Evrensel bir arayış: Güzellik

Çocukluğundan beri protez bacaklarla yaşayan top model ve atlet Aimee Mullins de kitapta yer alıyor. Mullins "Bedenime hâkim oldum, farklı olmayı hiç kabullenmedim ve kendimi sevdim" diyor. Mullins'i podyuma çıkaran Givency'nin tasarımcısı Alexander McQueen atlet için şöyle konuşmuştu: "Onunla insanın iç güzelliğinin her şeyin üstünde olduğunu göstermek istedim. Aimee tek kelimeyle özetlenebilir. O eşi bulunmaz bir soylu."

Yayınlanma: 13.02.2011 - 07:43
Abone Ol google-news

“Güzelliğin 100 000 Yılı” adıyla yayınlanan 5 ciltlik eser, bugüne kadar güzellik adına sorulan birçok soruyu makaleler yoluyla yanıtlıyor. L’Oréal Vakfı’nın desteklediği eser, çağlar boyunca insanlığın güzellik anlayışını araştırıyor, tüm medeniyetlerde vücudu tasvir eden disiplinli bir çalışma olarak sunuyor.

Güzellik, çağlar ve medeniyetler boyunca insanlığın üzerine kafa yorduğu bir arayış. Her bakış, her anlayış kendine göre ayrı bir tanımlama yapar güzellik için. Ama yine de uzlaşılan ya da sorgulanan bu kavram için her devirde ve dönemde kafa yorulur. Önümüzdeki süreçte de yorulmaya devam edeceğe benziyor. L’Oréal Kurumsal Vakfı da kuruluşunun 100. yılında güzellik kavramını sorgulamaya açıyor. Çağlar boyunca insanlığın güzellik anlayışını araştıran eserin oluşmasına ve yayınlanmasına destek olarak önemli bir katalogu sunuyor. Elisabeth Azoulay’nin editoryal yönetmenliğini yaptığı ansiklopedik bir eser olan “Güzelliğin 100 000 Yılı”, Gallimard Yayınevi tarafından Fransa’da yayınlandı. Güzelliğe zaman ve mekan açısından iddialı bir şekilde yaklaşan çalışma için yola çıkılan tespit: “Güzellik arayışı, bütün medeniyetleri ilgilendiriyor ve insan vücudu bu medeniyetlerin orta önceliğini oluşturuyor.” Vücudun biçimi, renklerin uygulanmaları, saç şekilleri ve süslemeler, çıplaklık ve giyim gibi ayırıcı özelliklerin oluşturduğu şekiller, ait oldukları kültürü, dönemi ve sosyal statünün belirlenmesini sağlıyor. Kitap, bütün çeşitliliğiyle beraber arayışların evrensel boyutunu da gösteriyor.

Sosyal bir seçim

Güzelliğin tarihçesi eseri, Michel Serres’in bir deneme çalışması ile ortaya çıkmış. Beş ciltlik eserin her bir cildinde, güzellik arayışının belli bir dönemi inceleniyor. Ayrıca her dönem, uzmanlarının bilimsel yönetiminde hazırlanmış. Pascal Picq Tarih Öncesi’ni, Georges Vigarello Antik Çağ ve Klasik Dönem’i hazırlarken, Marc Nouschi Modernlik dönemini, Elisabeth Azoulay ile François Gaillard ise Güzelliğin Gelecek dönemini incelediler. Çalışmanın her bir cildi ise 60 ila 100 makaleden oluşuyor.

L’Oreal Türkiye Kurumsal iletişim müdürü Yasemin Ahsen Böre, kurum için güzelliğin sadece bir uzmanlık olgusu olmaktan çok daha öte sosyal bir seçimin, kültürel bir fenomenin ve teknolojik yeniliklerin yanı sıra bireysel ve kolektif hayal gücünün bir ürünü olduğunu dile getiriyor. Bu arayıştan yola çıkarak L’Oreal 2006 yılında “Güzelliğin Anlamı/The Meaning of Beauty” olarak bilinen iddialı ve uzun vadeli bir araştırma programını geliştirip destekledi. Süren bu program ile de kurum, güzellik hakkında sosyal ve tarihi bakış açılarını keşfetmek için görünüşün rolü ile ilgili soruları artırmayı ve bilgileri paylaşmayı, böylece konuya derin bir toplumsal anlayış getirmeyi amaçlıyor. “Güzelliğin Anlamı” programının ilk adımı “Güzelliğin 100 000 Yılı” ile başlıyor. 35 farklı uyruktan, 300 yazar tarafından, disipliner ve uluslararası bir yaklaşımla hazırlanan çalışmada antropologlar, arkeologlar, etnologlar, sosyologlar, sanatçılar, filozoflar, tarihçiler, sanat eleştirmenleri, müze küratörleri ve psikiyatrlar yer alıyor. Her bir yazar, güzellik arayışına ve vücudun tanımına orijinal bir okuma getiriyor. Böylece güzelliğin sosyal tarafını ve evrenselliğini tarih öncesinden günümüze kadar keşfediyor. Böre, bir çok medeniyetin beşiği olarak tarihte yerini alan Anadolu’nun, bütün bu medeniyetlerin etkisi ile çok zengin bir güzellik kültürüne sahip olduğunu özellikle vurguluyor. “Dolayısıyla da” diyor, “güzellik, insanlık tarihi ile eşzamanlı bir kavram. Güzellik, ırk, dil, din, cinsiyet ayrımı olmaksınız bütün medeniyetlerde evrensel bir arayış.”

Eserin editoryel müdürü Elisabeth Azoulay, “Güzellik tarihinde yeni bir evreye girdiğimiz bu dönemde, farklılığa saygı, toplum sağlığı, biyoteknolojik gelişmeler gibi önemli toplumsal yönler oluşuyor. Bu da kişilere, seçim yapmak durumunda olacakları; bakımlı olabilme, vücutlarının değişimini izleme ve genişleme gibi geniş yelpazede hareket imkanı sunuyor” diyerek insanların özgürlük, yapıcılık ve kendine güven kazanabilmesi için her şeyi yapması gerektiğine vurgu yapıyor. Böke ise, “Bu eser, güzelliğin psikolojik ve sosyal yönlerinin altını çiziyor. Tarih öncesinden bugüne güzelliğin sosyal statüye ve döneme nasıl yansıdığını görüyoruz. Derin bir değişim geçirmekte olan dünyada gelecekte de görünüşe önem verilecek sosyal ve estetik seçimler yapılacaktır. Çünkü bu seçimler olmadan medeniyetler olamaz” diyor.

Fransızca ve İngilizce olarak Fransa’da basılan kitap, internet üzerinden de satışta. Ancak şimdilik Türkiye’de baskısı düşünülmüyor.

 

Yunan’da ten

• Yunan medeniyetinde kozmetikle güzelleşmek kabul edilmez bir şeymiş. Doğallığa önem veren Yunanlılar, boyanmaktan, doğalın dışındaki görüntüden hoşlanmaz ve hatta aşağılarmış. Kadınla birlikte erkeğin de güzelliğine önem veren medeniyet için bronz ten, sağlık ve de güzellik simgesiymiş. Saç güzelliğine çok önem veren Yunanlılar, kül, zeytinyağı ve sudan oluşan karışımla saçlarına bakım yapar, sonra da kokulu yağlar sürerlermiş.

• Yunan medeniyetinden etkilenen Roma uygarlığında kadınlar da erkekler de hamam düşkünüydü. Kadınlar özel odalarında uzun uzun süslenirlerdi. Aynalarda kendilerini saatlerce izler, parfümlenir, makyajlarını yapar, saçlarını tararlardı. Roma Uygarlığı’nda Yunan’da olduğu gibi erkek bronz, kadın ise soluk tenliydi. Soluk olmasına karşın cilt her zaman parlamalıydı. Yanaklar kırmızıya boyanır, kaşlar iyice belirginleştirilir, gözler, eye-liner’larla boyanırdı. Saçlar asla beyaz olamazdı. Özellikle sarı saçların rağbet gördüğü Roma Uygarlığı’nda safran sarısı, siyah, beyaz, kırmızı renkler kullanılırken mavi ve yeşil yoktu. Saçlarını bitkisel bazlı boyalarla boyar, yüzlerini ise tebeşir tozuyla beyazlaştırırlarmış kadınlar.



Mısır’da gözkalemi

Eski medeniyetlerde de güzellik anlayışı bugünkünden çok farklı değilmiş. Ruhun aynası gözler her daim belirginleştirilmiş, dudaklar her zaman ya pembe ya da kırmızıymış.

• Mısırlılar güzellik anlayışlarını kadın ve erkek bedenlerini süsleme, kozmetikle ifade etmişler. Düşünün Nefertiti ismi dahi ‘dikkat çekici insan ya da nesne’ anlamına gelen ‘nefer’ kökünden türetilmiş. Mısır uygarlıklarından kalan papirüslerde özgürlük, erotizm dikkat çekiyor. 4 bin yıl boyunca kokular, kozmetik, merhemler ve müziği güzellikten ilham alan duyguları tahrik etmek için kullanmışlar.

• Göz kalemini bulan Mısır uygarlığı, tanrılarına bunu sunarken, “Sana yeşil ve siyah göz kalemini getirdim, senin gözlerin de güneş gibi parlasın diye” demişler. İlk olarak gözlerini hastalıklardan korumak için kullandıkları göz kalemleri zamanla günümüz makyajnı andıracak biçimde göz altına çekilerek kullanılmış.

• Papirüslerden birinde kendisini terkeden sevgilisine hitaben genç bir kız, “Artık ne gözlerime kalem çekiyorum ne de koku sürüyorum” yazmış. Eski Mısır’da aynalar, saç tokaları ve tarakları günlük hayatın değişmez ortak noktası objelerindendi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler