Dik Dur Dik Otur...
Başlık, 1950’lerde ilkokul 5. sınıf Türkçe kitabında bulunan bir okuma parçasının adıdır. Dik durmanın, dik oturmanın yararı anlatılırdı bu yazıda. Yıllar içinde yazı başlığı bende öylesine iz bırakmış ki, kitap sınırlarını aşıp yaşam biçimine dönüştü. Boyun eğmemek, el etek öpmemek, onurlu yaşamak güzelliğine, erdemine ulaşıyorum oradan. Başkasına özenmek, giderek onun buyruğuna girmek eski bir hastalığımızdır. Toplumu başkalaştıran, sinsi sinsi kemiren hastalık...
Komşu sokağın alımlı kızı Ezgi, İranlı bir sevgili bulunca, o gün başına türbanı geçirdi. Komşumuz Aliye Hanım Ezgi’yi öyle görünce dayanamadı. En gerçekçi uyarı Aliye Hanım’dan geldi:
- Güzel kızım, sen İranlıya benzeyeceğine, neden İranlıyı kendine benzetmedin?
Söyleyecek sözü olmayan Ezgi, başı önünde oradan uzaklaştı.
Dahası, İranlıya, Arabistanlıya sevdalanmadan, o ulusun hizmetine gönüllü girenlere ne demeli?
Çevrenize, gazetelere, televizyonlara bakınız. Orada kişilikleri yalama yapmışların yanında türlü engellere karşın dimdik duranları da görürsünüz. Daha dün iktidarın karşısında ödünsüz birinin, bugün bakanlık koltuğunda oturması, bizde sık görülen aşağılık bir olgudur. Kimliğini kaybedenin yerinde yeller eser. Fransa’da iki yıl önce “Kimlik Bakanlığı” adıyla bir bakanlığın kurulması anlamlıdır. Geleceğimiz, dik durmamıza bağlıdır. Dik durmak mihenk taşıdır... Atatürk’ü anımsarım...
En Çok Okunan Haberler
- 'Müzakere edilmez!'
- ‘Haddini bilsin, tepemin tasını attırmasın’
- 'Bir milletvekilliğine her şeyi sattın'
- CHP’nin yükselişi sürüyor
- Neler konuşuldu?
- 'AK Partili bakan yardımcısının toplam maaşı...'
- Son mesai saatinde 4.5 milyonluk fatura kesilmiş
- Mehmet Ali Yılmaz'ın ailesinden açıklama
- Merkez Bankası faiz kararını açıkladı
- Erdoğan’dan ‘İsrail’le ticaret’ çıkışı!