"G-20 krizde önemli rol oynadı"

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''G-20'nin küresel kriz sırasında önemli bir rol oynadığını'' söyledi.

Yayınlanma: 12.01.2011 - 15:30
Abone Ol google-news

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Fransa'nın Ankara Büyükelçiliğindeki G-20 Fransa Dönem Başkanlığı konulu çalışma yemeğinde yaptığı konuşmada, ''G-20 küresel kriz sırasında önemli bir rol oynadı. G-20, 1930'den bu yana ortaya çıkan en ciddi krizi atlatmak için ekonomik ve finansal politikaları birlikte yürüttü. Kararlı ve koordineli çabalarımız, krizin olumsuz etkilerini giderdi ve küresel ekonomik toparlanma sürecine girdi'' dedi.

Geçen yıl için küresel ekonominin büyüme oranının yüzde 4,8 olmasının beklendiğini söyleyen Babacan, işsizlik oranının daha fazla yükselmesinin önlendiğini ve küresel finansal sistemin tekrar normal olarak çalışmaya başladığını ifade etti. Bununla birlikte, 2011 yılı ve sonrası için küresel görünümü gölgeleyen önemli riskler bulunduğuna işaret eden Babacan, şunları kaydetti:
''Bunlardan dördüne dikkati çekmek istiyorum. Gördüğümüz en önemli risk, özellikle Avrupa Birliği'nde olmak üzere gelişmiş ekonomilerde mali sürdürülebilirlik konusundaki kaygılar. Avrupa'da birçok ülke Maastricht Kriterleri'nin üzerinde önemli oranda yüksek borç seviyelerine sahip bulunuyor. Finansal piyasalarda son zamanlardaki gelişmeler meydana çıktı, ülkelerin kredi notlarındaki kötüleşme ve borçların sürdürülebilirliği konusundaki artan kaygılar makroekonomik ve finansal istikrara zarar veriyor. Bu yüzden devam eden sorunlar hızlı, etkin ve güvenilir yöntemle çözülmeli. Aksi takdirde bu Avrupa içinde ve dışında önemli tepkilere yol açar.''

ABD'nin kamu borcunun 2. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki rakamlara yükseldiğini ifade eden Babacan, şöyle devam etti:
''Mevcut süreçte mali güçlüklere sahip ülkelerin açıklarını istikrara kavuşturmak için orta vadede bir çıpa belirlemesi ve güveni sağlamak için kararlı adımlar atması önemli. ABD Merkez Bankası (Fed) ya da Avrupa Merkez Bankası (ECB) süresiz olarak hükümet tahvil piyasasına müdahaleyle tek başına sistemi koruyamaz, çünkü bu müdahale döviz kurlarında aşırı oynaklık ve orta uzun vadede enflasyon korkularını canlandırmak gibi kendi risklerini taşıyor.''

İkinci önemli riskin olağanüstü yüksek işsizlik oranları olduğunu, bugün birçok ülkede yüksek seviyelerde seyreden işsizliğin büyüme görünümlerini daha da kötüleştirdiğini bildiren Babacan, yüksek işsizlik seviyelerinin tüketici güvenine zarar verdiğini ve iç talepteki büyümeyi frenlediğini kaydetti. Babacan, ''Bu yüzden birçok Avrupa ülkesi, üretimi desteklemek ve rekabet edebilirlik, istihdam piyasasında esnekliği artırmak için acil yapısal düzenlemeler yapma ihtiyacıyla karşı karşıya bulunuyor'' diye konuştu.

Üçüncü önemli riskin, küresel ekonomi için tehdit oluşturan özellikle Avrupa'da devam eden finansal sektörde sorunlar olduğunu, çünkü birçok bankanın kamu kredileriyle kurtarıldığını, bankacılık sektöründe normalleşme sürecine dönüşün uzun bir süre alacağını söyleyen Babacan, ''Bu bakımdan, yetkililerin süreci hızlandıracak ve bankacılık sektörü reformlarını ileri götürecek gerekli adımları atmaları gerektiğini düşünüyoruz'' dedi.

Diğer riskin, üzerinde düşünülmesi gereken dengesizliklerdeki artış olduğuna işaret eden Babacan, şöyle konuştu:
''Gelişmiş ekonomiler, borçlarını ödeyebilme gücü sorunlarıyla ve büyüme kaygılarıyla karşı karşıya bulunurken, gelişmekte olan ekonomiler, ekonominin ısınması, yükselen enflasyon ve artan sermaye girişleri sorunlarını çözmeye çalışıyor. Bu bağlamda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler sorumlu hareket etmeli. Gelişmiş ülkeler, büyümeyi canlandırmaya çalışırken izledikleri politikaların yayılma etkilerini düşünmeli. Özellikle cari fazla veren gelişmekte olan ülkelerin büyümelerinin kaynaklarını yeniden dengelemeye ihtiyaçları bulunuyor.''


Kriz sırasında Türkiye ekonomisi

Türk ekonomisinin küresel kriz arifesinde güçlü temellere sahip olduğunu vurgulayan Babacan, ''2002 yılından bu yana, ekonominin rekabet edebilirliğini artırmak amacıyla mali disiplin, ihtiyatlı para politikaları, bankacılık sektörü reformları ve kapsamlı yapısal reformları içeren güçlü bir ekonomik program uyguladık. Borçlanma maliyetleri düştü ve kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranı Maastricht Kriterleri'nin oldukça altına geriledi. Bu yüzden 2008 yılında kriz başladığında çok etkin ekonomi, esnek bankacılık sektörü ve tedbir almak için mali olanakları sağladık'' dedi.

Küresel türbulansın ekonomiler üzerinde ciddi yansımaları olduğunu ve küresel çapta yaygın bir resesyona yol açtığını ifade eden Babacan, şunları söyledi:
''Finansal olarak birbirine bağımlı dünyada Türk ekonomisi de belirli ölçekte etkilendi. Finansal kargaşa ve küresel talepteki yavaşlama ekonomimizi frenledi ve ilk olarak 2008 yılının ikinci çeyreğinde büyüme aşamalı olarak yavaşladı. AB ülkelerine ihracatımız önemli oranda düştü ve sıkı kredi koşulları yatırımları ve iç talebi kısıtladı. Bu durum 2009 yılında büyüme performansımıza yansıdı.''


"Geçen yıl en hızlı büyüyen ekonomiler arasında yer aldık"

Başbakan Yardımcısı Babacan, krizin ekonomiye kısa vadeli etkilerini hafifletmek için hükümetin ve Merkez Bankasının bir dizi karar aldığını belirterek, işgücü maliyetini düşürmek ve yenilikçi kapasitenin iyileştirilmesi için gerekli önlemlerin alındığını, Merkez Bankasının fiyat istikrarı çerçevesinde gerekli politika kararlarını aldığını ifade etti.

2009 yılının ortalarından başlayarak, tüm teşvik önlemlerinin aşama aşama kaldırıldığını anlatan Babacan, mali yapının zayıflamasını durdurmak için gelir artırıcı önlemler aldıklarını bildirdi.

Babacan, 2009 yılı Eylül ayında Orta Vadeli Program ile çıkış stratejisini açıkladıklarını, programla, bütçe açığının düşürülmesi ve kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının kontrol edilmesi için mali planın ana hatlarının ortaya koyulduğunu kaydetti.

Birkaç ay içinde 4 büyük kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye'nin kredi notunu artırdığını, bir kuruluşun notu 2 basamak yükselttiğini ve böylece Türkiye'nin krizde kredi notu iki basamak artan tek ülke olduğunu belirten Babacan, sadece kredi derecelendirme kuruluşlarının değil, piyasaların da Türkiye'nin güçlü performansını övdüğünü ifade etti.

Benzer şekilde faiz oranlarının rekor düşük seviyelere gerilediğini ve Türkiye'nin CDS'lerinin kredi notları daha yüksek birçok gelişmiş ülkenin altına düştüğüne dikkati çeken Babacan, ''Zamanlaması uygun ve yerinde adımların yardımıyla, Türkiye 2010 yılında en hızlı büyüyen ekonomiler arasında yer aldı'' dedi.

''Güven, bizim politikalarımızın çekirdeğinde'' diyen Babacan, ekonomide güveni artırmaya özel bir önem verdiklerini, bu açıdan, güçlü mali denge, sağlıklı mali ve hanehalkı bütçe yapısı, politik istikrarın Türkiye'nin güveni artırmasındaki temel faktörler olduğunu kaydetti.

Türkiye'nin, 2002'de yüzde 73,7 olan AB tanımlı gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranlı kamu borç stokunun 2008'de yüzde 39,5'e düşürdüğünü, oranın geçici olarak 2009'da arttığını belirten Babacan, revize edilen Orta Vadeli Programda borcun GSYH'ya oranını aşama aşama 2010 yılında yüzde 42,3'e ve 2013'de ise yüzde 36,8'e düşürmeyi planladıklarını dile getirdi.



"Güçlü bankacılık sistemi de güven için önemli"

Babacan, güçlü bankacılık sisteminin de güvenin korunması açısından bir diğer önemli faktör olduğunu belirterek, düzenleyici ve denetleyici reformlarla birlikte yeniden yapılanma planlarının, Türk bankacılık sisteminin şoklara dayanıklılığını artırdığını söyledi.

Kriz süresince her bir Türk bankasının çok sağlam durduğunu, herhangi bir Türk bankasına kamu fonu transferine ihtiyaç olmadığını kaydeden Babacan, dünya genelinde en yüksek oranlardan biri olan, yaklaşık yüzde 20 olan sermaye yeterlilik oranıyla, Türk bankalarının iyi bir sermaye yapısına sahip olduğunu, bankacılık sektörünün varlık pozisyonunun sağlam yapısını koruduğunu belirtti.

Türkiye ekonomisinin 2009 yılının son çeyreğinden itibaren büyümeye başladığını ifade eden Babacan, 2010 yılının ilk üç çeyreğinde Türkiye ekonomisinin yüzde 8,9 büyüdüğünü, Türkiye'nin 2010 ve 2011 yıllarında Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi olmasının beklendiğini kaydetti. Babacan, ''İlk üç çeyrekte Türkiye'de yaklaşık 1 milyon yeni istihdam yaratıldı. Bu da geçen yıla oranla işsizlik oranını yüzde 2,1 düşürdü'' diye konuştu.

Faiz oranı farklılıkları, riskten kaçınma ve gelişmekte olan piyasalardaki güçlü büyüme hikayesi sayesinde sermaye akışının Türkiye de dahil gelişmekte olan piyasalara kaydığına dikkati çeken Babacan, bu doğrultuda Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı ve BDDK'nın artan sermaye akışının olumsuz etkilerini önlemek için beraber çalıştığını, bu çerçevede daha az borçlanmayı ve daha fazla sermaye yeterlilik oranı kullanılmasını teşvik ettiğini kaydetti.

Babacan, Merkez Bankasının, gelişen duruma göre farklılaşan zorunlu karşılık oranlarını uzun vadeli yatırımlarla teşvik ettiğini belirterek, Banka'nın ayrıca uygulamanın etkinliğini artırmak için zorunlu karşılık oranlarının kapsamını genişlettiğini ifade etti.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının finansal istikrarı desteklemek adına bir haftalık repo oranlarını azalttığını anlatan Bakan Babacan, gecelik borçlanmalardaki borçlanma ve borç verme faiz oranlarındaki farkı artırdığını kaydetti.

Bakan Babacan, politik çalışma alanının bir başka ayağının da Türk lirası üzerinden borçlanmayı teşvik etmek ve döviz kurundaki duruşunu güçlendirmek olduğuna işaret ederek, Hazine Müsteşarlığının Türk lirası ile borçlanmaya yöneldiğini, döviz cinsi borç stoğunun kademeli olarak azaldığını ve Merkez Bankasının sermaye akışının arttığı dönemde döviz ihaleleri düzenleyerek rezerv birikimini hızlandırdığını vurguladı.


G20

Bakan Babacan, G20'nin şu anda uluslararası ekonomik işbirliği alanında en önemli forum olduğunu kaydederek, geçen yıl G20'nin güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme için çerçeve belirlemek, yeni bankacılık sermayesi ve likidite standartları oluşturmak (BASEL III) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) reformu gibi önemli başarılar kaydettiğini ifade etti.

G20'nin 2011 yılı ve sonrasında da küresel ekonomik politika yapıcılığında kritik rol oynamaya devam edeceğine olan inancını belirten Bakan Babacan, liderlerin bakanlara büyük çaplı dengesizlikleri ortaya çıkarmak için belirleyici bir kılavuz geliştirmeleri talimatı verdiğini söyledi.

Bakan Babacan, küresel dengesizliklerin, ülkelerin belirli politikalarıyla birlikte ekonomiler genelinde farklı yapıların yansıması olduğunu belirterek, Seul'de düzenlenen zirvede liderlerin, uluslararası para sisteminin işlevinin geliştirilmesi gerektiği konusunda fikir birliğine vardıklarını ifade etti.

Uluslararası para sistemi reformunun en zorlu işlerden biri olduğunu dile getiren Bakan Babacan, bu konuda, gelişmekte olan ülkelerin değişken sermaye akışına karşı daha iyi korunması, döviz rezervlerinin daha fazla çeşitlendirilmesi ve işbirliğinin geliştirilmesi olmak üzere üç hedef belirlendiğini kaydetti.

Fransa'nın G20 dönem başkanlığında, bir başka önemli gündem maddesinin 2011 yılı finansal sektör reformu olduğuna işaret eden Bakan Babacan, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarına azalan güvenin de 2011 yılı gündeminin bir başka önemli konusu olduğunu vurguladı.

Bakan Babacan, gündemdeki finansal düzenleme gözetim ve denetim konusunun reform paketini tamamlayacağını kaydederek, ithalatçı ülke olarak Türkiye'nin değişken emtia fiyatlarına büyük önem verdiğini vurguladı.

Seul'de düzenlenen zirvede liderlerin, IMF'in kota ve oy hakkı reformunun 2012 yılına kadar uygulanması taahhüdünde bulunduğunu ifade eden Babacan, Fransa'nın dönem başkanlığında G20 ülkelerinin reformu uygulamaları için yasal süreci yakından takip etmelerini beklediklerini dile getirdi.

Babacan, G20'nin 2011'de de küresel ekonomiye hizmet etmek konusundaki başarısına devam edeceğini olan umudunu da bildirdi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler