Onun adı Mustafa

Lig Tv’de yorumcuyken istikrardan, melekeleşen pas ve kanat organizasyonlarından bahsetti, Beşiktaş’a gelince bir anda 4’lü savunmadan 3’lüye, solbek Tello’dan forvet Tello’ya geçiş yapıverdi. Her zaman beklenmeyenlerin adamıydı.

Yayınlanma: 25.10.2008 - 16:38
Abone Ol google-news

Elini havaya kaldırıp çevresine bakarken, kendisiyle ve takımıyla gurur duyuyordu. Gülümsüyordu içten bir şekilde kendisine demediğini bırakmayanlar fotoğrafını çekerken. “Bu kadar genç adam Galatasaray’ın başına getirilir mi? Hangi takımda ne gibi başarısı olmuş?” demişlerdi ama Weah ve Arsene Wenger üzülürken Simoviç elinde bayrakla koşuyor, Tanju ve Prekazi birbirlerine sarılıp dansediyorlardı. O’nun maç sonrası duruşundan ve bakışından emek harcayıp herkese inat bir şeyler başarmanın ne demek olduğunu öğrenmiştim on yaşında. Avrupa futbolunda ismi olmayan ülkenin takımını Kupa-1 de ilk dörde sokmuştu. (Anorthosis’in bu sene şampiyonlar liginde yarı final oynadığını düşünün)

Kariyeri boyunca  “en”leri yaşadı. Kırk yaşına gelmeden  Galatasaray’la şampiyonluk, 8-0 lık İngiltere faciası, Aachen deneyimi, Rotariu’nun topu kara saplamasıyla kaçan muhtemel Avrupa finali, büyükleri duman eden Kocaeli, yine yeni yeniden milli takım, amigo Orhan, Avrupa Şampiyonasının en sıkıcı oyunuyla gelen çeyrek final, Fenerbahçe’yi şampiyon yapan ilk yerli hoca, şampiyonlar liginde sıfır puan, Aziz  Yıldırım, Manisa ikinci lig, İran Persepolis ve son perde Beşiktaş…

Maçları önce kafasında kazandı. Zaten %51 ile favoriydi. Gönlü her daim “fevkalade” güzel ve akılcı oyundan yanaydı ama İsveç maçındaki sıkıcı oyun ve Fenerbahçe’nin şampiyonlar liginde gol atamadan sıfır çekmesi de unutulmadı. Teknik oyuncuları (özellikle de solak olanları) çok sevdi. G.Saray’da  Metin, Tanju, Prekazi  FB’de  Revivo, Rapaiç, Baliç ve Abdullah aynı anda sahadaydı. Beş, altı kilometre koşulan oyunlarda bu anlayış Avrupa’da ilk dördü getirirken, 13 sene sonra kilometreler dokuzu gösterince sıfır puan-golle sınıfta kalmıştı. Bugün 11- 12 km sınırına dayanan oyunda teknik oyuncunun koşanı, rakibi ısıranı, alan kapatanı, hücuma bindirme yapanı makbul (beş gün önceki Walcott’lu, Fabregas’lı Arsenal halen akıllarda). Tello, Delgado, Cisse’li merkez Gençlere karşı ikinci yarı sallandı, Sivas’a puan kaptırdı. Blok takım olamama hali ve rakibe alan bırakma sekiz sene önce Kadıköy’de bıraktığımız yerden devam ediyor ama şunu da unutmamak gerekir ki Bjk taraftarı Lucescu’dan sonra ilk defa heyecanlanmış durumda.

Lig Tv’de yorumcuyken istikrardan, melekeleşen pas ve kanat organizasyonlarından bahsetti, Beşiktaş’a gelince bir anda  4’lü savunmadan 3’lüye, solbek Tello’dan forvet Tello’ya geçiş yapıverdi. Her zaman beklenmeyenlerin adamıydı. Zor olanı sevdi. Blok halinde ama durgun oynayan Sağlam’ın takımında bekleri ve Holosko’yu biraz daha hücuma gönderip merkezi ileri taşımak yeterliyken O bu kolaylığı seçmedi. Seçemezdi. Çünkü oynanan oyunun sonucunda şampiyonluk gelecekse altında Mustafa Denizli imzası olmalıydı Ertuğrul Sağlam değil.

Zor ve beklenmeyeni gerçekleştirmeye çalışmanın altında bir sebep daha var tabiki: Bu coğrafyanın futbolda en büyüğü olmak. Bir dönem garip bir halef-selef olma hali yaşadığı Terim’le aralarında gerçekten rekabet var mı yoksa sporseverler mi öyle hissediyor bilinmez ama farklı kulvarlarda da olsa tekrar bir arada ve karşı karşıyalar. Biz futbolseverleri renkli günler bekliyor. Bakalım Denizli üç farklı takımı da şampiyon yapmak gibi bir iddia ile girdiği bu yarışta Türkiye’nin Capello’su olmayı başarabilecek mi?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler