Ada mimarisinin 150 yılı

Küratörlüğünü Hasan Kuruyazıcı'nın üstlendiği sergide Kınalıada, Burgazada, Heybeliada ve Büyükada'nın mimari zenginliği, bu zenginliği yaratan mimarlar ve kalfalar tanıtılıyor.

Yayınlanma: 03.07.2011 - 14:57
Abone Ol google-news

Yabancıların “Prens Adaları” dediği, İstanbulluların ise “Adalar” diye andığı Kınalıada, Burgazada, Heybeliada ve Büyükada’nın son 150 yılının mimari zenginliği ve bu zenginliği yaratan mimarlar ile kalfalarını tanıtan “Adalar, Binalar, Mimarlar” sergisi, Büyükada’daki Adalar Müzesi’nde. Yüksek Mimar Hasan Kuruyazıcı’nın küratörlüğünü üstlendiği sergi, Haziran 2012’ye kadar görülebilecek.

Sergide, aralarında Sabuncu Köşkü mimarı Fotiadis, Troçki’nin kaldığı ikinci köşk olarak bilinen Sivastopulos-Triandafilidis Köşkü mimarı Nikolaos Dimadis, Aya Nikola Kilisesi mimarı Gaitanakis, eski Rum Yetimhanesi/Otel Prinkipo Palas mimarı Alexander Vallauri, mimar Mehmet Vedat Tek, Sedad Hakkı Eldem, Aristidis Passadeos, Edmond Sarfati, Turhan Uyaroğlu, Utarit İzgi’nin de bulunduğu, çeşitli geç dönem Osmanlı ile erken ve geç dönem Cumhuriyet mimarlarıyla yapılarına yer veriliyor.

Kuruyazıcı, İstanbul ve Adalar mimarisi üzerine yapılan çeşitli röportajlardan oluşan video kliplerin de sergi süresince izlenebileceğini, sergide tanıtılan bazı binaların çocuklarla birlikte karton maketlerinin yapılacağı çeşitli atölye çalışmalarının da sergi kapsamında düzenlenen etkinlikler arasında bulunduğunu belirtiyor.

- Adalar’a özgü bir mimari üslup var mı?

Hemen her yerdeki sayfiye evlerinde olduğu gibi Adalar’da da konutların çoğunun içinin havalanması düşünülmüş, bazılarında bunu sağlamak için, iki yanı da dışa bakan salonlarıyla “karnıyarık” plan uygulanmıştır. Yine balkon, Ada konutlarının hemen hepsinin olmazsa olmaz bir parçası. Ama bugüne kadar konutları planları açısından inceleyen bir çalışma yapılmadığından henüz bu konuda daha fazla fikir yürütecek durumda değiliz.

Üslup değerlendirmesini sadece cephelere bakarak yaptığımızda ise bu konuda birkaç davranışın öne çıktığı görülüyor. Bunlardan biri eklektik, yani seçmeci tutumdur ve birçok mimari üsluptan derlenmiş çeşitli öğelerin aynı binada bir araya getirilmesinden oluşuyor.

- Örnek verecek olursak...

Neo-grek ya da neo-klasik binalar ise (Büyükada’daki Sabuncu Köşkü) belirli bir kişisel yorum içinde, tek bir klasik üslubun uygulandığı örnekler. Art-nouveau, Art-deco (Büyükada’daki Dikmen Evi) ve Milli Mimari (Büyükada İskelesi) üsluplarının, çok az sayıda da olsa başarılı örnekleri var. Yine az sayıda, belirli bir üsluba sokulamayacak, belki mimarının yarattığı kişisel bir üslupla biçimlenmiş binalara da rastlanıyor (Büyükada’daki Sivastopulos-Triandafilidis Köşkü).

Bunların hepsi 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başı binaları. 1940’lardan itibaren ise, daha çok modern mimari genel tanımı içine sokulabilecek binaların yapıldığı görülüyor (Büyükada’da Anadolu Kulübü Yeni Otel Binası, Rıza Derviş Evi, Sadıkoğlu Evi, Zeki Sâyar Evi; Burgazadası’ndaki Rotmann Evi, Kamhi-Grünberg İkiz Villası, Goldenberg Villası, Treves-Katalan Evi; Kınalıada Camisi vb). Bir de, çoğunlukla apartman binalarındaki “şekilsizlik” üslubundan söz edilebilir ki, bunları “mimari” kavramı içinde ele almamak daha doğru olur.

- Bizans döneminde balıkçıların yerleşim alanı olarak anılan Büyükada, aynı zamanda, önemleri ile beraber güçlerini de yitiren imparatorlar, komutanlar ve üst düzey din adamlarının kapatıldığı manastırlara da ev sahipliği yapıyordu... Adalar’da yapılaşma süreci ne zaman hız kazanmaya başladı?

Asıl gelişme 19. yüzyılın ortalarında başladı. 1846’da İstanbul’dan düzenli vapur seferlerinin konması, 1839 Tanzimat Fermanı’yla birtakım haklar elde eden ve yavaş yavaş Avrupa burjuvazisininki gibi bir yaşam tarzına yönelen gayrimüslim Osmanlıların zengin kesiminin yazları Adalar’da sayfiyeye gitmesini kolaylaştırdı. Bu kesim kısa zamanda Adalar’da irili ufaklı köşkler yaptırdı. 1856’daki Islahat Fermanı gayrimüslimleri daha da ferahlattı.

Bugün Adalar’daki binaların hemen tümü 19. yüzyılın ortalarından günümüze kadar inşa edilenlerdir. Yalnız Ada binaları derken, her ne kadar büyük oranda konutlar kastediliyorsa da kilise, cami, sinagog, okul, otel, lokanta, kulüp gibi dinden eğitime, spordan eğlence ve hizmete kadar çeşitli sektörlere ait binalar da unutulmamalıdır.

- Adalar’daki yapıların tasarımı da ağırlıklı olarak Rum ve Ermeni kökenli mimarlara mı ait?

19. yüzyılın ortasından yaklaşık 1930’lara kadar evet. 1940 ve 1950’lerden itibaren Müslüman Türk mimarların sayısı giderek artıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler