Gıda güvenliği ve Türkiye

Dünya Bankası'nca (DB) yayınlanan “Ülke Ekonomik Memorandumu” raporunda Türkiye gıda sektörünün 600 milyonluk Avrupa gıda pazarına arz fırsatı bulunmasına karşın AB ülkeleri (Azerbaycan hariç) ve komşusu Bağımsız Devletler Topluluğu içinde gıda güvenliğinde son sırada olduğu belirtildi. Türkiye'nin taze ve işlenmiş meyve-sebzede ise mutlak karşılaştırmalı bir üstünlüğe sahip olduğuna vurgu yapılan raporda, bu ürünlerin yüksek dışsatım potansiyeline sahip olduğu kaydedildi.

Yayınlanma: 14.10.2008 - 09:40
Abone Ol google-news

Türk gıda işleme sektörü için, 600 milyondan fazla tüketicinin oluşturduğu bir pazara gıda arzı fırsatı bulunduğu belirtilen DB raporunda, Türkiye'nin “AB üyesi olması” varsayımından hareket edilerek, “Gıda işleme tesisleri büyük ölçüde AB'nin hijyen ve kamu sağlığı standartlarını karşılamaktan uzaktır. Bundan dolayı Türkiye'nin katılımdan sonraki durumu da dahil, ürünlerinin AB pazarında yerleşmesi engellenebilir” ifadesi de kullanıldı.

Gıdada üretim artışı ve güvenlik standartlarının yükseltilmesi konusunda öneri ve değerlendirmelere yer verilen raporun, “Kapsamlı büyüme için kırsal rekabeti artırma” başlıklı bölümünde, “Gıda güvenlik standartlarında güçlü yasal ve kurumsal çerçevede yaşanan eksikliğin Türkiye'nin rekabet, büyüme ve yaşam standartları üzerinde sonuçları bulunmaktadır” denilirken, “Türkiye'de dahili gıda güvenliğinin durumu tatmin edici değil” başlıklı bölümde şu değerlendirme yapılıyor:

“Türkiye'de sağlıkta güvenli olmayan gıdayla bağlantılı ortaya çıkan tehlikeler, yüksek ekonomik maliyete yol açmaktadır. Bu maliyet ulusal ve uluslararası gıda piyasalarında gıda ürünlerinin sınırlı rekabetine bağlı gelirin azalmasından, hastalık ve ölümlerden, sağlık harcamalarının artmasından gelmektedir. Gıda güvenliğindeki bu olumsuz durumun temelde, gıda zincirindeki hijyen uygulamaları kadar evlerdeki koşullara da bağlı olduğu kesindir. Gıda güvenliğinin önemi konusunda farkındalık oluşturulması, eğitim ve gıda zincirinde bozulmaya karşı önlemler, gıda güvenliğinin artırılmasında en önemli unsurlardır.”

Gıda güvenliğinin artırılması için ilk ve en önemli koşulun gıda arz zincirine yatırım yapılması olduğu belirtilen ve potansiyel yatırım destek programları ile bu alanda standartların güçlendirilmesinde ana görevin devlette olduğu kaydedilen raporda, AB ile gıda güvenliği alanındaki düzenlemeler arasında bulunan boşluğun kapatılması için uzun vadede, rekabetin güçlenmesi, büyümenin desteklenmesi ve kırsal istihdam için kritik nokta olduğu da kaydediliyor.

Tarımla ilgili bölümünde; Türkiye'nin büyük ve çeşitli ürünlere dayalı gıda ve tarım sektörüyle rakipleri karşısında avantajlı olmasına karşın, uluslararası ticarette sıkılaşan koşullara uymamanın pazar payı ve istihdamda düşüş getirebileceği ifade edilirken, durum, “Türkiye taze ve işlenmiş meyve-sebzede mutlak karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Bu ürünler yüksek ihracat özelliği sergilemektedir” denilerek ifade ediliyor.

Değişen tüketici tercihlerinin yönlendirdiği çağdaş bir kentli tüketici piyasasının yükselmekte olduğuna, gelir artışı, kentleşme ve genç nüfus artışının daha iyi kalite, marka, paketleme ve daha sağlıklı gıda talebi olduğu irdelenen raporda, Türkiye'nin gıda-tarım ihracat piyasalarının son derece büyüdüğü, ancak çeşitlilik ve sofistike olma niteliğini koruduğu da anımsatılıyor.

Gıda işleme sanayinin bölünmüşlük ve kayıtdışılık gibi karakterize sorunları bulunduğu belirtilen rapor özetle şöyle tamamlanıyor:

“Ülkedeki tarım gıda tesislerinin kesin sayısı bilinmemektedir, çünkü istatistikler bir kaynaktan diğerine büyük ölçüde değişmektedir. İstatistik kurumu sadece 27 bin 543ü vergiye tabi 40 bin işletme kaydetmiş, bunun yanında TOBB, 50 kişiden fazla kişi çalıştıran 16 bin 780 tesis olduğunu açıklamıştır. Türk gıda tarım tesislerinin yüzde 90ı küçük ve orta büyüklükteki işletmelerdir. AB'nin ilk 25 ülkesindeki gıda işletmelerinin sadece yüzde 37’sinin 50den az çalışanı bulunmaktadır.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler