"İddianame Zihni Sinir projesi"

Ergenekon davasında savunma yapan tutuklu sanık emekli yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk, kendisinde ele geçirilen ve örgütsel dokuman olduğu ileri sürülen belgeleri, terör konusunda yaptığı çalışmalarda kullandığını ifade etti. Mehmet Zekeriya Öztürk, iddianameyi " Zihni Sinir projesi"ne benzetti. Ergenekon Davası'nda 25'nci duruşma yarın yapılacak.

Yayınlanma: 04.12.2008 - 18:16
Abone Ol google-news

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Cezaevi'nde görülen davanın 23. oturumunda savunmasına devam eden Mehmet Zekeriya Öztürk, cezaevinde bilgisayar istediğini ancak tehlikeli örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle bu talebinin kabul edilmediğini söyledi.

Basında çıkan habere göre göre Şemdin Sakık'a PKK'nin iç yüzünü anlatan kitaplar yazması için cezaevinde bilgisayar verildiğini, Sakı'ın 33 askerin ölmünden de sorumlu tutulduğunu ifade eden Öztürk,  “Burada tutuklu olarak hesap veriyorum ancak bir vatandaş olarak devletimden hesap soruyorum. Terörist Şemdin Sakık, şimdi devlete hizmet ediyor. Yıllarca bu teröristi yok etmeye memur edilmiş ben ise şimdi terörist ilan ediliyorum. Bu ne yaman çelişki” dedi. Şemdin Sakık'ın Ergenekon operasonu kapsamında ifade vermek istediğini söyleyen Öztürk, “Sakık’a bilgisayar verilmiş midir? Verildiyse hangi yasal prosedüre göre verilmiştir? İnternet bağlantısı var mıdır? Sakık'ın kitaplarının içeriğini hangi kurul inceliyor? Bu soruların yanıtlarının mahkeme kayıtlarına geçmesini istiyorum. Savcılıktan, Sakık'ın bu dava kapsamında ifade verip vermediğinin sorulmasını talep ediyorum. Sakık kendi isteği ile mi savcılığın talebi üzerine mi ifade vermiştir?” diye konuştu. Öztürk, öldürülen 33 askerle ilgili de raporların da mahkemece istenmesini talep etti.
 

Uluslararası yargı amaçlanıyor

İddianamede, Ergenekon'un, PKK ve DHKP/C gibi örgütleri içinde barındıran üst örgüt olduğunun kabul edildiğini, bu iki örgütün uluslar arası terör örgütü listesinde olduğunu belirten Öztürk,  “Ergenekon'un da yabancı devletler tarafından terör örgütü olarak tanınması muhtemel. Bunun gelecekte ne tür sorunlar yaratacağı düşünülmelidir” dedi. İddianameyle yeni bir terör örgütü yaratıldığını söyleyen Öztürk, “Amaç buradaki insanlar üzerinden Türkiye insanlarını uluslarası ceza mahkemesi önüne çıkarmaktır. Müdahillerin çabaları da bu yöndedir. Mahkemenin tavrı bu nedenle tarihi öneme sahiptir” diye konuştu. İnsanların cımbızla seçilerek iddianameye konulduğunu savunan Öztürk, “Burada tanıdığım kişilerin hayatları aslında birer Ömer Seyfetin hikayesi gibidir” dedi. Yazar Alev Alatlı'nın Kurtlar Vadisi'ni beğendiğini, kaostan korkmayın dediğini söyleyen Öztürk, terör çeşitlerinden birisinin de aydın terörü olduğunu, bu davanın buna örnek oluşturduğunu ifade etti. Öztürk, ''Bir siyasi lider ve partisinin mağduriyet, masumiyet yaratma adına, darbe olacak halk isyan ettirilecek yalanlarının, oyunlarının bir parçası olmak istemiyorum” diyerek, bu davanın, bir çok dış etkenin içerideki, yerli yandaş ve stratejik ortakları ile hazırlandığını savundu.
 

Gladyonun içi boş

Öztürk, “Siyasallaşan bu davanın kurbanları olarak gladyo terör örgütü nitelemesiyle huzurunuzda bulunuyorum ancak iki buçuk yıldır yargılanıyor ve infaz ediliyorum” dedi.  İtalya menşeili Gladyo diye bir örgütün olduğunu söyleyen Öztürk, “Bu örgütün içinde İtalyan askerlerde mevcuttur. Bu örgütün benzerleri Belçika ve Yunanistan’da da  faaliyet göstermişlerse de mafya, kilise ve tarikat  merkezli olarak faaliyet yürütmüşlerdir. Türkiye’de son 50 yıllık geçmişimizde de kotrgerilla ve gladyo söylemleri oldu.  Bu konuda kitaplar yazıldı. Ancak Türk gladyosu diye içi boş bir kutu oluşmasına neden olundu” diye konuştu. Şimdi bu kutunun PKK, DHKP/C ve Hizbullah ile doldurulmak istendiğini ifade eden Öztürk, kitaplarında gladyoyu anlatan Bülent Orakoğlu ve Şamil Tayyar hakkındaki  istihbarat raporlarının istenmesini talep etti.

Suç değil köşe yazısı

Şemdinli davasıyla ilgili CD'yi, yazdığı köşe yazılarında kullandığını söyleyen Öztürk, kendisinde bulunan Fethullah Gülen ile ilgili notların da Silopi’de görev yaptığı döneme ait olduğunu belirtti. O dönemdeki notları da daha sonra sonra gazetedeki köşesinde yazdığını söyleyen Öztürk, “Bende bulunan uluslararası İnsan Kaçakçılığı raporu, bir çok bilgi içeriyor. Bu alanda faaliyet gösterenler hakkında detaylı bilgi var. Savcılık bunu suç duyurusu kabul etmek yerine örgüt dokumanı olarak iddianameye koyması çok ilginç. Çiller Özel Örgütü başlıklı notu de ben hazırlamadım. Bana gönderilen bir not ve kimin gönderdiğini bilmiyorum. Her köşe yazarına böyle notlar gider” diye konuştu. Mahkemeye köşe yazılarını sunan Öztürk, Doğuş Faktoring'le ilgili Ankara'da sorgulandığını, bilmediğini söylediğini anlattı. Gözaltından çıkınca bu şirket hakkında araştırma yaptığını söyleyen Öztürk, “Bahsedilen not, internetten indirdiğim bilgilerdir. Masonlar hakkındaki bilgileri de yazılarımda kullandım” dedi.

Öykü çalışmaları...

Öztürk, 1990 yılında genç yaşında, sorumluluğu altında olan 300 asker ile Mardin ile Savur da arasında görev yaptığını bulunduğu söyleyerek,  o dönemde bazı öykü çalışmalarının olduğunu anlattı. Öztürk, “2004 yılından itibaren  bir diziye alternatif olarak gerçekleri aydınlatma amacıyla senaryo yazmaya başladım. Üç bölüm halinde bu senaryoyu hazırladım. Örgütsel bir çalışma değildir” dedi.

At'tan düşen Başbakan

Kendisinden ele geçirilen notlardan birinde  İstanbul genelinde yeni bir örgütün varlığından ve Mecidiyeköy'deki toplantı yerlerinden bahsedildiğine de değinen Zekeriya Öztürk, “Savcı Zekeriya Öz,  bu notu kast ederek ‘polise gelmeyen istihbarat sana nasıl geliyor?’ diye sordu. Ona katılıyorum ama bunun cevabını ben veremem. Nottaki bilgiler araştırıldı mı çok merak ediyorum” diye konuştu.  Devletin yeniden yapılanması belgesi siyasi bir partinin çalışması içerisinde yapıldığını bu belgenin kendisinden çıkmadığını açıklayan Öztürk, “Kuddusi Okkır bu not yüzünden öldü. Bir insanın böyle bir not yüzünden ölümüne sebebiyet vermek son derece üzücü” diye konuştu. Bilgisayar hardiskinde bulunan power point sunumunu anlatan Öztürk, “At asil bir hayvandır. Türkler için tarihsel önemi vardır. Korkakları da üstünde taşımaz diye biliyorum. Başbakan'ın attan düştüğü de haber konusudur. At ve Başbakan'la ilgili yazı bilgisayarımda bulunduruyorum suç olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.
 

Örgütsel ilişkim yok

Tutuklu sanıklardan Muzaffer Tekin ile 2006’dan sonra görüşmediğini, Veli Küçük ile de bu güne kadar üç veya dört kez görüştüğünü söyleyen Öztürk,  “Eşim Güler Kömürcü ile bir kez evine ziyarette bulunduk.  Kendisiyle bir konferans çıkışı tanıştık” dedi.  Ergenekon soruşturması kapsamında firari şüpheli olan Tuncay Güney’i sadece basından tanıdığını belirten Öztürk, Mehmet Fikri Karadağ’ı ise  hayatında iki defa gördüğünü kaydetti.  DTP milletvekili Emine Ayna’nın bazı söylemleri ile ülkeyi kışkırttığını ileri süren Zekeriya Öztürk,şöyle devam etti: “Burada tutuklu olan sanıkların morali bozuluyor. Ayna araçların tepesinden ülkeyi kışkırtırken benim provokasyon yaptığım iddiası gerçekten çok yaman bir çelişki. Mafya tipi örgütlenmelerle hayatımda hiçbir şekilde irtibatım olmadı. Bende örgütlere ait onlarca doküman var. PKK'nin sözde kongre notları var.  Çünkü ben terör konularında yazıyorum. Bu konuda akademik kariyer bile yapmayı düşünüyordum.” Kuvayı Milliye Derneği ile bir irtibatının olmadığını, Fikri Karadağ ile bu dernek kurulmadan önce tanıştığını, iki kez görüştüğünü söyleyen Öztürk, “Güler Kömürcü ile örgütsel irtibatım yok. Bizi takip eden polisler de evleneceğimizi biliyorlardı. Telefonlarımızı dinliyorlardı” dedi.Oktay Yıldırım ile Tekin aracılığı ile tanıştğını, Emin Gürses'i ulusal kanaldan tanıştığını anlatan Öztürk, Tekin ile 2005 yılında AKM'de bir konferans çıkışında tanıştığını anlattı. Semih Tufan Gülaltay ile 2006 yılında bir kere görüştüğünü belirtti.


1 Numara nerede?

Örgütün 1 numarasının nerede olduğunu soran Öztürk, “Niye şimdiye dek bulamadılar. Ben yani 22 numara  burada, 1 numara yok. Eylemi kim yapacak?” diye konuştu. Savcılığın askerlerle irtibatını sorgulamasını eleştiren Öztürk, “Ben Tapu Kadastro'dan değil, Harp Okulu'ndan mezun oldum. Doğal olan da askerlerle görüşüyor olmam. Vebalı gibi 'askerlerden uzak durun. Onlar size darbe yapalım teklifinde bulunur'  anlayışını kabul etmiyorum” dedi. Savcıların mafya, gladyo, lobi konularını bilmediklerini ileri süren Öztürk, “Gırgır'da Zihni Sinir vardı. Yazıları daire şeklinde yazardı. Döne döne okurdunuz. Bu iddianame de böyle.  İnsanın sinirlerini bozan, psikolojik fizyolojik tüm hastalıkleri verebilecek bir iddianame” dedi. Medya ile son 7 yıllık bağlantısının görmezden gelindiğini ifade ederek, iddianamede kiminle nasıl irtibatı olduğu konusunun açıklanmadığını ifade etti. “Savcılar televizyon izliyor mu? Yakında Taksim'den attıkları taş Beşiktaş'ta masalarının üzerine düşecek” diye Öztürk, iddianamenin insanın sinilerini ters düz ettiğini, amacının da açık olduğunu yineledi. Savcıların “İtalyan savcılığı özentisi içinde olduklarını” iddia eden Öztürk, niyet okumasıyla 11 aydır tutuklu olduğunu kaydetti.

Öğleden sonra savunmasını sürdüren Zekeriya Öztürk, iddianamede Muzaffer Tekin’in Danıştay saldırısıyla ilişkilendirilmesinden sonraki gelişmeleri ilişkin değerlendirmelere dikkat çekti. Öztürk önce iddianemeden  “Şüpheli Muzaffer Tekin, kendisini masum göstermek ve yargıyı etkilemek için bıçakla göğsünü yaralayarak intihar girişiminde bulunmuş ve hemen akabinde de bizzat diğer örgüt özel görevlisi Mehmet Zekeriya Öztürk tarafından olay basına bildirilerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır” şeklindeki bölümü aktardı. “Bu ne kadar acımasız bir ifade” diyen Öztürk şöyle devam etti:  “Biz askerler iyi bir meslek terbiyesi alıyoruz. Harp Okulu'nda öğrenci iken aramızda ast-üst değil ağabey-kardeş ilişkisi vardır. Muzaffer Tekin benden 10 yaş büyüktür. Kendisini tanıdığımdan beri saygıdeğer kişiliğine sempatim oldu. Bana 'örgütün özel görevlisi' vurgusu yapılarak çok acımasız bir ifade kullanılmış. O zaman ardamarımız çatlamamış, doğal olarak çok heyecanlıydık. Muzaffer Tekin yaralıydı, kendisini ifade etmek istiyordu. Ailesine, basına ve bir de sadece kendisini ifade ettiği notlar yazmıştı. Masumane ilişkiyi örgüt şeklinde yorumlamak bir o kadar da vicdansızlık.”

Savcının Doğuş Factoring ile ilgili belgeye çok kıymet verdiğini, ancak Danıştay saldısında gözaltına alındıktan sonra merak edip  belgeyi internetten indirdiğini belirten Öztürk, Muzaffer Tekin’in  Danıştay saldırısıyla ilişkilendirildiğinin duyulması üzerine sabaha kadar onunla beraber olduğunu anlattı. Öztürk, Behiç Gürcihan’a  Muzaffer Tekin’i tadına röportaj vermeyi teklif etmediğini tanıyan kişi olarak konuşmak istediğini söyledi.

Mevlana’dan alıntı

Öztürk, Mevlana’nın “Cehalet çirkinleştirir insanları/Suskunluğum asaletimdendir/Her lafa verilecek bir cevabım var/Lakin lafa bakarım laf mı diye/Söyleyene bakarım adam mı diye” şeklindeki sözlerine gönderme yaparak,  2.5 yıldır devam eden süreç ve 11 aylık tutukluluk döneminde sabrettiğini, konuşmadığın söyledi.
 

Üçüncü boyut

Kendisini Veli Küçük, Doğu Perinçek ve daha birçok kişiyle örgütle ilişkilendirildiğini anlatan Öztürk, “Bu kişiler örgütün üst düzey şahıslarıysa dokumanlar nerede? Hangi yollar irtibat kuruyorlarmış? Hiçbiri yok. Bu durumda iddianamede üçüncü boyutta telepatik bir irtibat kabul edilebilir” diye konuştu.

TSK'nın başarısı

İddianamede Ergenekon Terör Örgütü yaratılırken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ifade eden Öztürk, “TSK'ya leke düşürme ve üzerimden TSK'ya karşı yönelim var” diye konuştu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1984 yılından bu yana teröristlere karşı dünyanın hiçbir ülkesinde elde edemediği  bir başarı elde etttiğini anlatan Öztürk, “Bu mücalede dünyada 6 güvenlik görevlisine karşı 1 terörist öldürülür. Biz de ise 1 güvenlik görevlisine karşı 6-7 terörist karşı gelmektedir. Asimetrik savaşta ABD, Vietnam'da bunu yapamamıştır” dedi. Öztürk, kendisinin de içinde bulunduğu mücadelede 24 yıldır askerlerin yetiştiğini, 20 ile 40 yaşında vatandaşları her yönüyle terörle mücadelede eğitildiklerini ve günümüzde Türkiye'nin terörle mücadelede 2.5 milyon eğitimli asker gücü olduğunu anlattı. Türkiye’nin Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’nun ortasında “Şeytan sofrası”nda olduğunu anlatan Zekeriya Öztürk, Avrupa Birliği sevdasıyla yananların yanıltığını söyledi.
İfadeleri kabul etmedi

Zekeriye Öztürk, Başkan Şengün’ün kendisine emniyet ve savcılık ifadelerini okurken 22 Haziran 2007 yılında gözaltına alındığında verdiği emniyet ifadelerini ve son olarak 22 Ocak 2008 gözaltına alındığında emniyet ve savcılık ifadelerini kabul etmediğin söyleyen Öztürk, “2006'da Danıştay saldırısından sonra verdiğim ifadeyi kabul ediyorum ancak eksiktir” dedi.
 

Oyuna gelmezsin

Öztürk’ün ifadelerde kelime oyunları yapıldığını söylemesi üzerine “Bunca yazı yazıyorsun. Sen öyle kelime oyunlarına gelecek biri değilsin” dedi. Öztürk, Emniyet’teki Fethullahçı örgütlenmeye ilişkin yazılar yazdığını ifadesinde ise “Fethullahçı yapıya inanmıyorum” şeklinde ifadeler yer aldığını böyle bir şey söylemesinin mümkün olmadığını anlattı. Öztürk’ün nöbetçi mahkemesindeki ifadesinde ise “emniyet ve savcılık ifadelerimi kabul ediyorum” beyanı dışındaki bölümleri kabul ettiğini söyledi.

 

Sabitten görüşelim

Öztürk’ün vekili avukat Yaşar Ağsu ise ajitatif bir ses tonuyla yaptığı savunmasına espri katarak Savcı Mehmet Ali Pekgüzel'i bile güldürdü. Tape denilen telefon kayıtlarının delil olarak iddianameye konulmasını eleştiren Ağsu, “Telefonda biri emanet gibi laflar edince aman diyorum. Savcı Pekgüzel şimdi süsler püsler on sayfa iddia  yazar” deyince Pekgüzel gülmekten kendini alamadı. “Cem Yılmaz’ın dediği gibi sabitten konuşalım” diyen Avukat Ağsu, teknik takibin 4 aylık sürelerle ancak bir kez uzatılabileceğine dikkat çekti. “Gelin yatak odama kamera koyun, karşı çıkarsam Allah belamı versin” diye konuşan avukat Ağsu, Güler Kömürcü Öztürk ile evlenmeden önceki konuşmalarının bile örgütsel ilişki olarak değerlendirildiğini anlattı. 

İddianamede AKP’nin kapatılmasını istemenin bile ciddi bir suç gibi anlatıldığını belirten Ağsu, “Yargıtay Başsavcısı da bu suça ortak oldu ama sanık değil” diye konuştu. Öztürk’ün gözaltı sürelerinin yasaların izin verdiğinden uzun tutulduğunu söyleyen Ağsu, “Bu dava eksik delil nedeniyle ret edilmelidir” dedi.

Müvekkilinin İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile davalı olduğunu söyleyen avukat Ağsu, herkesin birbiriyle kavgalı olduğu bir örgütün varlığının iddia edildiğine  dikkat çekti. 

 

Öziddianame

Erzurum’da Dadaş Turizm’in Özdadaş Turizm’e karşı açtığı davayı kazandığını anlatan avukat Ağsu mahkeme heyetine hitaben “Siz de takdir hakkınızı kullarak öziddianameyi redderek tarihe geçebilirsiniz” dedi.

Türk ordusunun kuruluşunun Milat’tan önce Metehan’a kadar gittiğini anlatan ve turan ülküsünden söz eden Ağsu, “İddianamede TSK Türk milletinin gözbebeğidir gibi övgülerin arkasında TSK'yı kamuoyu önünde yıpratmak esas niyettir” diye konuştu.
Ağsu,  Ergenekon-Lobi belgesinin TSK içinde bir örgütlenmeden söz edildiğini, iddiaların bu kimin hazırladığın belli olmayan belgeye dayandığını ifade ederek, “Görevsizlik kararı verilmesini ve davanın askeri mahkemeye gönderilmesini talep ediyorum” dedi. Ağsu gizli tanıkların “tanık koruma kanunu kapsamına alınarak” huzurda dinlenmesini talep etti. 


Şema sanıklara verilecek mi?

MİT’in Tuncay Güney'in anlatımlarına göre hazırladığı, Ergenekon’un bir numaralı isminin de yer aldığı şemanın sansürsüz halinin sanıklara verilip verilmeyeceği bugünkü oturumun sonunda netlik kazanacak. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca mahkemeye gönderilen yazıda şemadaki bazı isimler hakkında soruşturmanın devam ettiği belirtildi.  Hakkında soruşturma yürütülen kişilerin kim olduğu ise yazıda yer almadı. Danıştay davası sanığı Osman Yıldırım olduğu ortaya çıkan gizli tanık 9’un ifadelerinin tam metninin savcılıkça gönderildiği, mahkemece incelendikten sonra avukatlara verilmesi konusunda bir karar varılacağı kaydedildi. Doğu Perinçek ve diğer İşçi Partili sanıkların avukatı Hasan Basri Özbey, Ergenekon şemasının gizli ya da devlet sırrı olmadığını ifade ederek, CMK’nın 12. maddesi gereği açık halinin sanıklara verilmesini istedi. 

 

Güney örgüt üyesi

Savcılığa, sanık avukatların isteği üzerine, Tuncay Güney hakkında şimdiye dek neden dava açılmadığı sorulmuştu. Mahkemeye gelen yanıtta, Güney hakkında “terör örgütü üyesi olmak” suçundan açılan soruşturmanın devam ettiği belirtildi. 

 

Küçük sorgusu için önlem paketi

Tutuklu sanık Veli Küçük’ün kızı ve avukatı Zeynep Küçük ile Kemal Kerinçsiz’in avukatı Tolga Akalın, müdahil Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın avukatlarının sanıklara soru sormamalarını istediler. Mahkemenin diğer müdahillik taleplerini, suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle reddettiğini anımsatan Zeynep Küçük, Fincancı’nın ise “kişisel verileri kaydedildiği iddiasına ilişkin” davaya katıldığını belirtti. Mahkemenin, müdahillerin her türlü soruyu sorabilecekleri yönündeki ara kararından vazgeçmesini isteyen Küçük, müdahil avukatlarının, yalnızca, davaya katıldıkları suçla ilişkili soru sormaları konusunda yeni bir karar alınmasını talep etti. 

 

Mahkeme kararı yerinde

Fincancı’nın savunmanı Özkan Yücel, avukatların yargının kurucu unsurlarından bir tanesi olduğunu anımsatarak, Fincancı’ya yönelik suçun örgüt faaliyetini açığa çıkarması bakımından önem arz ettiğine dikkat çekti. Yücel, gerçeğin açığa çıkması için her türlü sorunun sorulabileceğini ifade ederek, sanık avukatlarının talebinin reddedilmesini istedi.

 

MİT'e yeni bir soru

Kerinçsiz’in avukatı Tolga Akalın, Tuncay Güney’in “İpek” kod adıyla MİT’e çalıştığını ortaya çıkarana bir gazete haberini anımsattı. MİT’ten yapılan açıklamada Güney için “Şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkatimizi çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir şahıstır” denildiğine dikkat çekerek, “Güney'in başka istihbarat birimleri ile ilişkisi olup olmadığı, neden şüpheli şahıslar sınıfında yer aldığının MİT'e sorulmasını talep ediyoruz” dedi.

 

Ümit Sayın yazısını kabul etmedi

Tutuklu sanık Halil Behiç Gürcihan’ın avukatı Ercan Birol, tutuklu sanık Ümit Sayın’ın yazdığı ileri sürülen ve soruşturma savcısı Zekeriya Öz’e yönelik ağır ithamların olduğu yazıyı duruşmada okudu. Yazının Trakya Net isimli internet sitesinde yayınlandığını, 30 Ekim 2008 tarihinde yazıldığını söyleyen Birol,  Ümit Sayın’ın savcılar tarafından itirafçı olmaya zorlandığını söylediğini belirtti.  Sayın’ın daha yazdığı başka bir dilekçeyi kabul etmediğini söyleyen Birol, “Müvekkilim hakkındaki suçlamaların temel dayanağı Ümit Sayın'ın yalan ve iftiralarla dolu ifadeleridir. Bu kişinin hangi açıklamalarının kendisine ait olduğunu tespit edilmesini istiyoruz. Gerekirse adli kontrol uygulayarak müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum” dedi. Söz alan Ümit Sayın, “Bu yazı bana ait değil. Bu bir komplo” dedi. Mahkemeye ulaşan ve Gürcihan aleyhine verdiği ifadeyi geri aldığı dilekçeyi de tutuklu sanık Hayrettin Ertekin’in baskısı ile yazdığını söyleyen Sayın’a mahkeme başkanı “size ne tür baskı yapıldı” diye sordu. Sayın, “Psikolojik zorlama yapıldı. Detayına girmek istemiyorum” dedi. Hayrettin Ertekin ise Sayın ile aynı koğuşta çok az vakit geçirdiğini söyleyerek, “Anlattıkları tamamen hayal ürünü” diye konuştu. Savcı Pekgüzel, Sayın'ın kabul etmediği yazının duruşmada okunmasının savunma sınırları içerisinde kalıp kalmadığının mahkemece değerlendirilmesini istedi. Savcı Pekgüzel, müdahillere soru sorma sınırlaması getirilmesi yönündeki talebin de reddini istedi. 

 

Savcı Eymür ile görüştü mü? 

Tutuklu sanık Vedat Yenerer’in avukatı Vural Ergül, 2006 yılı Ocak ayından itibaren soruşturma savcısı Zekeriya Öz ve korumaları ile MİT eski Kontr Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür arasında arama, aranma ve mesaj trafiğini gösterir telefon kayıtlarının GSM operatörlerinden istenmesini talep etti. Öz, Eymür ve Öz’ün korumalarının cep telefonu numaralarını da mahkemeye sunan Ergül, Eymür’ün dosyaya konulmayan herhangi bir tanık açıklaması olup olmadığının da öğrenilmesini  istedi. “Soruşturmayı Eymür yönlendirdi” iddiasının yalanlandığını anımsatan Ergül, bu konudaki çelişkilerin giderilmesi için bu yönde bir talepte bulunduğunu anlattı.

 

Yüksek'e çapraz sorgu

Öztürk savunmasına ara verdiğinde, utuklu sanık eski polis memuru Aydın Yüksek'in çapraz sorgusu yapıldı. Yüksek, kendisine ait Mehmet Çetin adındaki sahte kimlik, ehliyet hakkındaki sorulara yanıt vermedi. Tutuklu sanık, işadamı Muzaffer Şenocak ile arasındaki husumet nedeniyle bu soruyu yanıtlamadığını söyleyen Yüksek, gözaltında alındıktan sonra,  içinde 16 No'lu CD'nin olduğu çantayı ablasının evine bırakan kişinin kim olduğunu bilmediğini söyledi. CD'yi Şenocak'ın eşyaları arasında bulduğu disketlerden oluşturduğunu söyleyen Yüksek, CD'yi daha sonra tutuklu sanık Mete Yalazangil'in ofisinde unuttuğunu anlattı. Yüksek, Şenocak hakkında araştırma yapmak için Yalazangil'in ofisine gittiğini söyleyerek, Yalazangil'e CD'yi Muzaffer Tekin'e vermesini söylemediğini kaydetti.  Yüksek, tutuklu sanık Kemal Kerinçsiç'in sorusu üzerine, “Kerinçsiz'in ofisine gittim. CD'ye baktık. Kerinçsiz bana savcılığa ver. İçinde gizli bir şey yok dedi. CD'de komutanların YAŞ kararları öncesi yaptığı konuşmalar olduğunu gördüm içinde ama incelemedim. Çünkü ilgimi çekmedi” dedi. Başka insanların zarar görmemesi için kendisini tuttuğunu, Şenocak ile ayrı bir davada yargılanmak istediğini söyledi.

 

25. duruşma yarın

''Ergenekon davası''nın 25'inci duruşması yarın yapılacak. Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davanın bugünkü 24'üncü duruşması sona erdi.

Avukatların taleplerini aldıktan sonra duruşmaya bir süre ara veren Mahkeme Heyeti, bir sonraki duruşmanın yarın saat 09.30'da yapılmasını kararlaştırdı. Heyet, bazı sanıklar ve avukatların taleplerinin de yarınki duruşmada değerlendirilerek karara bağlanmasına hükmetti.
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler