Pisagor’un ülkesine yolculuk: SİSAM

Gözümüzün önünde yemyeşil ormanlarla kaplı dağlar, derin vadilerde kıvrılıp giden yollar, küçücük üzüm bağları ve meyve bahçelerinin ardına gizlenmiş resim gibi evler… Nerede olduğu bilinmez, Kaf Dağı’nın ardına saklanan cennetten değil, tarihin babası Heredot’un “dağlarından yağ, ovalarından bal akar” diye tabiri ettiği Antik İyonya’nın on iki kolonisinden birinden bahsediyorum...

Yayınlanma: 15.10.2008 - 11:13
Abone Ol google-news

Boz dağları çam, meşe, zeytin; kıyılara sıkışmış ovacıklarıysa incir, üzüm, şeftali, armut, kayısı ağaçlarıyla örtülü Sisam’dan… Bu hafta sonu yolculuğumuz, iki kulaç atımı ötemizdeki Sisam’a; her ne kadar bu şirin Yunan Adası binlerce yıllık tarihi, bir birinden özgün kasabaları ve köyleri, eşsiz plajları, tertemiz denizi ve tüm doğal güzellikleriyle, bir haftasonu gezisinden daha fazlasını hak ediyorsa da...

Sisam Adası, Tasoz, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız ve İkarya adalarıyla beraber Kuzey Ege Adaları olarak adlandırılan grupta yer alıyor. Çoğu dillerde Samos olarak bilinen adaya, susam üretiminden dolayı önceleri Susam, sonra da Sisam demişiz. Sisam, 478 kilometrekare yüzölçüme ve yaklaşık 36 bin yerleşik nüfusa sahip. Tarihi oldukça eskilere, milattan önce 2500 yılına dek gidiyor. Altın çağını ise İyonya Ligi’ne katıldığı milattan önce 7. yüzyıldan itibaren yaşıyor. Özellikle şarapları ve kendine özgü kırmızı çömlekleriyle İyon ticaret, kültür ve sanat dünyasının önemli bir merkezi oluyor. 15. yüzyıldaki Osmanlı hakimiyetine kadar, güney kıyısındaki Pitagoryon şehri adanın merkezi olarak kalıyor. Pitagoryon hemen akıllara ünlü bilgin ve matematikçi Pisagor’u çağrıştırıyor. Burada bir kelime benzerliği yok; zira Pisagor, doğduğu ve yaşadığı şehre adını veriyor. Bugün Pitagoryon adanın Güney Ege’ye açılan kapısı. Duvarlarını begonvil ve sarmaşıkların süslediği Ege mavisi evleri, kesme taşlı dar sokaklarıyla Pitagoryon bize Bodrum’un turizmden nasibini almadığı yıllardaki halini anımsatıyor. Adanın başlıca turizm merkezi olmasına rağmen “herşey dahil” turizmin esiri olmamış ve böylelikle insanları doğallığını, mimarisi de özgünlüğünü koruyabilmiş. Pitagoryon’a iki kilometre uzaklıktaysa, dünyanın sekizinci harikası diye nitelendirilen Eupalinos Tüneli yer alıyor. Tünel, milattan önce 6. yüzyılda ünlü tiran Polikatres zamanında mühendis Eupalinos tarafından inşa edilmiş ve onun adını almış. Kastro Dağı’nın bir kilometre içine kadar ilerleyen bu antik dönemin mühendislik harikası, bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor.

Adanın güney sahilinde son derece el değmemiş koylar bulunuyor. Bunlardan en ünlü olanı Dilek Yarımadası’nın ucunda yer alan ve Bayrak Adası’nın sadece bin 100 metre uzağındaki Psili Ammos kumsalı. Pitagoryon’a sekiz kilometre uzaklıkta, Türkiye ve Yunanistan’ın birbirine en fazla yaklaştıkları noktada yer alan bu kumsalı Yunanlar turistik yer olarak değerlendirirken, tam karşıda bize ait cennet gibi koylar askeri bölge olduğu için ne yazık ki ziyarete kapalı. Güneyde yer alan diğer bir koy da incekumdan harika bir kumsalı ve birbirinden hoş tavernalarıyla Votsalakia. Buradan sonra yol, adanın en yüksek noktası bin 440 metrelik Kerkis Dağı’na doğru zigzaglar çizerek yükseliyor. Yolda ilerlerken Pyrgos, Koumaradei, Marathokampos gibi küçük dağ köyleri yakınlarında, yol kenarına sıralanmış bal, zeytinyağı ve incir satış yerleri, bize bir kez daha Heredot’un binlerce yıl önceki sözünü anımsatıyor.

Yol kuzey yamaca geçer geçmez inişe geçiyor ve genişçe bir düzlüğe yayılan (ve adı da rivayete göre Karlıova’dan bozma) Karlovassi kentine ulaşıyor. Burası adanın ikinci kalabalık kenti ve Samos’tan Yunanistan’ın diğer yerlerine giden feribot ve hidrofillerin uğrak noktası. Karlovassi’den kıvrıla kıvrıla ilerleyen sahil yolu sırasıyla Ambelos, Agios Konstantinos, Avlaka, Kokkari koylarından geçiyor. Pitagoryon’dan başladığımız bu yazıyı ve yolculuğu seksen kilometrelik bir daire çizerek Vathi’de sonlandıralım. Samos olarak da bilinen Vathi Osmanlı’nın Yunanistan’a adayı teslim ettiği 1912 yılına kadar adanın başkenti ve idari merkeziymiş.

O günden bugüne de İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki kısa ama kanlı Alman işgal dönemini saymazsak-Yunanistan’ın bir ili olarak kalmış. Bizi Vathi’den Kuşadası’na geri götürecek tekneye binme vakti geldi. Sisam ile vedalaşıyoruz, bir gün yeniden buluşmak üzere… Sanki arkamızda bıraktığımız başka bir ülke değil de bir dost, bir komşu. Sokakları, insanları, tavernaları, dükkânları, denizi ve güneşi gözümüzden bir an eksik olmuyor; kekik, nane, çiğdem kokularıysa halen burnumuzda tütüyor…

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler