'Bertaraf'tan sonra ilk kez TÜSİAD'da

Referandum öncesinde 'bitaraf olan bertaraf olur' diyerek tepki verdiği TÜSİAD'ın Genel Kurulu'na onur konuğu olarak katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yerli otomobil üretilmesi konusunda Koç'a açık bir teklifte bulundu. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) yeni Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Erkut Yücaoğlu oldu.

Yayınlanma: 20.01.2011 - 08:16
Abone Ol google-news

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) 41. Genel Kurul Toplantısı başladı. Sedat Aloğlu başkanlığı'nda Divan Heyeti'nin toplandığı, Ceylan Otel'deki Genel Kurul'a Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da onur konuğu katıldı. 

Genel Kurul'da Yönetim Kurulu ve Denetçiler Raporu okunacak, 2010 yılı bütçesi ve harcamaları ile 2010 yılı çalışma raporu onaylanacak. Genel Kurul'da Yönetim Kurulu ve Denetçilerin ibra edilmesinden sonra YİK Başkanlık Divanı ve Haysiyet Divanı seçilecek, 2011 yılı bütçe tasarısı ve programı sunulacak.

 

'Seçimler gergin bir ortamda gerçekleşmemeli'

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, yaklaşık 6 sonra seçime gidileceğini hatırlatarak, seçim kampanyasının giderek gerginleşen bir ortamda gerçekleşmesini Türkiye'de hiçbir yurttaşın istemediğine emin olduklarını söyledi. Ümit Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Ülkemizin seçmen haritasına da yansıyan hayat tarzının farklılıklarından kaynaklanan kutuplaşmanın derinleşmesi ihtimali, beni kaygılandırıyor. Bu konuda ifrat ile tefrit arasında bir denge noktasını bulmak zorundayız. Bu ülkenin hangi coğrafyasında yaşıyor olursak olalım çözmek zorunda olduğumuz sorunlar ortak. Çözümlere birlikte ulaşmamızı sağlayacak toplumsal mutabakata varmamızın hepimiz için ağır bir maliyeti olduğuna da inanıyorum. Bizleri bu topraklarda tutan ortak konular hızla artarken, sosyolojik temeli ciddi derecede tartışmalı bir kıyı bölgesi, iç bölge ayrımını anlamıyoruz, kabul etmiyoruz. Bizim bu konudaki görüşlerimiz yıllar içinde olgunlaşmış, özgürlükçü bir yaklaşımdan beslendi. Bunları savunmaya, geliştirmeye devam edeceğiz.''

 

'Yeni Anayasa çalışmalarımızın sonuçlarını 22 Mart'ta açıklayacağız'

Boyner, eylül ayından beri yeni anayasa konusunu 5 ana başlık üzerinden tartıştıklarını, çalışmanın 25 kişilik akademisyen ve kanaat önderlerinden oluşan bir grup tarafından yürütüldüğünü söyledi. Tartışılan 5 ana başlığın sırasıyla, anayasanın yapılma yöntemi, 21. yüzyılda yeni anayasada bulunması gereken temel ilke ve kurumlar, kimlikler, din ve vicdan özgürlüğü ile kuvvetler ayrılığı olarak ele alındığını ifade eden Boyner, şöyle konuştu: ''Toplumu bölme potansiyeli olan bu başlıkların, birer birleştiren haline gelecek şekilde formüle edilerek Türkiye'nin yeni anayasasının özünü oluşturması gerektiğini düşünüyoruz. Çoğulcu, katılımcı, demokratik bir düzene kavuşmak için bu meseleleri uzlaşarak çözmek zorunda olduğumuza inanıyoruz. Yeni anayasa çalışmamızın sonuçlarını 22 Mart 2011'de sizlerle paylaşacağız. Bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu çalışmadan bir yeni anayasa metni çıkarmayacağız. Bizim amacımız, farklı kesim ve görüşlerden gelen değerli akademisyenler ve kanaat önderlerinin yeni anayasa ve içeriği ile ilgili görüşlerini ortaya koyarak, kamuoyunda duyarlılık yaratmaktır. Katılımcılarımızın bilinen görüş farklılıklarına rağmen hangi noktalarda uzlaştıklarını, hangi noktalarda değişik perspektifler ortaya koyduklarını da bu çalışma sonucunda göreceğiz. Bir anlamda yukarıda saydığım 5 konunun toplumun farklı kesimlerinde hangi duyarlılıklarla ve çözüm önerileriyle değerlendirildiğini irdelemiş olacağız. 22 Mart'taki etkinliğimize katılmak için zaman ayırmanızı bu nedenle önemle rica ediyoruz.''

Boyner, derneğin 40. yılını kutlamaya başladıkları Genel Kurul'a Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı konuk etmekten memnuniyet duyduklarını vurguladı. 2004 yılından beri TÜSİAD Yönetim Kurulu'nda görev yaptığını hatırlatan Boyner, Koç'un YİK Başkanlığı görevini bırakmasına ilişkin düşüncelerini, ''Tüm bu süre zarfında Mustafa Koç ile çalışma şansına eriştim. 6 yıllık sürede Konsey Başkanı olarak dostluğunu, en zor ve çetrefilli anlarda bile yapıcı ve olumlu yaklaşımını, bize verdiği destek ve cesareti özleyeceğim. Şahsım ve Yönetim Kurulu'ndaki arkadaşlarım adına bundan sonra da katkı ve desteklerine devam edeceğini ümit ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Çok teşekkür ediyoruz sevgili Mustafa Koç...'' şeklinde dile getirdi.
 

'Özgürlükler-haklar matrisi içinde gözden geçirmeliyiz'

Seçim sürecine değindiği konuşmasında Boyner, çağdaş devletin bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan, bireyi odağına alan bir devlet olduğunu, bireysel özgürlüklerin korunmasının da çağdaş demokrasinin en önemli şartı olduğunu söyledi. Türkiye'nin bugün vardığı noktada istikrarını perçinlemesi ve derinleştirmesi gerektiğini, bunun şartlarının da aslında belli olduğunu dile getiren Boyner, şöyle devam etti: ''Siyasal yapımızın, toplumsal hayatımızın ve bireysel haklarımızın çerçevesini yeniden ve özgürlükler-haklar matrisi içinde sürekli gözden geçirmek zorundayız. Artık on yıllardır Türkiye'yi kemiren konularda, hele bunca açılım da yaptıktan sonra geri adım atmak eski formüllerden medet ummak da söz konusu olmamalıdır. Seçim sürecinde tüm siyasi partilerimizin bu gerçeği hep hatırda tutarak eski alışkanlıklarından kurtulmalarını, rekabeti husumet haline getirmemelerini diliyorum.''
 

'İki eksen üzerinden gündemin ana temalarını belirledik'

TÜSİAD'ın 40. yıl faaliyetlerini anlatan Boyner, geçen yıl 40. yıl etkinliklerini tasarlarken yaptıkları çalışmalarda 40 yılın tarihini hatırlamak, yapılanları bağlamları içinde değerlendirmek imkanı bulduklarını söyledi. 2011 yılı çalışma programını ve 40. yıl etkinliklerini kurgularken iki eksen üzerinden Türkiye gündeminin ana temalarını belirlediklerini anlatan Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bunlardan bir tanesi AB üyeliği perspektifiyle ivme kazanmış olan demokratikleşme ve reform sürecinin devamı. İkincisi ise Türkiye'nin kendisini rekabetçi bir ülke olarak nasıl konumlandıracağı ve 21. yüzyıl vizyonunun içeriği. Bu iki ana temaya çok önem veriyoruz. Zira küresel kriz sonrasında üretim faktörlerinin yeniden dağılımı, yeni bir küresel yönetim anlayışı, yeni işbirliği modelleri, yeni küresel organizasyonlar ile şekillenen farklı bir yapıya yaklaşacağız. Enerji kaynaklarının artan stratejik önemini de göz önüne alırsak, dünyada oluşan yeni ekonomi ve yönetişim mimarisinde Türkiye bu iki eksen üzerinden vereceği cevaplara göre yer bulacak.''

'AB projesi, vazgeçilmezliğini koruyor'

Ümit Boyner, 40. yılın ilk etkinliğini geçen hafta ''Çalışma Hayatında Kadın'' filmi ve konferansıyla gerçekleştirdiklerini, filmin kısa versiyonunun da televizyon ve sinemalarda gösterileceğini belirtti. Yeni anayasa çalışmalarının sonuçlarını açıklayacakları 22 Mart akşamında 40. yılı kutlamak üzere bir yemek ve plaket töreni yapacaklarını anlatan Boyner, 30 yılın üzerindeki TÜSİAD üyelerine özel plaket sunacaklarını, törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile siyasi parti başkanlarının da katılmasını beklediklerini söyledi. 23 Mart günü İspanya'nın eski Başbakanı Felipe Gonzales'in ve İspanya eski Başbakan Yardımcısı Narcis Serra'nın konuşmacı olarak katılacakları, birey/devlet ilişkisi perspektifinin ele alınacağı ''AB Perspektifinde Devlet ve Kimlik'' semineri düzenleyeceklerini kaydeden Boyner, Gonzales'in AB 2030 Vizyonu Raporu'nu hazırlayan komisyonun da başkanı olduğunu hatırlattı. Ümit Boyner, ''Türkiye'nin birinci sınıf demokrasiler ve refah devletleri liginde yer alması için AB projesi, şu sıralardaki sıkıntılara rağmen örnek değerler bütünü ve yönetişim modeli olarak vazgeçilmezliğini koruyor'' dedi.
 

'Sürdürülebilir kalkınma görev gücünü kurduk'

Eylül sonunda ekonomik geleceği ilgilendiren başka bir etkinlik düzenlemeyi planladıklarını ifade eden Boyner, şöyle konuştu: ''Büyümemize hız kazandıracağız, rekabetçiliğimizi artıracağız, diyoruz. Peki bunları sürdürülebilir kılabilecek miyiz? Bu soruya olumlu bir yanıt verebilmek için iş dünyası olarak üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz. Bu doğrultuda bünyemizde 'Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücü'nü kurduk. Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınma politikalarının vizyonunu oluşturmak amacıyla çalışmalarımıza başladık. 40. yılımızda, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği'nin katkılarıyla önümüzdeki 40 yılın yol haritasını çizecek bir strateji dokümanı hazırlamayı da amaçladık. Söz konusu dokümanımızı Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi Başkanı Björn Stigson'un da katılımıyla kamuoyu ile paylaşacak, ardından sektörel sürdürülebilirlik üzerine bir dizi faaliyet düzenleyeceğiz.''
 

'TÜSİAD Fütürizm Grubu'nu oluşturduk'

TÜSİAD Başkanı Boyner, 6-7 Ekim'de ''Gelecek 100 Yıl'' kitabının yazarı George Friedman ile kurguladıkları fütüristik senaryolarla Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada yeni perspektifinin nasıl gelişebileceğini tartışacaklarını, burada güvenlik, enerji ve ticaret temaları bağlamında Türkiye'nin dünyanın farklı bölgeleriyle ilişkilerini yurt içi ve yurt dışından önemli kanaat önderlerinin katılımıyla masaya yatıracaklarını ifade etti.

Ümit Boyner, aynı çerçevede fütürizm konusunun TÜSİAD'ın sürekli bir çalışma alanı olabilmesini teminen, TÜSİAD Üyesi Alphan Manas Başkanlığında, ilgili üyeler, siyasi parti temsilcileri ve akademisyenlerden oluşan ''TÜSİAD Fütürizm Grubu''nu oluşturduklarını bildirdi. Yine ekim ayı içinde ''Türkiye'nin Bölgesel Kalkınma Perspektifleri'' konulu çalıştay dizinini gerçekleştireceklerini kaydeden Boyner, ayrıca ODTÜ ve Bilkent Üniversitesi öğrenci dernekleriyle başlayıp diğer üniversitelere de zaman içinde yaygınlaştırmayı planladıklarını bir projeleri bulunduğunu söyledi.
 

Öğrencilerle etkinlik...

Öğrencilerle birlikte girişimcilik/istihdam ilişkisi üzerine bir dizi etkinlik düzenleyeceklerine işaret eden Boyner, ''Türkiye'nin ve gençlerimizin en önemli sorunlarından biri olan istihdamı nasıl artıracağımızı, girişimcilik perspektifiyle ve katılımcı bir şekilde ele almayı planlıyoruz. 40. yıla özel etkinliklerimiz, Ankara'da 8 Aralık'ta Sayın Cumhurbaşkanımızın davetli olduğu Yüksek İstişare Konseyi toplantısındaki yılı değerlendirme faaliyetiyle sona erecek'' şeklinde konuştu. Etkinliklerle aslında uzun yıllara yayılacak arayışlar içine gireceklerini dile getiren Boyner, ''Ancak bu çabalarımızın semeresini göreceğimizden de şüphe duymuyoruz. 1970'lerin ortamında TÜSİAD'ı kuran öncüler bir bakıma hayli kurak bir topraktan verim almaya çalışıyorlardı. Bugün her bakımdan çok daha bereketli bir Türkiye'de yaşıyoruz'' dedi.

 

'Gelişmiş ülke olacak mıyız?'

TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç, Türkiye'nin dünyanın 16. büyük ekonomisi olduğunu, bu büyüme hızını sürdürmesi durumunda 2020-2050 yılları arasında 10. sıraya kadar yükseleceği öngörülerinin olduğunu hatırlattı. Bunun için mevcut milli geliri en az ikiye katlama gerektiğini ifade eden Koç, altyapıdan enerjiye, insan kaynaklarından sermayeye ve teknolojiye değerlendirilmesi gereken pek çok şey olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Şu soruyu mutlaka sormamız lazım; Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girdiğinde gelişmiş bir ülke olacak mı? Takdir edilecektir ki salt büyüme gelişmişliği sağlamıyor, ön koşul ama yeterli koşul değil. Dünyada da aslında gelişmişlik ekonomik büyüklükle ölçülmüyor. Kişi başına milli gelirle, rekabet gücüyle, insani gelişme ile ölçülüyor. Biz 16. büyük ekonomiyiz ama satın alma gücü paritesine göre 84. sıradayız, küresel rekabet gücü endeksinde 61. sıradayız. Belkide bu tür sıralamaların en önemlisi olarak görülmesi gereken insani gelişme endeksinde de maalesef 83. sıradayız. Acaba dünyanın 10. büyük ekonomisi olduğumuzda bu sıralamalarda yerimiz nereye yükselecek.''

İnsani gelişme endeksinin temel bileşenleri olan ortalama yaşam süresinde, okur yazarlıkta, okullaşma oranında, kişi başına düşen milli gelir ve alım gücünde, yaşam standardında gelişmiş ülkelerle aradaki farkı kapatacak biçimde, çok daha hızlı bir gelişme göstermeyi istediklerini söyleyen Koç, şunları dedi: ''Kadının işgücüne katılımında Avrupa ortalamasını yakalayalım ve bu hedeflere yalnızca istatistiki olarak dikine bir yükselmeyle değil, ülke içinde bölgesel dağılım ve gelir dağılımı temelinde yatayda nispeten eşit bir paylaşımla ulaşalım ve refahı kapsayıcı bir şekilde hep birlikte hissedelim. İnsan hakları ve ifade özgürlüğünü öne çıkaran laik, demokratik bir ülke olarak bölgesinde barışı sağlayan, coğrafyasının nimetlerinden azami ölçüde faydalanan, kuzey güney, doğu batı eksenlerinde ekonomik sosyal ve kültürel gerçek bir kaynaşma, dönüşüm potası olan bir ülkede yaşayalım.''

 

'Bugün 6 yıldır sürdürdüğüm görevi yeni bir arkadaşa teslim edeceğim'

Koç, bu genel kurulda 6 yıldır sürdürdüğü YİK Başkanlığını, genel kurulun görev vereceği yeni bir arkadaşına bugün devredeceğini bildirdi. Bu süreçte 3 yönetim kurulu başkanı ile çalışma fırsatı olduğunu ifade eden Koç, ''Sayın Ömer Sabancı, sayın Arzuhan Doğan Yalçındağ ve sayın Ümit Boyner... Her üçüne de yarattıkları yakın çalışma ortamı için şükranlarımı sunuyorum. Aynı bağlamda TÜSİAD'ın tüm ekibine bu zaman zarfında sağladıkları destek için de teşekkür etmek istiyorum'' dedi. Hem bir bayrak teslimi noktasında oldukları hem de TÜSİAD'ın kuruluşunun 40. yılını kutladıkları için bugün ağırlıklı TÜSİAD'dan bahsetmek istediğini dile getiren Koç, konuşmasında TÜSİAD'ın faaliyetleri hakkında bilgi verdi.

Mustafa Koç, TÜSİAD'ın ülke kalkınmasına hız kazandıracak, ekonomik kalkınmaya paralel toplumsal gelişimi sağlayacak reformlara öncülük edecek vizyonu oluşturmak ve bu vizyonun gereklerini toplum ve ülke nezdinde savunmak gibi zorlu bir görevi de üzerine aldığını söyledi. Türkiye'ye stratejik anlamda yön veren yeni kavramları, düşünceleri ülke gündemine sokarak 40 yılda ülkenin önemli bir değişim içine girmesinde de öncü bir rol oynadığını belirten Koç, yalnızca ekonomik hayatı değil, sosyal hayatı da etkileyen TÜSİAD üyelerinin, değişim felsefesini örnek uygulamalarla bizzat hayata geçirdiğini, Avrupa'nın en modern üretim ve hizmet tesislerini inşa ettiğini, eğitime her kademede destek verdiğini anlattı.

Koç, ''Bu süreçte TÜSİAD ortaya attığı yeni düşüncelerle önce tabii tabiatıyla eleştirilere de maruz kaldı. Birçok konuda geleceği önceden kestirip, gündeme erken alan TÜSİAD, konuşulması bile tabu olan bazı konuları tartışmaya açtığında ise her kesimden eleştiriler aldı. Ama zamanın şaşmaz adaleti hükmünü yürüterek bu düşüncelerin pek çoğunun topluma da malolmasını sağladı'' diye konuştu.
 

'TÜSİAD çalışmaları ülkede önemli değişimlere kapı araladı'

TÜSİAD'ın Türkiye'nin dünya ekonomisi ile bütünleşmiş bir piyasa ekonomisine ihtiyacı olduğunu, ülkenin gündemine getirdiğinde neredeyse tek başına olduğunu söyleyen Koç, bugün bu kavramın hemen bütün kesimler için vazgeçilmez bir hareket noktası haline geldiğini vurguladı. TÜSİAD çalışmalarının ülkede önemli değişimlere kapı araladığına dikkati çeken Koç, ''Ancak değişim devamlı bir süreç. Bugün yapılması gereken çok şey var, yarın çok daha şey olacak. Bugün önümüzdeki sürece yoğunlaştığımızda piyasa ekonomisinin özellikle regülasyonlar kısmında daha kat edeceğimiz mesafeler mevcut. Anayasa ve yasalarda önemli ilerlemeler sağladık ama özgürlükler alanında almamız gereken daha mesafeler var. Eğitim reformunu tam olarak tamamlayamadık. Kadının statüsünde özlenen değişimi sağlayamadık. Kısacası yapacak daha çok işimiz var'' şeklinde konuştu.

TÜSİAD'ın 600 üyesinin temsil ettiği 2.500 şirketin kamu dışı kayıtlı istihdamın yarısını bünyesinde barındırdığını, sanayi üretiminin yüzde 65'ini gerçekleştirirken, kamu dışı katma değerin yarısını yarattığını vurgulayan Koç, enerji hariç dış ticaretin yüzde 80'ini TÜSİAD üyelerinin gerçekleştirdiğini, bütün bu faaliyetlerle de kurumlar vergisinin yüzde 85'ini ödediklerini, TÜSİAD üyelerinin kayıtlı ülke ekonomisi ve katma değerine sağladığı bu rakamlarla gurur duyduklarını belirtti.

Mustafa Koç, sadece ekonomiye sağladıkları bu katkı ile yetinmeyip, birçok konuyu erken gündeme aldıklarını, iş dünyası meslek örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının gelişmesinde, örnek, model ve destekçi olarak büyük rol oynadıklarını anlattı. Koç, ''Her konuda bütün kesimlerle mutabakat içinde olmayabiliriz ama 40 yıldır bizim yapmaya çalıştığımız, Türkiye'yi gelişmiş ülkeler arasına sokacak toplumsal ideallerin sözcüsü olmak, bunun gereği olan ekonomik, sosyal ve siyasal konuları analitik temelde çalışmak ve sonrasında cesaretle savunmaktır. Kurum olarak en önemli gayemizin bu olduğunu üzerine basarak bir kez daha vurgulamak istiyorum'' dedi.

Hiçbir zaman gelişmeyi, kalkınmayı ekonomik büyüme ile özdeşleştirmediklerini ifade eden Koç, ekonomik büyümenin gerekli olduğunu, ama yeterli olmadığını, buna paralel olarak kişi başına milli gelirin artırılmasının, gelir dağılımının düzeltilmesinin, bölgeler arası kalkınmışlık farklarının giderilmesinin, cinsiyetler arası eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının, eğitim, siyasi hayata katılım, iş hayatına katılım, demokrasi ve insan hakları gibi konuların gelişmişlik açısından önemini her zaman vurguladıklarını, bu çabalarının Türkiye'nin geleceğini inşa etmede hayati bir önem taşıdığına inandıklarını söyledi.
 

'TÜSİAD'ın önümüzdeki dönem çalışma planı ortaya çıkmış gözüküyor'

Hedeflerini büyüme kadar kalkınma göstergelerini de dikkate alarak seçen, bu hedeflere ulaşmak için doğru ve kararlı stratejiler uygulayan, eğitim, reformunu, demokratikleşmesini tamamlamış, bölgede barışı ve istikrarı sağlayabilen ülkede huzur anlayışını benimseyen bir Türkiye'nin yalnızca büyümeyi değil, gerçek anlamda kalkınmayı da başarabileceğine yürekten inandıklarını ifade eden Koç, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Bence TÜSİAD'ın önümüzdeki dönem çalışma planı büyük ölçüde ortaya çıkmış gibi görünüyor. Geleceğe hepimiz, samimiyetle bu perspektifte bakıyorsak o zaman bilmeliyiz ki TÜSİAD dün ve bugün olduğu gibi yarın da yalnızca ekonomi değil, eğitim, kültür, sosyal gelişme ve siyaset de konuşacak, bütün bu alanlarda derinlemesine çalışacak, görüşlerini şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmaya devam edecektir. Ülkenin önüne hedefler koymakla yetinmeyecek, bu hedeflerin gerçeklemesinde karar alıcılarla işbirliği içinde aktif rol oynayacaktır. 40 yılını başarıyla dolduran TÜSİAD bu ülkenin güçlü geleceğinin şekillendirilmesinde en etkin oyunculardan biri olarak hizmet etmeye devam edecektir.''

 

'Kaynağını ortaya koymadan harcama yapmıyoruz'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan ile Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 41. Genel Kurulu'nun gerçekleştirildiği Ceylan Intercontinental Oteli'ne gelişinde Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner ile Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç tarafından karşılandı. Erdoğan konuşma yapmak için kürsüye yönelmeden önce düşme tehlikesi atlattı.

Erdoğan genel kurulda, Türkiye'nin haziran ayında genel seçime gireceğini ve genel seçime 5 ay kalmış olmasına rağmen, iş dünyasının seçim öncesi ve sonrasına ilişkin istikrarın korunacağına tam anlamıyla inandığını söyledi. Türkiye'nin, çok partili sistemde, yani 1946'dan itibaren 17. genel seçimlerini yapacağını belirten Erdoğan, ''2007 seçimleriyle birlikte Türkiye demokrasi tarihinde, seçim tarihinde, belki de ilk kez bir seçimlere ekonomik anlamda bu kadar rahat giriyor; istikrar ve güven noktasında seçimlere ilk kez bu derece iyimser giriyor. Bunu çok önemli gördüğümüzü ifade etmek durumundayım'' dedi.

Başbakan Erdoğan, 2011 bütçesinin de esasen, Türkiye'de seçim sürecinde ekonominin hiç bir olumsuzluğa maruz kalmayacağının teyidi olduğunu vurgulayarak, kaynağını ortaya koymadan harcama yapmadıklarını kaydetti. Erdoğan, 8 yıl boyunca olduğu gibi, her seçim öncesinde olduğu gibi, mali disiplinden asla taviz vermeyeceklerini ifade ederek, ''Para politikalarının hassasiyetle yürütülmesine destek olacak, seçim öncesi ve sonrasında ekonomik dengenin sarsılmasına asla müsaade etmeyeceğiz'' diye konuştu.

 

'Dünyada güçlü bir Türkiye manzarası var'

Başbakan Erdoğan, 1971 yılından itibaren 40 yıldır Türkiye'nin kalkınmasına çok büyük katkılar sağlamış TÜSİAD'a, üyelerine, kuruluşundan bugüne kadar her kademede emek vermiş olanlara teşekkürlerini sunduğunu dile getirdi. TÜSİAD'ın 40 yıllık serencamının, Türkiye'nin demokratikleşme ve kalkınma mücadelesiyle de bire bir örtüştüğünü ifade eden Erdoğan, ''1971 yılından çok farklı olarak bugün, dünyanın en büyük 16'ıncı ekonomisi konumuna yükselmiş, bir trilyon TL gayri safi milli hasıla rakamına ulaşmış, bölgesinde saygın, dünyada güçlü bir Türkiye manzarası var'' dedi. Erdoğan, Türkiye'nin en önemli işveren örgütlerinden biri olan TÜSİAD'ın son iki dönemdir kadınlar tarafından yönetiliyor olmasının da bu rakamlar kadar önemli bir şey olduğunu ifade etti.

Başbakan Erdoğan, ''Bütün rakamlar, bütün göstergeler bir yana, kadınların iş dünyasında ve sivil toplum örgütlerinde bu denli aktif ve belirleyici olması bile, Türkiye'nin katettiği uzun mesafeyi net olarak ortaya koyuyor. TÜSİAD'ın artık açılımını okumayacaksınız çünkü açılımı okunduğu zaman sıkıntı meydana gelebilir'' diye konuştu. TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç ve TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in, Türkiye ve ülke ekonomisi üzerine yaptıkları değerlendirmeleri paylaştığını belirten Erdoğan, bu değerlendirmelerle ilgili gerekli notları bakanlar, genel başkan yardımcılarının aldığını ifade etti. Dile getirilen sorunların önemli bir kısmının yeni olmadığını, uzun süredir, hatta bazı alanlarda on yıllardır gündemi işgal eden meseleler olduğunu belirten Erdoğan, ''Hükümet olarak, 8 yıldır Türkiye'nin kronik meseleleri üzerine, on yıllardır çözülmeyen, çözümüne cesaret dahi edilemeyen meseleleri üzerine kararlılıkla gidiyoruz. Nitekim, sorunlar listesinin, listedeki sıralamanın ciddi şekilde değiştiğini, belki de her TÜSİAD Genel Kurulu'nun ana gündem maddeleri olan bazı başlıkların, örneğin enflasyonun, büyümenin, vergi ve istihdam yüklerinin de bugün artık listede yer almadığını ya da geri sıralara düştüğünü görüyoruz'' dedi
 

TÜSİAD'ın CEO anketi

Başbakan Erdoğan, TÜSİAD'ın CEO Anketi'nin Aralık 2010 sonuçlarını 27 Aralıkta yayımladığını belirterek, bu anketin iş dünyasının nabzı konusunda önemli olduğuna inandığını ve birkaç sonuç üzerinde durmakta yarar gördüğünü kaydetti. Bu anketle, CEO'lara 2011 yılının ilk üç ayı ve 2011 yılının tamamıyla ilgili beklentilerine ilişkin soruları yanıtladıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''İlk üç ay için sonuçlar şöyle çıkmış, daha olumlu yüzde 25, aynı yüzde 75, daha olumsuz yüzde 0. 12 ay sonrası için beklentiler ise şu şekilde, daha olumlu yüzde 45, aynı yüzde 40, daha olumsuz yüzde 15. Şurası çok önemli, katılımcılara istihdam yaratma eğilimi soruluyor. Önümüzdeki 12 ay için verilen cevapları söylüyorum, daha olumlu yüzde 55, aynı yüzde 35, daha olumsuz yüzde 10. Yine bu kadar çarpıcı bir soru, CEO'lara yatırım yapma eğilimleri soruluyor. Burada da sonuçların istihdamla aynı çıktığını görüyoruz. Yüzde 55 daha olumlu bakıyor, yüzde 35 değişim görmüyor ve yüzde 10 olumsuz bakıyor. 2011 ekonomik göstergelere ilişkin beklentiler, bizim hükümet olarak belirlediğimiz hedeflerimizle uyumlu. Yatırım ortamı önündeki engellere bakıldığında anket, CEO'ların, hukuki altyapıdaki belirsizlikleri ve kayıtdışını ilk sıralarda ifade ettiklerini gösteriyor.'' Başbakan Erdoğan, Merkez Bankasının ve TÜİK'in yaptığı benzeri anketlerin de 2011 yılına ilişkin son derece iyimser beklentilerin olduğunu gösterdiğini kaydetti.
 

'Yumurtalı' eylemler

Ankette, CEO'lara yönelik ankette, son dönemde şahit olunan ''yumurtalı'' eylemlerin gençlerin ifade özgürlüğünü yansıtıp yansıtmadığının da sorulduğunu anlatan Erdoğan, ''Buna da 'hayır yansıtmıyor' diyenler yüzde 73 ve 'evet yansıtıyor' diyenler yüzde 27. Elbette, CEO'larla yapılan bu anket, bir Türkiye manzarası çizmekten son derece uzaktır, ancak iş dünyasının nabzını tutmak noktasında da tam tersine çok manidar olduğunu düşünüyorum'' şeklinde konuştu.

YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın dün üniversiteli gençlerle bir toplantı yaptığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu toplantıya üniversitelerin gençlik konseyi başkanları katıldı ama dışarıda da 40-50 kişilik grup gösteri yaptı. Rektörlerle yaptığımız toplantılarda dışarıda yapılan gösteriler gibi. YÖK Başkanı kimlerle görüşüyor, üniversitelerden, okullardan seçilmiş konsey başkanı olan gençlerle toplantı yapıyor. Dışarıda da yapılan bu gösteriler kimler tarafından yapıldığına baktığımızda Marksist, Leninist idelojik bazı gruplar. Bunların ne kadarı öğrencidir, ne kadarı değildir bilemem ama içeride olanlar, gençler tarafından seçilmiş üniversite gençlik konseyi başkanlarıdır. Takdirini size bırakıyorum.''

 

'Türkiye'ye ve Türk'e bu yakışır'

Başbakan Erdoğan, otomobil satışlarında tüm zamanların rekorunun elde edildiğini anımsatarak, 2002 yılında 91 bin adet otomobil satılırken, 2004 yılında satışın rekor seviyeye ulaştığını ve 451 bin olduğunu belirtti. Erdoğan, 2010 yılında ise bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye'de yarım milyonun üzerinde, 510 bin adet otomobil satışı gerçekleştiğini belirterek şöyle konuştu: ''Ekonomideki canlanmaya ilişkin önemli bir gösterge de krediler... Bazıları diyor 'Ne oluyor?' İçeriye bak, ihracata bak... Hepsinde otomobil satışında ciddi bir artış var. Geçen akşam Sayın Koç'a dedim, 'Artık soyadınız gibi bir marka ile şurada biz yerli otomobilimizi üretelim ve dünyaya diyelim ki, bak bu da artık bizim otomobilimiz.' Bunu sunalım, başaralım. Hepsi burada montajı yapılan otomobiller olmasın. Şu anda otomotiv sektörü içinde olan babalar burada... Bu işi halledin. Bir araya gelerek mi yaparsınız, yok ben bunu kendim de yaparım mı dersiniz. Nasıl arzu ederseniz. Artık yapalım. Türkiye'ye ve Türk'e bu yakışır. Bunu yapmamız lazım. Kredilere bakıyoruz. 2010 yılında, mevduat bankalarının verdiği toplam kredi miktarı yine tüm zamanların rekorunu kırarak, 421 milyar liraya ulaştı. 2009 yılında bu miktar 293 milyar liraydı. 2002'de ise 32 milyar lira. Bakınız nereden nereye geldik. Bu krediler içinde ticari krediler de 2002'de 22 milyar, 2009'da 146 milyar iken, 2010 yılında 224 milyar lira oldu.''

Merkez Bankası rezervinin 2002 yılındaki 27 milyar dolarlık seviyelerden, 80 milyar dolarlara geldiğini belirten Erdoğan, ''Bir sevindirici haber daha, Uluslararası Para Fonu'na olan borcumuz, 2002 yılında 23,5 milyar dolardı, şu an itibarıyla bu borcu da 5,7 milyar dolara kadar çekmiş durumdayız'' dedi.

 

'Bunlara da kılıf giydirmeye çalışanlar var'

Erdoğan, Uğur Mumcu döneminde AKP'nin iktidarda olmadığını ama Hrant Dink olayında zanlıları 36 saatte yakalayarak yargıya teslim ettiklerini anlattı. Yargı reformuyla ilgili çalışmalara da değinen Başbakan Erdoğan, bu noktada attıkları adımlar olduğunu ancak ''Bunlara da kılıf giydirmeye çalışanlar olduğunu'' söyledi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu ülkede zaman aşımından istifade ile işi yırtan, kurtaran bir anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Zaman aşımı anlayışı yargının iflasıdır. Ne demek zaman aşımı? Alırsın öncelikler sırasına, zaman aşımı mı yaklaşıyor önce onu bitirirsin, karara bağlarsın, ondan sonra da hem mağdur olanı bu noktada rahatlatırsın hem de kendin; 'ben bu işi başardım' dersin. 'Zaman aşımına girmiştir' deyip kararı vermek suretiyle kendini kurtaramazsın. Yargı burada tarihi bir vebalın altındadır. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum ve zaman aşımı anlayışını da ben doğrusu kabullenemiyorum, böyle bir şey olamaz. Şu anda 1 milyon 600 bin dosya Yargıtayda bekliyor. Böyle bir şey olur mu? Niye bitirmediniz arkadaş? Defaatle biz bazı adımlar attık, önümüz kesildi. Orada da bize geldiler, kamera şakaları yaptılar, dediler ki 'mülakat kamerayla yapılır'. Bize gelinceye kadar kamerayla mı yapılıyordu, nereden çıktı bunlar? Kamerayla yapılacak. Şu anda bazı adımlar atıyoruz. Bu işi kısa sürede süratlendirmeye çalışıyoruz. Biz, bize yapılanların hiç kimseye yapılmamasını savunduğumuz için milletimizin çoğunluğu tarafından iktidara getirildik.''
 

'Karar, aynı zamanda kanunsuzdur'

Danıştayın ALES sınavıyla ilgili aldığı kararı ''Keyfi, vicdanları yaralayan, evrensel hukuk normlarını çiğneyen, yargıya güveni bir kez daha sorgulatacak'' bir karar olarak niteleyen Erdoğan, ''Anayasa'nın 125. Maddesi ortadayken, yasalara, Anayasa'ya aykırı olarak alınan bu karar, aynı zamanda kanunsuzdur'' dedi. Özelleştirmeleri karara bağlaması yıllar süren yargının, Türkiye çok ciddi faiz kayıplarına uğrarken, Sağlık Bakanlığının tam gün yasasıyla ilgili olarak bir gün içinde iptal kararı verebildiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''ALES Sınav Kılavuzu'nda öğrencilerin kılık kıyafetine ilişkin yasaklama, kısıtlama olmadığı için yürütmeyi durdurdu. Karar son derece keyfi bir karar. Vicdanları yaralayan, evrensel hukuk normlarını çiğneyen, yargıya güveni bir kez daha sorgulatacak nitelikte bir karar. Hukuk, insanların eğitim almasının teminatıdır. Hukuk insanların eğitim hakkını kısıtlamaz. Dolayısıyla bu karar, öncelikle hukuksuzluktur. Anayasa ve yasalarda, kılık kıyafete ilişkin tek bir düzenleme bulunmazken, tek bir kısıtlama bulunmazken; Anayasa'nın 125. Maddesi ortadayken, yasalara, Anayasa'ya aykırı olarak alınan bu karar, aynı zamanda kanunsuzdur. Yargının siyasallaşması, işte asıl budur. Bizim 8 yıldır işaret ettiğimiz, 8 yıldır düzeltmeye, değiştirmeye çalıştığımız manzara işte budur. 'İktidar yargıyı siyasallaştırıyor' diye itiraz edenler, aslında yargıdaki siyasallaşmanın, kapalı devrenin devamını isteyenlerdir. Biz istiyoruz ki yargı milletin yargısı olsun. Yargı, belli ideolojilerin, belli kesimlerin değil, milletin yargısı olsun. 'Onama mı istersin, bozma mı?' diyen değil, vicdanına göre hareket eden bir yargı sistemi tesis edilsin istiyoruz.''
 

Anayasa çalışmaları

Anayasa noktasında da aynı yaklaşım içinde olduklarını belirten Erdoğan, TÜSİAD'ın hazırlayacağı yargı reformuna ilişkin raporun yanında Anayasa taslağını da merakla beklediklerini söyledi. Başbakan Erdoğan, yeni Anayasa çalışmalarına seçimlerin hemen ardından başlayacaklarını bildirerek, şunları kaydetti: ''Burada biz de şu anda bu çalışmaların teknik boyutunu ve burada milletin sahiplenebileceği, gerçekten milletin anayasayı 'işte benim anayasam', eline Anayasa kitapçığını alıp okumaya başladığı zaman 'burada ben varım' diyebileceği bir Anayasa'yı hazırlamamız gerekiyor. Yani tercümana ihtiyacı olmayacak bir Anayasa... Mesele bu. Daha önce de ifade ettiğim gibi, yeni Anayasa tamamiyle anayasacıların oturup da hazırladığı bir Anayasa olmamalı. Bütün sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, akademisyenlerin, aklımıza ne gelirse, 'benim de burada katkım olabilir' diyebilecek her kesimin katkısının olabileceği bir çalışmayla anayasacıların da olayın teknik boyutunu sonunda ele almak suretiyle buna şekil vereceği bir çalışma... Burada bütün kesimlerin görüş, öneri, katkılarını görmek durumundayız.''

 

'Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz'

Erdoğan, ekonomide olduğu gibi, demokratikleşme, laiklik gibi alanlarda da topluma sürekli güvensizlik pompalandığını, bu yönde sürekli test edildiklerini, samimiyet sınavına tabi tutulduklarını anlattı. Başbakan Recep Erdoğan, şunları söyledi: ''Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Şunun çok iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bizim şahsi olarak bazı meseleler karşısındaki tavrımız, duruşumuz, bakışımız nettir ama biz şunu söylüyoruz 'şahsi yaklaşımları, kişisel anlayışları toplumun tümüne empoze etmek baskıdır, zulümdür, haksızlıktır'. Ben, kendi iç dünyamda, ailem içinde alkole karşı bir tavır belirlemiş olabilirim. Benim arkadaşlarım, partimiz, kendi kişisel dünyalarında olaya farklı bakıyor olabilir ama bu muhafazakar kimliğimizin yanında biz demokratız ve kişisel yargılarımızı topluma empoze etmemek noktasında son derece hassas bir duruş sergiledik, sergiliyoruz. Hiç kimse bunları birbirine karıştırmasın. Aynı zamanda demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni de Anayasa ve yasalar çerçevesinde yönettiğimizi ifade etmek istedim.''

Erdoğan, Anayasa'nın 58. Maddesi'nin ''Gençliğin korunması'' maddesi olduğunu ve burada ''Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır'' denildiğini hatırlatarak, ''Bunu ben söylemiyorum, bizden önce yapılmış olan bir Anayasa maddesi, gençliğin korunmasına yönelik 58. Madde... Bunu yapmak bizim görevimiz, biz bunu yapıyoruz. Kaldı ki şu anda Tütün ve Alkollü İçkilerle Mücadele Kurulunun bir genelge hazırladığını ve bu genelgeyle ilgili Ankara Barosu'nun, Danıştaya başvuruda bulunduğunu" hatırlattı. Sözü edilen maddeyi okuduğunu ve orada bağımlılık bulunmadığını, Anayasa'nın gereğini yaptıklarını, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucudan korumanın hükümet olarak görevleri olduğunu belirten Erdoğan, Amerika, AB ülkelerindeki uygulama neyse şu anda yapılanın da o olduğunu belirterek, ''Amerika'da 21 yaşın altında olan gençlere marketlerde orada burada alkollü içki veremezler, vermiyorlar ama bizde önüne gelen rahatlıkla gidip bunu alabilir, bir mani yok. Şimdi bunu engellemeye yönelik atılan bir adımı (İşte bak, gördünüz bunlar şeriat getiriyor Türkiye'ye...) Sıkılmadan, utanmadan bunu bile söylüyorlar. Biz özgürlüklerin başkasının özgürlük alanı sınırında durması gerektiğini biliyoruz. Hani şair diyor ya 'biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük'. Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük, yasalarla çarpışarak büyüdük. Kılık kıyafetimize müdahale edildi, yaşam tarzımıza müdahale edildi, fikirlerimiz dışlandı, aşağılandı, hatta mahkum edildi, mahpus edildi. Biz, bize yapılanların hiç kimseye yapılmamasını savunduğumuz için milletimizin çoğunluğu tarafından iktidara getirildik. 'Kimsenin kılık kıyafetine karışılmasın' dedik, 'kimsenin yeme içmesine müdahale edilmesin' dedik, 'konuşanlar susturulmasın, düşünceler mahkum edilmesin' dedik. Bunu, bu niyetimizi milletimizle samimi şekilde paylaştık ve milletimizden takdir gördük. Şu anda, birilerinin son derece yanlış ve yanlı şekilde iddia ettiği gibi, eğer yaşam tarzlarına müdahale edersek, kendimizi, kendi kimliğimizi, muhafazakar demokrat ilkelerimizi inkar etmiş oluruz. Şu anda, yaşam tarzlarına müdahale başlığı altında yürütülen kampanya, açık söylüyorum, geçmişte defalarca yapılmış, tezgaha konmuş, bayat bir kampanyadır.''

'Bayat bir tezgah'

Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1995 yılında Gazi Mahallesi'nde olaylar olduğunu ve yabancı bir televizyon kanalının haberi ''İstanbul'da radikal dinci başkan Tayyip Erdoğan'ın polisleri, ılımlı Müslümanları öldürüyor'' şeklinde verdiğini hatırlatarak, ''Anadolu'da tutarsızlığı, bilgisizliği anlatmak için kullanılan güzel bir deyim var. Muaviye'nin kızları Hasan ile Hüseyin... Hasan ile Hüseyin'den kız olur mu? Cehalet bu... Neresini düzeltirsiniz. Yani bu haberin neresini düzeltirsiniz bilemem. Hadi onlar yabancı basın ama biz Türkiye içinde de buna benzer nice çarpıtmaya, tutarsızlığa, iftira ve ithama maruz kaldık'' diye konuştu. Levent'te, Levazım Sitesi'nde iki genç kızın bir yangın neticesinde hayatlarını kaybettiğini ve meselenin itfaiyenin bilgisayarlarının besmele ile açılmasına kadar indirgendiğini de anlatan Erdoğan, trenden düşen bir vatandaşın, haremlik selamlık isteyenler tarafından itildiğinin de yazıldığını vurguladı.

Erdoğan, günlerce, haftalarca, aylarca ''İstanbul'da belediye içkiyi yasaklıyor, yasaklayacak'' diye yazıldığını ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının ve Başbakanlığının da tüm bu yalanları, iftiraları, ithamları püskürtmekle geçtiğini ifade ederek, şunları söyledi: ''Ben burada, TÜSİAD Genel Kurulu'nda bir kez daha ifade ediyorum; Biz, damdan düşerek geldik, damdan düşmenin ne olduğunu biliriz. İşte onun için, hiçkimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz, edilmesine de müsaade etmeyiz. Bu noktadaki endişeler tamamen yersizdir. Bu noktadaki endişeler, tıpkı ekonomide yapıldığı gibi, kasıtlı bir propagandanın, niyet okuyuculuğunun eseridir ve tekrar ediyorum, bayat bir tezgahtır. Bugün nasıl ki iş dünyası, ekonomiyle ilgili konularda hükümete tam bir güven içindeyse, ben eminim ki tüm milletimiz de o diğer hassas konularda hükümetimize karşı tam bir güven içindedir. Seçim öncesinde aleyhimizde yürütülen bu art niyetli kampanya da inanıyorum ki yine milletimiz tarafından bozulacaktır.''

 

'Çok şükür ki bu vaatler hiç kimse tarafından ciddiye alınmıyor'

Başbakan Erdoğan, tedbir alınması gerektiğinde bunu milletle samimi şekilde paylaştıklarını, gerekçelerini millete aktardıklarını ve tedbirleri kararlılıkla uyguladıklarını anlattı. Hiçbir alanda popülizme tevessül etmediklerini, ücret artışlarında, yatırımlarda, sosyal yardımlarda, teşviklerde, vergi indirimlerinde ihtiyaçları gözettiklerini, kaynakları dikkate aldıklarını, riskleri incelediklerini ve adımlarını ona göre attıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''İşte en son, ana muhalefet partisi genel başkanının vaatleriyle birlikte seçim öncesi popülizm tartışmaları yine gündeme geldi. CHP Kurultayı'nda Genel Başkan'ın dile getirdiği vaatleri alt alta topladığınızda, 100 katrilyonu aşan, bazı hesaplamaları da yanına koyarsanız 200 katrilyonu bulan bir yük söz konusu oluyor. Şöyle aklıselim sahibi bir bakışla değerlendirdiğiniz zaman, sizler iş adamları olarak, böyle bir popülizm olabilir mi? Bu tür rakamları nasıl acaba ileri sürebiliyor, nasıl bu tür vaatlerde bulunuyor diye aranızda sizler tezekkür ediyorsunuz. Çok şükür ki bu vaatler hiç kimse tarafından ciddiye alınmıyor. Zira, ana muhalefet partisi bile olsa, herhangi bir ülkede ekonomik vizyonun bu şekilde ortaya konması, o anda dahi faizleri yükseltebilir ve bütçeye ağır yük getirebilir. Ama benim milletim hamd olsun bu işe prim vermedi, vermiyor. Bu vaatler ciddiye alınmadı, alınmıyor ve beklentileri de olumsuz yönde etkilemiyor. Bütün bunlarla beraber bizler emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz.'' Çok güzel bir ivme yakalandığını ifade eden Erdoğan, küresel finans krizinin gelişmiş ülkelerde en ağır şekilde seyrettiği şu günlerde, Türkiye'nin tüm dünyanın dikkatlerini üzerinde toplayan bir performans sergilediğini vurguladı.
 

'Büyümede beklentilerin üzerine çıkıldı'

Büyümede ilk üç çeyrek itibariyle beklentilerin üzerine çıkıldığını anlatan Erdoğan, ''İnanıyorum ki, mart ayında 4. çeyrek açıklandığında, 2010 yılı büyüme oranımızın da beklentilerin üzerinde gerçekleşeceğini göreceğiz'' dedi. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın küresel krize rağmen Türk Lirası bazında gerilemediğini, 2010 yılının tamamında da 1 trilyon lira seviyesini aştığının şimdiden görülebildiğini belirten Erdoğan, dolar bazında ise 730 milyar dolarlık tahminle 2008'deki 742 milyar dolar seviyesine biraz daha yaklaştığını söyledi. Erdoğan, ''İnşallah 2008'i, bu yıl belki de yakalayacağız, hedefimiz bu'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, ihracatta 2010 yılının 113 milyar dolarla kapatıldığını, 2011 yılında da küresel kriz öncesi seviyenin yakalandığını ve belki de aşılmış da olacağını ifade ederek, turizmde Türkiye'nin küresel krizden hiç etkilenmediğini söyledi. Küresel kriz olmasaydı, rakamlar ve oranların çok daha yüksek olacağını belirten Erdoğan, ''2002 sonu itibariyle Türkiye'nin 8,5 milyon dolar turizm geliri vardı, turist sayısı 13 milyon civarındaydı. Ama 2010 yılında 22 milyar turizm geliri var ve 28,5 milyon turisti ülkemizde ağırladık. Kaybımız yok, bir taraftan Türkiye önemli bir destinasyon. Ülke içindeki destinasyonları artırıyoruz, onları teknolojik olarak geliştiriyor ve altyapıyı çok daha güçlü hale getirmeye çalışıyoruz'' dedi.
 

'Her göstergede tarihi rekor'

Başbakan Erdoğan, şu anda Yunanistan, İtalya, İspanya ve İngiltere, küresel krizin etkisiyle harcamaları, yatırımları, sosyal ödenekleri ciddi şekilde kısıtlarken, Türkiye'nin hemen her göstergede tarihi rekorların altına imza attığına dikkati çekerek, şöyle konuştu: ''Şu anda dünya ekonomi çevrelerinde, küresel krizi başarıyla atlatan ülkeler arasındayız ve parmakla gösteriliyoruz. Tedbiri elden bırakmayacağız, rehavet yok, asla şımarmayacağız, gelişmeleri yakından izlemeye devam edeceğiz. Ama tekrar ediyorum, mali disiplinden, para politikalarından taviz vermeden Türkiye'yi büyütmeyi sürdüreceğiz. Tabi ekonomide bu güven zemininin oluşması kolay olmadı. 2002 yılı sonunda hükümeti devraldık ve o andan itibaren, ekonomiye ilişkin son derece kötümser, bedbin, karamsar yorumlar yapıldı. Yatırımcının, girişimcinin moralini bozmak için türlü kampanyalar devreye sokuldu. Hatta hatta, kriz için kesin, net tarih verenler bile çıktı. 'Baharda kriz gelecek', olmadı 'Yaz aylarında kriz geliyor', o da olmadı 'Bu kış kriz çıkacak' diyerek sürekli güvensizlik pompalanmak istendi. Ama 8 yıl boyunca, kararlı duruşumuzdan biz asla taviz vermedik, cesur tavrımızla ve şeffaf yaklaşımlarımızla, güvensizlik pompalayan bu felaket tellallarını her zaman açığa düşürdük.''

 

TÜSİAD'ın yeni YİK Başkanı Erkut Yücaoğlu oldu

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) yeni Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Erkut Yücaoğlu oldu. TÜSİAD 41. Genel Kurul Toplantısı'nda Mustafa Koç'un görevini bırakmasıyla YİK Başkanı olan Yücaoğlu, burada yaptığı konuşmada, Konsey Divanı'nın bir icra merkezi niteliği taşımadığını, sadece bir Ombudsmanlık konumunda olduğunu söyledi. TÜSİAD üyelerinin YİK vasıtasıyla Yönetim Kurulu'na duyurulmasını istedikleri konular, talepleri ilettiklerini ifade eden Yücaoğlu, TÜSİAD'ın bundan sonra da her zamanki ana platformlarında çalışmalarını sürdüreceğine inandığını söyledi.

Erkut Yücaoğlu, Mustafa Koç'un 14 yıldır TÜSİAD'a her kademede katkılarını sunduğunu kaydederek, ''TÜSİAD'ın kendisinin görüşlerinden her konuda yararlanmaya devam edeceği kesindir. Sizlerle bir öneriyi paylaşmak istiyorum. Genel Kurul'un onayına Mustafa Koç'un Onursal Başkan olmasını öneriyorum'' diye konuştu.

Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, bu sırada söz alarak, ''Burada bir taşla iki kuş vuralım diyorum. TÜSİAD Başkanlık Konseyi, yaptığı toplantıda Ömer Dinçkök'ün Onursal Başkan olmasını Genel Kurul onayına sunulmasına karar vermişti'' dedi. Koç ve Dinçkök, TÜSİAD'ın onursal başkanları oldu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler