Mondros Mütarekesi’nin Anımsattıkları

Yayınlanma: 30.10.2008 - 07:32
Abone Ol google-news

Milli Mücadele sadece Mondros ve Sevr’in değil, emperyalizmin ve onu davet eden geri kalmışlığımızın da antitezini oluşturur. Bütün bunları yaşayan bir ulus olarak Türkler, Atatürk’ün ve kurduğu Cumhuriyetin değerini ve büyüklüğünü bir kez daha görüyorlardır.

Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin, milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.

 

Atatürk

Limni Adasının Mondros Limanında demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918de Bahriye Nazırı Rauf Bey ve Amiral Carlthorpe arasında imzalanan ve Birinci Dünya Savaşını bitiren ateşkes anlaşması, 31 Ekim gece yarısından sonra yürürlüğe girdi. Böylece Osmanlı İmparatorluğu savaşı kaybetmiş ve ömrünü tamamlamış oluyordu. Ertesi gece, 1 / 2 Kasım 1918de İttihatçı liderler ülkeyi terk ettiler. Durumu Enver Paşa, Artık oyun bitmiştirşeklinde özetlemiştir.

Bu anlaşmayı Rauf Bey, İstanbula dönüşünde gazetecilere Devletimizin bağımsızlığı, saltanatımızın hakları tamamen kurtarılmıştırİstanbulumuza tek bir düşman askeri çıkmayacak... Hiçbir Yunan askeri İstanbul ya da İzmire girmeyecektirdiye savunuyordu. Rauf Bey, Amiral Carlthorpeun Yunan savaş gemilerinin İstanbula girmeyeceğine dair verdiği kuru sözü içeren mektubuna güvenmekteydi.

 

Tehlikenin büyüklüğü

Atatürk ise, daha İstanbula gelmeden çok önce Halep ve Adanadan çektiği birçok telgrafla tehlikenin büyüklüğünü tek tek sıralıyor, çeşitli bahanelerle ülkenin işgal ve istilalara uğramak üzere olduğunu işaret ederek tedbirler öneriyordu. Saray ve hükümetin derdi ise, sadece İstanbulun işgal edilmemesi ve Yunan savaş gemilerinin Boğaza girmemesiyle sınırlıydı. Kendi neslinin, emperyalistler arasında bir o yana bir bu yana savrulmadan ayakta duran yegâne örneğini oluşturan Atatürk, Aydınlanmacı bir ruhun beslediği bağımsızlık bilinciyle Mondrosun tuzaklarla dolu bir anlaşma olduğunu, metni görür görmez kavradı. Sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy Mondros için,Hiç kimse, Mustafa Kemal kadar tam zamanında, yıkımın yakınlığını ve hatta başlamış olduğunu görememiştirdiye ifade eder.

Atatürk, 5 Kasımda Halepten çektiği telgrafta, İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak ihtiraslarının önüne geçmeye olanak kalmayacaktırsözleriyle hükümeti uyardı. Anadolunun savunulması için İskenderun Limanı ve Toros tünellerini önemli görüyor ve karaya asker çıkarmak isteyen İngilizler için, hükümete 6 Kasımda çektiği telgrafta, İngilizlerin aldatıcı tavırlarını, tekliflerini ve hareketlerini İngilizlerden çok haklı ve nazik bulan ve bunlara karşı nazik davranmamızı isteyen emirlerinizi yerine getirmeye yaratılışım elverişli değildir. Bunları yapmaktansa kumandayı bırakmaya hazırım. İskenderuna her ne sebep ve bahane ile olursa olsun asker çıkarmaya teşebbüs edecek olan İngilizlere ateşle karşı konulmasını emrettimdiyordu. Hükümet ise Atatürkün bu tutumunun devlet siyasetine ve ülke yararına kesinlikle aykırıolduğunu ileri sürüyordu. 8 Kasımda Adanadan, İngilizlerin tekliflerine boyun eğilecek olursa bunun sonu gelmez ve hatta hükümet üyelerimizin kendileri tarafından seçilmesini de isteyebilirlerdiye uyarmaya devam etti. Bütün bunlara ilişkin olarak görüşlerini Ali Fuat PaşayaBundan sonra, millet kendi haklarını kendisi arayacak ve koruyacaktırşeklinde açıklamaktaydı. Mütareke koşullarını baştan sona inceledikten sonra Osmanlı devleti bu mütareke ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmekle kalmıyor; düşmanların memleketi istilası için onlara yardımcı olmayı da vaat etmiştirdiyen Atatürk, şu sonuca varıyordu: Mondros basit bir silah bırakışması değil, tam bir teslimiyettir. Bu anlaşma ile İtilaf Devletleri, barış anlaşmasının yapılmasını beklemeden Türkiyenin bölüşülmesine giriştiler. Anlaşmanın 7. maddesi onlara bu olanağı tanıyordu.

 

Uğursuz mütareke

Atatürk, Mondrostan bu meşum -uğursuz- mütarekediye söz eder ve Mütareke ile yalnız mağlup bir devletin değil, Türk ulusu ile beraber Türk tarihinin de cezalandırılmak istendiğini anlatmaya çalışır. Vahdettin ise Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, hemen kabul edelim. İngilterenin bize dost politikası değişmemiştir. İngilizlerin hoşgörüsünü daha sonra sağlarızdiyordu. Damat Ferit de Mecliste Mağlupların mütareke ve barış yapılırken galibin arzusuna boyun eğmesi, dünya kadar eski bir insanlık yasasıdırdiye sarayın teslimiyetine uygun bir çizgi izler. Daily Mail muhabirine 24 Kasım günü verdiği demeçte Padişah, İngiliz ulusuna karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecitten miras aldım. Ümidimi Allahtan sonra İngiltereye bağladım sözleriyle işbirlikçilikte ve teslimiyette sınır tanımadığını gösterir. İngilizleri bile şaşkına çeviren sarayın bu tutumunu, David Walder şöyle yorumlar:Osmanlı devleti İngiltereye tamamen boyun eğmiş ve İngiltereden resmen manda talep etmektedir.Diğer taraftan İngilizler, Türkleri küçük düşürmeye devam etmekte ve Müslüman sömürgeleri olan Mısır ve Hindistana Türklerin en ağır cezalarla nasıl cezalandırıldıklarını göstermekistemektedirler. Nihayet Padişah, Damat Feriti, Amiral Carlthorpea göndererek Osmanlı devletinin İngiltereye tamamen boyun eğdiğini belirtir ve İngiltereden resmen manda isteğinde bulunur.

Atatürkün olağanüstü bir sorumluluk duygusu ve derin tarih bilinciyle yaptığı saptamalar ve uyarılar dikkate alınmadığı gibi, Yıldırım Orduları Grubu kaldırılarak kendisi İstanbula çağrıldı. Anadoluyu tamamen parçalayacak olan bir planı uygulamaya sokmak amacıyla 13 Kasım 1918 günü 55 parçalık Müttefik donanması İstanbula girerken, Silahın yüksek şerefini korumasını bilenMustafa Kemal Paşa da, aynı gün Adanadan İstanbula uzun ve felaketli dört savaş yılının kanlı boğuşmalarından, yenilgiye uğramadan çıkan tek Türk komutanıolarak dönmektedir. Haydarpaşadan köhne bir motorla düşman donanması arasından geçerken zarif dudaklarından Geldikleri gibi giderlercümlesi dökülünce, Size nasip olacak. Siz bunları kovacaksınız Paşamdiyen Cevat Abbasa, hafifçe tebessüm eder ve bir süre düşüncelere daldıktan sonra, Bakalımder. İstanbula gelişini Son değil, yeni bir başlangıçolarak gören Atatürk, Mondrosu, kaybedilmiş bir savaşın sadece askeri ve diplomatik bir sonucu olarak değil, geri kalmışlığın ve bağımlılık sürecinin ürünü olarak niteliyordu. İşte bunun içindir ki, Mondros Osmanlı devleti için bir son iken, Türkiye Cumhuriyeti için de bir başlangıçtır. Bu durumu Atatürk, Savaş Müttefikler için bitmiş olabilir, ancak bizi ilgilendiren savaş, şimdi başlıyorşeklinde açıklar. O bakımdan denilebilir ki, Milli Mücadele sadece Mondros ve Sevrin değil, emperyalizmin ve onu davet eden geri kalmışlığımızın da antitezini oluşturur. Bütün bunları yaşayan bir ulus olarak Türkler, Atatürkün ve kurduğu Cumhuriyetin değerini ve büyüklüğünü bir kez daha görüyorlardır. Eğer bilinç-le bakılamıyorsa, tarihi ne anlamak, ne de ona yön vermek olanaklıdır.

 

(Prof. Dr. Metin KALE Osmangazi Üniversitesi / Eskişehir)

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler