'Erdoğan'ın sorunu nefreti, kini!'

Hürriyet gazetesinde 16 yıl çalıştı usta gazeteci Bekir Coşkun. İktidarı eleştiren yazılarından rahatsız olan ve kendisinden önce Emin Çölaşan'ı da tasfiye ettiren 'o kafa' tarafından kovduruldu!

Yayınlanma: 20.01.2011 - 07:52
Abone Ol google-news

Habertürk'e geçtiğinde verilen güvencelerin, sözlerin bini bir paraydı! Çok geçmemişti ki tüm Türkiye'nin önünde 'Maaşını sen veriyorsun, gereğini yap, sonra kapıma gelip ağlama' diye bas bas bağıran, 'bitaraf olan bertaraf olur'cu Tayyip Erdoğan ve hükümetine yenik düşen Habertürk'ten de kovdurulacaktı! 12 Eylül referandumundan 48 saat geçmeden haberi olmadan 'hastalandığı' ilan edilerek hem de... 'İlk bertaraf olan ben oldum. Bir ormanda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir canlı kalmaz, bütün canlılar yanar. Türkiye'de de bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu yangın devam ediyor, bu gidişle de ormandaki yangın gibi herkesi yakacak' dedi, diyor ve diyecek. Kısa süre önce yayımlanan Başın Öne Eğilmesin'i tam da kendisinden beklendiği gibi ilkeli şekilde kaleme aldı Bekir Coşkun. Gün gün çetele tutup, 'o onu dedi, bu bunu dedi' değil yazdıkları. Kitabında ülkenin AKP iktidarının elinde karanlığa sürüklenişine ilk elden tanıklık eden bir gazeteci ve bir yurttaş olarak şöyle sesleniyor kitlelere: 'Okuduğunuzda benim yaptığım hatayı yapıp sakın ola ki 'başına bir şey gelen' sanki siz değilmişsiniz gibi yapmayın. İçinde sizin, benim, herkesin, hepimizin olduğu bir kolektif suç sürüyor... Bu küçük kitapta tanık, suçlu, mağdur yanında, süregelen suçun da bir bölümü var zaten... Bir bölümü... Büyük suçlar küçük kitaplara sığmıyor çünkü.' Cumhuriyet'teki ilk yazısı 'Kapının Eşiğinden...' başlığıyla 3 Kasım 2010'da yayımlandı Bekir Coşkun'un. İlhan Selçuk'un köşesinde yazmaya başladı. 'Bana İlhan Selçuk'un yerini verdiler. Hani devlet adamının koltuğuna oturmuş bayram çocukları gibi gururluyum... Kapının eşiğindeyim... İzin verirseniz; ben geldim...' diyor Bekir Coşkun. Tüm Cumhuriyetçiler adına bir kez daha 'Hoş geldin Bekir Ağabey!' diyoruz biz de ve soruyoruz; anlat bize başın öne nasıl eğilmedi?

'Biz bir kayıktaydık. Kürek arkadaşımı dalgalar aldı. Bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı. Adeta kendimizi kürek mahkûmu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru' Orası; sadece bizim aydınlık ülkemizdi. Mustafa Kemal'in memleketi' Bizim ülkemiz' Şimdi soruyorum: Ne yapmalıyım? Asılsam mı küreklere?..' 'Kürek Mahkûmları' yazısından'

Kitabınızı neden Cumhuriyet kadınlarına ithaf ettiniz?

- Çünkü ben kadınları her zaman çok sevdim. İletişim kurabildiğim bir kadın gördüğümde saçları ile oynamak, başımı dizine koymak, elini tutmak gelir içimden, yanlış anlaşılsa da anlaşılmasa da. Bu bir çocuksu duygudur. Çünkü annemi hatırlamıyorum. Benim büyümemde halalar, teyzeler, komşular, yani başka kadınlar vardı. Onlar çocuklarından sakladıkları şekerleri bana verdiler. Ki ben kaç kez 'cebinde şeker olan kadınlar' diye yazılar yazdım. Onları asla unutmadım. Ama bu kez farklı bir unsur da eklendi üzerine; cumhuriyet istila edilirken o kadınlar erkeklerden daha yürekli çıktı. Cumhuriyet mitinglerinde kadınlar vardı, birçok ünlü sivil toplum örgütünün başındaki erkekler tüydü, oralara kadınlar geldi ve ben her gün o kadınların attığı notlardan güç alarak yazdım. Onun için bu kitap ithaf edilecekse bu onların hakkıydı. Ne olacağını bilmiyorum ama içimde bir duygu, bu karanlık günlerden çıkışı da cumhuriyet kadınları sağlayacak diyor.

- Tanıklık ettiğiniz tarih uzağından yakınına hangi izdüşümlerle 'tekerrür ederek çıkageldi'yi anlatın bizlere' Yazdığınız gibi Türkiye'nin başı dertte ve hatta yangın tanımı doğru' İfade özgürlüğünün yerinde yeller esiyor, asabi, hakka, hukuka tebelleş iktidardan tırsan medya biat ve firar halinde'

- Bu önümüzdeki seçimler çok önemli. Eğer AKP yine tek başına iktidara gelirse her şey biter. Şu anda zaten adı kalmış kurumlar silinip gittiler. Aralarında yüksek yargı da var, askerler de, üniversiteler de' Kala kala tek tük ve cılız sesler kaldı. İktidar buna dahi tahammül edemiyor. Tabii ki medya bunun içinde. Bakın medyada istediğini yazabilen sadece üç gazete kaldı, birisi Cumhuriyet. Televizyon ise sadece iki. Bu cumhuriyet tarihimizde görülmüş bir şey değil. En etkili ve büyük gazeteler biat etti. Bu durumda seçim sonuçları yaşamsal önem taşıyor.

- Tayyip Erdoğan bertaraf kelimesini telaffuz etti, ilk giden Bekir Coşkun oldu! Er ve geç olacaktı bu, belliydi, sürpriz olmadı yani' Hükümetin resmen ve resen yıllarca itinayla biçim verdikleri malumun ilamıydı! Okuyoruz; kovulduğunuzu otobüste, Eskişehir-İnegöl arasında internetten öğrendiniz. İlk Emin Çölaşan aradı.

- Kitabımda o geceyi özellikle yazdım. Çünkü binlerce insanın son zamanlarında öyle bir o gece ya da o gün var. Bir erkek ağladığını açıkça kitabında yazarsa daha neyi anlatması gerekebilir. Gerçi ben çabuk ağlarım. Ağlarken de bağıra bağıra ağlarım. Ama bu sefer sessizdim. Çünkü utanmıştım da. Hem referandumda evet çıkmıştı hem bertaraf edilmiştim o gece. Bir otobüsün arka koltuğunda sığınabileceğim tek insana, sevdiğim kadına doğru gidiyordum. İçimde derin bir sızı hissettim. Canım yandı sanki. Çünkü bir ulus çoğunluğunun ihaneti gibi algıladım bunu.
 

'Birçok Aydın Doğan göreceksiniz'

- Ertuğrul Özkök'e neden 'Bu zat Başbakan olacak çapta birisi değil' dediğinizi bilmekle birlikte söyleşimizde de dillendirelim. Ayrıca Tayyip Erdoğan ve göbeğini kaşıyan adam kitle paydasından bahsediyorsunuz kitapta. Nedir bu payda?


- Bunu her zaman düşündüm; Tayyip Erdoğan başbakan olacak birisi değil. Donanımsız, bilgisiz olması da değil sorun. Mesele içinde birikmiş bir nefretin, kinin, intikam duygusunun olması. Ayrıca demokrat falan da değil. Zaten dinciler -dindarlar demiyorum- hiçbir zaman demokrat olamaz. Çünkü din demokrasiyi reddeder. Tüm emirler-kanunlar gökten inmiştir, kutsaldır ve asla değiştirilemez. Kaldı ki bu imam. Yani cemaatin en önündeki adam. Kendisi demokrat olmadığı gibi cemaatin demokrat olmasına da izin vermiyor. Göbeğini kaşıyan adama gelince, ona imamlık hakkı veren o göbeğini kaşıyan. Biliyorsunuz göbeğini kaşıyan adam okumaz, düşünmez, görmez, duymaz. Kömür veriyor diye AKP'ye oy verir de, Türkiye yıldız ülke olduysa niye hâlâ kömüre muhtaç olduğunu sorgulamaz. Böylece birbirlerini tamamlıyorlar kısacası. Bence bu bölümü kitapta çok güzel anlattım.

- Tayyip Erdoğan 'beğenmiyorsan çek git!' dedi size düpedüz, 'Gidemem. Benim gidecek başka yerim yok'' diye yazdınız ardından ve diyorsunuz ki 'bir anda dünyamız karardı.'

- Kararmaz mı, bu kadar yalaka varken ve onlar işaret alınca size saldırmaya başlarken' Dinci gazeteler aile fotoğrafımızı koymuşlardı üste, altında adresimiz ve niçin infaz edileceğimizin gerekçesi adeta. Kitapta yazmadığım bir şey var; mahallenin çocuklarından birisi koşarak geldi 'Bir adam sizi arıyor, belinde tabancasını gördüm' dedi. Arkasından annesi de geldi; 'Sizi soruyor bu adam. Yüzü asık, belli ki kızmış. Polise haber verelim' diye heyecanla konuştu. Bana arabasını tarif ettiler; beyaz Kartal' Andree telaşlandı, ben polis muhabirliğinden geldiğim için fazla umursamadım. Sadece tahminimin tutup tutmayacağını merak ettim. Anne ile oğlunu oturtup çay ikram ettik. O sırada beyaz Kartal kapımızın önünde durdu. İçinden kısa boylu, esmer, yaz günü ceketli birisi indi. Anne ile oğlu 'İşte o'' diye fırladı. Bahçe kapısından girdi adam, ben çıktım, bana 'Bekir Bey ben polisim, güvenlik nedeniyle evinizin yerini öğrenmeye geldim' dedi. Tahminim tutmuştu ama sinirim de tutmuştu. Demek istediğim bu işte'

- Aydın Doğan'la konuştuklarınızdan bizimle paylaşabileceğiniz kadarını anlatır mısınız?

- Anlatacak bir şey yok. Anlatabildiğim kadarını kitapta anlattım. Şu sıralar zaten Aydın Doğan'ın başı dertte. Buna üzüldüğümü söyleyebilirim.

- Sizce AKP, türban ambalajlı dinci rejim düsturu, hayali deyim yerindeyse daha kaç 'kelle' alacak? Öyle bakıyorlar çünkü'

- Bence seçimlere kadar böyle gider. Nasıl olsa tüm büyük gazeteler ve televizyonlar onların istediği gibi yayın yapıyor. İktidarın canını sıkacak tek yayın yok. Tam tersi kiri-pası örtüyorlar. Ama seçimden sonra asıl temizlik başlayacaktır. Çünkü geçici biat istemez bu adamlar. Onlar imanlı-inançlı cemaat mensuplarını isterler medyada ya da her yerde.

Seçim sonrası (eğer AKP yine tek başına iktidar olursa) göreceksiniz önce büyük sermaye, yani TÜSİAD kesimi tek tek ortadan kaldırılacak. Birçok Aydın Doğan göreceksiniz. Arkasından medyanın en güçlülerinden başlayarak cemaate geçecek. Bunu da göreceksiniz. Olmaz demeyin, kimse devlet bankalarından sağlanan kredi ile Sabah, ATV gibi güçlü bir kuruluşun damada satın alınacağına da inanamazdı, kuvvet-ordu komutanlarının toplanıp sorgulanmasına da'

- Nasıl bir çöküş gözlemlediniz ve gözlemliyorsunuz meslek ile sektörün psikolojisinde?

- Mesleğimizin bir kısmında psikoloji iyi. Onlar için tüm bunlar avantaja dönüştü. Meydan kendilerine kaldı, patronların bol bol yalakaya gereksinimi oldu. Adam yerine konulup televizyonlara çıkıyorlar. Onlara görüşleri soruluyor. Onlar da tek gözlerini kapatıp görüş bildiriyorlar. Zaten her konuda görüşleri var. Kendilerine ekrana uygun gömlek-kravat aldılar. Ama bu mesleğin gerçek mensupları, yani eskiden beri işini iyi yapanların morali sıfır' AKP tekrar tek başına iktidar olursa birkaç gün içinde çoğunun çekip gideceğini ve her yerin yalakalara kalacağını düşünüyorum.

'Bel altı vurmayı çok iyi beceriyorlar'

- Enis Berberoğlu size 'Kayseriliye bir süre dokunma' dedi Cumhurbaşkanı'nı kastederek, siz ne yaptınız? Bir süre önce de Bülent Arınç'ı kastederek Manisalıya dokunma dediklerini öğreniyoruz. Ne hissettiniz ve ne yaptınız?

- Kızdım ve telefonu kapatınca Andree'ye 'Bana bir çay ver' dedim. Ben kızınca bir de çay içerim. Kimi zaman ben istemesem de Andree 'sana bir çay vereyim mi?' der.

- Belalı ve çileli iş gazetecilik malum' 'Herhangi bir insan gibi özgür değildik' diye yazıyorsunuz. Hep ve daima mı böyle hissettiniz? Sivil hayatta bile tetikte olma halinden bahsediyorsunuz kitapta bir de'


- Bu her zaman için geçerli. Adamlar bel altı vurmayı çok iyi beceriyor. Bu aslında cemaat yöntemi. Dedikodu, iftira, aşağılayarak kimliği silme yöntemi daha doğrusu. Bu beni hep tedirgin ediyor. Kardeşim kadar çok sevdiğim iki dostum Uğur Dündar ve Emin Çölaşan ile hep bunu konuşuruz. Bize hırsız mırsız diyemezler. O zaman vurmak için özel hayatımıza sızabilirler. Kimi bizi sevenleri dahi kullanabilirler. Bunu yüksek yargı mensuplarını, askerleri ve gazeteci arkadaşlarımızı hırpalarken yaptılar nitekim.

- Emin Çölaşan kovulduğu zaman Hürriyet gazetesi size sevimsiz görünmeye başlamış, öyle yazıyorsunuz ve ne yapmanız gerektiğini okur yoklamasına bıraktığınızı ve bu duygularla kaleme aldığınız 'Kürek Mahkûmları' yazınızı anımsatıyorsunuz'

- Okurların tümü aynı şeyi düşünmez ve aynı şeyi istemez. Her zaman sanki ikiye bölünürler, yarısının istediğine öbür yarısı karşı çıkar. Ben zamanla okurlarımın ikisinin de aklına gelmeyen çözümler bularak işin içinden çıkmayı denedim, böylece her iki taraf da kırılmayacaktı, olmadı' Burada da öyle olmuştu.
 

Bekir Hoca tarikatı

- Cindoruk gitme demiş değil mi ve dikkate de almışsınız?

- Cindoruk'u tanısanız yakından, siz de onun her dediğini yaparsınız. O bir bilge kişidir ve tam bir ağabey'

- Abdullah Gül en çok neden sizin Cumhurbaşkanınız olmayacak?

- Bu iyi bir soru. Ben 'O benim cumhurbaşkanım değildir' dediğimde, AKP'nin oyları yemlediği için kim onu cumhurbaşkanı seçti de 'O bizim cumhurbaşkanımızdır' dedi? MHP lideri Devlet Bahçeli' Aradan zaman geçti, altı gün önce televizyonlarda 'O bizim cumhurbaşkanımız olamadı' anlamında bağıran kimdi? Yine Devlet Bahçeli' Öbür türlü görmemek-anlamamak için kör-sağır olmak gerekliydi'

- Kapınızın önüne gelen ve size destekte bulunan okurlarınız' Ne güzel ve nadir bir ilişki' Okurlarınızı anlatır mısınız? Okur profilinizi, desteklerini, tarzlarını, birkaç anekdotla değerlendirir misiniz?

- Benim okurlarımdır onlar. Onlara ne kadar minnet duyuyorum, onları ne kadar çok seviyorum ve onlara ne kadar çok muhtacım bilemezsiniz. Sokakta karşılaşırız kimi zaman. Önce durup uzaktan bir bakarlar. Sonra ürkek yaklaşırlar, yüzleri öyle ak, bakışları öyle anlamlı ve başları öyle diktir ki' Andree kulağıma 'Gereksiz bir şey yapma' der' Gereksiz' Yani boyunlarına sarılmak gibi, ellerindeki filenin içine bakmak gibi, çocukları varsa burnunu sıkmak gibi, genç-yaşlı demeden boyunlarına sarılıp mıncıklamak gibi' Birbirimize yaklaşırız, gözlerimiz denk gelir, o an sarılırım boyunlarına, yanaklarını öperim, ellerini tutup bırakmam, konuşuruz, bir ara filelerinin-paketlerinin içine bakarım, içinde ne olduğunu görmek için değil, bana o hakkı verdiklerini hissetmek için. Sonra ayrılırız, benim de onların da gözleri dolu dolu gideriz yolumuza'

- Dincilerden en çok tepki aldığınız yazı 'Evet Duası' değil mi? Nasıl tepkiler aldınız?

- Bunu çok açıklayamam. Ayrıldığım bir gazetenin şu anda çalışan yazarı ile ilgili. Onu bu zamandan sonra kırmak istemem.

- Habertürk dönemi için neler söylersiniz? Referanduma kadar yazma denmesi olayı' Sonraki süreçte kovulmanız' Ayrıca 17 meslek kuruluşu medya tarihinde ilk kez bir araya geliyor sizin için' Orhan Erinç'in okuduğu bildiri' Bu konudaki değerlendirmenizi de paylaşır mısınız?

- Bu da iyi bir soru. Olan oldu artık. Evet, Orhan Erinç'in öncülüğünde medya tarihine geçecek bir olaydı o. Ama asıl şimdi bu tür eylemler önem kazanmalı, dahası zorunlu hale gelmeli. Bir sabah bu ülkenin az-çok ruhu kalmış gazeteleri siyah başlıklarla çıkmalı. Televizyonlar o akşam ekranlarını karartmalı. Medya bunu ülkemiz için, çağdaşlığımız için, gençlerimiz, çocuklarımız için yapmalı. Ya yapmazsa' Ki zor yapmaları' O zaman yakında dinciler onların dünyasını karartacaktır göreceksiniz. Yukarıda da söyledim. Cemaatin kesin adamı olmadan kimseye yaşama hakkı yok. Cemaatçiliğin anlamı budur zaten. Yoksa ben de bir cemaat kurarım 'Bekir hoca' diye' Ama tarikat kendi içinde dahi en fanatiklere görev verirken, bizim yalakalara orda oturma izni verirler mi dersiniz'
 

'Ben İlhan Selçuk olamam'

- Son soruda soracağım Cumhuriyet'i Bekir Ağabey! Cumhuriyet sürecini anlatın ve burada yazmanın nasıl bir duygu olduğunu da.

- Önce bu köşeyi bana verdiklerinde 'Bana dayak attıracaklar' dedim. Hikmet Çetinkaya'ya gidip 'Beni dövdüreceksiniz' dedim. Çünkü İlhan Ağabey'in fanatikleri 'Başka yer mi yok' diye beni dövecekler sandım. Geceleri uyku girmedi gözüme, adeta sancılarım tuttu. Bir ara vazgeçtim aslında. O sabah ilk uçakla İstanbul'a gelip gazete yönetimine 'Bana arka sayfalarda yer verin. Burada da kim yazarsa yazsın' demeye karar verdim. Ama korktuğum olmadı. Şu ana kadar beş binin üzerinde 'Hoş geldin' mesajı aldım, onlara tek tek yanıt veriyorum şu günlerde. Sadece iki tanesi 'Başka yer yok muydu' biçiminde. Onlara da yanıt verdim, umarım orayı benim seçmediğimi anlamışlardır. O köşenin anlamına gelince; bunun bilincindeyim. Ama ben İlhan Selçuk olamam. Olmaya kalkarsam olmaz, yapamam. Gidenlerin yerine aynılarını bulmak ve koymak her zaman zordur. Hele o İlhan Selçuk ise'

gamzeakdemircumhuriyet.com.tr

Başın Öne Eğilmesin/ Bekir Coşkun/ Bilgi Yayınevi/ 158 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon