Küreselleşmenin Türk Milli Eğitimine Etkileri

Yayınlanma: 11.10.2008 - 11:39
Abone Ol google-news

Eğitimde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yoldan kimse bizi döndüremeyecek, Türk ulusu güneşin, aydınlığın ve çağdaşlığın aktığı yöne doğru akmaya devam edecektir. 2008–2009 eğitim-öğretim yılının ulusumuz için, çocuklarımız için sağlıklı, başarılı ve mutlu geçmesi en büyük dileğimizdir.

Anımsayalım: 20082009 eğitim-öğretim yılı sessizce açıldı. İçinden on beş milyon öğrenci, altı yüz elli bin öğretmen, on altı milyon veli çıktı. Doğrusu, bugüne dek hızla artan nüfus ve uygulanan eksik eğitim politikaları nedeniyle eğitim ve öğretimin sorunları yıllar genelinde büyüdü, ivmesi de düşüş gösterdi. Üstelik bütün iyi niyetlere ve çabalara karşın hâlâ yedi milyon insanımız okuma yazmadan yoksun. Bunlar önemli bir anayasal hak olan okuma yazma hakkını kullanmamakta...

Ayrıca bu süreçte sokak çocukları, madde bağımlıları, pornocular, kapkaççılar, şiddet eylemcileri, çocuk çeteleri her gün palazlandılar. Bizce bu bozulmanın ve soysuzlaşmanın önemli nedenlerinden birisi de küreselleşme ve yeni dünya düzeninin değişik bir şekilde Türk Milli Eğitimine yansımasıydı. Bu yansıma ulusal kültürü, ulusal dili, ulusal duyguyu zamanla etkiledi.

Oysa eğitim ve öğretim, yapısı ve işlevi nedeniyle ulusal olmalıydı. Çünkü eğitim her ulusun sosyal ve toplumsal tarihinin bir parçası olarak geliştiği gibi ulus yaşamında da kesintisiz devam eden bir süreçtir de.

Önemli olan bu süreçte eğitim hizmetini sadece varlıklıların ve seçkinlerin yararlanabileceği hak olmaktan çıkarmaktı. Zaten 1739 Sayılı Temel Öğretim Yasası bireylerde Cumhuriyeti, bağımsızlığı, ulusal birliği, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi kavramlarını geliştirmeyi ve benimsetmeyi istemekteydi

Bütün bu anlatılanlara karşın, bugüne dek eğitim ve öğretim programları bölgesel özellikler dikkate alınarak, yaparak ve yaşayarak öğrenme ilkeleri ve yöntemleri içinde yeterince sağlanamadı.

Bazı umut verici çabalar olduysa da bir türlü ezberci öğretimden uzaklaşılamadı. Bunun sonucunda da 2007 ÖSYM sınavlarında yirmi yedi bin öğrencinin sıfır aldığı açıklandı.

Dilimizde Arapça, Farsça ve Batı dillerinin etkileri sürdü. Özellikle Türkçemizin özgün, güçlü, arı, duru, yalın yapısı her derecedeki okul kitaplarına aktarılamadı. Bir de konuşma dilimize Batı dillerinin kaba sözcükleri girdi.

Okul kitaplarında yazım ve anlam yanlışlıkları yanında bazı söylencelere ve safsatalara yer verildiği görüldü. MEBnin hazırlattığı Yüz Temel Eser ile ilgili yoğun eleştiriler geldi. Bazı tarih kitaplarında da oynamaların yapıldığı sezildi. Hatta Ağrı Dağının adı 11. sınıf coğrafya kitabının 133. sayfasında Ararat olarak yazılmıştı ki, bu durum da düpedüz tarih bilmezlikti.

Okul öncesi eğitime kavuşmamış çağ nüfusumuzun hızla yükselişi önemli bir amaç iken ancak (% 25) belli bir sayıda çocuk velisinin izniyle ve ücretini ödeyerek bu olanaktan yararlanıyordu. Bu alanda da kalkınma planı hedeflerine ulaşılamamıştı. Elli yıldır bölgeler arası dengesizlikler giderilememiş, fırsat eşitliği sağlanamamış ve öğretmen açığı bir türlü doldurulamamıştı. Son beş yılda biyoloji öğretmenliğine 993, fizik öğretmenliğine 230, kimya öğretmenliğine 231, din bilgisi öğretmenliğine 7758 atama yapılmıştı ama açık devam ediyordu.

Eğitimin önemli basamağı olan Temel Eğitimde öğrencileri gelişim düzeylerine göre arkadaşlarıyla birlikte çalışmada, iletişim kurmada, öğrenmede, çevreye duyarlı olmada başarılı olamadıkları kuşkusu vardı. Ne üzücüdür ki bütün söylemlere karşın zorunlu öğretim on iki yıla çıkarılamamıştı.

Üstelik yurt genelinde de yetmiş bin derslik açığı vardı, ikili öğretim ise devam ediyordu.

Ortaöğretimde, öğrenciler bilgi ve yeteneklerine göre sosyal, teknik ve mesleki alanlarda yetiştirilirken zorlanılmakta idi. Mesleki Teknik alanında istenilen düzeyde öğrenci istek ve akımı sağlanamamıştı. Ara eleman yetiştiren bu okullar ile meslek yüksekokullarının önemi yeterince algılanamamıştı.

İllerde ve ilçelerde bulunan Rehberlik ve Araştırma Merkezleri bedensel ve zihinsel engelliler için yeterli ve verimli konuma getirilememiş, birer başvuru bürosu olarak kalmışlardı.

Din eğitimi veren okulların, bireyin inanç düzeyini geliştiren, moral değerlerini arttıran insan, ulus ve doğa sevgisini aşılayan konumda olması gerekirken, laik cumhuriyete ve Atatürke tepkiler zaman zaman bunlardan gelmekte idi. Din eğitimi görenler ise MEB, SB ve devletin diğer kadrolarına akıyorlardı.

Özellikle Türk Milli Eğitiminin en büyük lokomotifi olan öğretmenler onur ve saygınlık kaybına uğramış, yakın geçmişte bir okul müdürünün politikacının önünde diz çöküp oturması öğretmenlik mesleği adına çok incitici olmuştur. Bugüne değin de üniversitelerimiz yeni bir öğretmen yetiştirme seçeneği ortaya koyamamışlardır.

Ülkemizin sosyal, kültürel ve tarihsel yapısına uygun öğretmen yetiştirme programları hazırlayamamış, uygulayamamışlardır.

Eğitim bilimcilerinin bilgileri yazdıkları kitapların beyaz sayfalarında kalmıştı.

Sonuç olarak eğitimde, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün çizdiği yoldan kimse bizi döndüremeyecek, Türk ulusu güneşin, aydınlığın ve çağdaşlığın aktığı yöne doğru akmaya devam edecektir. 20082009 eğitim-öğretim yılının ulusumuz için, çocuklarımız için sağlıklı, başarılı ve mutlu geçmesi en büyük dileğimizdir.

 

( Kemal OCAK Eski MEB Müfettişi )


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler