Kürt siyasi yapısının oluşması; PKKnin bölgeye yerleşmesi ve eksiklerini giderip tekrar Türkiyede eylemlere başlamasına neden olmuştur. İdari yapıda oldukça güçlenen Iraklı Kürtlerin, bir yanda Irakın kuzeyinde PKKye destek verip yardım sağlarken, öte yanda başta Barzani olmak üzere zaman zaman Türkiyeyi tehdit etmekten geri durmaması dikkatlice incelenmelidir.  

Oluşan bu siyasi yapı ve mevcut iktidarın yetersizliği, 2002 yılında bitme noktasına getirilmiş PKK terörünün yeniden canlanmasının altındaki en büyük nedenlerdir.

Bu gerçek, aynı zamanda terörün asıl kaynağı ve kökünün Irakın kuzeyinde olduğu gerçeğini ortaya koyduğu gibi, sınır ötesi operasyonların haklılığı ve gerekliliğini de göstermektedir.

Askerlik mesleğinin gereği, büyük bir özveri ve gayretle, yirmi dört yıldır yapılmaktadır. Ancak terörün sadece asker ile çözülmesini beklemek hem kolaycılık, hem de geçmişte aynı bölgede onlarca isyanı bastıran devlet tecrübemize ve devlet anlayışımıza karşı büyük bir hata olur. Terörle mücadelede devlet, tüm güç unsurları ile birlikte etkin hale getirilmelidir.

Veya daha açık bir ifade ile devletin gücünün önündeki engeller kaldırılmalıdır. Devletin gücünün nasıl kullanılacağını bilmeyenlerin tarihimize bakmaları yeterli olacaktır.

 

Fikret Bayır (E) Kur. Alb.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler