İsrail İran İçin mi Hazırlanıyor?

Yayınlanma: 10.06.2010 - 05:45
Abone Ol google-news

Yakın bir gelecekte İsrail’in İran’ın öncelikle nükleer tesislerini hedef alan bir hava saldırısı düzenleme ihtimali dışlanmamalıdır. Mevcut kınama, baskı ve tecrit ortamını da bahane edip İsrail “bütün dünya bana karşı, kimse benim durumumu ve kaygılarımı anlamak istemiyor, ama ben kendimi korumak durumundayım; İran benim için en büyük tehlike, onun için bunu yapmak zorundayım” diyerek bir operasyona kalkışabilir.

Gazze halkına yardım götüren konvoyun bir felaketle sonuçlanabileceğini hesap etmek kehanet gerektirmiyordu. Buna rağmen neticede savunmasız insanlarımız ve diğer ülke vatandaşlarının bu tehlikenin içine salıverilmeleri ve İsrail kurşunlarına hedef olmaları bütün yönleriyle düşündürücü bir olaydır. Zaman içerisinde bunun İsrail kadar Türkiye’yle ilgili yönleri de açığa çıkacaktır. Bu olayda kim ne kadar, neden sorumludur? Konvoy engellenebilir veya ertelenebilir miydi? İsrail’le diplomatik kanallar sonuna kadar kullanıldı mı? İsrail’in uyarıları niçin dikkate alınmadı? Bu ve benzer soruların yanıtlanması gerekecektir. Ancak burada irdelemek istediğimiz husus başkadır. Biz bu saldırının bölge üzerindeki muhtemel etkilerine bakmak ve beklenmeyen bölgesel sonuçları olabilir mi, saldırı sonrası ortam yeni tehlikelere gebe olabilir mi, diye sormak istiyoruz.

İsrail, can kaybıyla sonuçlanan Mavi Marmara olayından kısa bir süre sonra yine benzer bir şekilde Gazze’ye yardım taşıyan bir İrlanda gemisini durdurmuş, ancak bu sefer kontrolü suhuletle sağlamış, şiddet gündeme gelmemiştir. Neden? İrlanda gemisindekinin aksine Mavi Marmara’da direniş olmuşsa da İsrail can kaybına sebebiyet vermeden gemiyi kontrol altına alamaz mıydı? Mavi Marmara operasyonunun İsrail’in en deneyimli komandoları tarafından gerçekleştirilmiş olduğu hatırlanırsa kan dökmeden geminin kontrolünü ele geçirebilirdi diye düşünübiliriz. Öyleyse, İsrail niçin şiddete başvurmayı tercih etmiştir? Bunu İsrail’in Türkiye’ye “ders vermek” dürtüsüne bağlamak da yetersiz olacaktır. İsrail bunun Türkiye’yle ilişkilerin kalıcı zarar vereceğini hesaplayacak kadar deneyimli bir devlettir. Bu durumda, tek açıklama İsrail’in meşru savunma adına ciddi bir hesap hatası yaptığı sonucuna varmak gerekiyor.

Nitekim bu saldırı küresel çapta tepki uyandırmış ve İsrail’in kınanmasına yol açmıştır. İsrail’in yalnızlığı artmış, üzerindeki baskılar yoğunlaşmaya başlamıştır. ABD bile Gazze ablukasının sürdürülemeyeceği yolunda görüş belirtmektedir. Tepkiler, İslam dünyasında giderek İsrail devleti aleyhine bir niteliğe bürünmekte, gösteriler ayrıca Yahudi düşmanlığına dönüşme temayülü göstermektedir. Böyle bir ortamda İsrail kendini kuşatma ve baskı altında hissedecek ve İsrail kamuoyunda tedirginlik had safhaya çıkacaktır. İşte, bu sıkışıklık ve yoğun tepki ortamından İsrail yönetimi normal koşullarda kalkışamayacağı bir eylem için, durumu tersine çevirip, yararlanmayı, aleyhinde yükselen tepkileri kendini haklı çıkartmak için bir başka amaçla kullanmayı düşünebilir mi?

En büyük korku nükleer program

Eğer böyle bir soru sormak kabilse, bu noktada İsrail’in İran endişesine bakmamız gerekecektir. İsrail İran’ı can düşmanı olarak görmekte, zira İran Yahudi devletine yaşama hakkı tanımamaktadır. Tahran’ın söylemi de, politikası da İsrail’in yok olması esasına dayalıdır. İsrail’in en büyük korkusu ise İran’ın nükleer programıdır. Türkiye ve Brezilya’nın önayak olduğu takas anlaşması beklenen sonucu vermezken ABD’nin öncülüğündeki yaptırım süreci ilerlemeye devam etmekte ve bu yazının yayımlandığı tarihte muhtemelen oylanmış olacaktır. İran ise nükleer programını aynı kararlılık ve hızla sürdürmektedir. İran’ın nükleer niyetleri İsrail’i bir varoluş kaygısına sokmuştur. Öteden beri gündemde olan bir önleyici saldırı acaba bu ortamda daha yakın bir ihtimal haline gelmiş midir?

İsrail’in Gazze ablukasının en ağırlıklı nedeni de Hamas-İran ilişkisi ve İran’ın Gazze’ye silah sağladığı iddiasıdır. Aynı şekilde Suriye’yle ilişkisi ve yakınlığı, Lübnan’da Hizbullah’a olan desteği İran’ı İsrail’in gözünde bütün kötülüklerin kaynağı haline getirmektedir. Bütün bu mülahazalar üst üste konulduğunda, İran tehlikesi İsrail tarafından daha da yakın ve ciddi bir tehdit olarak algılanmaktadır.

Saldırı olasılığı dışlanamaz

Bu analiz ve varsayımlar doğruysa, yakın bir gelecekte İsrail’in İran’ın öncelikle nükleer tesislerini hedef alan bir hava saldırısı düzenleme ihtimali dışlanmamalıdır. Mevcut kınama, baskı ve tecrit ortamını da bahane edip İsrail “bütün dünya bana karşı, kimse benim durumumu ve kaygılarımı anlamak istemiyor, ama ben kendimi korumak durumundayım; İran benim için en büyük tehlike, onun için bunu yapmak zorundayım” diyerek bir operasyona kalkışabilir. Öte yandan, İran’ın savaş gemileri eşliğinde Gazze’ye yardım göndermeye kalkışması ise süratle bir İsrail-İran çatışmasına yol açabilecek bir başka neden olma potansiyeline sahiptir.

İsrail’in böyle bir yola başvurması halinde ise bölge tam bir felakete sürüklenir ve Ortadoğu onlarca yıl ne barış, ne istikrar, ne de refah ve huzur görür. İran ve yandaşları böyle bir saldırıyı yanıtsız bırakmazlar ve İsrail’in korumaya çalıştığı varlığını yok etmek için seferber olurlar. İnsanlığın bölgede, hatta ötesinde bir çatışma ortamına sürüklenmesi kaçınılmaz olur. Türkiye bundan en fazla zarar görecek ülkelerden biridir.

Barışa giden yollar açılmalı

Bu itibarla, öncelikli hedefin, İsrail’in daha fazla tecridi ve yalnızlığa itilmesi değil, bölgede barışa giden yolların bir an önce açılmasına çalışılmasıdır. İlk adım İsrail’in mutabakat ve işbirliğiyle BM Güvenlik Konseyi’nin denetiminde Gazze’ye deniz ablukasının kaldırılması olmalıdır. Asıl hedefse İsrail-Filistin ihtilafının çözümüdür. Aksi takdirde, bölge bugüne kadar tanık olmadığımız ölçülerde gerginlik, şiddet ve çatışmalara sahne olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu bağlamda bölge ülkeleri olarak ve savundukları ortak değerler itibarıyla en büyük sorumluluk Türkiye ile İsrail’e düşmektedir. Gerekli başlangıç ise mevcut ortama ve olumsuzluklara rağmen Türkiye ile İsrail yeniden diyaloğa girmeleri ve iki ülke arasında güvenin tesisine yönelik adımlar atılmasıdır. (Faruk LOĞOĞLU Emekli Washington Büyükelçisi)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon