Babacan'ın açıklamaları

Dışişleri Bakanı Babacan, 17 Ekim'de 192 üyeli BM Genel Kurulunda yapılacak BMGK geçici üyelik seçimlerinden önce geldiği New York'ta TRT'2 kanalının ''Açılım'' programına katılarak, seçimler ve dış politikayla ilgili soruları yanıtladı.

Yayınlanma: 15.10.2008 - 07:53
Abone Ol google-news

Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Türkiye'nin Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimle olacak temaslardaki en önemli beklentisinin, bu yerel yönetimin terör örgütü PKK konusundaki söylemini, fillerini değiştirmeye devam etmesi olduğunu belirtti. Babacan, ''Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimin kendi kontrolünde olduğunu iddia ettiği alanlarda terör örgütüne karşı çok daha somut, çok daha ciddi bir duruş sergilemesi gerekir'' dedi.


Irak

Bağdat'a giden az sayıdaki dışişleri bakanından biri olduğunu anımsatan Babacan, bunun Türkiye'den Saddam rejimi sonrasında Irak'a bakan düzeyinde yapılan ilk ziyaret olduğunu ifade etti.

''Dolayısıyla biz Bağdat'la orada eşik aştık'' diye konuşan Babacan, arkasından Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin Türkiye'ye geldiğini ve bunun da önemli bir ziyaret olduğunu, daha sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bazı bakanlarla birlikte Bağdat'a gittiğini anlattı.

Türkiye'nin Irak merkezi hükümetiyle üst düzey siyasi diyalog ve işbirliği mekanizması kurduğunu vurgulayan Babacan, buna göre iki ülkenin başbakanlarının yılda en az bir kez, bakanların da yılda 3 defadan az olmamak kaydıyla bulaşmalarının öngörüldüğünü belirtti.
Babacan, özellikle terörle mücadele çerçevesinde ''Irak merkezi hükümetiyle terör örgütü PKK arasındaki mesafeyi oldukça açtıklarını'' ifade ederek, terör örgütüyle mücadelede temel hedefin ''terör örgütünün yalnızlaştırılması ve siyasi desteklerinin yavaş yavaş kesilmesi'' olduğunu söyledi. Türkiye'nin bu hedefi doğrultusunda önce Arap ülkeleriyle, Avrupa ülkeleriyle, ardından ABD ve Bağdat'la yapılan mutabakatlarla yol aldığını anlatan Babacan, ''Terör örgütünü siyasi açıdan yalnızlaştırdık mı diye sorduğumuzda geriye bir faktör kalıyor, o da Irak'ın kuzeyindeki yerleşim. Bizim Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimle direkt diyalog kurmamız, biraz da bu hedefe yöneliktir'' dedi.

Bakan Babacan, daha önceleri Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimle farklı kanallarla bir iletişim olduğunu, ancak bu sefer Dışişleri Bakanlığının Irak özel temsilcisi Özçelik'in yerel yönetimle doğrudan muhatap olmasının nispeten yeni bir konu olduğunu söyledi. Babacan, bu temasların ilk olmadığına da işaret ederek, Özçelik'in daha önce de Bağdat'ta ve diğer farklı yerlerde Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimle temaslarının olduğunu anımsattı.

Türkiye'nin bu temaslardan en önemli beklentisinin ise Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimin terör örgütü PKK konusundaki söylemini, fiillerini, yaptıklarını değiştirmeye devam etmesi olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle konuştu:
''Bir yıl öncesiyle bugün arasında olumlu anlamda söylem olarak bir fark görüyoruz, son terör eylemlerinden sonra Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimden kınama açıklamaları geldi, açık şekilde kınadılar. Yine bakıyoruz arazide yine ufak tefek bir şeyler yaptılar, ama bunlar yeterli değil. Hem siyasi duruş olarak çok daha katı ve çok daha kararlı bir tutum sergilemeleri gerekiyor, hem de fiilen arazide daha somut tedbirler almaları gerekiyor, çünkü bu saldırılar bizim topraklarımızda, bizim insanlarımıza Irak kaynaklı saldırılar. Bu terör örgütü Irak'ın kuzeyini mesken edinmiş bir terör örgütü, bunun hep beraber farkında olmamız gerekir. Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimin kendi kontrolünde olduğunu iddia ettiği alanlarda terör örgütüne karşı çok daha somut, çok daha ciddi bir duruş sergilemesi gerekir.''

Irak özel temsilcisi Özçelik başkanlığındaki heyetin Irak'ta kimlerle görüşeceğinin tamamen konuşulacak konularla ilgili olduğunu söyleyen Babacan, bu konuda bir sınırlama olmadığını, Özçelik'in gerekli gördüğü kişilerle, gerekli gördüğü konuları konuşacağını belirtti.

Babacan, ''Bu görüşmeler bizim tarafımızda daha üst seviyelerde olabilir mi, bu tabii ki gelişmelere bağlı, bizim tarafımızda daha üst düzey temaslar biraz da Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimin kendi açılımlarıyla da alakalı, biz buna açığız ama, somut tedbirleri de görmek istiyoruz doğrusu'' dedi. Babacan, bu noktada önemli olanın terör örgütünün artık Türk-Irak ilişkilerinin gündeminden düşüp düşmeyeceği konusu olduğunu da vurgulayarak, terör örgütünün varlığını sonlandırmak için ''aynı kararlılığın herkeste olup olmadığını'' görmek istediklerini söyledi.

Terörle mücadelede askeri unsurların önemli olduğuna ve Türkiye'nin bu unsurları etkin şekilde kullandığına dikkati çeken Babacan, TSK'nın operasyonlarının dünyada askeri literatüre geçecek değerde olduğunu, yapılan operasyonlarda pek çok hedefin vurulduğunu, tek bir sivilin burnunun bile kanamadığını bildirdi.

''Bizim kuzey Irak'ta terör örgütüne karşı verdiğimiz mücadelede çok büyük hassasiyet, çok büyük dikkat var, askeri açıdan baktığımızda büyük bir başarı var ortada'' diye konuşan Babacan, terörle mücadelenin tek yolunun askeri yollar olmadığını, diplomasi, diyalog, ekonomik ve sosyo-kültürel uygulamaların da son derece önemli olduğunu kaydetti.


ABD ile istihbarat paylaşımı

Babacan, ABD ile terörle mücadelede bilgi paylaşımının sürüp sürmediğinin sorulması üzerine, terör örgütü PKK'nın Türkiye, ABD ve Irak'ın ortak düşmanı olduğunu söyledi. Terörle mücadelede ABD ile Türkiye'nin istihbarat paylaşımı ve askeri operasyonların koordinasyonları açısından beraber çalıştıklarını anlatan Babacan, kurulan sistemin iyi bir şekilde çalıştığını ve bugüne kadar iyi sonuçlar verdiğini belirtti.

Son terör saldırısının ABD'nin bilgi paylaşmamasından kaynaklandığı şeklindeki yorumların doğru olmadığını da belirten Babacan, Türkiye'nin ABD'nin verdiği istihbarat bilgilerinden memnun olduğunu, bunun tatmin edici düzeyde olduğunu düşündüklerini, ancak istihbaratın yüzde yüz kesin doğru bilgi demek olmadığını, kuşkusuz arazide haberdar olunamayan gelişmelerin de olabileceğini kaydetti.


Türkmenler ve Kerkük

Dışişleri Bakanı Babacan, Irak'ın kuzeyinde yaşayan Türkmenler ve Kerkük ile ilgili bir soru üzerine, ekonomik gelişmenin en önemli kaynağının istikrar olduğunu kaydederek, bölgenin ekonomik durumundaki olumlu gelişmelerde Türkiye'nin çok büyük katkısı olduğunu söyledi. Babacan, ''İlişkilerin en gergin olduğu dönemde dahi biz Irak'a, Irak'ın kuzeyine hiçbir ekonomik yaptırım uygulamadık'' dedi. Türkiye'nin Irak'ın kuzeyinde yaşayan 4 milyon insanla hiçbir sorununun bulunmadığını, onların Türkiye'nin kardeşi ve akrabası olduğunu belirten Babacan, ''Onların günlük hayatını olumsuz şekilde etkileyecek en küçük bir adım bugüne kadar atmadık, bundan sonra da atma niyetimiz yok'' diye konuştu.


ABD'nin Irak'taki askerlerini azaltması

Bakan Babacan, ABD'nin seçimlerin ardından gelecek yeni dönemde Irak'tan çekilme planı olduğunun hatırlatılması üzerine ise geçen Haziran ayında ABD'ye geldiğinde başkan adayları John McCain ve Barack Obama'nın dış politika ekibinden yetkili herkesle görüştüğünü ve her iki tarafın da Irak'taki Amerikan askerlerini azaltmak niyetinde olduğunu söyledi. Irak'ın kendi güvenlik ve savunma kapasitesini oluşturmadan ABD'nin çok hızlı bir şekilde güçlerini oradan çekmesinin yeni zorlukları beraberinde getirebileceğini de ifade eden Babacan, bu kapsamda Amerikan askerlerinin kademe kademe Irak'tan çekilmesinin ve Irak'ın kendi güvenlik işini kendisinin sahiplenmesinin son derece önemli olduğunu belirtti.

ABD'nin Irak'taki varlığının azalmasının bölge ülkelerinin Irak'la olan ilişkilerini daha önemli hale getireceğini kaydeden Babacan, Irak'taki grupların da Türkiye ile ilişkileri geliştirmeyi ve desteğini almayı kendilerinin isteyeceğini söyledi. Babacan, Türkiye'nin Irak'a pozitif yaklaştığını, Irak'ı daha güçlü ve daha istikrarlı görmek istediğini, bunu herkesin bildiğini bildirdi.

Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, 17 Ekim'de New York'ta yapılacak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) geçici adaylığı seçimlerinde Türkiye'ye verilen desteğin şu ana kadar iyi göründüğünü, ancak gizli oylama olacağı için ''son güne, son saate ve hatta son dakikaya kadar çalışmaların titiz şekilde yürütülmesi gerektiğini'' söyledi.

Dışişleri Bakanı Babacan, 17 Ekim'de 192 üyeli BM Genel Kurulunda yapılacak seçimlerden önce geldiği New York'ta TRT'2 kanalının ''Açılım'' programına katılarak, seçimler ve dış politikayla ilgili soruları yanıtladı.

 

BMGK Seçimleri

17 Ekim'deki oylamada BM ülkelerinin daimi temsilcileri olan büyükelçilerin oy kullanacağını anımsatan Babacan, New York'a bu hafta gelmesinin asıl nedeninin oy kullanacak büyükelçilerle gruplar halinde ve gerekirse tek tek görüşerek, Türkiye'nin BMGK'ya seçildiği takdirde ne tür katkılarının olacağı konusunda kendilerini bilgilendirmek ve destek talebini yinelemek olduğunu söyledi.

Babacan, ''Her ne kadar şu ana kadar destek iyi görünüyor desem de kuşkusuz gizli oylama olduğu için son güne, son saate ve hatta son dakikaya kadar çalışmalarımızı titiz bir şekilde yürütmemiz gerekiyor'' diye konuştu. Türkiye'nin BMGK'ya seçilebilmesi için Genel Kurul'da oy kullananların üçte ikisinin oyunu almasının gerektiğini belirten Babacan, 192 ülkenin hepsinin oylamaya katılması halinde 128 oy alınması gerekeceğini söyledi. Babacan, oylamalara genellikle bir-iki ülke dışında tüm ülkelerin katıldığını kaydederek, ''(Oylamaya nasılsa 192'den az ülke katılır, dolayısıyla 128'den az oy bize yeter) gibi bir rahatlığa biz girmiyoruz doğrusu, 192 ülkenin tamamı oylamaya katılacak ve dolayısıyla da bize 128 oy gerekecek varsayımıyla çalışmalarımızı yürütüyoruz'' dedi.

Türkiye'ye destek veren ülkelerin 3 gruba ayrıldığını belirten Babacan, bu ülkeleri ''karşılıklı destek anlaşmasıyla söz alınan ülkeler, karşılıksız yazılı destek alınan ülkeler ve sözlü destek veren ülkeler'' olarak sıraladı.

Dışişleri Bakanı Babacan, ''Gizli oylama olduğu için biz kendimizden çok emin konuşmak istemiyoruz, ancak karşılıklı destek anlaşması, yazılı destek ya da sözlü desteğe bakacak olursak durumumuz fena değil gibi görünüyor, ama son dakikaya kadar işler değişebilir'' ifadesini kullandı. Bazı ülkelerde merkezle New York'taki daimi temsilcilikleri arasında bazen kopukluklar, uyumsuzluklar olabildiğini de ifade eden Babacan, ''Dolayısıyla biz hem merkezlerden hem de buradaki daimi temsilciliklerden, her iki taraftan birden kontrol ederek gidiyoruz ki bir boşluk, bir yanlışlık olmasın'' diye konuştu.


Pozitif kampanya

Türkiye'nin kampanyasının ''pozitif'' olduğunu bildiren Babacan, kampanya stratejilerinin ''sadece Türkiye'yi, Türkiye'nin BMGK'ya üye olmayı neden hakettiğini ve üye olursa neler yapacağını, nasıl bir strateji izleyeceğini'' anlatmak üzerine yoğunlaştığını, prensip olarak kampanyalarında diğer aday ülkelerden bahsetmediklerini vurguladı.
''Bizim kampanyamız pozitif bir kampanya, negatif kampanya değil'' diyen Babacan, kampanyanın ''diğer ülkelerin zayıflıklarını, eksikliklerini anlatmaya'' yönelik olmadığını ifade etti.

Türkiye'nin BM'nin kurucu üyesi olarak dünyanın dört bir köşesinde ağırlıklı olarak da kendisine yakın coğrafyada güvenlik, istikrar ve barış için çok yoğun emek ortaya koyduğunu, bu yöndeki çabalarının gittikçe çoğaldığını anlatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Orta Doğu'daki pek çok sorunda, Kafkaslar'da, Balkanlar'da, Afganistan'da, Pakistan'da, Orta Asya'da, Kuzey Afrika'da pek çok sıkıntılı konunun diplomatik ve barışçıl yolla çözümü için Türkiye çaba gösteriyor. BM'nin şu anda Afrika'da 8 tane misyonu var, biz bu 8 misyondan 6'sına katkı veren bir ülkeyiz. Afganistan'da, Lübnan'da, Kosova'da, Bosna Hersek'te bizim barış gücümüz var ve BM'nin küresel pek çok politikasında Türkiye önemli bir aktör zaten şu anda. Biz bütün bu çabalarımızı Güvenlik Konseyi içerisinde çok daha etkin bir şekilde sürdüreceğimiz ve Güvenlik Konseyi'nin önüne giden konularda da Türkiye'nin özgün, bağımsız, yapıcı bir çizgi izleyeceğini herkese söylüyoruz, biz bunları anlatıyoruz.''

Bu kampanyanın stratejisinin Türkiye'yi diğer aday ülkelerden (İzlanda ve Avusturya) farklılaştırdığını da kaydeden Babacan, ''Türkiye'nin kendine yakışır bir politika izlemesi, kendine yakışır olgunlukta, ağırbaşlılıkta bir çizgi izlemesi takdir de ediliyor, ben burada yaptığım temaslarda da onu görüyorum doğrusu'' dedi.


BMGK ve  İran'ın nükleer programı meselesi

Babacan, diğer adayların ''Türkiye'nin BMGK'nın önüne İran'ın nükleer programı geldiğinde Türkiye'nin tarafsız kalamayacağı ve Türkiye'nin kolay kolay çekip çevrilemeyecek kadar ağır bir ülke olduğu'' şeklinde söylemlerinin olduğunun hatırlatılması üzerine, bu kapsamda temel faktörün ''güvenilir, itibarlı ülke olmak'' olduğunu vurguladı. Türkiye'nin dış politikasını ilkeler, belli değerler, idealler temelinde yürüttüklerini anlatan Babacan, ''Türkiye'nin özgün ve bağımsız bir politika uygulaması aslında pek çok ülkenin menfaatine'' diye konuştu.

Türkiye'nin belli bir ülkeler kategorisine konup, kendisinden o gruptaki ülkeler gibi hareket etmesinin beklenmesinin yanlış olacağını belirten Babacan, zaten BMGK'nın kendisinin ve karar mekanizmalarının da daha demokratik ve çok sesli hale getirilmesi konusunda BM'de bir konsensüs olduğunu anımsattı.

Türkiye'nin İran'ın nükleer programı meselesine de ilkeler temelinde yaklaştığını anlatan Babacan, Türkiye'nin bölgesinde nükleer silah istemediğini, aynı zamanda nükleer enerjinin barışçıl yollardan kullanılmasının da her ülkenin doğal hakkı olduğunu söylediğini ifade etti.

Bakan Babacan, Türkiye'nin altı ülke (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya) ve İran arasında devam eden müzakerelerde önemli bir rolü olduğunu da kaydetti.
''Bu rolü biz talep etmedik, İran geldi bizden istedi, 6 ülke geldi bizden istedi'' diye konuşan Babacan, Türkiye'nin her iki tarafla da rahat konuştuğunu, iki taraf arasında yanlış anlamaların giderilmesinde ve hassasiyetlerin anlaşılmasında önemli rol oynadığını söyledi. ''Bu arabuluculuk değil, ancak önemli bir kolaylaştırıcı rol oynuyoruz'' diyen Babacan, bu durumun ve Türkiye'nin oynadığı yapıcı rolün herkes tarafından kabul ve takdir edildiğini bildirdi.

Babacan, bu kapsamda AB'nin de tüm ilerleme raporlarında Türkiye'nin hem İran konusu hem de Orta Doğu'da İsrail-Suriye arasında oynadığı kolaylaştırıcı rolü sık sık takdir ettiğini anımsattı.

Dışişleri Bakanı Babacan, İran'ın nükleer programıyla ilgili yaşanan anlaşmazlık konusunda da Türkiye'nin İran'ı diyaloğa ve müzakere masasına gitmeye teşvik ettiğini vurguladı.

''Uranyum zenginleştirmesi teknolojisine sahip olan bir ülkenin nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanmasıyla bu işi nükleer silaha götürmesindeki tek farkın zaman meselesi olduğunu'' ve bu kapsamda o ülkenin ''niyetinin ve denetim mekanizmalarının önemli'' olduğunu belirten Babacan, İran'ın nükleer silah yaptığını kanıtlayan bir bilginin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) dahil kimsenin elinde olmadığını, ancak İran'ın böyle bir niyeti olmadığının da söylenemediğini kaydetti.

Babacan, ''kamuoyunda pek çok ülkenin sahip olduğu nükleer silahların neden İran'da olamayacağı'' yönünde bazı soruların sorulduğunun hatırlatılması üzerine ise Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi anlaşmasına (NPT) taraf olmayan ülke sayısının çok az olduğunu söyledi. İran'ın NPT'ye taraf olduğunu, taahhüdü bulunduğunu ve niyetinin de nükleer silah yapmak olmadığını söylediğini anımsatan Babacan, ancak bu konuda uluslararası kamuoyunda endişeler bulunduğunu ifade etti. Babacan, bu kapsamda kuşkuların kalkması için karşılıklı güvenin tesis edilmesi gerektiğini bildirdi. İran'la yürütülen müzakere sürecinin de bunlarla ilgili olduğunu anlatan Babacan, Türkiye'nin sürecin detaylarına hakim olduğunu söyledi.

Babacan, ''İran konusunun BMGK seçimleriyle ilgili olarak gündeme gelmesi ya da getirilmesi aslında bana göre bizi güçlendiren bir faktör, çünkü bizim çabalarımız her kesim tarafından takdir ediliyor'' dedi. Babacan,bu konunun olumsuz bir kampanya unsuru olarak Türkiye aleyhine kullanılmasının da doğru olmadığını, konunun kendisinin önüne de geldiği zaman zaten olumlu bir çerçevede geldiğini belirtti.

 

ABD seçimleri

ABD ve Türkiye'nin birbirini dost ve müttefik olarak gördüğünü belirten Babacan, ''ABD'de bundan sonraki yönetim Demokrat da olsa Cumhuriyetçi de olsa Türkiye olarak amacımız ABD ile daha iyi ilişkiler geliştirmektir. Yeni Başkan kim olursa olsun bizim temel amacımız daha iyi ilişkiler ve işbirliğidir'' dedi.


Türkiye- Ermenistan ilişkileri

Babacan, Türkiye'nin Ermenistan'la son 1 yıldır diplomatlar düzeyinde sorunları konuştuklarını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Erivan ziyaretinin ardından ise siyasi diyalog kapısının açıldığını söyledi.

New York'ta Ermenistan ve Azerbaycan bakanlarıyla üçlü toplantıda bir araya geldiklerini hatırlatan Babacan, Ermenistan'la ikili ilişkilerin devam edeceğini ama bu ilişkilerin Azerbaycan-Ermenistan ilişkileriyle de bağlantılı olduğunu bildirdi. Ermenistan'da Serj Sarkisyan'ın Ermenistan Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Azeri-Ermeni temaslarının da hızlandığını ifade eden Babacan, Azerbaycan'daki seçimlerin ardından da bu sürecin belki yine hızlanabileceğini söyledi. Babacan, bunun olması halinde Türk-Ermeni ikili ilişkilerinin de bundan olumlu etkileneceğini belirtti.

Dışişleri Bakanı Babacan bir soru üzerine, her 3 ülkede de görüşmelere muhalefet eden grupların bulunduğunu, Türkiye'de de muhalefetin Erivan gezisine karşı çıktığını anımsatarak, ''Belki içeride en çok muhalefetin yaşandığı ülke Türkiye oldu, bakmayın biz doğru yaptığımıza emin olduğumuz için, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu açılımının Türkiye'nin çıkarına olan bir açılım olduğunu düşündüğümüz için, kararlılıkla bunları gerçekleştirdik. Sayın Başbakanımız da buna tam destek verdi'' dedi.

Babacan, bu kapsamda Türkiye'nin açılımını tüm dünyanın alkışladığını, Türkiye'nin barış ve çözüm isteyen bir ülke olduğunun da yeniden tescil edilmiş olduğunu söyledi.

ABD'deki Ermeni diasporasıyla ilgili bir soru üzerine ise Babacan, Ermenistan'daki insanlarla ABD'deki diasporanın gündemlerinin zamanla farklılaştığını belirterek, diasporanın yaklaşımının daha saplantılı, ideolojik olduğunu ve Ermenistan halkına zarar verdiğini, Ermenistan'da yaşayan halkın sıkıntılarını kendilerine çok dert etmediklerini kaydetti. Ermenistan'da bu kapsamda siyasi liderliğin çok önemli olduğunu belirten Babacan, Erivan'daki görüşmelerinde Ermeni yönetiminde çözüm için siyasi irade gördüklerini, bu iradenin uygulamaya geçmesini görmek istediklerini bildirdi.

 

KİİP ve Yeni Rusya

AB'nin de KİİP'e destek verdiğini anımsatan Babacan, KİİP'in amaçlarının, çözüm üretme mekanizmalarının detaylarının şu an 5 ülke arasında görüşülmeye devam ettiğini, ortak payda bulunduğunda KİİP'e resmi start verileceğini belirtti.
Babacan, bir soru üzerine, ''Tek kutup, iki kutupluluk, çok kutupluluktan çok yeni Rusya'yı iyi anlamanın gerektiğini düşünüyorum'' diye konuştu.

''Yeni Rusya'nın beklentilerini, psikolojisini, nasıl algılanmak istediğini'' anlamak gerektiğini vurgulayan Bakan Babacan, bu kapsamda bir işbirliği yaklaşımı gerektiğini söyledi. Rusya'nın son dönemde pek çok uluslararası meselede görüşleri sanki dikkate alınmıyor ve adeta kuşatılmış gibi hissetmeye başladığını ifade eden Babacan, bugünün dünyasında Rusya'nın saygı ve ciddiye alınmayı beklediğini, ama yaşanan gelişmelerin de dünyanın yeniden iki kutuplu olduğu anlamına gelmediğini bildirdi.

Bu kapsamda Türkiye'nin politikalarında son derece ilkeli ve dengeli bir yaklaşım sergilediğini anlatan Babacan, bunun da herkes tarafından takdir kazandığını ifade etti.

 

AB

Babacan, ''İlerleme raporları Türkiye AB'ye üye oluncaya kadar hep eksikliklerle dolu olacak, bu da çok doğal'' dedi. Türkiye'nin daha önünde yapacak çok şeyi olduğunu belirten Babacan, ''Zaten raporlarda Türkiye mükemmel ve üzerine düşen her şeyi yaptı dese zaten o gün bizim üye olmamız lazım'' diye konuştu.

AB ile ilişkilerde yaşanan sıkıntılarla ilgili bir soru üzerine ise Babacan, özellikle Fransa'da ve Almanya'da seçimlerde Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağı yönünde söylemlerin tabiatıyla Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkilediğini, Türk halkının AB heyecanını kırdığını, ama AB yolunda yapılanları Türk halkının sevdiğini, benimsediğini belirtti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler