Özgüden'ler hâlâ haymatlos

'Akşam'ın ya da 'ANT'ın içinde ya da kenarında olan çok sayıda gazeteci, yayıncı, aydın kişi hızla Doğan Özgüden'i 'unutmayı' tercih etti. 12 Eylül sonrasında onlar yurtdışında 'sürgün'de iken, Türkiye'de 'ünlüler', 'yazarlar'' ansiklopedileri çıktı. Resmi devlet politikasına 'saygı' gösteren yazarlar-çizerler onu ansiklopedilerine almadı. Oysa onun 'Akşam' gazetesinde kendilerine yazı yazma olanağı tanıyıp ünlü kıldığı kişiler o kitaplarda yer almıştı. Özgüden, artık bazılarına göre TC'nin bir 'düşmanı' idi. Kimse ona bulaşmak istemedi. Doğan Özgüden de yıllar sonra anılarını yazdı. İlk cilt elimizde. İkincisini ve sonrasını ise bekliyoruz.

Yayınlanma: 21.01.2011 - 10:39
Abone Ol google-news

Kısa bir süre önce postadan önüme bir kitap düştü: 'Vatansız Gazeteci, Doğan Özgüden, Cilt 1, Belge Yayınları, İstanbul 2010,' başlığıyla. Anılarını yazmasından tam umudumu kestiğim sırada kitap çıkageldi. Yıllardır 'abi, yazsana, ölüp gideceğiz, hepsi unutulacak', derken, Doğan Özgüden nihayet yazmış! Kalemine sağlık (eskiden öyle derdik.) Ben ise hâlâ bana göre Türkiye'nin en hızlı, en başarılı gazetecisi olan Doğan Özgüden'den bir de 'Türkiye Basın Tarihi 1961-71 ve Sonrası' ayrıca 1967-71 yıllarında önce haftalık ANT dergisinin son sayfasındaki, sonra aylık ANT'ın iç sayfalarındaki Cağaloğlu haberlerinin günümüzde değerlendirilmesini, heyecanla bekliyorum

Dilerim yurtdışına çıkışlarının 40. yılına (Mayıs 2011) anılarının 2. cildini yetiştirir; sonra Türkiye medyasını ayrıca tarihsel bir çerçevede ekonomik, toplumsal, siyasal açıdan değerlendirir.

İnci ve Doğan Özgüden'i (bizler için Doğan Abi, İnci Abla) 1968'de Robert Kolej Öğrenci Birliği Başkanı iken Osman Saffet Arolat kanalıyla tanımıştım. Sonra ANT dergisi için yazılar yazmaya başladım. 1970-71 ANT dergisi Yayın Kurulu'nda görev aldım. Doğan Abi bizim için her zaman efsanevi Akşam gazetesinin ulaşılmaz Genel Yayın Müdürü idi.

Birçoğunu çok sık dinlediğim, önemli bir kısmını (Ekim 1969 - Mayıs 1971) neredeyse 24 saat yaşadığım anıları bir gece uykusuz kalmak pahasına bir solukta okudum. Ne günler!
 

Bir 'aktivist'

Doğan Abi için tırnakla kazılan bir yaşam. Müthiş bir çalışkanlık, özveri, dürüstlük. Yaşam içinde, pratikte, yoksulluğu, sömürüyü, baskıyı yaşama. Sürekli başkaldırı. İnsanlara güvenme, inanma. Sonra kazık yemeler. Sonra yeniden umutlanma. Ardından aşırı gerçekçilik! Yine de birinci ciltte birçok alandaki kırgınlığını sergilememiş!

Bugüne kadar 12 Mart ve 12 Eylül üzerine çok sayıda anı kitabı çıktı. Ancak 1961-71 üzerine en yetkin bir kalemden, tüm olguları bir 'gazeteci', bir 'siyasal eylemci' ve bir 'aktivist' olarak yaşayan bir kişiden çok değişik anıları içeren bir kitapla karşı karşıyayız.

O günleri anımsayanlar, Doğan Özgüden'i hep ANT ile birlikte bilebilirler. Oysa Türkiye aydınları bir Akşam gazetesi olgusunu hep hatırlamalıdırlar. O dönemde bir sol gazeteci, bir sol yazar yoktu ki, Akşam'dan geçmesin.

Ama bugünün birçok ünlü gazetecisi o günleri anımsamak bile istemiyor. Yeni yetme gazeteciler ise bir Akşam gazetesi deneyimini bilmiyorlar bile. O bu gazeteyi çok farklı bir yerden aldı, sonra ayrılmadan önce hazırladığı 'Talat Aydemir Anıları'yla gazeteyi o zamanki tiraj koşullarında 220.000'e ulaştırdı.

Doğan Özgüden benim için öncelikle Türkiye açısından üç olgunun toplamıdır: 13 Mart 1965'teki Akşam gazetesinin 72 puntoluk 'İşçilere Ateş Açıldı' başlığı; ANT'ın Eylül 1970 sayısındaki 'Kapitalistleşen Subaylar İşçileri Yargılayamaz' kapağı ve Mayıs 1971 sonrasında Avrupa'daki 'Democratic Resistance of Turkey' yayınları.

İnsan belleği 'nisyan ile maluldür', derler. Bugünlerde çok sayıda demokrat (!) kişi anti-darbeci, anti-cuntacı, anti-Kemalist söylemde. Ama Türkiye'de 1970'te 'ordu-gençlik el ele, milli cephede' sloganlarının atıldığı bir sırada, 'Kapitalistleşen Subaylar İşçileri Yargılayamaz' sloganını bir siyasi derginin kapağına taşımak için yürek isterdi.
 

Eğitim seminerleri

Salt yürek değil (aklıma ANT dergisi yazarlarından Can Yücel'in bir tüzük tartışması nedeniyle 'sosyalizm tüzük değil, büzük ister' sözleri geliyor), biraz siyasi öngörü, Marksizmde olgunluk gerekiyordu. Milli Demokratik Devrim sloganı yerine halklar sorununu aşmış, bir 'sosyalizm' anlayışını, yani sınıf yaklaşımını izliyor, olmak gerekiyordu.

1969-70 yıllarında ben hem ANT dergisinde yazı yazıyordum, hem de DİSK'te ve DİSK'e bağlı Maden-İş Sendikası'nda eğitim seminerlerinde eğitimciydim, Vatansız Gazeteci'de yazıldığı gibi (s. 504) Fethi Naci, Kemal Sülker, Süleyman Üstün ve Çetin Özek ile birlikte. Daha önce Doğan Abi de o seminerlere katılmıştı. Maden -iş yöneticilerinden Şinasi Kaya onu çok severdi. Vatansız Gazeteci'nin 503. sayfasında konu edilen 'genel grev' de gündeme o ilişki çerçevesinde gelmişti.

ANT dergisinde kısa adı OYAK olan Ordu Yardımlaşma Kurumu'ndan ve bu kurumun yatırımlarından daha önce bahsedilmişti. Ama ilk kez Eylül 1970'te açık biçimde ordu kapağa çıkarılmıştı. Komutanlar, darbeciler bu başlığa çok kızmıştı. Bir de ordudan bir şeyler bekleyen 'devrimciler'. Ve Doğan Özgüden bir kez daha, başka bir biçimde sorgulanmıştı.

Doğan Abi kitapta nasıl yurtdışına çıktığını çok iyi anlatmış. En son Ankara'ya gitmek üzere onunla vedalaşırken (son sahne) yanına bir albay oturmuştu. Ben de çok korkmuştum. Hâlâ ne olacağı belli değildi. Ama artık nasıl Türkiye dışına çıktıklarını belgeledi. Ne yazık ki, 12 Mart sonrasında bazı kendini bilmez kişilerin 'bir arkadaşımı kaçırmak için, Doğan Özgüden'i yurtdışına kaçırdığını bildiğim Faruk Pekin'e gidip bizim arkadaşımızı da kaçırır diye ondan yardım istedim' gibisine gerçek dışı emniyet ve askeri savcılık beyanlarından dolayı ben fazladan işkenceye maruz kalacaktım. Herkes benim Doğan Abi'yi Bulgaristan ya da Sovyetler kanalıyla yurtdışına çıkardığımı sanıyormuş. Bu konu en az 6-7 kişinin ifadesinde yer aldı. Neyse, geç de olsa, belgelerle, herkes Özgüden'lerin eski sosyalist ülke temsilciliklerinin yardımı olmaksızın yurtdışına çıktığını anlamış olacak!

Doğan Abi kitabında anlattığı daktilosunu on parmağıyla bir 'mitralyöz' gibi kullanırdı. Bilgisayar çağı dahil Babıâli'de ondan daha hızlısını görmedim. İkincisi gerçek bir gazeteci olarak steno kullanırdı. Örneğin Türkiye İşçi Partisi'nin program tartışmalarının steno ile tutulmuş tam metni yalnızca onda vardı. O sırada Türkiye'de stenoyu onun gibi kullanan bir kişi de yoktu. Üçüncüsü o dönemdeki gençler arasında 'işçici' olan benden daha 'işçi yanlısı' ve de anti-Kemalist idi. Dördüncüsü, olumlu anlamda kullanıyorum, aşırı naif, aşırı romantikti. Che Guevara'nın ünlü 'ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin'' savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazemize ağıt yakacaklarsa, ölüm hoş geldi, sefa geldi' sözlerinin gerçek çevirmeni o idi.

Doğan Özgüden'in daha Türkiye'de iken Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi (Filistin Davası ayrı) sorunlarına yaklaşımı yurtdışında daha da belirginleşince, iyice 'korkulan' bir isim oldu. Oysa 12 Mart 1971'den önce bugünlerin terimiyle 'Beyaz Türkler' olarak o da, ben de, Osman Saffet Arolat da, Ragıp Zarakolu da Kürtlerin yargılanmadığı bir dönemde 'Kürtçülük'ten yargılanıyorduk. Birkaç ay önce bu olguyu Diyarbakır'da Osman Saffet Arolat ile birlikte katıldığımız bir 'Diyarbakır Turizmi' toplantısında konuşurken de dile getirdim.
 

'Ant' deneyimi

Bugün Şerefname'yi yayınlamak kolay! O zaman bu iş de biraz yürek isterdi. Şerefname ciltlerini Cağaloğlu'ndaki yürekli hamallarla nasıl bina bina kaçırdık' Bu konularda en yaratıcı olan, her zaman, henüz daha dijital ortam yok iken, hayatımda gördüğüm en iyi sayfa tasarımcısı, en iyi düzeltmen, en teknik kişi olan İnci Özgüden'di.

12 Mart cuntasından sonra içinde ANT'ın da adı geçen, ancak yurtdışı 'faaliyetler'den dolayı hiçbir biçimde ANT''a geri dönülemeyen, çok 'tuhaf' bir dava nedeniyle yaklaşık 2, 12 Eylül Askeri Darbesi'nden sonra da DİSK nedeniyle 3 yıl hapis yattım. Ama gençliğimizin en güzel günlerini ben ve bazı arkadaşlarımız ANT deneyimi ile yaşadık.

'Ama, o da çok katı!' diyor bazıları. Peki, düşünce özgürlüğü ne menem bir şeydir?' Kişilerin 'öz görüşleri'ni ifade hakkı nedir? Beğenmeyebilirsin, ama saygıyla karşılaman gerekir. Biz, ANT dergisinde 'Ortadoğu Devrimci Çemberi' derken, şimdi müze olacağı söylenen Diyarbakır Hapishane'sinde öldürülen DDKO lideri, dostumuz Necmettin Büyükkaya ile 'Kürt Sorunu'nu tartışırken herkes neredeydi (s. 499)? Bizler, Sulhi Dönmezer gibilerinin yazdığı bilirkişi raporlarıyla 'Kürtçülük'ten her bir-iki satırlık yazı için 7,5 yıllık hapislerle yargılanırken, bugünün 'demokrat'ları neredeydi?

Türkiye basın tarihinde bence bu kadar başarılı olan ve Akşam gazetesi ile çok sayıda Türkiyeli aydını Türkiye entelektüel yaşamına taşıyan Doğan Özgüden, önce 12 Mart, ardından da 12 Eylül sonrasında Türkiye'nin diktatörlük ortamından çıkmasında epey katkısı olan eylemleri ve yayınlarıyla solcuları (!) bile korkuttu.

Akşam'ın ya da ANT'ın içinde ya da kenarında olan çok sayıda gazeteci, yayıncı, aydın kişi hızla onu 'unutmayı' tercih etti. 12 Eylül sonrasında onlar yurtdışında 'sürgün'de iken, Türkiye'de 'ünlüler', 'yazarlar'' ansiklopedileri çıktı. Resmi devlet politikasına 'saygı' gösteren yazarlar-çizerler onu ansiklopedilerine almadı. Oysa onun Akşam gazetesinde kendilerine yazı yazma olanağı tanıyıp ünlü kıldığı kişiler o kitaplarda yer almıştı. O, artık bazılarına göre TC'nin bir 'düşmanı' idi. Kimse ona bulaşmak istemedi.

2007 TÜYAP Kitap Fuarı'nda Akşam gazetesini, ANT Sosyalist Dergi'yi unutanlar için, ANT'ın kuruluşunun 40., Vatansız Gazeteci kitabını yayınlayan Belge Yayınları'nın 30. yılı nedeniyle bir anma toplantısı yapıldı. Beş kişi konuşacaktı. İnci ve Doğan Özgüden'lerin sandalyeleri boş kaldı. Çünkü Türkiye'ye gelemediler. Biz (Yalçın Yusufoğlu, Ragıp Zarakolu, Faruk Pekin) konuştuk.

Her sosyalist, her demokrat, her aydın Akşam gazetesini ve ANT dergisini kavramak, daha doğrusu 1961-1971 dönemini algılamak için Vatansız Gazeteci'yi okumak, ilgilenmek ve sorgulamak zorunda. İstanbul ya da Türkiye 15 Aralık 2010 gecesi ölümünün 75. yılında Türkçe, Ermenice ve Kürtçe şarkılarla Kevork Gomidas'ı Lütfi Kırdar Salonu'nda büyük bir konser ve ilgili Bakan katılımı ile anarak bağrına bastı. Ne güzel bir etkinlik.

Ama Doğan Özgüden hâlâ vatansız, yani haymatlos. İnci Özgüden de öyle. Böyle oluyor bu işler. Küreselleşme ortamında, sınıf pusulasını şaşırdığımızda.

Vatansız Gazeteci/ Doğan Özgüden/ Belge Yayınları/ 558 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler