ABD'nin tezkere utancı

ABD'nin eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 1 Mart tezkeresinin TBMM'de reddedilmesini hiç beklemediklerini belirterek bunu siyasi utanç olarak niteledi.

Yayınlanma: 09.02.2011 - 08:32
Abone Ol google-news

ABD'nin eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in anılarını kaleme aldığı, merakla beklenen yeni kitabı "Known and Unknown" (Bilinen ve Bilinmeyen) bugün piyasaya çıktı.

Kitabının bazı bölümlerinde Türkiye ile ilgili konuları da ele alan Rumsfeld, örneğin, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan sorunlara değiniyor. Washington'ın "Watergate" skandalıyla çalkalandığı dönemde, NATO'nun, iki müttefiki Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunlardan kaynaklı ciddi krizin içinde olduğunu ifade eden Rumsfeld, iki ülkenin Kıbrıs'la ilgili olarak geçmişe dayanan anlaşmazlıklarının bulunduğuna dikkati çekerek, "Bu anlaşmazlıklar, Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgal etmesiyle 1974 yazı sırasında kaynama noktasına ulaştı" ifadesini kullandı.

Rumsfeld, bu sorunun NATO için "zor çıkmaz" doğurduğunu kaydederek, NATO'nun, kendisine üye devletler arasındaki sorunlarla ilgili değil, bu üye devletleri dış tehditlere karşı korumak amaçlı bir askeri ittifak olarak kurulduğunu anımsattı.

 

"ABD'nin kamuoyu önünde Türkiye'ye daha çok destek vermesi gerektiğini söyledim"

Kitapta Türkiye'nin adı, ABD'nin 11 Eylül sonrası Afganistan'a operasyon hazırlıklarından bahsedildiği bölümde de geçiyor.

O dönemin Ekim ayında, Suudi Arabistan, Umman, Mısır, Özbekistan ile birlikte Türkiye'yi de ziyaret ettiğini ve bu ülkelerin hükümet yetkilileriyle, ABD'nin Afganistan'a yönelik planları konusunda istişarede bulunduğunu, onların tavsiyelerini dinleyerek ne tür destekler sunabilecekleri hakkında bilgi aldığını anlatan Rumsfeld, "Potansiyel müttefiklerimize iki konuda garanti verdim: Birincisi, ABD, onların özel ya da kamuoyu önünde verebilecekleri her tür desteği takdir edecek. İkincisi, ABD, terörist tehdide karşı, geçmişte olduğundan çok daha geniş çapta ve yoğunluk düzeyinde, kuvvetli karşılık verecek" ifadesini kullandı.
Rumsfeld, o dönemki Türkiye ziyaretine bir paragraf ayırdığı kitabında, Ankara'daki temaslarında Türk yetkililerin, askeri tesisleri içeren yardım önerdiğini anlatarak, şunları kaydetti:

"Türkler, Kuzey İttifakı'nı silahlandırma ve onlara malzeme temin etme planımızın güçlü destekçisiydi, Taliban'ın dünya genelindeki Müslümanların çıkarlarını tehdit ettiğini biliyorlardı. Yıllar boyunca Türkiye'yi, ABD için kilit bir ülke, Batı'ya yönelen bir Müslüman demokrasi ve Doğu ile Batı arasında bağlantı işlevi görebilecek bir NATO üyesi olarak gördüm. ABD'deki siyasi olarak aktif Yunan-Amerikalı nüfusun çokluğu ve Kongre'deki temsil düzeylerinin de kısmen etkisiyle, ABD'nin Yunanistan'ı Türkiye'nin üzerinde tercih etme eğiliminden her zaman endişe duydum. Aralık 2001'deki bir notumda, ihtiyacımız olduğunda onların yardımını alacaksak, ABD'nin kamuoyu önünde Türkiye'ye daha çok destek vermesi gerektiğini söyledim."
 

"Amerikan yönetimi tezkerenin geçeceğinden emindi"

Kitapta, Irak savaşı ve öncesindeki hazırlıklar ile 2003 yılı Mart ayında ABD ve Türkiye arasında yaşanan "tezkere krizi"nin anlatıldığı bölümlerde de Türkiye'nin adı sıkça geçiyor.
"Amerikalı diplomatların iyimserliğine rağmen, ABD'nin Türkiye'yi, kuzeyden Irak'a giriş yapmak üzere topraklarından geçiş izni vermeye ikna etmede zorluklar yaşadığını" belirten Rumsfeld, şunları kaydetti:

"TBMM'nin kritik oylamasına uzanan aylarda, Amerikan yönetimi, istediğimiz onayın bize verileceğinden emindi. Hiç kimse, tezkerenin geçmeyeceğini beklemiyordu. (ABD'nin eski başkanı George) Bush döneminin ilk aylarında, Türklerle yakından çalışmanın bizim için önemli olduğunu, çünkü onların işbirliğine ihtiyacımız olabileceğini düşündüğümü hatırlıyorum. O gün gelmişti. Ancak TBMM, jilet farkıyla ABD'nin geçiş talebini onaylamamıştı.
Bölgedeki kilit bir NATO müttefikinden destek alınamaması, operasyonel açıdan ciddi terslik olmasının yanında, siyasi bir utançtı ve büyük ihtimalle de bundan kaçınılabilirdi. (ABD Dışişleri Bakanı Colin) Powell, durumumuzu şahsen izah etmek için Ankara'yı ziyaret ederek çabalarımıza yardımcı olabilirdi. Ben de bu kritik haftalarda Türkiye'yi ziyaret edebilir ya da Başkan Bush'u veya (o dönemki) Başkan Yardımcısı Dick Cheney'yi Türk yönetimine kişisel çağrıda bulunmaları için teşvik edebilirdim.

Saddam'ın ülkenin kuzeyi ve batısındaki güçlerine karşı, Türk topraklarından ilerleyecek Amerikan askerlerinin tehdidinin olmaması, düşman savaşçılara, kuzeye kaçma ve o dönemde hiçbir koalisyon askerinin bulunmayacağı Sünni ağırlıklı bölgelerde faaliyet gösterme fırsatını verebilecekti. Irak'ı Türkiye'den işgal edemememiz, büyük muharip operasyonların sona ermesinden sonraki Sünni destekli isyanın yükselişinde kilit bir faktör olmuş olabilir. Türkiye'nin kararı, (dönemin ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Tommy) Franks'ın koalisyon güçlerinin Bağdat'a ve Irak'ın kuzeyine mümkün olduğu kadar erken ulaşmasının ve Irak ordusunun kaçış rotalarını kapatmanın başka yollarını bulmasını gerekli kıldı".

 

"Belgeleri sızdıranların çocukları askerde olsa ne harika olurdu"

Rumsfeld, 2002 yılında New York Times'ın, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığının (CENTCOM) Irak'a savaş planını ele geçirdiği ve bunu yayımlayacakları yönünde bir bilginin kendisine ulaştığını belirterek, planı gören Saddam güçlerinin daha iyi hazırlık yapabileceği ve daha fazla Amerikalının yaşamının riske atılabileceği ihtimali karşısında, hemen ABD Genelkurmay Başkan Yardımcısı Peter Pace'den gazeteyi arayıp haberi yayımlamamalarını rica etmesini istediğini, ancak gazetenin bazı değişikliklerle haberi yayımladığını anlattı.

O dönemde kendi kendine, "gizli belgeleri sızdırmayı sevenlerin, askeri operasyonlarda görev alan kızları ya da oğulları olsa ne harika olurdu. O zaman da böyle yaparlar mıydı?" diye düşündüğünü ifade eden Rumsfeld, şöyle devam etti:

"Gazetenin haberinde, CENTCOM'un planının, Amerikan askerlerinin Irak'a kuzey ve batıdan, Türkiye üzerinden gireceği yazıyordu. Türkiye'nin, bizim askeri çabalarımıza yardım etmeme yönünde oy kullanmış olması, herkes gibi Iraklılarca da biliniyordu, ancak New York Times tam tersini yazdı. Bu haber yüzünden, Saddam'ın generalleri, yine de kuzeyden bir saldırıyı püskürtmeye karşı hazırlık yaptılar. Öyle görünüyor ki, basında gördüğünüz herşeye inanmamanız gerektiğini henüz öğrenmemişler."

 

"TBMM iki tümen asker göndermeyi kabul etti ama Iraklı liderler reddetti"

Kitabın ilerleyen bölümlerinde, "1 Mart tezkeresinin" sonuçlarına tekrar değinen Rumsfeld, direnişin merkezinin, Irak'ın batısındaki Sünni bölgelerde toplandığını belirterek, "Çünkü 3'üncü Piyade Tümenine Türkiye üzerinden Irak'ın kuzeyine giriş izni verilmediği için, savaşın ilk günlerinde Sünni bölgelerin çoğu Amerikan askerlerinin kapsamı içine girmemişti. ABD askerleri buralara ulaştığında büyük çaplı muharip operasyonlar sona ermişti. Bu şu anlama geliyordu, Felluce, Tikrit ve Ramadi gibi (Sünni) kentler, Amerikan askerleriyle büyük muharebeler yaşamamıştı ve isyancılar için barınak olmuştu" ifadesini kullandı.

Rumsfeld, "Irak operasyonu devam ederken El Cezire kanalında yayınlanan, 'Amerika, İslam'a karşı savaş yürütüyor' şeklindeki propogandayı yalancı çıkarmak için, bir Müslüman askeri birliğin Irak'a gitmesi için büyük gayret gösterdiğini" kaydederken, bir noktada TBMM'nin iki tümen asker göndermeyi kabul ettiğini, ancak Iraklı liderlerin, Irak'ın güvenliği ve Türk-Amerikan ilişkilerinin zararına olacak şekilde, bunu reddettiğini belirtti.

 

Kitaptan diğer notlar

Kitabında, Irak savaşıyla ilgili olarak "özür dilemez" bir tavır sergilediği gözlenen Rumsfeld, savaşın, maliyetine değdiği görüşünü dile getirdi. Rumsfeld, 800 sayfalık kitabında, ''Saddam Hüseyin yönetiminin iktidarda kalmış olması durumunda, Ortadoğunun bugün olduğundan çok daha tehlikeli olacağı" fikrini savundu.

Irak savaşının mimarlarından biri olarak görülen Rumsfeld kitabında, "Bush'un, Irak savaşı konusunda verilen çabalara zararı dokunan şekilde, karar alma süreçlerinde tutarsızlıklara sahne olan bir ulusal güvenlik sürecine başkanlık ettiğini" belirtti ve Bush'u, "üst düzey danışmanları arasındaki anlamazlıkları çözmek için daha fazlasını yapmamakla" eleştirdi. Rumsfeld, Bush'un, "bir karar almadan önceki seçeneklerinin zamanlıca değerlendirildiğini ve aldığı kararların etkin şekilde uygulandığını her zaman görmediğini" kaydetti.
Kitabında ABD yönetiminin savaş tutuklularına muamelesine de geniş yer ayıran Rumsfeld,

"Ebu Garib skandalından sonra, 2004 yılı Mayıs ayında görevinden istifa etmemiş olmaktan büyük pişmanlık duyduğunu" belirtti. Rumsfeld, "Geçmişe baktığımda, savaş sırasındaki gözaltılarla ilgili olarak, ABD yönetiminin daha farklı ve daha iyi yapabileceği şeyler olduğunu görüyorum" ifadesini kullandı.

Rumsfeld kitabında, Bush yönetiminde görev alan bazı isimlere de eleştiriler yöneltti. Rumsfeld örneğin, eski dışişleri bakanlarından Condoleezza Rice'ı, bazı ülkelerle ilişkilerde demokrasi ve insan haklarını ABD'nin güvenliğinin üzerinde çok fazla tutmakla, Irak'taki eski Amerikalı sivil yönetici Paul Bremer'i de, niyetleri konusunda ABD Savunma Bakanlığını bilgilendirmemekle eleştiriyor.
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler