Füze Kalkanı ve Stratejik Konsept

Yayınlanma: 18.11.2010 - 06:51
Abone Ol google-news

19- 20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon’da yapılacak NATO zirvesinin gündeminde Türkiye’nin güvenlik çıkarları açısından büyük önem taşıyan iki konu yer almaktadır. Bunlardan biri ‘Füze Kalkanı Projesi’, diğeri de NATO’nun yeni Stratejik Konseptidir.

Füze kalkanı konusunda 2006 yılından itibaren ABD ile Polonya ve Çek Cumhuriyeti arasında yoğun görüşmeler yapılmıştır. O zaman öngörülen proje böyle bir sistemin radarlarının Çek Cumhuriyeti’nde, füzelerinin ise Polonya’da yerleştirilmesiydi. Bu sistemin esas olarak İran’dan ve Kuzey Kore’den gelebilecek bir füze saldırısını önlemek için düşünüldüğü açıklanmıştı. O tarihteki Rusya Cumhurbaşkanı Putin bu projeye şiddetle itiraz etmiş, Almanya da Doğu Avrupa ülkelerine böyle sistemlerin yerleştirilmesi düşüncesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Polonya halkının büyük çoğunluğu da füze kalkanının topraklarına yerleştirilmesine karşı çıkmıştı. Daha sonra bu projeden vazgeçildi.

AKP hükümetinin tutumu

Öyle anlaşılıyor ki şimdiki proje füze kalkanının radar tesislerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi, füzelerin ise denizdeki savaş gemilerinden fırlatılmasıdır. NATO şemsiyesi altında böyle bir sistemin ülkemize yerleştirilmesine AKP hükümeti, bu projeye, İran’ın ve Türk kamuoyunun tepkisini yumuşatmak için dile getirdiği bazı koşulların kabulü halinde razı olacağı izlenimini vermiştir. Oysa esas sorulması gereken soru bu sistemin kullanılmasında Türkiye’nin rolünün ne olacağıdır. Tetikte kimin parmağı olacaktır? Ülkemizi hedefleyen bir saldırı halinde bu sistemin kullanılacağının garantisi var mıdır? Türkiye sistemin kullanılmasının kendi güvenliği açısından büyük sakınca doğuracağı durumlarda bunu engelleyebilecek güce sahip olacak mıdır? Füze sistemlerinin ateşlenme kararının birkaç dakika içinde verilmesi gerekeceğinden yetkinin de önceden ilgili askeri makamlara verilmesi gerekecektir. NATO ülkeleri bu konuda bu yetkiyi hangi makama ve hangi koşullarda vereceklerdir?

Belli ki açıkça ifade edilmese de bu sistemin hedefi İran’dan kaynaklanabilecek bir füze saldırısını bertaraf etmektir. Bu saldırı kime yönelik olabilir?

Bugünün koşullarında İran’dan Türkiye ya da diğer NATO ülkelerine yönelik bir saldırı beklenmemektedir. Kaldı ki İran’ın elindeki Şahap 3 füzelerinin Türkiye’den ötesine yani başka NATO ülkelerine ulaşacak etkili bir menzile sahip olmadığı bilinmektedir. Yaklaşık 2500 kilometre menzilli bu füzeler İran’ın batısındaki Türkiye’ye ve İsrail’e ulaşabilir.
 

Olası İran - İsrail çatışması

Bölgedeki çatışma olasılıkları arasında en yüksek ihtimalli olanı İran ile İsrail arasındaki bir çatışmadır. İsrail 1981 yılında Irak’taki Osirak nükleer tesisini bir hava saldırısıyla tahrip etmiş, 2007 yılında da benzeri bir saldırıyı Suriye’nin Deir-ez-Zor bölgesine düzenlemiştir. İsrail’in İran’da nükleer silah üretilebileceğinden kuşkulanılan tesisleri imha etmeyi planlıyor olması ihtimal dışı değildir. İran’ın da böyle bir durumda Şahap 3 füzelerini kullanarak İsrail’i vurmaya çalışması beklenir.

İsrail’in geliştirdiği kendi milli füze kalkanı sistemi Arrow, öyle anlaşılıyor ki henüz böyle bir saldırıyı tek başına defedecek yeteneğe kavuşmamıştır. Kuvvetli ihtimal, İsrail’in füze kalkanı konusunda NATO ile işbirli yapmaya çalışmasıdır.

Füze savunması konusunda Türkiye’nin geçmişte bazı kötü deneyimleri olmuştur. 2. Körfez Savaşı başında Irak’ın muhtemel bir füze saldırısına karşı Türkiye’nin NATO’dan geçici süre için istediği Patriot füzelerinin alınmasında büyük güçlük yaşanmıştır. Bunu engellemek isteyenler çıkmıştır. Bugün benzeri bir durum meydana gelse Türkiye’nin kendini savunmak için NATO’dan bu füzeleri geçici olarak dahi almakta zorluk çekmesi muhtemeldir. Buna rağmen Türkiye’den, başka ülkeleri, belki de İsrail’i savunmak için kullanılabilecek bu sistemi ülkesinde konuşlandırması istenilmektedir.

Geçmişte, Küba krizi sırasında, yapılan gizli görüşmeler sonucunda Sovyetler Birliği’nin Küba’ya füze yerleştirmemesi karşılığında, Türkiye’ye haber verme ihtiyacı bile duymadan NATO çerçevesinde ülkemize yerleştirilmiş bulunan Jüpiter füzelerini geri çektiği unutulmamıştır.

Çözüm Türkiye’nin kendi milli füzesavar füze sistemini kurması ve komuta ve kontrolünü kendi elinde bulundurmasıdır. İsrail ve Hindistan gibi ülkelerin yapabildiği bu işi Türkiye’nin yapamayacağı düşünülemez. Bunun maliyeti de Türkiye’nin üstlenemeyeceği kadar büyük değildir.

Ülkemizin güvenliğini bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda hükümetin şimdiye kadar yüce Meclis’e hiçbir bilgi vermemiş olmasını da yadırgıyoruz. Ülkemizin güvenliğini ilgilendiren bu gibi konular Meclis’in bilgisi dışında yürütülmemelidir.

NATO zirvesinde karara bağlanması beklenen diğer bir konu da yeni Stratejik Konsepttir. 1999 yılında Vaşington zirvesinde kabul edilen bugünkü Stratejik Konseptte, Türkiye’nin bütün ısrarına rağmen terörist saldırılar NATO antlaşmasının 5. maddesinin çerçevesine sokulmamış, yani bir üye ülkeye yapılan terörist saldırılar bütün ülkelere yapılmış gibi sayılmamıştı. Buna karşılık 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki İkiz Kulelere yapılan terörist saldırı 5. madde kapsamında kabul edilmiş ve bütün NATO ülkeleri ABD’ye yardıma hazır olduklarını bildirmişlerdi. Bu NATO tarihinin ilk 5. madde uygulaması olmuştu. Yani Stratejik Konseptte yer almamasına rağmen bir terörist saldırı bu kapsama alınmıştı. Şimdi bu tecrübeden sonra Lizbon zirvesinde terör saldırıları 5. madde kapsamına alınacak mıdır? Cevap verilmesi gereken soru budur. Türkiye’nin, evvelce olduğu gibi şimdi de bu yönde çaba göstermesi beklenmektedir. Bu amaca ulaşılması Türkiye açısından diplomatik bir başarı sayılacaktır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler