Antiemperyalistler bir aradaydı...

Hıfzı Topuz iki ay içinde iki kitapla bizlerle buluştu. Önce Kara Çığlık romanı, şimdi de Paris '68 üzerine kaleme aldığı Paris '68: Bir Devrim Denemesi adlı anıları. Bu kitabı yazmasını ben istedim Hıfzı Topuz'dan.

Yayınlanma: 06.11.2008 - 13:31
Abone Ol google-news

Hıfzı Topuz iki ay içinde iki kitapla bizlerle buluştu. Önce Kara Çığlık romanı, şimdi de Paris '68 üzerine kaleme aldığı Paris '68: Bir Devrim Denemesi adlı anıları. Bu kitabı yazmasını ben istedim Hıfzı Topuz'dan. Bir gün kendisiyle sohbetimizde '68 olaylarından bahsedince ve o yıllarda Cumhuriyet'e olaylara ilişkin haberler geçtiğini söyleyince, bu yazılardan yola çıkıp Paris '68 anılarını yazmasını istedim. Kırmadı beni ve kısa bir zaman zarfında müjdeli haberi verdi. Bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nın ana temasının Mayıs '68 olmasından hareketle Topuz'la hem kitabını hem de o yıllara ilişkin anılarını konuştuk...

-Hıfzı Bey, bir sohbetimizde '68 Paris anılarınızdan söz etmiştiniz, ben de size bunları yeniden kaleme alsanız diye ısrar edince, sağolun beni kırmadınız ve kısa bir süre içinde, Paris '68: Bir Devrim Denemesi adlı kitabı yazdınız. Ama sadece benim ısrarım etkili olmamıştır bu kitabı yazmanızda sanırım?- Sen bana böyle bir şey önermeseydin aslında yazmayı düşünmüyordum. Çünkü aradan kırk sene gibi uzun bir zaman geçti. Tabii, konu her zaman aklımdaydı. '68 yılında Paris'te, UNESCO'da görevli olarak çalışıyordum. Öğrencilik yıllarım geride kalmıştı ama çıkan olaylara ister istemez tanık oldum, her gün o olayları öğrencilerle, halkla birlikte yaşadım. Onun için etkisinden bugün olsun kurtulabilmiş değilim, çok etkili gösterilerdi. Gerek UNESCO'daki, gerekse de yakın çevremdeki arkadaşlarla olayları izledik, Sorbonne'daki toplantılara gittik, sokaklarda kimi kez de göstericiler arasına katıldık, göz yaşartıcı bombaların arasında kendimizi bulduk... Şöyle denebilir belki de; içimde '68 Paris olaylarına ilişkin bir yazma potansiyeli vardı ve senin önerin bu yaşananları kaleme dökmeme yardım etti. - Bu yıl kırkıncı yılı kutlanıyor Mayıs '68'in; öyle ki, bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nın da ana teması. Sizce kırk yılda 'devrim' kavramı adına neler değişti?- Olaylar patlak verdiğinde, öyle önceden hazırlığı yapılmamıştı; bir ideolojik ön hazırlığı yoktu. Birdenbire gençlerin eylemi, hareketi olarak ortaya çıktı. Eylemlerin her bir oluşum kademesinde, yani solun her kanadından insanlar yer alıyordu. Troçkistler vardı, Maocular vardı, sosyal demokratlar vardı... Komünistler de başta çekimser davransalar da, asıl Moskova'nın dışında bir sol hareket olarak başladı. O zaman da Marksist olup da Moskova'nın gidişatını onaylamayan tüm insanlar bu eylemlere katıldılar. İşte bu durum asıl heyecan vericiydi. Kitapta da anlattığım gibi, toplantılara beraber gittiğimiz arkadaşlar ise çeşitli eylemlerden gelmiş olan yabancı uyruklu arkadaşlardı; UNESCO'da beraber çalışıyorduk. Biri İsviçreli arkadaşım ki, hâlâ telefonla konuşuruz, şimdilerde doksan yaşında; devrimci bir arkadaştı, gazetecilikten geliyordu. Partili değildi, bağımsız solcuydu. Zaten benim yakınımdaki pek çok arkadaşım, bağımsız solcuydu. Bir diğer Yugoslav arkadaşım vardı, o da solcuydu; solun gidişatına yönelik her zaman bir çekingenliği vardı ve işte bu olaylar çıkınca bayram etti, heyecan içinde olayları izledik beraber. Onun dışında Afrikalı arkadaşlarım vardı, onlar da aynı heyecanı duydular. Yani toparlarsam, Moskovacı, Stalinist komünizmin dışındaki herkesi bir araya getirdi bu olaylar.

'AMAÇ BAŞKALDIRIYDI'

- Olayları fişekleyenlerden biri de ABD'nin Vietnam'a girişiydi... Kitapta da bundan söz ediyorsunuz...- ABD'nin bu işgali yalnız solcuları değil, bütün antiemperyalistleri bir araya getirmişti. Dediğin gibi olayların çıkışına bu tip olaylar esin kaynağı oldu. Olaylarda hükümetleri devirmek, darbe yapmak gibi bir yola çıkış yoktu, savaş çıkarmak değildi niyetleri, zaten öyle bir hazırlıkları da yoktu. Sadece kendi 'hayır'larını duyurma ihtiyacı hissediyorlardı. - Kitapta da sözünü ediyorsunuz; amaç devrim değil, başkaldırıydı öyleyse?- Evet.- Az önce, arkadaşlarınızın bağımsız solda yer aldıklarından söz ettiniz. Peki ya siz hangi kanattaydınız?- Ben de öyleyim. Ta öğrencilik yıllarımdan bu yana kendimi Marksist sayarım. Ama hiçbir partinin içinde görev almadım. O yıllar ben de bağımsız solcu olarak eylemleri izledim. Oradan müthiş bir heyecana kapıldım.- Peki hiç içlerine girdiniz mi öğrencilerin; sloganlarına ses verdiniz mi?- Az önce de bahsettim, o yıllar UNESCO'da görevliydim. Olaylar da zaten bir halk hareketine dönüştü; haliyle herkes gibi ben de aralarında yer aldım. Kimse de yadırgamadı bu durumu. Saint-German Bulvarı'ndan bir öğrenci gurubu geliyordu hiç unutmuyorum, başlarında da bir Türk arkadaş vardı. Öğrenciler resim çekilmesinden genel anlamda hoşlanmıyorlardı, benim de elimde film makinesini görünce, karşı çıkmak istediler; ama bu sözünü ettiğim Türk arkadaş grubu uyararak, 'Bizdendir, mesele yok' deyince ben de hem izledim onları hem de kayda geçirmeye çalıştım. Diyeceğim, hiçbir zaman yadırganmadım. - Peki, o Türk arkadaşla öncesinden tanışıyor muydunuz?- Ben o arkadaşı Abidin'in (Dino) evinde tanıdım. Her akşam oradaydı; sevdikleri biriydi. Sonrasında ne oldu bilmiyorum, görüşemedik.- Olayların yaşandığı zamanlarda Fransa'da kimler vardı Türk arkadaşlarınızdan?- Üstün Üstündağ vardı, Abidin Dino, Avni Arbaş, Merih Sezen ve şu an adlarını anımsayamadığım pek çok Türk öğrenci arkadaş. Hepsiyle içli dışlıydım, kimi kez bende de kalırlardı.

SOLDA BİRLİK!

- Solun gidişatı tedirgin ediciydi ve olaylar patlak vermişti beraberinde. Bu tedirginlik kırk yıldan bu yana devam ediyor. Bu yıllara dek bu tedirginliğin taşınmasını/uzamasını neye bağlıyorsunuz?- Bir defa şunu söylemekte yarar var: Solun karşısında ABD var! ABD bunu çok iyi örgütlüyor, solun içinden bazı insanları, yani dönekleri kazanmasını biliyor! Sonra o dönekler sağda yer alıyorlar. O zamandan bu yana sol kendi içinde birleşme konusunda maalesef başarısız oluyor. Zaman zaman Fransa'da bu başarılır gibi oldu ama hemen sabote edildi. Bir de kişisel olarak, liderlik konumunda olanların hırsları da bunda etkili oldu. Eğer zamanında birleşmeler gerçekleşseydi, örneğin bugün Sarkozy devlet başkanı olmazdı, keza bugün Türkiye'de AKP işbaşında olmazdı. Mesele sadece solu birleştirmek de değildi galiba, gerici güçlere karşı bütün ilerici, devrimci, laik insanları bir araya toplamak, bir muhalif cephe oluşturmaktı. Bunu zaman zaman yaptılar, ama her yerde bu birleşmeler başarılı, sürekli olmadı. Bugün Türkiye'de de yapılması gereken şeyler var; yalnız sol partiler değil, AKP'ye, tutuculuğa, şeriata karşı olan güçlerin bugün birleşmesi Türkiye'deki havayı değiştirebilir. Bundan da parti liderleri aynı derecede sorumludur. Bir yanda Baykal, diğer yanda Sezer, Karayalçın var. Bu arkadaşlar bir araya gelip bir cephe oluşturamıyorlar ne yazık ki. Bu birleşmenin gerçekleşememesinden de tabii Baykal'ı sorumlu tutuyorum.- Solun kendi içinde, örneğin '78 ile '68 kuşağı arasında ciddi tartışmalar yer alıyor... - Dediğim gibi evvela karşısındaki gerici gücü ortadan kaldırmak, etkinliklerini sınırlandırmak için bir cephe oluşturulmak durumundadır sol; hangi kuşaktan olursa olsun. Sonra da oturup, demokratik bir platformda kendi sorunlarını çözmek için tüm çabayı göstermeliler.

PERYODİK KRİZLER...

- Peki ABD'de son dönemde patlak veren ekonomik kriz sola etki eder mi?- Ben de onu söyleyecektim. Tüm bu konulardan hariç, şu an ABD'de etkili olan ekonomik kriz solun güçlenmesi için bir zemin hazırlıyor galiba. Yaşanan kriz, kapitalizmin ne kadar zayıf olduğunu bir kez daha ispatlamış oluyor. Bunu Karl Marx ne kadar yıl önce söylemişti halbuki! Marx'ın belirttiği gibi, kapitalizmin periyodik krizleri var. Buradan şunu anlıyoruz: Kapitalizmin egemenliği diye, küreselleşme diye bir şey kalmadı artık. Devlet müdahalesine karşıydılar; bugün buna ihtiyaçları var, bunun sayesinde ayakta durabiliyorlar. Yani dar gelirli ailelerin, insanların gelirleriyle, onların birikimleriyle varlıklarını kurtarabilecek duruma gelebiliyorlar. - Son dönemki bu sözünü ettiğimiz gerginlikler '68'te yaşananlar gibi bir başkaldırıya dönüşür mü dersiniz?- Bütün dünyada böyle bir hareketlenme var gerçi. Ama böyle bir şey olursa şayet, 68'deki gibi bir anda gerçekleşir. Bazı ufak tefek olaylar, '68'de, kitlesel olaylar haline geldi. Bugün böyle bir şey beklemiyor olabiliriz ama yaşanan sosyal olaylar kural dışı ortaya çıkıyor ki, yarın bir yerlerden bir şeyler patlak verse şaşmayacağım. Çünkü bu patlamaya şu anki koşullar oldukça müsait görünüyor. - Peki '68 hareketi neden bir devrim denemesi olarak kaldı?- Uzun vadeli bir planları yoktu. Hedefleri çok sınırlıydı zaten, sonra da aralarındaki anlaşmazlıklar dolayısıyla dağıldılar. Bir kısmı dönek konumuna geçti ve bunlar şimdilerde başka partilerde işbaşındalar! Bütün dünyada maalesef bunun örnekleri var.- Batı basınında '68 olaylarının Türkiye kanadı es geçildi deniyor kitapta. Neden sizce?- Türkiye, Batı basınına hiç yansımıyordu zaten. Benim doktora tezim de Türk basınında dış haberlerdi. Bu çalışmamda dış haberlerin Türkiye'ye iyi kötü geldiğini anlatmaya çalışıyordum. '68 olaylarında Türkiye'yi neden atladıklarına gelirsek, bu, Fransa'daki gazetelerin Türkiye'de Türkçe bilen bir muhabir bulundurmadıklarından kaynaklanıyordu.- Bunu neye bağlıyorsunuz?- Ne kadar büyük gazeteler olursa olsunlar o yıllar Türkiye'ye muhabir göndermeye elverişli bir ortamları yoktu. Onlar dünyanın büyük ülkelerinde muhabirlerini bulunduruyorlardı. Bir de tabii, Türkiye'yi küçümsüyorlardı; kendi ülkelerindeki gibi olaylar yaşanabileceğini beklemiyorlardı. Sonraki dönem için konuşmak gerekirse de, dış ülkelerden gelen muhabirler Türkiye'ye geldiklerinde belirli bir çevrenin içine düşüyorlar, ki o çevreler de bizim düşünce dünyamıza ait çevreler değil! - Kitabınızda '68 olaylarının özeleştirisini yapan Paris polis müdürünün açıklamasına yer veriyorsunuz; şaşırtıcı gerçekten!..- Grimaud adındaki polis müdürü o yıllar herkesin tepkisini çekiyordu, televizyon ekranlarında görünerek. Sonradan '68 olaylarının kitabını yazdı ve orada hükümete ağır eleştiriler getirdi. Kitabı okuyunca anlıyorsunuz ki, tüm kalbi gençlerden yana bir polis müdürü. Grimaud'yu kitabını okuyunca herkes çok sevdi. Kimliğini gizleyerek hareketin içinde öğrencilerle yer almış ve onlarla konu üzerine sıkça tartışmalara girmiş. Zaten kitabının bir yerinde de, 'Beni zorla polis okuluna gönderdiler' diye bir yakınması var. - Kitabınıza önsözü, Türk müziğinin muhteşem sesi, o yılları, '68 olaylarını Paris'te, aşkı Erdem Buri'yle yaşayan Tülay German ricamı kırmayarak yazdı. Zaten siz de yakın bir dostluk içindesiniz Tülay Hanım'la! Neler söylemek istersiniz bu konuda?- Tülay'la haftada birkaç kez telefonla görüşürüz, Fransa'ya gittiğimde sık buluşur, sohbet ederiz. Tüm olayları değerlendiririz, her hafta benden Cumhuriyet gazetelerini göndermemi rica eder, ben de düzenli olarak bu görevi severek yaparım. Tülay zaman zaman medya karşısında bunalıma düşüyor, öyle ki dış basını da kimi kez Cumhuriyet'ten takip ediyor. '68 hareketini heyecanla izleyenler arasındaydı Tülay da. Erdem Buri'yle sokaklarda sloganlar atanlardandılar. Bu vesileyle kitabıma önsöz yazmasından ötürü çok mutluyum. *erdemoztopyahoo.comParis '68: Bir Devrim Denemesi/ Hıfzı Topuz/ Remzi Kitabevi/ 128 s.Kara Çığlık/ Hıfzı Topuz/ Remzi Kitabevi/ 228 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler