Bu görüntü bir hak gaspıdır...

İnsan Hakları Bildirgesi herkese yaşam, okul, iş hakkı tanır. Herkes yaşayacağı semti, hatta ülkeyi seçme hakkına sahiptir. Bildirge 60. yılını geride bırakırken esasları bir kez daha çiğneniyor. Ayazma’da kentsel dönüşüm projesi kapsamında evler yıkılıyor. Ayazmalıların bir kısmı çadırlarda yaşıyor, çocuklar okula gidemiyor, erkekler işsiz. Ne vaat edilen evleri alabilecek olanakları var, ne o evlerde yaşamı sürdürebilecek gelecekleri… Tek bir birikimleri var: Öfke…

Yayınlanma: 07.12.2008 - 13:21
Abone Ol google-news

Herkes dilediği yerde yaşama hakkına sahiptir... Herkes herhangi bir devletin sınırları dahilinde serbestçe dolaşma ve yerleşme hakkına haizdir... Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez... Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır... Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olmak hakkına haizdir... Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz... Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır... Her şahsın öğrenim hakkı vardır...

Tüm bunların altında, 170 ülkenin imzası var, Türkiye de dahil. 10 Aralık’ta Dünya İnsan Hakları Günü ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi imzalanalı 60 yıl oldu. Bu 60 yılda Türkiye’de ne, ne kadar değişti? Görünene bakılırsa, o sadece bir kâğıt parçası; daha doğrusu hayat öyle gösteriyor... Özellikle de Ayazma’ya, çadırlarda yaşayanlara bakılınca. Peki onların hangi hakları, nasıl ihlal edildi? Yanıt, yaşananlarda…

Ayazma’ya nasıl gidileceğini tarif etmenin en kolay yolu, yakınındakileri saymaktan geçiyor. İkitelli’deki Mobilyacılar Kenti’ni geçip, Atatürk Olimpiyat Stadı’nın, Atakent ve Başakşehir’in görünüş mesafesinde, beş dakikalık çamurlu bir yolun sonunda karşılaştığımız yıkıntıların adı eski, iki büyük çadır ise yeni Ayazma. Ayazmalı kadın ve erkekleri çadırlarında, tahtalardan yaptıkları zeminin üzerindeki yataklarını toplarken buluyoruz. Yeni bir umudun peşine düşmeye hazırlanıyorlar, biri Küçükçekmece Belediyesi’yle anlaşma ihtimalleri, diğeri evi olan komşularının evlerini kendilerine açması. Biz bu haberi yaparken belediyenin Ayazmalılara kira yardımında bulunup bulunmayacağı henüz belli değildi. Ancak yardım edilse de çocukları okulundan, büyükleri çalışma haklarından, 18 ailenin üyelerini insanca yaşama hakkından eden bu yıkım bir travma olarak hepsinin belleğinde saklı kalacak…

Yıkımın gerekçesi, Küçükçekmece Belediyesi’nin “Küçükçekmece Ayazma-Tepeüstü Mevkileri Kentsel Dönüşüm Projesi”ni uygulamaya başlatması. Semtin proje için seçilmesine neden olansa, yoksul ve yoksun insanların yaşadığı yerlerin “sosyal çöküntü” alanları görülmesi! Daha çok Doğu ve Güneydoğu kökenli olmalarının yüklediği “sakıncalı” hali de göz önünde tutan belediyenin çöküntüyü düzleştirmek için bulduğu yöntem, yıkım ve sürgün… Bu işlem öyle bir hızla yapıldı ki, onlarca kentsel dönüşüm projesi arasında hiçbiri Ayazma’nın hızına yetişemedi. 35 yıllık gecekonduların sahiplerine Bezirganbahçe’deki apartmanlar gösterildi, hem de 15 yıl taksitle. Oysa Ayazmalıların çoğu inşaatlarda çalışıyor, gelirleri asgari ücretten de düşük ve hepsi kalabalık aile. Aylık ev ödemelerine ek, su, elektrik, doğalgaz faturaları her biri için altına girilmemesi gereken bir yük. Alışverişin veresiye satış yapan bakkaldan alışveriş merkezine kayacağını da unutmamalı…

 

İnsan haklarından muaf bir Ayazma...

İstanbul darmadağın. Gökdelen, plaza var bir yüzünde, bir yüzünde yıkılan gecekondular. Bu dağınıklık yatıştığında yoksullar topyekûn kentten atılmış olacak. Bu dönüşümün bedelini ödeyen mahallerden biri de Ayazma. Evleri yıkılan, toplu konutlarda yaşama şansı olmayan Ayazmalılar şimdi çadırda yaşıyor. İnsan Hakları Bildirgesi’nin 60. yılında bütün hakları gasp edilen bu insanlar kendilerine yeni bir ülke arıyor.

Belediye de bunun farkında, 2006’da AB fonlu bir “Tepeüstü ve Ayazma Bölge Halkı Yoksulluğunun Giderilmesi ve Sosyal İçerme Projesi” yürütmesinin başka ne nedeni olabilir ki? Bu projeden yararlanmak için de bir şart var: En az lise mezunu olmak! Kısacası, borçlandırılarak ev sahibi olanların da yakında çadır hayatına dönmeleri uzak ihtimal değil. Projelerin uygulandığı semtlerde yaşamın getirdiği ekonomik yükle baş edemeyip, yeni evlerini kiraya verip kendilerine daha makul, şimdilik dokunulmamış semtlerde ev arayanlar da yok değil…

Gelin biz, tekrar Ayazma’ya, çadırlarda yaşayanlara dönelim. 12’si kiracı, altısı her türlü belediye hizmetinden yararlanıp, vergilerini ödeyen, ancak tapularını alamadıkları için hak sahibi olmayan toplam 18 hane yağmura, çamura, fırtınaya, susuzluğa, elektriksizliğe rağmen Ayazma’da yaşamaya devam ediyor.

Kasım Aydın da onlardan biri. 2000’den beri Ayazma’da yaşıyor, “2007 Şubat’ının 5’inde yıkım başladı. Evler yıkılmadan önce, sosyal konut yapılıyor, size de aynı hakkı vereceğiz, dediler, hatta evraklarımızı toplattılar. Kura çekildi, bize çıkmadı. Belediye bize çıkın ya da çıkmayın diye bir şey demedi, bekleyin dedi. Bekledik. Ev sahiplerine ise evlerini yıkmazlarsa üç bin YTL ceza keseceklerini söylediler. Ev sahipleri de bizim gibi gariban, mecburen bizi çıkarıp, yıktılar. Biz de çadırlarımızı kurduk."

 

Bir gece yarısı geldiler...

Bu yaşanılan tek yıkım değil, 2007’nin 29 Kasım’ında yeniden geldiler, bu sefer hedeflerinde çadırlar vardı. “Gece yarısı çevik kuvvet polisleriyle baskın yaptılar” diyor Aydın, sesinde hâlâ bir şaşkınlık tınısı, “Niye o kadar kalabalık geldiler anlamadık, biz sadece 20-23 aileydik. Yine böyle yağmurlu bir gündü. Yere naylon koyup, üzerine de halıları serdik, çocukları oturttuk, üzerlerine de battaniyeleri koyduk. Çoluk çocuk onları izledik.”

Ertesi gün İnsan Hakları Derneği’ne, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere dertlerini anlatmaya hatta Ankara’ya yetkililerle görüşmeye gitmişler, ama nafile... En son çareyi Emniyet Müdürlüğü’ne gidip kimliklerini teslim etmekte bulmuşlar; “Ya bize sahip çıkın ya da TC kimliğimizi alın, bizi sınır dışı yapın.”

Üçüncü yıkımı ise bu yılın Kasım’ında yaşamışlar. Başlarda, önyargılar nedeniyle destek bulamasalar da, bir süre sonra içlerinde siyasi partilerin de bulunduğu Küçükçekmece Dayanışma Platformu, Ayazma’ya yardıma gelmiş. Platformun ilk hediyesi bir çadır olmuş. İkinci çadır ise Kentsel Dönüşüm için göz dikilen Başıbüyük Mahallesi’ndeki direnişle ilgili bir belgesele verilen ödülle alınmış. Çadır, Ayazma’da işlevini tamamladığında, mağduriyeti yaşayan ya da yaşayacak başka mahallelere geçecek. Çadır deyip geçmemeli, onca yoksulluğun ortasında bir de düğün yapılmış. Üstelik fırtınalı bir gecede. Aydın, “İlk nişanları da yıkıma gelmişti, baktık her şey daha da kötüye gidecek, düzelsin diye beklemenin anlamı yok, birbirlerini de çok seviyorlar, yaptık düğünü” diyor. Ancak gelinin babası için bu hikaye bir kalp kırıklığı, çünkü o kızını düğün salonunda, davullu zurnalı evlendirmenin hayalini kurmuş hep...

Bütün bu hengâmeden önceki hayatlarını soruyorum, yüzünde bir memnuniyet işareti beliriyor Aydın’ın, oysa anlattığı kolay bir hayat değil; “İnsanlarımızın hepsi yoksul, emekçi insanlar, ama güzel bir hayatımız, birliğimiz, dayanışmamız vardı. Mesela ben bir süre bakkal işlettim burada, parası olmayan rahatça veresiye alırdı... 75’te yapılışına izin vermeseydi, ben de Ayazma’yı tanımaz, buraya gelmez, bu duruma da düşmezdim. Bize her hizmeti veriyor, seçim malzemesi yapıyor, sonra da bu manzarayı istemiyoruz, megakent yapacağız, diyor. Çadırda bile hâlâ su faturası ödüyorum, bu ayın faturası cebimde.”

Konuşma boyunca kafasını sallayarak onaylıyor Vahide Akkuş. O mahallenin en eskilerinden. 22 yıllık Ayazmalı. “Gelin olarak geldim, şimdi torunum var” diyor, “Yedi çocuk büyüttüm burada. Tandır yapar, meyve yetiştirirdik, ineklerimiz, keçilerimiz vardı... Su, elektrik, yol yoktu, o zorluklarda yaşadık. Sonra onları verdiler, dört muhtar değiştirdik, seçimlere katıldık. Şimdi işgalcisiniz, gidin diyorlar. Kiracı olmadığım halde, evimin kömürlük olduğunu söyleyip, ev vermediler.”

Akkuş ailesinde eli ekmek tutan tek kişi, 18 yaşındaki kızları; o da işe aklı annesinde gidiyor, ya yıkım olur da incinirse... Akkuş en çok da 12 ve 15 yaşındaki çocukları için endişeli. 15 gündür okula gidemiyorlar. Bu, mahallelinin ortak kaygısı. Akkuş, “Çocuklar okula gidince, siz çadırda yaşıyorsunuz diye dalga geçiyormuş arkadaşları” diyor, “Daha önceden üç kilometrelik uzaklıktaki okula koşa koşa gidiyorlardı, takdirler, teşekkürler getiriyorlardı. Şimdi gitmek istemiyorlar, niye okuyacağız ki diye soruyorlar.” Üç çocuğu okula giden Aydın, Milli Eğitim Müdürü’nün bir televizyon programında Ayazmalı çocuklara yardımcı olma sözü verdiğini hatırlatıyor, ardından da iki hafta olduğu halde hiçbir yardımda bulunulmadığını. Yıkıntılar arasında kalmış kitaplara dikiliyor gözlerimiz. Özellikle üçüncü yıkım çocukları çok korkutmuş. 12 yaşındaki Gülfer Akkuş, “Döndüğümüzde ya çadırlar da olmazsa, nerede yatarız diye çok kaygılandık” diyor. Onu okuldan soğutan diğer bir neden de, üç kilometrelik ıssız yolda zaman zaman tinercilerin, kamyon şoförlerinin tacizleri, hatta tehditleri. Bunun için mahallelinin bulduğu çözüm, çocukların okula toplu gidip gelmesi. Aydın, “Köylerdeki kızları gösterip, ‘Haydi Kızlar Okula’ diyorlar. Uzağa değil, biraz da buralara baksınlar. Geçenlerde kızıma, laf atmış kamyoncunun biri. Çocuklar taş atmışlar, bağırmışlar da öyle kaçırmışlar adamı” diyor.

“İsim mi yazıyorsunuz” sorusuyla sokuluyor yanımıza Gül Akkuş. Sorusunun nedeni, belediyenin hak sahiplerini belirlemek için oluşturduğu listeye, İstanbul dışında olduğu için adını yazdıramaması. 19 yılı geçmiş Ayazma’da. O da çocukların durumundan yakınıyor. “Beş çocuk okutuyorum” diyor, “İkisi ta İkitelli’ye gidiyor. Yarın öbür gün, kiracılar gider de bizim ne olacağımız hâlâ belli olmaz, üç dört kişi kalırsak çocuklar ne yapacak?”

 

İnsanca yaşamak istiyporuz'

Yıkımlar, erkeklerin çalışma imkânlarını da elinden almış, Vahide Akkuş “Nasıl işe gitsinler, biz burada tek başımıza nasıl dururuz erkekler olmasa?” diyor. Nasıl mı geçiniyorlar? “Nasıl anlatsam sana?” diye yanıtlıyor Gül, “Halimizi gördün, geçiniyoruz dersen, geçinmiş olalım. Gerisini de sen düşün...”

Gül’ün beklentisi Bezirganbahçe’de kendisine de bir daire verilmesi. Sadece Gül değil, kalanların hepsi oralarda ev bakınıyor, çünkü hayatta kalabilmeleri eski komşularıyla sürdürecekleri dayanışmaya bağlı. Başka şansları da yok, Atakent ve Başakşehir’deki ev sahipleri kapılarını kalabalık ailelerin suratına kapatıyor. En düşük kira 400 YTL. Oysa 14 yıldır Ayazma’da yaşayan Aksoy ailesinin evine giren gelir bu kadar, o da tekstilde çalışan 16 yaşındaki kızları sayesinde. Karaciğer hastası Selim Aksoy, üç yıldır çalışamıyor. Ayazma’daki evlerine 100 YTL ödedikleri halde zar zor geçinirken, apartman yaşamında bunu başarabilmeleri imkânsız. Neyse ki, kimi grupların, feministlerin onlar için başlattığı eşya kampanyası var... Mahallede gazeteci olduğu haberi yayılınca, evlerinden çıkanlar geliyor. Vahit Çelik, “Ev sahibiyken mağdur olduk” diyerek başlıyor sözlerine, sonra da cebine davranıp su faturalarını, üzerinde yazan adını gösteriyor. “Belediyeden geldiklerinde” diyor, “yengem evindeymiş, evlerimiz karşılıklı. Ona, bu ev kimin diye sormuşlar, ancak Türkçesi olmadığından anlatamamış, bizim demiş, oturanın adı olarak da beni verince, kiracı olarak yazmışlar. İki senedir durumu izah etmeye uğraşıyorum. Önce orası boş evmiş dediler. İstanbul gibi bir yerde boş ev olma ihtimali varmış gibi... Şimdi de dosya kapandı, yapılacak bir şey yok diyorlar. Evi beklemekten işe gidemiyorum.”

Üç yıldır mahallede oturan Mehmet Erbek de aynı durumda. Son yıkım üç yaşındaki kızının sağlığına mal olmuş, dilinde yaralar çıkmış. Kendisi de hasta. “Çadırda perişan halde yaşıyoruz. Belediyeye gittik, içeri bile almadılar. Sanki biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değilmişiz gibi” diye yakınıyor “Çoluk çocuğumu alıp kanallara çıkacağım. Ya beni vatandaşlıktan çıkarsınlar ya da insanca yaşamamı sağlasınlar”...

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 60. yılında, Ayazma’da işte bunlar yaşanıyor. Bütün haklarından yoksun bu mahallenin bildirgeyle arasındaki uçurumu kapatması mümkün mü sizce? 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler